Pezeşkiyan'ın BM'deki konuşması: Vekillerden uzaklaşma ve İsrail ile yakınlaşma

Konuşma yaptırımların kaldırılması ve Batı ile müzakere hedefleri konusunda olumluydu ancak yeni bir zemin hazırlamadı

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, 24 Eylül 2024'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 79. oturumunda konuşurken (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, 24 Eylül 2024'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 79. oturumunda konuşurken (AFP)
TT

Pezeşkiyan'ın BM'deki konuşması: Vekillerden uzaklaşma ve İsrail ile yakınlaşma

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, 24 Eylül 2024'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 79. oturumunda konuşurken (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, 24 Eylül 2024'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 79. oturumunda konuşurken (AFP)

Hüda Rauf

İran Cumhurbaşkanı'nın BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında ve kendisi ile İranlı müzakerecilerden oluşan delegasyonunun New York'ta gazetecilerle kaydedilmeyen toplantısı sırasında, bir yıl boyunca ortaya atılan pek çok soruya verilen cevaplar öne çıktı. Bu sorular arasında şunlar da vardı; İran Dini lideri neden çıkıp ülkesini Aksa Tufanı operasyonundan aklamaya çalıştı. Tahran neden İsrail'in toprak egemenliğini birkaç kez ihlal etmesine, en son olarak da İsmail Heniyye'nin öldürülmesine katlandı? Hizbullah'ı mevcut trajedisinde desteklemekten neden kaçındı? Son olarak, iç sahne uzun yıllar boyunca aşırılık yanlılarının kontrolünde olacak şekilde hazırlanmasına rağmen İran neden reformist bir cumhurbaşkanını göreve getirdi?

Kesin olan şu ki, Aksa Tufanı ile patlak veren ve bozulmaya devam eden bölgesel sahne, İran'ı iç sahnesini değiştirmeye ve İbrahim Reisi’nin gizemli ve ani ölümünden sonra Mesud Pezeşkiyan'ı göreve getirmeye itti.

Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşması İran'da tartışmalara neden oldu. En çok tartışılan ise, New York'ta gayrı resmi bir oturum sırasında buluştuğu gazeteciler ile yaptığı açıklamalar nedeniyle nadir bir tartışmaya dönüşen diyaloğuydu. Her ne kadar açıklamalarının bazıları daha sonra İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi tarafından reddedilmiş olsa da.

Pezeşkiyan'ın konuşması ve gazetecilerle diyaloğu bir yandan İsrail ile yeni ilişkiler kuruyor, diğer yandan İran'ın Gazze ve Lübnan'da mevcut yüksek gerilim sırasında neden görünmediğini açıklıyor. Ayrıca, bir yıldır tansiyonun sürekli yükseldiği bir  bölgesel ortamda İran'ın neden reformist bir cumhurbaşkanını göreve getirdiğini de gösteriyor. Zira Pezeşkiyan'ın, “İsrail'in silahlarını bırakması halinde İran da, silahlarını bırakmaya, güvenliği sağlamak için uluslararası bir örgütün bölgede görev yapmasını kabul etmeye hazırdır" şeklindeki açıklamalarının yer aldığı bir ses kaydı yayıldı.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi kaydı yalanladı ve devlet televizyonuna, “Pezeşkiyan'ın açıklamalarına bakın, İsrail’in suçlarını kınamaya ve dış politikamızın temel ilkelerinden olan direniş eksenini desteklemeye odaklandılar."

Bu tartışmanın öncesinde Pezeşkiyan'ın Washington'a ilişkin açıklamaları vardı: “Biz ABD'ye düşman değiliz. İyi niyetini pratikte göstererek bize karşı düşmanlığını bırakmalı. Biz Amerikalıların da kardeşiyiz.” Ayrıca ülkesinin nükleer anlaşmaya dönmeye hazır olduğunu ifade eden Pezeşkiyan, reformlar, içeride ulusal birliği sağlamak, bölgesel ve uluslararası iş birliği için göreve geldiğini vurgulamaya çalıştı.

Pezeşkiyan’ın İsrail'in askeri yeteneklerine ilişkin sözleri belki romantik görünüyor ve amaçları sıfır toplamlı denge teorisini kullanarak karşı tarafı silahsızlandırmak. Ama bu gerçekçi değil ve o da bunun farkında ama daha da önemlisi İsrail'e anlaşmaya varmanın, müzakere etmenin ve gerilimi tırmandırmaktan kaçınmanın mümkün olduğu mesajını vermek istemesi.

Pezeşkiyan'ın New York'taki açıklamaları, yaptırımları sona erdirmeyi amaçlayan her türlü girişimi reddeden bazı katı görüşlüleri kızdırmış olabilir. Ancak açık ve kesin olan şey, nükleer anlaşma müzakerelerine yeniden başlamak için Dini Lider Ali Hamaney'den yeşil ışık aldığıdır. Yanında da Abbas Arakçi ve Cevad Zarif'in aralarında bulunduğu, daha önce Batı ile müzakere yapmayı başarmış bir müzakereci ekip var.

