'İlkel şifreli mesajlar’ savaş zamanlarında hayatta kalmak için kullanılmaya devam ediyor

Hamas lideri Yahya Sinvar, İsrail'in erişebileceği dijital bir ayak izi bırakmamak için elle yazılan mektuplar ve kuryeler kullanıyor

Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
TT

'İlkel şifreli mesajlar’ savaş zamanlarında hayatta kalmak için kullanılmaya devam ediyor

Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)

İnci Mecdi

ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) El Kaide lideri Usame bin Ladin'i 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra 2011 yılında İslamabad'da bulması ve Bin Ladin’in ABD Donanması Özel Hareket Kuvvetleri (Navy SEALs) tarafından öldürmesi neredeyse on yıl sürdü. El Kaide lideri Afganistan dağlarında ve ötesindeki ceplerde izini kaybettirmenin bir yolunu bulmuştu. Bazen videoların içine gizlenen mesajlar ve şifrelerle dünyanın en tehlikeli terör örgütünü oradan yönetti.

Ölümünden sonra Pakistan'daki gizli bir karargâhta bulunan mektuplarına göre Bin Ladin, dış dünyaya mesaj göndermek için çoğunlukla kuryeleri kullanıyordu. Çünkü şifreli e-postaların, takip edilmesini engellemeye yeteceğine inanmıyordu. Aynı geleneksel iletişim yöntemi, İsraillilerin Hamas Hareketi’nin bazı liderlerinin, son olarak da Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin geçtiğimiz temmuz ayında İran'ın başkenti Tahran'da kaldığı konutta tasfiye edilmesine rağmen, neden Hamas lideri Yahya es-Sinvar'a ulaşamadıklarını açıklayabilir.

Elle yazılan mektup ve notlar

ABD merkezli gazete Wall Street Journal (WSJ), Sinvar'ın İsrail'in kendisini takip edememesi ve nerede saklandığını bulamaması için telefon görüşmeleri, cep telefonu mesajları ve diğer dijital iletişim araçları, hatta şifrelenmiş olanlar da dahil olmak üzere dış dünyayla iletişim kurmak için teknolojiyi kullanmaktan büyük ölçüde kaçındığını ve ‘tünellerde saklanırken Hamas’ın operasyonlarını yönetmek için karmaşık bir kod sistemi ve elle yazılan notlar’ kullandığını ortaya çıkardı.

Mısır, Katar ve ABD’nin arabuluculuğunda 31 Temmuz öncesinde yürütülen ateşkese yönelik müzakerelerde bulunan Hamas Siyasi Büro Başkanı Heniyye'nin öldürülmesinden ve Sinvar'ın Hamas’ın başına geçmesinden sonra Sinvar’ın, Heniyye ile nasıl iletişim kurduğuna dair soru işaretleri oluştu. WSJ’ye göre Sinvar mektuplarını el yazısıyla yazıyor ve Hamas'ın güvenilir bir üyesine iletiyor. O da mesajı, bazıları sivil de olabilen bir kuryeler zinciri ile yerine ulaştırıyor. Mektuplardaki yazılar genellikle şifreli oluyor. Farklı zamanlarda ve koşullarda farklı alıcılar için farklı kodlardan oluşuyor. Bu sistem, Sinvar ve diğer Hamas üyeleri tarafından İsrail hapishanelerinde kaldıkları sırada geliştirildi. Son olarak mektup, Gazze'deki bir Arap aracıya ya da telefonla yahut başka yollarla yurtdışındaki Hamas üyelerine ileten bir Hamas ajanına ulaşıyor.

