Öngörüsüz ve tahminsiz etkileri ve sonuçları ile Nasrallah suikastı!

Hizbullah'ın belini kırmak, İran'ın bölgedeki yıkıcı nüfuzunu büyük ölçüde sınırlayacaktır

Hizbullah örgütünün kırılmasıyla Lübnan, bir devlet olarak egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak (AFP)
Hizbullah örgütünün kırılmasıyla Lübnan, bir devlet olarak egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak (AFP)
TT

Öngörüsüz ve tahminsiz etkileri ve sonuçları ile Nasrallah suikastı!

Hizbullah örgütünün kırılmasıyla Lübnan, bir devlet olarak egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak (AFP)
Hizbullah örgütünün kırılmasıyla Lübnan, bir devlet olarak egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak (AFP)

Saad bin Tıfle el-Acemi

Lübnan ve Hizbullah liderlerine yönelik bir hafta süren sürekli saldırılardan, çağrı cihazları ile telsizlerin patlatılmasından, Hizbullah’ın saha liderlerinin yaklaşık 5 bininin öldürülmesinden veya yaralanmasından, Fuad Şükür ve İbrahim Akil gibi Hizbullah’ın önde gelen askeri liderlerinin suikasta uğramasından, Hizbullah’ın füze depolarının yoğun bir şekilde bombalanmasının ardından, İsrail Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'tan kurtulma zamanının geldiğine karar verdi.

Nasrallah'a suikast, Hizbullah liderleri ve İran Devrim Muhafızları'nın bazı liderleriyle yaptığı toplantıyı hedef alan korkunç hava saldırılarıyla gerçekleşti. Saldırılar onun ve onunla birlikte olan liderlerin yanı sıra toplantı yerinin yakınında bulunan masum sivillerden yüzlerce kişinin ölümü ve yaralanması ile sonuçlandı.

 Hizbullah’ın aldığı darbelerin doruk noktası olan Hasan Nasrallah suikastının sonuçları ve etkileri bulunuyor.

Birincisi Hasan Nasrallah, İran'ın Arap bölgesindeki direniş ekseni olarak adlandırdığı eksenin liderleri arasında bizzat Ali Hamaney'den sonra en önemli isim olarak görülüyordu.

İkincisi, Hizbullah askeri, hizipsel, örgütsel, eğitim ve operasyonel faaliyetlerini yalnızca Lübnan ile sınırlamadı. Aksine faaliyetleri, eğitim, hücreler kurma, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yoluyla Suriye'yi, Irak'ı, Yemen'i ve hatta bazı Körfez ülkelerini de kapsıyordu. Dolayısıyla onun belini kırmak, İran'ın bölgedeki yıkıcı nüfuzunu büyük ölçüde sınırlayacaktır.

Üçüncüsü, İran'ın son 40 yıldır yatırım yaptığı Arap bölgesindeki İran ile bağlantılı en eski örgüte yönelik acıtan saldırılar ve liderlerinin tasfiyesi, İran'ı İsrail ile doğrudan karşı karşıya getiriyor. Eğer İran Lübnan “direnişinin” yani kendi örgütü Hizbullah’ın İsrail'e tek başına karşı koyabileceğini söylüyorsa İsrail şimdi Lübnan'da fiilen Hizbullah’ın belini kırdı. Dolayısıyla İran Filistin'i özgürleştirme yönündeki seferber edici retoriğinde ya da en azından İsmail Heniyye'nin ve ardından bölgedeki birinci adamı olan Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinin intikamını alma söyleminde samimiyse, İsrail ile doğrudan yüzleşmekten başka çaresi kalmadı.

Dördüncüsü, Hizbullah örgütünün önemli ölçüde hırpalanması ile Lübnan, devlet içinde devlet görevi gören bir örgüt ve parti tarafından kontrol edilen bir devlet olmaktan kurtulup, egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak. Hizbullah, Lübnan’ın kurumlarını, cumhurbaşkanlığı makamını ve parlamentosunu işlevsiz hale getirdi, mezhepçiliği kışkırttı, dahası ülkeyi kendi ulusal çıkarları için değil, İran'a bağlı bir örgüt olarak kendi hesapları için savaşa götürüyordu. Lübnanlılar, Hizbullah ve İran'ın zulmüne uğrayan ve gasp edilen ülkelerini kurtarmak için bir araya gelebilecekler mi?

