Dini Liderin taktikleri ve çıkar esnekliği arasında İran

Veriler, Tahran'ın Amerikan yönetimiyle “doğrudan” müzakere sürecinde niteliksel bir değişiklik yapma niyetinin ciddiyetini gösteriyor

Dini Liderin sözleri, İran'ın çıkarlarını gerçekleştirmek için tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi (AFP)
Dini Liderin sözleri, İran'ın çıkarlarını gerçekleştirmek için tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi (AFP)
TT

Dini Liderin taktikleri ve çıkar esnekliği arasında İran

Dini Liderin sözleri, İran'ın çıkarlarını gerçekleştirmek için tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi (AFP)
Dini Liderin sözleri, İran'ın çıkarlarını gerçekleştirmek için tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi (AFP)

Hasan Fahs

Merhum siyasi liderlerden birine, 1980'li yıllarda kendisini Amerikan yönetimiyle doğrudan diyaloğa yönelten nedenin ne olduğu ve kendisi ile Washington arasında bir iletişim kanalı açılması konusunda Rusya'nın yaptığı arabuluculuk teklifini reddetme sebebi sorulduğunda; “Eğer durum benimle Amerika tarafı arasında doğrudan diyaloğa açıksa, benim ve Amerikan tarafının payından çıkar elde etmeye çalışacak bir arabulucuya gerek yok” demişti.

Arabulucunun rolü ve çıkar elde etme hırsları konusunda geçerli olan, Ortadoğu bölgesinin bir sonraki aşamada, özellikle de ABD ve İran tarafları arasında yönelebileceği diyaloglar ve uzlaşılar konusunda asıl ve vekil taraf için de geçerli. Amerikalı ve İranlı tarafların tutumu açık görünüyor; her biri aralarında doğrudan ve kamuya açık diyalog kanalları açmaya çalışıyor. Bilhassa ortak amaçları Ortadoğu bölgesinin geleceği ve bundan doğabilecek yeni siyasi ve jeostratejik denklemler konusunda bir uzlaşıya ulaşmak veya mevcut denklemleri onaylayıp perde arkasından çıkararak sahneye sürmek olduğu için, her ikisi de diğer tarafı tavizci konumda göstermeyen bir yöntem veya mekanizma arıyor.

İran tarafı, Amerikan yönetimiyle doğrudan diyalog denklemini yerleştirebilirse, diyalog kesin ve istikrarlı sonuçlara ulaşamasa veya başarısızlıkla sonuçlansa bile, bölgede olup bitenlerle ilgilenen tüm bölgesel taraflara, Tahran'ın vekil taraf ile diyalog kanalları açmasına gerek olmadığı yönünde açık bir mesaj göndermiş olacak. Burada vekil ile kastedilen özellikle ve münhasıran İsrail’dir. Yani İran’ın, kendisi ile diyalog kurabildiği ve tüm dosyalarını ve kartlarını bir anda masaya koymak zorunda kalmayıp, aşamalı olarak anlaşmaya varabildiği asıl olan Amerikalı taraf ile diyalog kurabildiği sürece vekil İsrail ile diyaloğa ihtiyacı yoktur.

İran rejiminin Dini Lideri Sayın Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile  başkanlık ekibi ve kabinesiyle yaptığı görüşmede, belirli bir konuda düşmanla diyaloğun mümkün olduğunu söylediğinde, bu sözleri ile yeni hükümete, “düşman” Amerikan yönetimiyle doğrudan diyalog olasılığına giden yola, Dini Lider ve rejimin genel politika ve stratejilerini formüle etme yetkisine sahip kişi olarak yeşil ışık yaktığına ve örtü sağladığına dair açık bir sinyal veriyordu.

Dini Lider'in bu sözleri, İran'ın ulusal, milli ve stratejik çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi.

Muhammed Cevad Zarif'in Stratejik İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevine geri dönmesinin yanı sıra, denebilir ki, Zarif’in dışişleri bakanı olduğu dönemde siyasi işlerden sorumlu bakan yardımcısı ve baş müzakereci olan yeni Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi de, İran'ın eski BM daimi temsilcisi Mecid Tahtırevançı'yı Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı ve müzakereci olarak atadıktan sonra siyasi ve müzakere ekibini dizayn etmeyi başardı.

Bu atamalar ve sonuçları, İran'ın BM Daimi Temsilcisi görevinde Emir Said İrevani'nin bulunması ile tamamlanıyor. İrevani, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri siyasi yardımcılığından BM temsilcisi görevine getirildi. Tüm bu atamalar, kararlılar anlamına gelen “Baydariha” grubunun başını çektiği radikal kanadın tanımına göre Arakçi'nin, İran diplomasisinin temel kılcal damarlarında “New York Çetesi” adı verilen ekibi yeniden düzenlediği ve müzakere ekibinin anahtarlarını onlara verdiği anlamına geliyor.

