Akil ve Vehbi'nin öldürülmesi Rıdvan Gücü’nün üst düzey liderliğini sona erdirdi

İsrail, Hizbullah ikmal komutanlarının ve Celile'nin işgalinin planlayıcılarının öldürüldüğünü bildirdi.

Hizbullah’ın askeri medyası tarafından yayınlanan arşiv fotoğrafında Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Seyyid Haşim Safiyuddin ve İbrahim Akil yan yana (AFP)
Hizbullah’ın askeri medyası tarafından yayınlanan arşiv fotoğrafında Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Seyyid Haşim Safiyuddin ve İbrahim Akil yan yana (AFP)
TT

Akil ve Vehbi'nin öldürülmesi Rıdvan Gücü’nün üst düzey liderliğini sona erdirdi

Hizbullah’ın askeri medyası tarafından yayınlanan arşiv fotoğrafında Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Seyyid Haşim Safiyuddin ve İbrahim Akil yan yana (AFP)
Hizbullah’ın askeri medyası tarafından yayınlanan arşiv fotoğrafında Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Seyyid Haşim Safiyuddin ve İbrahim Akil yan yana (AFP)

Hizbullah tarafından dün (Cumartesi) yayınlanan iki ayrı biyografiye göre, İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerindeki askeri toplantı alanını hedef alması, Hizbullah'ın elit birimi Rıdvan Gücü'nün üst düzey liderliğini sona erdirdi. Söz konusu saldırıda Rıdvan Gücü Komutanı İbrahim Akil ile eğitim birimi komutanı Ahmed Vehbi öldürüldü.

1983 yılında Beyrut'taki ABD Deniz Piyadeleri Kışlası’nın ve ABD Büyükelçiliği’nin bombalanmasıyla ilgili suçlamalar nedeniyle ABD tarafından aranan Akil'in öldürülmesi, Hizbullah'ın seçkin askeri birliğine vurulan büyük bir darbe oldu. Diğer yandan Akil, savaşın başlangıcından bu yana suikasta kurban giden en önemli askeri komutan oldu. Hizbullah, temmuz ayı sonunda suikasta uğrayan Fuad Şükür gibi onu da ‘büyük cihatçı komutan’ olarak anarken, Ahmed Vehbi de son aylarda Güney Lübnan'da suikasta uğrayan diğer üç komutan (Rıdvan Gücü komutanlarından Visam et-Tavil, Nasr Birliği Komutanı Sami Abdullah ve Aziz Birliği Komutanı Muhammed Nasır) gibi ‘şehit komutan’ olarak anıldı.

rtrn
Hizbullah’ın askeri medyası tarafından yayınlanan arşiv fotoğrafında Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Seyyid Haşim Safiyuddin ve İbrahim Akil yan yana (AFP)

Lübnan Sağlık Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerinde iki Hizbullah liderini hedef alan saldırısında ölenlerin sayısının 37'ye yükseldiğini ve enkaz kaldırma çalışmalarının devam ettiğini bildirdi. Saldırıda aralarında İbrahim Akil ve Ahmed Vehbi'nin de bulunduğu 16 Hizbullah mensubu ölürken, Hizbullah, üyeleri tarafından kullanılan binlerce çağrı cihazının patlatılmasından günler sonra bir darbe daha aldı.

Cihat Konseyi üyesi

Hizbullah yaptığı açıklamada, Akil'i, ‘Beyrut'taki İslami çalışmaların kurucu isimlerinden biri’ olarak tanımladı. Açıklamada ayrıca Akil’in ‘1980'lerin başında İsrail'in Beyrut'u işgaline karşı direniş sırasında kahramanca operasyonların liderlerinden biri’ olduğu ifade edildi.

Akil 1990'ların başında Hizbullah’ın merkezi eğitiminden sorumluydu ve direniş oluşumlarında insan yeteneklerinin geliştirilmesinde kilit rol oynadı. 1990‘ların ortalarında İslami Direniş'in personelinin sorumluluğunu üstlendi. Ayrıca 1997’den kurtuluş sonrasına kadar Cebel Amel operasyon biriminin sorumluluğunu üstlendi ve bu dönemde birçok kaliteli operasyonu doğrudan yönetti.

fbgrtny
Akil ve Vehbi'nin Hizbullah tarafından yayınlanan arşiv fotoğrafı (EPA)

Akil, İslami Direnişte Operasyonlar Birimi'ni kurdu ve 2008 yılı itibariyle Operasyonlardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yaptı ve Cihat Konseyi üyeliğine atandı. Şehadetine kadar İslami direnişte Rıdvan Gücü’nün kuruluşunu, gelişimini ve liderliğini denetledi. Aksa Tufanı Operasyonu’nun başlangıcından bu yana Lübnan destek cephesinde Rıdvan Gücü'nün askeri operasyonlarının komutasını planladı.