WSJ’ye göre İsrail'in başta Hamas'ın askeri kanadının kurucularından Salih el-Aruri'yi Beyrut’ta düzenlediği suikast olmak üzere, Sinvar’ın yakın çevresinden kişileri bulup öldürmeyi başarmasından bu yana Sinvar'ın iletişim yöntemleri daha tedbirli ve karmaşık hale geldi. WSJ’ye konuşan Arap aracılara göre Aruri'nin ölümünden bu yana Sinvar neredeyse tamamen elle yazılan mektuplara ve sözlü iletişime geçti. Bazen ses kayıtlarını küçük bir yardımcı çemberi aracılığıyla dağıtıyor.

İsrail askeri istihbaratının Filistin işlerinden sorumlu eski başkanı Michael Milstein, İsrail ordusunun Sinvar'ı bulamamasının ana nedenlerinden birinin tüm şahsi hareketlerini çok sıkı bir şekilde koruması olduğuna inanıyor.

Gazze'de yaşayan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) araştırmacısı Azmi Kişavi, Sinvar’ın Hamas’ın eski iletişim yöntemlerine geri döndüğünü söyledi. ICG’den başka araştırmacılar da Sinvar'ın Hamas üyeleri ve dış dünya ile iletişim kurmaya yönelik mevcut ilkel yaklaşımının, Hamas'ın ilk günlerinde kullandığı ve Sinvar'ın 1988 yılı ve sonrasında İsrail hapishanelerinde tutukluyken bizzat benimsediği bir sisteme dayandığını söyledi.

Sinvar hapse atılmadan önce İsrail'le iş birliği yaptığından şüphelenilen kişileri yakalamak üzere Hamas'ın Mecd adlı iç güvenlik teşkilatını kurmuştu. Mecd, İsrail hapishanelerinde de çalışmalarını sürdürdü. İsrail casusuna dönüşen eski bir Hamas üyesi tarafından yazılan ‘İbn Hamas’ (Hamas’ın oğlu) adlı kitaba göre Mecd’in hapishanelerde ‘es-Sevaid’ adı verilen ve şifreli mesajları bir koğuştan diğerine dağıtan ajanları vardı.

Yine aynı kitapta, es-Sevaid’lerin el yazısıyla yazılmış mektupları ekmeğin içine sarıp top haline getirip kuruttuktan sonra beyzbol oyuncuları gibi bu ekmek toplarını hapishanenin bir koğuşundan diğerine fırlatarak ‘Özgürlük savaşçılarından mektup var!’ diye bağırdıkları yazıyor.

Sabit telefon

Aralarında CIA Başkanı William Burns'ün de bulunduğu ABD'li üst düzey yetkililer, haziran ayında İsrail ve Hamas'ı ateşkese varmaya zorlamak için Ortadoğu'ya gittiler. Burns, Katar’ın başkenti Doha'da Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman bin Casim es-Sani ve Mısır İstihbarat Başkanı Abbas Kamil ile görüşmeler yaptı. Ardından Hamas yetkililerine bir anlaşma yapmaları için baskı uygulamak üzere Heniyye ile bir araya geldi.

İsrail, Hamas'ın tünellerde sabit hatlı bir telefon sistemi kurduğunu en az on yıldır biliyor. Şarku’l Avsat’ın Indepenedent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail’in Hamas ile arasında 2018 yılında günlerce sürecek bir çatışmaya yol açan başarısız operasyonu, İsrail ordusunun Hamas’ın telefon ağına girme girişimiydi.

Arabulucular, Gazze Şeridi’ndeki mevcut savaşın başlarında İsrail ile Hamas arasında İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalini önleyecek bir rehine anlaşması yapmaya çalışıyorlardı. Hamas'ın silahlı kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın üyeleriyle görüşmek ve şifreli mesajlar iletmek üzere Gazze'ye haberciler gönderdiler.

WSJ’ye konuşan aracılar, Sinvar'ın Hamas'ın sabit hat ağındaki aracılarla tünellerde telefon görüşmeleri yaptığını, gün ve saati belirlemek için kodlar kullandığını söylediler. Aracıların aktardığına göre telefon görüşmelerinin ayarlanması için Sinvar, mesajlarda takma isimlerin yanı sıra bazen gerçek kimliğini gizlemek için hapishanede birlikte kaldığı kişilerin isimlerini de kullandı.