Bu veriler, bu kez nükleer dosya ve onunla ilgili anlaşmanın boyutuna, hem yeni hükümetin hem de rejimin gerçek endişe ve kaygı kaynağını oluşturan ekonomik yaptırımlar krizine çözüm bulunması açısından anlaşmanın taşıyabileceği anlamlara odaklanmak yoluyla, İran'ın Amerikan yönetimiyle çeşitli dosyalara ilişkin “doğrudan” müzakere sürecinde niteliksel bir değişim yaratma yönündeki niyetinin ciddiyetini gösteriyor.

Ancak aynı zamanda bu durum, rejim liderliğinin ulusal çıkarlar çerçevesine giren, egemenlik ve ulusal güvenlik kavramlarıyla ve özellikle de Hamas Siyasi Büro başkanı İsmail Heniyye'nin Tahran'da öldürülmesine verilecek yanıt meselesiyle bağlantılı, bazı konularda epey esneklik göstermeye ve dönüşmeye istekli olduğunun açık göstergelerini de beraberinde taşıyor.

Bu bağlamda Dini Lider'in resmi internet sitesinde, Lider'i Kohgiluye ve Buyer Ahmed eyaletinden şehit aileleriyle bir araya getiren görüşmenin detaylarının yeniden yayınlanması dikkat çekti. Zira görüşme 14 Ağustos'ta, Dini Lider’in Cumhurbaşkanı ve kabinesini kabulünün ve düşman ile diyalog ve müzakere konusundan bahsetmesinden iki gün sonrasında gerçekleşmişti. Daha sonra pazar günü resmi web sitesi KHAMENEI.IR'in ön sayfasında görüşme ve Dini Lider’in Kuran’ı Kerim’in Enfal suresinin 16’ıncı ayetine yaptığı atıf, ayeti üstün çıkarlara dayanan “taktiksel geri çekilmenin meşruluğu” ve bunun düşmana teslim olmak veya boyun eğmek olarak görülmemesi gerektiği şeklinde yorumlayan sözleri yeniden yayınlandı. Bahsi geçen ayette şöyle buyruluyor: “Taktik icabı geri çekilmenin ve diğer bir safta yeniden mevzilenmenin dışında, böyle bir günde kim onlara arkasını döner, kaçarsa, Allah'ın gazabına uğramış olur. Onun mekânı cehennemdir. Orası ne kötü bir cezalandırma ve nihâî bir dönüş yeridir.”

Geri çekilmeye ilişkin bu sözlere, bu kez Dini Lider'in ofisinden yetkililerin İran'ın Heniyye suikastına yanıt verme kararlılığıyla ilgili açıklamaları eşlik etti. Açıklamalara göre yanıt verme kararı, Silahlı Kuvvetlerin Başkomutanı olarak Dini Lider'in yetkileri dahilindedir ve o, üst düzey askeri liderlere danışarak stratejik kararlar alma yetkisine sahiptir. Bu dönemde, Devrim Muhafızları’nın yanıt verme operasyonuna hazırlığın bir parçası olarak açıkladığı çeşitli balistik füze türlerini içeren yaklaşık 13 tatbikat gerçekleştirmesine rağmen, İran tarafında füzeler ile büyük ölçekli bir yanıt verme operasyonuna ilişkin açıklamalar azaldı. Buna ek olarak, yön değiştirerek BM Daimi Temsilcisi İrevani’nin deyimiyle hesaplanmış ve ani bir yanıttan bahsetmeye başladı.

Bu değişiklik veya esnekliğe ilişkin sunulan ve sunulacak tüm gerekçelere rağmen, sabit olan tek şey, İran rejimi liderliğinin, müzakere masasına dönme ihtimalini kaçırmamak için Şam'daki konsolosluğunun hedef alınmasına yanıt verirken kullandığından farklı bir taktiğe başvurduğunu ortaya koyuyor. Diyalog ve uzlaşı yoluyla kazanımlar elde etmenin, bilhassa bu müzakerelerde elde edebileceklerini müttefiklerine stratejik bir zafer olarak sunabileceği için, onu yanıt vermekten kurtaracağını düşünüyor.