ABD tarafından aranıyor

Akil 2015 yılından beri ABD tarafından aranıyordu. Rewards For Justice (Adalet İçin Ödül) Programı Akil hakkında bilgi verenlere 7 milyon dolara kadar ödül teklif etmişti. Programa göre Akil, Nisan 1983'te Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği’ne düzenlenen ve 63 kişinin ölümüne yol açan bombalı saldırı ile Ekim 1983'te 241 ABD personelinin ölümüne yol açan ABD Deniz Piyadeleri Kışlası saldırısının sorumluluğunu üstlenen İslami Cihad'ın kilit üyelerinden biriydi.

ABD Hazine Bakanlığı 21 Temmuz 2015'te Akil'i ‘Hizbullah adına hareket ettiği için 13582 sayılı yürütme emri kapsamında terörist’ olarak tanımladı. Ardından, 10 Eylül 2019 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı Akil'i 13224 sayılı yürütme emri uyarınca ‘özel olarak belirlenmiş küresel terörist’ olarak tanımladı.

Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı (Interpol) da 1980'lerin sonunda iki Alman rehinenin kaçırılması ve Fransa'nın başkenti Paris'teki bir bombalama olayına karıştığı şüphesiyle Akil hakkında arama emri çıkardı.

Ahmed Vehbi

Söz konusu saldırı, Hizbullah’ın ‘şehit komutan’ olarak tanımladığı Ahmed Vehbi'nin öldürülmesini de içeriyordu. Vehbi, 1997'de Lübnan'ın güneyindeki ez-Zehrani bölgesinde bir İsrail sızmasını engelleyen ve 17 İsrail askerinin ölümüne neden olan Ensariye Pususu’ndaki saha komutanlarından biriydi.

cvfdbgr
Hizbullah'ın eğitim birimi komutanı Ahmed Vehbi Hizbullah tarafından ‘şehit komutan’ olarak anıldı. (Hizbullah medyası)

Hizbullah tarafından yapılan açıklamada Vehbi'nin ‘2007 yılına kadar Merkezi Eğitim Birimi'nde çeşitli liderlik sorumlulukları üstlendiği’ belirtilerek, ‘2012 yılına kadar Rıdvan Gücü'nün eğitim sorumluluğunu ve 2014 yılına kadar da Merkezi Eğitim Birimi'nin sorumluluğunu üstlendiği’ ifade edildi. Açıklamanın devamında, “2014 yılına kadar Merkezi Eğitim Birimi'nden sorumluydu ve çeşitli direniş oluşumlarının insan yeteneklerinin geliştirilmesinde kilit rol oynadı” denildi.

2024'ün başlarına kadar Rıdvan Gücü'nün başında bulunan Vehbi'nin ‘Lübnan'ın doğu sınırlarında ve Suriye'nin çeşitli vilayetlerinde saldırılara karşı koyan başlıca liderlerden biri olduğu’ belirtildi.

Vehbi, savaşın başından 2024'ün başlarına kadar Lübnan destek cephesinde Rıdvan Gücü’nün askeri operasyonlarını yönetti ve Visam et-Tavil'in öldürülmesinden sonra tekrar Merkezi Eğitim Birimi’nin başına geçti.

İsrail ordusu, Vehbi'nin ‘Celile'yi işgal eden saldırı planının ana planlayıcılarından biri olduğunu ve örgütün kara savaşını geliştirme girişimlerine ek olarak Hizbullah'ın Güney Lübnan'daki konumlanmasını güçlendirmeye katıldığını’ belirtti. İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Vehbi yıllar boyunca ve savaşın ilk aylarında, İsrail topraklarına sızma operasyonlarının yürütülmesini ve roketlerin ateşlenmesini planladı ve denetledi” ifadesi yer aldı.

Alt eksen komutanları

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, saldırıda sadece birlik ve eğitim komutanlarının değil, eksen ve ikmal komutanlarının da öldürüldüğü belirtildi. Açıklamada, Samir Halavi'nin ‘kıyı kesimi saldırı bölgesi komutanı’, Abbas Maslamani'nin ise ‘Kana bölgesi saldırı bölgesi komutanı’ olduğu belirtildi.