İletişim kurmanın yaygın yolları

Gözlemcilere göre son yirmi yılda teröristler ve organize suçlular için mevcut seçeneklerin sayısı arttı. Tabii ki sıradan, yasalara saygılı vatandaşların birbirleriyle iletişim kurma olanakları da dijital teknolojideki büyümeye paralel olarak gelişti. Ancak radikal teröristler, izlenebilir bir 'dijital ayak izi' bırakmanın ve asıl göndericinin kimliğinin tespit edilmesini tehlikelerinin tamamen farkındalar. ABD istihbaratının, mesaj ve verileri elden teslim eden kuryelere güvenen Usame bin Ladin'in izini bulması da bu yüzden bu kadar uzun sürdü.

Dijital olsalar da anonim olarak satın alınabilen, cep telefonuna takılan, bir kez kullanılıp atılan ucuz ve yasal sim kartları gibi iletişim kurmanın yaygın yolları da var. Bu sim kartları Rusya ve Çin'deki şirket yöneticileri tarafından da cep telefonlarının hacklenmesine karşı bir önlem olarak kullanılıyor. Bununla birlikte sosyal medyada, sohbet odalarında ve oyunlarda da şifreli dil kullanılabilir. Bu yüzden e-oyun oynayanlar arasındaki yazışmalarda mesajları gizlemenin giderek yaygınlaşan bir yolu olarak karşımıza çıkıyor.

Terör eylemlerinin planlayıcıları da hedeflerini müzakere ederken kod ya da metaforlar kullanarak iletişim kurarlar. Örneğin, ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırısının planlayıcılarından Muhammed Atta ve Remzi bin eş-Şibh, Dünya Ticaret Merkezi'nden ‘İmara’ (mimari), ABD Savunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) ‘funun’ (sanat) ve Beyaz Saray'dan ‘siyase’ (siyaset) olarak bahsetmişlerdir.

Uydu telefonları, Mısır'daki 25 Ocak devrimi sırasında, hapishaneden kaçan Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan-ı Müslimin) üyelerinin iletişim kurmak için Thuraya mobil uydu telefonları kullandıkları söylentisiyle gündeme gelmişti. Bu telefonlar şifreleme teknolojisine sahip olsa da gizli dinlemeye karşı savunmasız bir yapıya sahip. Terör örgütlerinin liderleri, uzak ve az nüfuslu bölgelerde bile bu telefonların kullanımına karşı uzun zamandır temkinli davranıyor. Ancak gözlemcilere göre bu telefonlar, terör örgütlerinin liderleri arasında popüler bir iletişim aracı olmaya devam ediyor ve takip edilmelerini zorlaştırıyor.



Netanyahu: İran’ın son tatbikatlarından haberdarız

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kudüs’te Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ile düzenlenen basın toplantısından bir kare (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kudüs’te Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ile düzenlenen basın toplantısından bir kare (EPA)
TT

Netanyahu: İran’ın son tatbikatlarından haberdarız

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kudüs’te Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ile düzenlenen basın toplantısından bir kare (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kudüs’te Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ile düzenlenen basın toplantısından bir kare (EPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, pazartesi günü Tel Aviv’in İran’ın son dönemde yürüttüğü “tatbikatlardan” haberdar olduğunu söyledi.

Netanyahu, Reuters’a göre yaptığı açıklamada, Tahran’ın nükleer faaliyetlerinin bu ayın ilerleyen günlerinde gerçekleştireceği ziyaret sırasında ABD Başkanı Donald Trump ile görüşüleceğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’un internet sitesi Ynet’ten aktardığı hbaere göre Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ile yaptığı ortak açıklamada Netanyahu, “Durumu yakından izliyor ve gerekli hazırlıkları yapıyoruz. İran’a şunu açıkça ifade etmek isterim ki İsrail’e yönelik herhangi bir eylem son derece sert bir karşılıkla karşılanacaktır” dedi.