Aksa Tufanı’nın patlak vermesine tanık olan bölgesel bağlam, Ekim 2023'ten itibaren yaklaşık bir yıldır Gazze'de devam eden İsrail savaşı, ardından Ekim 2023'te Husi saldırılarıyla Kızıldeniz'de gerilimin artmasının yanı sıra Hizbullah’ın “destek cephesi” adını verdiği şey üzerinden savaşa dahil olması ile sonuçlandı. Bu bölgesel gerilimler, Tahran'ı, İbrahim Reisi'nin ölümünün ardından, Haziran 2024'te reformist harekete bağlı bir cumhurbaşkanının göreve gelmesi için seçim ortamını düzenlemeye yöneltti. Yani İran, vekillerinin alevlendirdiği bölgesel gerginliklerin gölgesinde, Batı ile diyalog ve iletişime pencere açan, Husiler ve Hizbullah tarafından temsil edilen İran'ın elindeki bölgesel baskı kartlarıyla desteklenen, ılımlı bir söylemi benimseyen reformist bir yüzü göreve getirmek zorunda kaldı.

Öte yandan  Lübnan'ın şu anda şahit olduğu Hizbullah'ın askeri ve örgütsel kapasitesini hedef alan İsrail saldırıları, bazılarının İran'ın ana müttefikini desteklemek için nasıl bir rol oynayacağını ve müdahale edip etmeyeceğini merak etmesine neden oldu. Bunlar, Tahran'ın İsrail'i caydırmak ve Hizbullah üzerindeki askeri baskıyı hafifletmek için müdahale etmesini bekliyorlar. Ancak bütün bunlar, İran'ın bir yıldır gerilimlerini tırmandırdığı bölgesel sahneye uymayan, hayali ve gerçekçi olmayan bir beklentidir. Bu beklenti aynı zamanda,  İran'ın egemenliğini ve onurunu hedef alan İsrail saldırılarını absorbe etmesini, İsrail'in kendisine yönelik operasyonlarına yanıt olarak misilleme saldırıları düzenlememesini sağlayan reformcu bir cumhurbaşkanının göreve gelmesiyle sonuçlanan iç sahne ile de uyumlu değil.

İran Dışişleri Bakanı'na ülkesinin Hizbullah'ı desteklemek için askeri güç kullanıp kullanmayacağı sorulduğunda yanıtı şu oldu: “Şu anda müzakereler nedeniyle bu olmayacak.” Nükleer müzakereleri mi kastediyorsunuz sorusuna cevap olarak da Arakçi, “Hizbullah kararlarını kendisi alır ve kendisini, Lübnan'ı ve Lübnan halkını koruma kapasitesine sahiptir. Direniş cepheleri ve Hizbullah savaş alanında şu ana kadar başarılı oldular ve sonunda da galip gelecekler” dedi.

Pezeşkiyan'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşması, İran'ın yaptırımların kaldırılması ve Batı ile müzakere hedefi konusunda olumluydu ancak yeni bir zemin hazırlamadı.

Pezeşkiyan ayrıca İran'ın Ortadoğu meseleleri, özellikle de Filistin ve Lübnan konusundaki kesin tutumunu da yineledi ki bu tutumlar, Tahran-Batı ilişkilerindeki gerilimin sebeplerinden birini oluşturuyor. Ama en önemlisi İsrail ve nükleer dosya konusundaki tutumudur.

 ABD başkanlık seçimleri sonuçlanana kadar İran nükleer dosyasında bir hareketlenme yaşanması belki de şüpheli. Şu anda hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler İsrail'in en güçlü destekçisinin kim olduğunu göstermek için yarışıyor. Biden, Harris veya Trump'ın İran'a yönelik herhangi bir olumlu açıklaması veya eylemi, rakipleri tarafından onları zayıflatmak için kullanılacaktır.  Ancak genel olarak nükleer mesele ve yaptırımlar meselesi, İran ile ABD arasındaki diğer çatışma noktalarından ayrı olarak çözülemez.

Ancak açık ve kesin olan şu ki, Ortadoğu'da gerilimler arttığında Tahran, kendisini hep bu krizlerin çözümünün anahtarı olarak göstermek için fırsatları değerlendirmeye çalıştı. Dahası İran, New York'taki ekibi ve ister Avrupalı ​​taraflar ister Washington olsun Batı ile diplomasi ve iş birliğinin yanı sıra İsrail ile gerilimi artırmayı amaçlamadığı söylemi aracılığıyla, şu anda Lübnan, Gazze ve tabii ki onlarla birlikte Kızıldeniz'deki durumdan istifade ederek Batı ile ikili sorunlarını çözmek istiyor.