Ordu, Abdullah Hicazi'nin ‘Ramim Dağları saldırı bölgesinin komutanı’, Muhammed Rıza'nın ise ‘el-Hıyam bölgesindeki saldırı bölgesinin komutanı’ olduğunu bildirdi. Hasan Madi ise Rus Dağı'ndaki (Har Dov) saldırı bölgesinin komutanıydı.

İsrail ordusu, Hasan Abdussettar'ın Rıdvan Gücü'nün operasyon sorumlusu olduğunu ve birliğin tüm füze atış planlarını yönetip denetlediğini, Hüseyin Hadrac'ın ise Rıdvan Gücü'nün silah nakil operasyonlarıyla ilgilendiğini belirtti. İsrail ordusuna göre Akil ve saldırıda ortadan kaldırılan diğer komutanlar, Celile’ye kanlı ve barbarca saldırı planı da dahil olmak üzere İsrail’e yönelik yüzlerce terör planının planlanması, koordine edilmesi ve yürütülmesinden sorumluydu.



Suriye-Türkiye normalleşmesinin tuhaf süreci

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Kahire'deki Arap Ligi merkezinde düzenlenen Arap Ligi Dışişleri Bakanları toplantısında konuşurken, 10 Eylül 2024 (AFP)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Kahire'deki Arap Ligi merkezinde düzenlenen Arap Ligi Dışişleri Bakanları toplantısında konuşurken, 10 Eylül 2024 (AFP)
TT

Suriye-Türkiye normalleşmesinin tuhaf süreci

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Kahire'deki Arap Ligi merkezinde düzenlenen Arap Ligi Dışişleri Bakanları toplantısında konuşurken, 10 Eylül 2024 (AFP)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Kahire'deki Arap Ligi merkezinde düzenlenen Arap Ligi Dışişleri Bakanları toplantısında konuşurken, 10 Eylül 2024 (AFP)

Ömer Önhon

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Arap Ligi (AL) Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nın yapıldığı salona girer girmez Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ve beraberindeki heyet protesto amacıyla salonu terk etti.

Bu olay, 10 Eylül 2024 tarihinde Türkiye’nin tam 13 yıl sonra ilk kez bir AL toplantısına davet edildiği Mısır’ın başkenti Kahire'de yaşandı. Suriye, belki de ev sahibi ülke olarak Mısır'ın ve diğer önemli üye devletlerin talebi üzerine AL’in Türkiye'yi davet etme kararına itiraz etmedi. Ancak itirazını bu şekilde ifade ederek Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme sürecini daha da karmaşık hale getirdi.

Şimdi akıllarda ‘Türkiye ile Suriye arasında bir normalleşme süreci var mı? Eğer varsa bu süreç nasıl olacak?’ sorusu var.

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, ağustos ayının sonlarında Şam'da Halk Meclisi'nin dördüncü yasama döneminin açılış töreninde yaptığı konuşmada, Rusya, İran ve Irak tarafından sunulan uzlaşı girişimlerini her ne kadar Türkiye'ye yönelik şüpheleri olsa da destekleyeceğini açıkladı.

Esed'in sözleri, Türkiye ile önkoşulsuz, ama ‘Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi ve terörizme desteğin kesilmesi’ gibi belirli hedefler doğrultusunda anlaşmaya hazır olduğunun bir teyidi olarak değerlendirildi.

İster yakınlaşma ister normalleşme ister barış isterse başka bir şey diyelim, 2017 yılında başlayan bu süreç halen devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya ve İran tarafından desteklenen Esed’e bağlı güçlerin 2016 yılı sonlarında Halep'i geri almasının ardından Suriyeli muhaliflerin Esed'i umduğu gibi deviremeyeceğini anladı ve Suriye'ye yönelik yeni bir politika arayışına girdi.

ABD Başkanlığı döneminde bir yıl Trump'ın ulusal güvenlik danışmanlığını yapan Korgeneral Herbert Raymond McMaster, kısa bir süre önce yayınlanan anılarında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2017 kasımında Donald Trump ile yaptığı bir telefon görüşmesinde Esed'i ‘Suriye iç savaşının kaçınılmaz galibi’ olarak tanımladığını yazdı.

Suriye, Türkiye’nin dış politikasının en ciddi başarısızlığı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti için bir yük haline geldi. Destekçileri de dahil olmak üzere Türk seçmenler Erdoğan'ın politikalarını yoğun şekilde eleştirmeye başladılar. Erdoğan, bununla ilgilenmek zorunda kaldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatıyla Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Suriye istihbaratıyla bir kanal açtı ve süreç başladı. Daha sonra iki ülkenin savunma ve dışişleri bakanları bir araya geldi. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Devlet Başkanı Esed, başta Türkiye’de 2023 mayısında milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı genel seçimlerinden önce Türk seçmenlere somut bir şeyler sunmak için acele etmesi olmak üzere çeşitli nedenlerle bir araya gelemediler. İki ülke arasında çok fazla sorun vardı ve henüz çözülmemişti. Bu yüzden zamanın çok kısa olduğu anlaşıldı.