Netanyahu, İran’daki tatbikatlara ilişkin daha fazla ayrıntı paylaşmadı. Netanyahu’nun bu sözleri, ABD ve İsrail’in, haziran ayında taraflar arasında yaşanan savaşın ardından İran’ın füze ve nükleer kapasitesini yeniden inşa etmeye döndüğüne dair uyarılarını artırdığı bir dönemde geldi.

İsrail’de, İran’ın son dönemdeki füze faaliyetlerinin sıradan tatbikatlardan ibaret olmayabileceği, savaş sırasında zarar gören balistik füze cephaneliğini yeniden inşa etmeye yönelik daha geniş kapsamlı bir çabanın parçası olabileceği yönündeki endişeler artıyor.

Axios, dün İsrailli yetkililere dayandırdığı haberinde, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın düzenlediği saldırı ve ardından yaşanan çok cepheli savaş tecrübesi ışığında, risk toleransının geçmişe kıyasla azaldığını aktardı.

Her ne kadar istihbarat değerlendirmeleri yakın bir İran saldırısına işaret etmese de, karşılıklı yanlış hesaplamaların istenmeyen bir çatışmaya yol açabileceği ihtimali üzerinde duruluyor.

Batılı güvenlik değerlendirmelerine göre, söz konusu savaş sırasında İran’daki hassas tesisleri hedef alan saldırılar tehdidi tamamen ortadan kaldırmadı; aksine Tahran’ı, kapasitesini daha korunaklı yöntemlerle yeniden inşa etmeye sevk etti.

İran Genelkurmay Başkanı Emir Hatemi ise silahlı kuvvetlerin rakiplerinin hamlelerini “yakından” izlediğini ve her türlü düşmanca eyleme “kararlılıkla” karşılık verileceğini söyledi.

İran’da resmî medya organları, ülkenin çeşitli eyaletlerinde füze denemelerine başlandığına dair haberler konusunda farklı açıklamalar yaptı. ABD ve İsrail ile gerilimin tırmandığı, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile anlaşmazlıkların sürdüğü bir dönemde, Devrim Muhafızları’na yakın Fars Haber Ajansı, sahadan gelen gözlemler ve vatandaş raporlarına dayanarak çeşitli noktalarda füze denemeleri yapıldığını bildirdi.

Buna karşılık, devlet televizyonunun resmî hesabı Telegram üzerinden yaptığı kısa açıklamada herhangi bir füze tatbikatının gerçekleştirilmediğini duyurdu.


ABD'de Demokrat temsilci, Epstein dosyaları için ifşacı çağrısı yaptı

FBI ve Adalet Bakanlığı ifşacılarını Denetleme Komitesi'ne başvurmaya çağıran Temsilci Robert Garcia, Jeffrey Epstein'le ilgili dosyaların içeriği hakkında bilgi sahibi olanların temsilcilerle konuşmasını istedi (Marvin Recinos/AFP)
FBI ve Adalet Bakanlığı ifşacılarını Denetleme Komitesi'ne başvurmaya çağıran Temsilci Robert Garcia, Jeffrey Epstein'le ilgili dosyaların içeriği hakkında bilgi sahibi olanların temsilcilerle konuşmasını istedi (Marvin Recinos/AFP)
TT

ABD'de Demokrat temsilci, Epstein dosyaları için ifşacı çağrısı yaptı

FBI ve Adalet Bakanlığı ifşacılarını Denetleme Komitesi'ne başvurmaya çağıran Temsilci Robert Garcia, Jeffrey Epstein'le ilgili dosyaların içeriği hakkında bilgi sahibi olanların temsilcilerle konuşmasını istedi (Marvin Recinos/AFP)
FBI ve Adalet Bakanlığı ifşacılarını Denetleme Komitesi'ne başvurmaya çağıran Temsilci Robert Garcia, Jeffrey Epstein'le ilgili dosyaların içeriği hakkında bilgi sahibi olanların temsilcilerle konuşmasını istedi (Marvin Recinos/AFP)