Ancak Pezeşkiyan'ın konuşmasındaki en önemli hususun, ülkesinin İsrail ile savaş istemediğini vurgulaması ve İran cumhurbaşkanları arasında yeni bir şey olan İsrail ismini kullanması olduğuna dikkat çekilmeli. Pezeşkiyan’ın Siyonist oluşum demeyip İsrail ismini kullanması, onun varlığının gerçekçi bir şekilde tanınması ve onlar için umut verici bir adım. İsrail'e yönelik söylemin değişmesiyle belki de daha sonra dostane ilişkiler kurmalarına gerek kalmadan başka konuları da müzakere edebilecekler.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Pakistan'daki korkunç şüphe doğrulandı, aile kısasa kısas istiyor

Aile geçen hafta basın toplantısı düzenleyerek yetkililere çağrı yaparken "Cesedin üstüne benzin döküp yakarlarken çaresiz kaldık" demişti (Allah Bux/AP)
Aile geçen hafta basın toplantısı düzenleyerek yetkililere çağrı yaparken "Cesedin üstüne benzin döküp yakarlarken çaresiz kaldık" demişti (Allah Bux/AP)
TT

Pakistan'daki korkunç şüphe doğrulandı, aile kısasa kısas istiyor

Aile geçen hafta basın toplantısı düzenleyerek yetkililere çağrı yaparken "Cesedin üstüne benzin döküp yakarlarken çaresiz kaldık" demişti (Allah Bux/AP)
Aile geçen hafta basın toplantısı düzenleyerek yetkililere çağrı yaparken "Cesedin üstüne benzin döküp yakarlarken çaresiz kaldık" demişti (Allah Bux/AP)

Pakistan'da kutsal değerlere hakaretle suçlanan ve güvenlik güçlerinden çatışarak kaçmaya çalışırken öldürüldüğü iddia edilen doktorun aslında polise teslim olduğu ortaya çıktı.

Sind İçişleri Bakanı Ziya ül Hasan, 18 Eylül'de ülkenin güneyindeki Sind eyaletine bağlı Umerkot bölgesinde yaşanan olayla ilgili olarak dün açıklama yaptı. 

Hasan, olayla ilgili soruşturmayı tamamladıklarını ve doktor Şah Navaz'ın polise teslim olduktan kısa süre sonra öldürüldüğünü saptadıklarını bildirdi. 

Masumiyetini kanıtlamasına izin verilmesi şartıyla teslim olan Navaz'ın ailesinin, onu öldüren polis memurlarına dava açabileceğini de sözlerine ekledi. 

Navaz'ın cesedi ailesine teslim edilse de sonrasında kalabalık bir grup naaşı zorla alarak yakmıştı.

Navaz'ın babası Muhammed Salih, soruşturmadan dolayı yöneticilere teşekkür ederek failler için şeriatın uygulanması gerektiğini savundu:

Tek bir talebimiz var. Oğlumun ölümünü tertip eden polis memurları da aynı şekilde öldürülsün.

Annesi Rehmat Kunbar da şöyle konuştu:

Oğlumu öldürenler o kadar hızlı cezalandırılmalı ki diğerleri ders alsın da gelecekte böyle yargısız infazlara kalkışmasın.

Polis komiseri Niyaz Koso, meslektaşlarının motosikletle giden iki erkeğe "dur" dediğini ancak bu kişilerin silahla ateş açarak kaçmaya çalıştığını savunmuştu. 

Koso, karşılık veren polislerin "tesadüf eseri" Navaz'ı öldürdüğünü, diğer kişininse kaçmayı başardığını iddia etmişti. 

Sosyal medyada paylaşılan görüntüler, bölgedeki din insanlarının bu yargısız infazdan dolayı polisi överek memurlara gül yaprakları attığını gösteriyor. 

Sosyal medyadaki paylaşımları sebebiyle Hazreti Muhammed'e hakaret etmekle suçlanan Navaz başta saklanıyordu. Öldürülmeden önce tutuklanması talebiyle bir gösteri düzenlenmiş ve kliniği ateşe verilmişti. 

İnsan hakları örgütleri, bir haftada ikinci kez benzer bir cinayetin yaşandığını vurgulayarak resmi makamlara şeffaf soruşturma çağrısı yapmıştı. 

Kutsal değerlere hakaret gerekçesiyle linçler Pakistan'da ender görülmüyor. Ancak güvenlik güçlerinin bizzat yargısız infaza kalkışması son döneme kadar pek rastlanan bir durum değildi. 

Pakistan'ın kutsal değerlere hakarete verdiği cezalar idama varabiliyor ama henüz ölüm cezası bu suçlarda infaz edilmedi.  

Independent Türkçe, CNN, AP