Erdoğan ve Esed er ya da geç bir araya gelebilir. Görüşmenin yapılacağı tarih ise büyük ölçüde müzakerelerin gidişatına bağlı.

Ancak şu an bu sürecin yeni bir aşaması yaşanıyor.

2023 mayısından bugüne kadar - ki bu bir duraklama dönemi olarak değerlendirilebilir - temaslar tamamen kesilmese de Türk ve Suriyeli istihbarat görevlileri ve diğer yetkililer daha seyrek ve daha temkinli olarak görüşmeleri sürdürdüler.

Türkiye bu dönemi kendi vizyonunu ve Esed'in Suriye'si ile sahada neler yapabileceğini netleştirmek ve Suriye muhalefeti ile görüşerek pozisyonlarını yumuşatmak ve onları sürece karşı çıkmamaya ikna etmek için kullandı. Fakat Suriyeli muhalif grupların çoğu geçmişten beri Esed ile normalleşmeye şiddetle karşı çıkıyor.

scyhum
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve diğer partili yetkililer, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda elde ettikleri zaferden sonra Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda destekçilerini selamlarken, 29 Mayıs 2023 (AFP)

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 3 Eylül’de Suriye ile ilişkilere dair bir soruya verdiği yanıtta bu süreci resmen teyit etmekle kalmadı, aynı zamanda temel yol haritasını da özetledi.

Daha sonra Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bir basın toplantısında yaptığı açıklamada yeni detaylar ekledi. Mültecilerin geri dönüşünün yanı sıra herhangi bir terör tehdidini Türk askerlerinin Suriye’de kalmasını gerektirmeyecek şekilde bastırmaya yönelik tedbirler üzerinde çalışıldığını belirten Lavrov, Rusya, Türkiye, Suriye ve İran'ın yakın gelecekte bir toplantı daha yapacağını duyurdu.

Rusya, stratejik çıkarları doğrultusunda her zaman Erdoğan ve Esed'i uzlaştırmaya çalıştı ve bu kez çabalarında daha kararlı ve açık bir tutum sergiliyor. Erdoğan ve Esed er ya da geç bir araya gelebilir. Görüşmenin yapılacağı tarih ise büyük ölçüde müzakerelerin gidişatına bağlı. Bu zor bir süreç ve kimse hemen sonuçlanmasını beklememeli. Çözülmesi gereken çok taraflı ve karmaşık meseleler var. Bir meselenin çözülmesi bile yeni meselelerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Mesele sadece Türkiye ve Suriye ile sınırlı değil. Aynı zamanda Rusya, İran, ABD gibi üçüncü tarafların ve birçok farklı devlet dışı aktörün dahil olduğu çok taraflı bir mesele bu.

Ümmet kavramına sarılan bazı siyasal İslamcı gruplar ve bazı ideolojik gruplar dışında Türkiye toplumu Suriyeli mültecilerin geri dönmesi gerektiği konusunda genel olarak hemfikir.

Esed, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye'den çekilmesi gerektiğini vurguluyor. Türk yetkililer de birçok kez Türk askerinin Suriye’de kalıcı olmadığını açıkça ifade ettiler. Türkiye ayrıca, askerlerini geri çektikten sonra bu bölgelerden Türkiye'ye yönelik herhangi bir güvenlik tehdidinin ortaya çıkmamasını sağlayacak düzenlemelere gidilmesini ve garantiler verilmesini beklediğini açık bir şekilde belirtti.

Türkiye-Suriye yakınlaşması siyasi irade ve ‘Türkiye on binlerce Esed karşıtı silahlı milis üyesini entegrasyona ikna edebilecek mi? Esed onların ve milyonlarca muhalifinin yeniden entegrasyonuna izin verecek mi?’ gibi başlıca soruların ele alınmasında ciddi bir çaba gerektiriyor.