ABD'de Kaliforniya Temsilcisi Robert Garcia, Trump yönetiminin Epstein dosyalarını sansürlemesinden dolayı öfkeli olan FBI ve Adalet Bakanlığı çalışanlarını çıkıp konuşmaya çağırdı. Garcia, gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamak için ifşacı koruma mekanizmalarının bulunduğunu belirtti.

Denetim Komitesi'nin en üst düzey Demokrat üyesi Garcia, hükümlü cinsel suçlu Jeffrey Epstein'le ilgili dosyaların aylarca yayımlanmaya hazır olduğunu söyleyip, daha sonra içeriği büyük ölçüde sansürleyen ve ve dosyaların tamamını yasal süresi içinde yayımlamayan Trump yönetimini yerden yere vurdu.

Garcia, Pazar günü MS NOW'da yaptığı açıklamada, "Tüm bu zaman boyunca, son birkaç aydır dosyaların yayımlanmaya hazır olduğunu iddia etmek... Ve sonra bunları kamuoyundan saklamak, Kongre'nin iradesini engellemek, denetim celbine cevap vermemek için çok büyük çaba sarf etmek... Anlamaları gereken şu ki; bu dosyaları bir araya getirmek için çalışan yüzlerce FBI ajanı ve başka Amerikalı düzgün vatansever var. Dosyalarda ne olduğunu biliyorlar" dedi.

Garcia, FBI veya Adalet Bakanlığı'nda Epstein dosyaları üzerinde çalışan ve çalışmalarının gizlendiğine inanan herkesi Denetleme Komitesi'ne başvurmaya çağırdı.

Eğer FBI’da veya Adalet Bakanlığı’nda çalışıyor ve bilgi vermek istiyorsanız, dosyaları bir araya getirmek için çok çalıştıysanız ve çalışmalarınızın kendi Adalet Bakanlığınız tarafından gizlendiğini görüyorsanız, Denetleme Komitesi'yle iletişime geçin.

Kaliforniya'nın Demokrat Temsilcisi sözlerine şöyle devam etti:

İfşacı koruma programlarımız var. Gerçeğin ortaya çıkmasını, hayatta kalanların korunmasını sağlamak istiyoruz. Yönetimimizin farklı kademelerinden bu dosyalarda ne olduğunu gören veya bilen kişilerden haber alıyoruz ve korunacağınızı bilmenizi istiyoruz. Bu bilgiyi istiyoruz ve Amerikan halkı gerçeği bilmeyi hak ediyor.

Cumartesi günü, Adalet Bakanlığı'nın Epstein'le ilgili belgeler için oluşturduğu kamuya açık internet sayfasından, Trump'ı gösteren bir fotoğraf da dahil en az 16 dosya, yayımlanmalarının üzerinden bir gün geçmeden kayboldu.

Cuma günü erişilebilir olan ve cumartesi günü artık erişilemeyen kayıp dosyalar arasında çıplak kadınları tasvir eden resimlerin fotoğrafları ve bir masanın üzerinde ve çekmecelerde bir dizi fotoğrafın yer aldığı bir görüntü de bulunuyordu.

Bu görüntüde, bir çekmecenin içinde, diğer fotoğrafların arasında ABD Başkanı Donald Trump'ın Epstein, Melania Trump ve Epstein'in uzun süreli ortağı Ghislaine Maxwell'le birlikte çekilmiş bir fotoğrafı yer alıyordu.