Beşincisi, eğer Lübnanlılar kendi anavatanlarını kurtarmaya karar verirlerse, insani yardım sunarak ve İsrail'in Lübnan topraklarında İran’ın örgütüne yönelik saldırganlığının arkasında bıraktığı yıkımı yeniden inşa ederek, Araplar Lübnan'ın başarısızlıktan kurtulmasına yardım etmede önemli bir rol oynayabilirler. Zira İsrail'in geçtiğimiz hafta boyunca Lübnan'a karşı tekrarlanan saldırıları, yaklaşık bin kişinin hayatını kaybetmesine ya da yaralanmasına, yarım milyon kişinin yerinden edilmesine ve 50 bin kişinin Suriye'ye kaçmasına neden oldu; hesaplanması zor maddi kayıplardansa bahsetmeye bile gerek yok.

Altıncısı, İsrail'de aşırı Siyonist sağ, Nasrallah'ı tasfiye ettikten, örgüte sızıp liderlerini ve Genel Sekreterini öldürdükten sonra büyük bir coşku yaşayacak. Bu coşku, Başbakan Binyamin Netanyahu'ya olan desteği de bir nebze olsun tazeleyecek. Netanyahu çıkıp muhaliflerine şunu diyebilecek: “İsrail’i endişelendiren ve kendisine füzeler atan Hizbullah’ı darmadağın ettim. Bu, birbirini takip eden İsrail hükümetlerinin 40 yıldır başaramadığı “kahramanca” bir eylem. Size güvenliği sadece biz sağlayabiliriz demedik mi?” Netanyahu, 7 Ekim'deki Aksa Tufanı saldırılarının yıktığı İsrail istihbaratı efsanesinin bir kısmını İran ve Hizbullah'a yönelik güvenlik saldırıları ve sızmaları yoluyla yeniden canlandırmaya da çalışacak.

Yedincisi, İran, Nasrallah suikastının ardından kendisini zor bir durumda buldu. Suikast, güvenlik alanında tehlikeli ve İran’ın, bazı taraflarıyla birlikte bu konuda İsrail'e bilgi “sattığı” suçlamasının dışında kalamayacağı ihlallerinin ardından gerçekleşti. Bu da bölgedeki geri kalan milis gruplarını da kendisiyle ilişkilerde ve tüm taraflarına güvenme konusunda şüphe ve güvensizlik içinde bırakıyor. Ancak İran, bugün İsrail'e verilecek doğrudan bir yanıtın kendisini doğrudan savaşa sokacağının ve sadece beş hafta kalan başkanlık seçimleri öncesinde kendisini ABD ile doğrudan karşı karşıya getireceğinin farkında. Ama İran Kamala Harris'in başarı şansını zayıflatmamaya kararlı, çünkü nükleer anlaşmayı yırtıp İran'a sert ekonomik yaptırımlar uygulayan Harris'in rakibi Donald Trump'ın aksine, Harris ve partisinin, anlaşmaya varabilecek ve nükleer anlaşmayı yeniden canlandırabilecek bir yönetim kurabileceğini düşünüyor.

Öngörüler ve tahminler

Ortadoğu'da neler olabileceğini öngörmek mümkün değil, olası senaryolarla ilgili tahminler de başarısız olabilir ama önümüzdeki günler bölgedeki rüzgarın ne yönde eseceğini bize gösterebilir. Bunu kim bilebilir ki? Zira siyasi yönelimleri mantık ve akılla yönetilmeyen bölgemizde her şey mümkün ve muhtemel,  gelecekteki olaylar bize bugün bilmediklerimizi gösterecektir.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



Rapor: İsrail Nasrallah suikastının ardından ABD'den İran'ı önlemesini istedi

TT

Rapor: İsrail Nasrallah suikastının ardından ABD'den İran'ı önlemesini istedi

Rapor: İsrail Nasrallah suikastının ardından ABD'den İran'ı önlemesini istedi

İsrailli ve ABD'li yetkililer dün (Cumartesi) ABD'li Axios sitesine yaptıkları açıklamada, İsrail'in Beyrut'ta Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve üst düzey bir İranlı generali öldüren hava saldırısına karşılık olarak ABD'den İran'ı İsrail'e saldırmaktan caydıracak adımlar atmasını istedi.