Her iki ülke için de en önemli konu ‘terörizm’. Türkiye'nin bu başlık altında aklındaki ilk soru, Halk Koruma Birlikleri (YPG) ile nasıl başa çıkılacağı ve YPG'nin şu an kontrol ettiği, Suriye'nin yaklaşık yüzde 25'ini oluşturan bölgelerde bağımsız olarak varlığını sürdürmesi halinde ne yapılacağı.

csdfvbgn
Suriye'nin kuzeydoğusunda bir YPG unsurlarıyla birlikte devriye gezen ABD askerleri, Kasım 2019 (AFP)

Suriye ise tüm silahlı grupları terör örgütü olarak sınıflandırırken İdlib'deki Heyetu Tahriru'ş Şam (HTŞ) ile Suriye'nin kuzeybatısındaki diğer silahlı örgütlerin Türkiye'nin desteği olmadan ayakta kalamayacağını iddia ediyor.

Diğer bir önemli konu ise Suriyeli mülteciler. Ümmet kavramına sarılan bazı siyasal İslamcı gruplar ve bazı ideolojik gruplar dışında Türkiye toplumu Suriyeli mültecilerin geri dönmesi gerektiği konusunda genel olarak hemfikir. Mültecilerin geri dönüşü için uygulanabilecek birkaç yöntem olsa da hangi yöntemin kullanılacağına karar vermek siyasi iradeye kalıyor.

Türk hükümeti artık yasaları uygulama konusunda daha kararlı. Kayıt dışı ya da herhangi bir suça karışmış olan Suriyeliler artık geri gönderiliyor.

Öte yandan, bu sorunun kaynağının Suriye olduğunu da unutmamak gerekiyor. Zorlu ekonomik ve sosyal koşullar ve güvenlik durumunun yanı sıra gözaltına alınma ve daha kötü durumlarla ilgili korkular, Suriyelileri geri dönmekten caydıran faktörler.

Esed, yurtdışındaki Suriyelileri geri dönmeye çağıran açıklamalarında ılımlı görünse de çoğu kişi onun gerçek niyetine dair şüphe duyuyor. Esed'ın özgüveni artıyor, çünkü üstünlüğün kendisinde olduğunu düşünüyor. Bunda da haksız sayılmaz. Şam'daki koltuğunu korumayı başaran Esed, iç savaş sırasında kaybettiği birçok yerde kontrolü yeniden geri aldı. Arap ülkeleriyle ilişkilerini düzeltti. Suriye, AL üyeliğine geri döndü.

Türkiye-Suriye yakınlaşması, Suriye'de barışın ve istikrarın sağlanması için yeterli olmayacak. Taraflar kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmadığı sürece yeni bir çatışma ve hatta iç savaş riski bulutları Suriye'nin üzerinde dolaşmaya devam edecektir.

Diğer taraftan ABD ve diğer bazı ülkeler, Esed'e yaptırım ve diplomatik izolasyon uygulamaya devam ediyor. Avrupa Birliği (AB) ikiye bölünmüş durumda. İtalya, Avusturya, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Slovakya, Slovenya, Hırvatistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Slovenya, Suriye rejimiyle normalleşmeyi destekliyor. Konu birkaç gün önce AB üyelerinin katıldığı bir toplantıda ele alındı.

Öte yandan her şey güllük gülistanlık değil. Ülke topraklarının yaklaşık yüzde 35'i halen Esed'in kontrolü dışında. Çok sayıda ülkenin askeri güçleri Suriye topraklarında konuşlu. Ülkenin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda on binlerce silahlı muhalif var. Ülkenin güneyindeki Suveyda ve Dera tansiyonun yüksek olduğu bölgeler olarak görülüyor. YPG ve hatta DEAŞ, sahada hale güçlüler. Ekonomi oldukça zor bir durumda. Esed, bu koşullar altında nasıl zaferini ilan edebilir?

Bazı gözlemciler Esed'in tüm Suriye'yi kontrol etmeyi ve Suriyeli mültecilerin geri dönmesini gerçekten istediğinden şüphe ediyorlar. Esed Ürdün sınırından Şam'a, Humus'a, Hama'ya, Halep’e uzanan ve Tartus ile Lazkiye'yi de içeren sahil kesimine kadar olan bir bölgeyi kontrol etmekle yetinebilir.

Esed’in düşmanları karşı karşıya gelecek ve Suriye'nin geri kalanında birbirleriyle savaşmaya devam edecekler. Bu da Esed’in ‘koruyucu melekleri’ Rusya ve İran'ın onu düşmanlarından korumak amacıyla yanında durmaya devam etmeleri için gerekçeler sağlayacak. Türkiye-Suriye yakınlaşması her halükârda kendi başına bir etki yaratacak. Ama tek başına Suriye'de barışın ve istikrarın sağlanması için yeterli olmayacak. Taraflar kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmadığı sürece yeni bir çatışma ve hatta iç savaş riski bulutları Suriye'nin üzerinde dolaşmaya devam edecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.