Görsel kaldırıldı.
Cumartesi günü internet sitesinden kaldırılan belgeler arasında Trump'ı gösteren bir fotoğraf da vardı (ABD Adalet Bakanlığı)

Beklenmedik bir şekilde kaybolan dosyalar, neyin kaldırıldığı ve bunun sonucunda neyin örtbas ediliyor olabileceği konusunda çevrimiçi spekülasyonları körükledi.

Kongre'nin Adalet Bakanlığı'na Epstein davasıyla ilgili tüm dosyaları cuma gününe kadar yayımlaması emrini vermesinin ardından Trump yönetimi, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat kanattan sert tepki aldı; bakanlıksa materyallerin yalnızca küçük bir bölümünü kamuoyuna açıkladı.

Cuma günü yayımlanan dosyalar, 2019'da Manhattan'daki hapishane hücresinde cinsel istismardan yargılanmayı beklerken intihar eden gözden düşmüş finansçı Epstein hakkında az sayıda yeni bilgi sunuyordu.

Başkanın yer aldığı fotoğrafın hafta sonu Epstein dosyaları arşivinden kaldırılmasının ardından, örtbas etme iddiaları yeniden ortaya çıktı.

Independent Türkçe


Yeni bir saldırıyı ihtimal dışı bırakmayan İran zenginleştirme konusunda ısrarcı

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, geçtiğimiz çarşamba günü Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü. (İran Dışişleri Bakanlığı)
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, geçtiğimiz çarşamba günü Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü. (İran Dışişleri Bakanlığı)
TT

Yeni bir saldırıyı ihtimal dışı bırakmayan İran zenginleştirme konusunda ısrarcı

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, geçtiğimiz çarşamba günü Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü. (İran Dışişleri Bakanlığı)
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, geçtiğimiz çarşamba günü Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü. (İran Dışişleri Bakanlığı)

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Tahran’ın yeni bir saldırıya uğrama ihtimalini ‘dışlamadığını’, ancak şimdi ‘eskisinden daha hazırlıklı’ olduğunu söyledi. Arakçi, bu hazırlığın savaşı önlemeyi amaçladığını, savaşı teşvik etmediğini vurgulayarak, geçtiğimiz haziran ayında düzenlenen saldırılarda zarar gören unsurların yeniden inşa edildiğini belirtti.

Arakçi, Russia Today (RT) kanalına verdiği kapsamlı röportajda, İran’ın savaş istemediğini ancak ‘onu önlemenin en iyi yolunun hazır olmak’ olduğunu ifade etti. Olası yeni bir saldırının ‘başarısız bir deneyimin tekrarı’ olacağını dile getirdi.

Arakçi’nin açıklamaları, geçen hafta Moskova’ya yaptığı ve artan bölgesel gerilim ile İran’ın nükleer programının geleceğine ilişkin tartışmaların sürdüğü bir dönemde gerçekleşen ziyaretin ardından geldi. Arakçi, Moskova’da siyasi ve diplomatik temaslarda bulundu.

Arakçi, nükleer dosya konusunda daha önce ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile temaslar yürüttüğünü, ancak Tahran’ın bu görüşmeleri aylar önce durdurma kararı aldığını söyledi. İran’ın ‘müzakere süreci devam ederken’ hedef alınmasının ‘acı bir deneyim’ olduğunu belirten Arakçi, ABD’nin 2015 anlaşmasından ‘mantıklı bir gerekçe olmadan’ çekildiğini hatırlattı.

Son savaşın ardından Witkoff ile görüş alışverişinin sürdüğünü aktaran Arakçi, ABD’nin müzakereleri yeniden başlatma ısrarının ‘yanlış bir yaklaşıma’ dayandığını savundu. Tahran’ın ‘adil ve dengeli bir anlaşmaya müzakere yoluyla hazır’ olduğunu, ancak ‘dayatmaları kabul etmeyeceğini’ vurguladı.