Buradan yola çıkarak Amerikan yönetimi ve Irak hükümetinin, ana aşaması Eylül 2025'te başlayıp 2026'da sona erecek olan yabancı güçlerin Irak'tan çekilmesine ilişkin anlaşmanın sonuçlandırılması konusunda iki tarafın sona yaklaştığına ilişkin yaptıkları açıklamalara, İran rejiminin bölgesel düzeydeki stratejik kazanımlarından biri olarak bakılabilir. Anlaşma kaçınılmaz olarak Suriye'den çekilmeyi de içeriyor. Bu nedenle anlaşmanın uygulanması, Dini Lider'in Kasım Süleymani suikastının ardından 2020'de geliştirdiği ve Amerikan güçlerini Batı Asya bölgesinden, özellikle de Irak ve Suriye'den uzaklaştırmaya odaklandığı stratejinin gölgesinde İran için bir kazançtır.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



İsrail, Gazze savaşındaki hedeflerine yenisini ekledi

Hizbullah, İsrail'in sınırdaki çatışmaları tırmandırarak savaş başlatması durumunda buna aynı şekilde karşılık vereceklerini duyurmuştu (Reuters)
Hizbullah, İsrail'in sınırdaki çatışmaları tırmandırarak savaş başlatması durumunda buna aynı şekilde karşılık vereceklerini duyurmuştu (Reuters)
TT

İsrail, Gazze savaşındaki hedeflerine yenisini ekledi

Hizbullah, İsrail'in sınırdaki çatışmaları tırmandırarak savaş başlatması durumunda buna aynı şekilde karşılık vereceklerini duyurmuştu (Reuters)
Hizbullah, İsrail'in sınırdaki çatışmaları tırmandırarak savaş başlatması durumunda buna aynı şekilde karşılık vereceklerini duyurmuştu (Reuters)

İsrail, kuzeydeki Lübnan sınırına yakın bölgelerden tahliye edilen yurttaşlarının buraya tekrar dönmesini resmi savaş hedeflerinden biri haline getirdi. 

Güvenlik kabinesinin gece düzenlediği toplantıda alınan kararla, Hizbullah'la çatışmalar nedeniyle kuzey sınırındaki kasabalardan tahliye edilen İsraillilerin bölgeye geri dönmesi resmi savaş hedeflerinden biri oldu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamada, "kuzeyde yaşayanların evlerine güvenli bir şekilde dönmesinin" Tel Aviv'in savaştaki dördüncü resmi hedefi olduğu bildirildi. 

Tel Aviv'in diğer resmi hedefleriyse Hamas'ın savaş ve yönetim kapasitesinin yok edilmesi, tüm rehinelerin geri alınması ve Gazze'nin "tehdit oluşturmamasını" sağlamak. 

Hamas'ın 7 Ekim'de başlattığı Aksa Tufanı operasyonunda Filistinli örgüte destek veren Hizbullah'la İsrail ordusu arasında çatışmalar sürüyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, dünkü açıklamasında Hamas'a desteği ve saldırıları nedeniyle Hizbullah'la anlaşma ihtimalinin azaldığını söylemişti. Gallant ayrıca kuzeyden tahliye edilenlerin geri dönmesini sağlamanın tek yolunun Hizbullah'a karşı bir askeri harekat düzenlemek olduğunu savunmuştu. 

Hizbullah ise Gazze'de ateşkes sağlanması durumunda İsrail'e saldırıları sonlandıracaklarını defalarca bildirmişti.

ABD, Mısır ve Katar arabuluculuğunda devam eden ateşkes görüşmelerinde henüz sonuç elde edilemezken, Hamas lideri Yahya Sinvar dünkü açıklamasında uzun bir savaşa hazır olduklarını bildirmişti. 

Diğer yandan Yemen'deki Husiler de Hamas'a destek vermek için Kızıldeniz'deki ticaret gemilerine saldırılar düzenliyor. 

Husi hareketinden Muhammed Bukhaiti, düzenledikleri her operasyondan sonra Amerikalı yetkililerle iletişime geçtiklerini savunarak, gemilere saldırıları durdurmaları karşılığında ABD'nin kendilerini tanımayı teklif ettiğini öne sürdü.

Ancak kimliğinin paylaşılmamasını isteyen bir ABD'li yetkili, Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters'a açıklamasında iddiaların gerçeği yansıtmadığını savundu. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili de Husilerin "propaganda ve dezenformasyon yaptığını" iddia etti.

Bukhaiti'nin dünkü açıklamaları, İran destekli grubun pazar günü Tel Aviv'e hipersonik balistik füzeyle düzenlediği saldırının ardından geldi. Saldırıda ölen ya da yaralanan olmazken, Netanyahu örgütün "ağır bedel ödeyeceğini" söylemişti.

Yemen'deki iç savaşta Husiler, başkent Sana'nın kontrolünü 2014'te ele geçirmişti. ABD ise ocak ayında Husileri yeniden "küresel terörist" listesine almıştı.

Independent Türkçe, Times of Israel, Guardian, Reuters