Bu talep önemli çünkü İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışma, bölgede topyekûn bir savaşa dönüşmüş durumda.

İran, İsrail'i böyle bir savaşa sürükleyebilecek herhangi bir saldırıdan kaçınmaya özen gösteriyor, ancak Washington ve Tel Aviv'deki yetkililer Nasrallah suikastının Tahran'ı uçurumun kenarına itmesinden endişe ediyor.

İsrail'in ABD'den destek talebi, Başbakan Benjamin Netanyahu'nun ABD'nin İsrail ve Hizbullah arasında ateşkes sağlanması önerisini geri çevirmesi ve ABD'nin gerilimi düşürme çağrılarına rağmen önceden istişare etmeden büyük bir saldırı başlatması sonrasında geldi.

ABD Başkanı Joe Biden ve yönetimi, Nasrallah'ın ölümüne yol açan saldırıdan önceden haberdar olmadıklarını vurgulamakla birlikte saldırıyı eleştirmediler ve İsrail'in meşru müdafaa hakkını destekleyen açıklamalar yaptılar.

Şarku’l Avsat’ın Axios'tan aktardığına göre bir ABD'li yetkili, “Nasrallah kötü bir adamdı ama İsraillilerin bunu bize danışmadan yapması ve ardından İran'ı önleme konusunda bizden destek istemesi sinir bozucu” ifadelerini kullandı.

Axios'a konuşan üç ABD'li yetkili, Biden yönetiminin Nasrallah'ın öldürülmesini desteklediğini, ancak İsrail tarafındaki istişare ve şeffaflık eksikliğinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını belirtti.

Yetkililer, Austin, CIA Direktörü William Burns ve CENTCOM Komutanı General Michael Corella'nın operasyon devam ederken İsrailli mevkidaşları tarafından bilgilendirildiklerini ve gerçek anlamda müdahale etme ya da görüş bildirme imkanlarının olmadığını ifade etti.

Bir ABD'li yetkili, Biden yönetiminin şu andaki en önemli önceliğinin İsrail'in Lübnan'da bir kara harekâtına girişmesini önlemek, İran'ın çatışmalara doğrudan müdahil olmasını engellemek ve İsrail-Lübnan sınırının her iki tarafındaki sivillerin evlerine dönmesine olanak tanıyan diplomatik bir çözüme ulaşmak olduğunu belirtti.

İran, Suriye'deki en yüksek rütbeli İranlı generali nisan ayında öldüren İsrail hava saldırısına karşılık olarak, ABD ile İsrail'in başını çektiği uluslararası ve bölgesel koalisyon tarafından engellenen ve tarihte ilk kez olan İsrail'e doğrudan saldırısını gerçekleştirdi. 

İran, İsrail'in iki ay önce Tahran'da Hamas lideri İsmail Heniyye'ye düzenlediği suikasta karşılık verme sözü vermişti, ancak henüz bunu yapmadı.

ABD'li ve İsrailli yetkililere göre İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant, Nasrallah suikastının ardından ABD'li mevkidaşı Lloyd Austin ile yaptığı görüşmede, İran'ı İsrail'e karşı bir saldırı başlatmaktan caydıracak pratik adımlar ve açıklamalar talep etti.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) dün yaptığı açıklamada, Austin'in “İsrail'in İran destekli terörist gruplara karşı kendini savunma hakkına tam destek verdiğini ve ABD'nin İran ile desteklediği ortakları ve vekillerinin durumu istismar etmesini ya da çatışmayı genişletmesini engellemeye kararlı olduğunu” ifade ettiğini bildirdi.

Pentagon sözcüsü Pat Ryder, Austin'in ABD'nin “bölgedeki ABD güçlerini ve tesislerini korumaya hazır ve İsrail'i savunmaya kararlı olduğunu” açıkça belirttiğini ifade etti.