Herhangi bir diyaloğun yeniden başlamasının ‘karşılıklı çıkarlara dayalı bir müzakere çözümü’ ortaya konmasına bağlı olduğunu belirten Arakçi, ABD’nin önünde ‘iki net seçenek’ bulunduğunu söyledi: Diplomasiye dönmek ya da ‘başarısızlığı kanıtlanmış’ bir çizgide ısrar etmek.

İsrail, 13 Haziran’da İran içindeki stratejik tesislere geniş çaplı bir saldırı düzenlemiş, Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (DMO) çok sayıda komutan ile nükleer programla bağlantılı yetkililer ve bilim insanlarının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan bu saldırı iki ülke arasında 12 gün süren bir savaşı tetiklemişti. ABD ise daha sonra üç İran nükleer tesisini bombalayarak çatışmalara dahil olmuştu.

Arakçi, ABD’nin Natanz ve Fordo’daki nükleer tesisleri hedef alan saldırılarının ‘ciddi hasara’ yol açtığını, ancak İran’ın teknolojik kapasitesini ve nükleer programını sürdürme iradesini ortadan kaldırmadığını söyledi. İran’ın nükleer programının ‘barışçıl’ olduğunu vurgulayan Arakçi, “Teknoloji bombalanamaz” dedi.

Arakçi, ABD Savunma Bakanlığı’nın İran nükleer programının bir ila iki yıl geciktiği yönündeki değerlendirmesini de sorguladı. İran’ın uranyum zenginleştirme dahil olmak üzere nükleer enerjinin barışçıl kullanımına ilişkin ‘meşru bir hakka’ sahip olduğunu belirten Arakçi, bu haktan ‘vazgeçmeyeceklerini’ ifade etti.

dc
Maxar uydusundan alınan bir görüntüde, ABD'nin İran'ın Kum kenti yakınlarındaki yer altı nükleer tesisine düzenlediği saldırıların ardından Fordo kompleksi görülüyor. (Arşiv – Reuters)

Arakçi, İran’ın 2015 anlaşmasında olduğu gibi nükleer programının barışçıl kalacağına dair ‘tam güvenceler’ vermeye hazır olduğunu, bunun karşılığında yaptırımların kaldırılması gerektiğini söyledi.

Daha geniş bölgesel bağlamda konuşan Arakçi, İsrail’in mevcut yaklaşımını 2026 yılında da sürdürmesini beklediğini ifade etti. ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin sağladığı ‘hesap sorulmama dokunulmazlığının’ dünyayı yeniden ‘güç mantığına’ sürüklediğini, bunun da uluslararası ve insancıl hukuku zayıflattığını bildirdi.

Bu çerçevede NBC News, ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’dan bir brifing alacağını aktardı. Brifingde, ABD saldırılarıyla hedef alınan uranyum zenginleştirme tesislerinin yeniden faaliyete geçirilmesine yönelik İsrail’in kaygılarının ve İran’ın balistik füze programını genişletme ihtimalinin ele alınacağı belirtildi.

Şarku’l Avsat’ın NBC News’ten aktardığı haberde, İsrailli yetkililerin zenginleştirme faaliyetlerinin yeniden başlamasından endişe duyduğu ve bu gelişmelere karşı ABD yönetimine yeni seçenekler sunmaya hazır oldukları ifade edildi.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (UAEA) ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Arakçi, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’na bağlı kalmayı sürdürdüğünü ve UAEA ile iş birliğine hazır olduğunu söyledi. Ancak Arakçi, UAEA’nın denetimi altındaki nükleer tesisleri hedef alan saldırıları kınamamasını eleştirerek, bunun ‘tehlikeli bir emsal’ ve uluslararası hukukun ihlali olduğunu savundu.

Saldırıların ardından İran, UAEA ile bazı iş birliği alanlarını askıya aldı ve müfettişlerin hasar gören tesislere erişimini kısıtladı. İran parlamentosunun geçtiğimiz temmuz ayında kabul ettiği bir yasa uyarınca, müfettişlerin ülkeye girişinin Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin onayına bağlandığı, bunun da Dini Lider Ali Hamaney’in tasdikini gerektirdiği bildirildi.

İran, geçtiğimiz eylül ayında Mısır’ın arabuluculuğuyla UAEA ile yeni bir iş birliği çerçevesine ulaşmış, ancak Tahran daha sonra Avrupa’nın Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarını yeniden devreye sokma girişimi sonrası bu çerçevenin geçersiz olduğunu açıklamıştı.

Arakçi, Tahran’ın bombardımana maruz kalan tesislerdeki denetim mekanizmalarının gözden geçirilmesini talep ettiğini, ancak askeri saldırılar sonucu zarar görmüş nükleer tesislerin nasıl denetleneceğine dair bir emsal bulunmadığını söyledi. Bu konuda UAEA ile net bir çerçeve oluşturmak üzere istişarelerin sürdüğünü belirtti.

Aynı bağlamda İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü ve Başkan Yardımcısı Behruz Kemalvendi, ‘güvenlik açısından mevcut aşamada nükleer malzemelerin ve tesislerin ne ölçüde zarar gördüğüne dair düşmana bilgi vermenin uygun olmadığını’ söyledi.

Kemalvendi, cumartesi günü İranlı Öğrenciler Haber Ajansı’na (ISNA) yaptığı açıklamada, “İran’a yönelik saldırı, UAEA müfettişlerinin ülkede bulunmasından sadece bir gün sonra gerçekleşti” dedi.

Kemalvendi, savaş öncesi iş birliği düzeyine dönüşün, İran’ın nükleer tesislerine yönelik askeri tehditlerin sona ermesine ve özellikle zenginleştirme konusunda olmak üzere İran’ın nükleer dosyadaki haklarına saygı gösterilmesine bağlı olduğunu vurguladı. ‘Sıfır zenginleştirme’ söylemini ise reddetti.

rgt
ABD saldırılarının ardından Natanz Nükleer Tesisi’nde oluşan kraterleri gösteren uydu görüntüsü (Arşiv – Reuters)

Ayrıca İran’ın nükleer dosyada ‘artık bilinmeyen hiçbir unsurun kalmadığı bir aşamaya ulaştığını’ söyleyen Kemalvendi, bir nükleer santral inşa etmenin ‘karmaşık ve teknik bir süreç’ olduğunu belirterek programın ‘barışçıl’ niteliğine işaret etti.

UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi ise geçen hafta yaptığı basın açıklamasında, ajansın İran’daki bazı denetim faaliyetlerini yeniden başlatabildiğini, ancak bunun hâlâ ‘son derece sınırlı’ olduğunu söyledi. Grossi, Natanz, İsfahan ve Fordo’daki ‘kritik’ ana tesislere erişimin sağlanamadığını kaydetti.

Grossi, bu tesislere tam erişimin yeniden sağlanmasının ‘şu anki en büyük zorluk’ olduğunu vurgulayarak, iş birliğinin önceki seviyesine dönmemiş olmasına rağmen İran’la temasların ‘sürdüğünü’ ifade etti.

Nükleer tesislerine yönelik saldırılardan önce İran, uranyumu yüzde 60 oranında zenginleştiriyordu. Bu oran, askeri kullanım seviyesine yakın kabul ediliyor. UAEA, savaşın başlaması sırasında İran’ın yaklaşık 441 kilogram bu düzeyde zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğunu bildirmiş, ancak 13 Haziran’dan bu yana stokları doğrulamanın mümkün olmadığını açıklamıştı.

Batılı ülkeler, bu seviyede zenginleştirmenin sivil bir ihtiyaç olmadığını savunurken, UAEA İran’ın yüzde 60 oranında uranyum zenginleştiren, nükleer silaha sahip olmayan tek ülke olduğunu belirtiyor.