Moskova, Washington'u Ankara ile Şam arasındaki normalleşme çabalarını engellemekle suçluyor

İdlib'e Türk askeri takviyesi devam ederken SDG ile gerilim artıyor

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu'na katılımının ardından düzenlediği basın toplantısında (AFP)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu'na katılımının ardından düzenlediği basın toplantısında (AFP)
TT

Moskova, Washington'u Ankara ile Şam arasındaki normalleşme çabalarını engellemekle suçluyor

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu'na katılımının ardından düzenlediği basın toplantısında (AFP)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu'na katılımının ardından düzenlediği basın toplantısında (AFP)

Rusya, ABD'yi her iki tarafın da olumlu tutumlarına rağmen Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi çabalarını engellemekle suçladı ve Türk askerlerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığı sorununa çözüm olarak Adana Mutabakatı'nın değiştirilmiş bir versiyonunun uygulanması olasılığını yeniden gündeme getirdi.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “ABD'nin faaliyetleri, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Çünkü ABD her iki ülkenin de çıkarlarını göz ardı ederek her şeyi kendi başına yapmak istiyor. Fırat'ın doğusunda bir yarı devlet kuruyor, petrol ve tahılı kontrol ediyor ve gelirleriyle oradaki vekillerini finanse ediyor” ifadelerini kullandı.

sdcvfrgt
Suriye'nin kuzeydoğusundaki ABD güçleri (arşiv)

Lavrov, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu’na katılımının ardından düzenlediği basın toplantısında, BM Genel Kurulu'nun oturum aralarında Türk ve Suriyeli mevkidaşlarıyla ayrı ayrı görüştüğünü ve ‘her iki taraftan da ilişkileri normalleştirmek için müzakerelerin yeniden başlamasına olanak sağlayacak fikirler olduğunu’ belirtti.

Rusya, ABD ve normalleşme

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan defalarca Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'e Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için bir toplantı düzenlemesi çağrısında bulundu. Türkiye, Rusya'nın bu yöndeki çabalarını memnuniyetle karşıladı, ancak Şam Erdoğan'ın çağrılarına yanıt vermedi. ABD, BM Güvenlik Konseyi'nin 2015 tarihli 2254 sayılı kararı temelinde Suriye'de siyasi bir çözüm bulunmadan önce Türkiye ya da başkaları tarafından Şam ile ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik herhangi bir adımı kabul etmeyeceğini açıklamıştı. Lavrov, geçen yıl Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinin ele alındığı toplantıların ‘olumlu’ geçtiğini kaydetti.

ascdvergth
Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanları, New York'ta BM Genel Kurulu çerçevesinde bir araya geldi. (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)

Suriye'de siyasi çözüm için Astana sürecinin üç garantörü olan Türkiye, Rusya ve İran'ın dışişleri bakanları cuma günü New York'taki BM Genel Kurulu çerçevesinde bir araya geldi. Hakan Fidan, Sergey Lavrov ve Abbas Arakçi, Suriye'deki güvenlik durumunu, bölgede itidalin önemini, özellikle de İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırılarının Suriye'de yeni bir şiddet sarmalına yol açmasını önlemeyi ve Türkiye-Suriye ilişkilerini normalleştirme çabalarını ele aldı.

Kaynaklar, bakanların İdlib de dahil olmak üzere Suriye'de sükunetin korunmasının önemini ve Ankara'nın terör örgütü PKK'nın Suriye'deki kolu olarak gördüğü Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) en büyük bileşeni olan YPG’nin mevcut durumu istismar etme girişimlerinin önlenmesi gerektiğini vurguladıklarını bildirdi.

Adana Mutabakatı’nın modernizasyonu

Türkiye'nin ABD destekli YPG konusundaki tutumu ve Şam'ın Türk ordusunun Suriye'nin kuzeyinden çekilmesi konusundaki ısrarı ile ilgili olarak Lavrov, terör tehdidiyle mücadele ve sınır güvenliğinin sağlanmasının yanı sıra Kürt meselesinin de elbette bu müzakereler sırasında ana konular arasında yer alacağını söyledi.

Lavrov, Suriye ile Türkiye arasında 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatı'nın aktif hale getirilebileceğini yineleyerek, “Doğrudan uygulanması büyük olasılıkla mümkün olmayacaktır. Ancak sınır güvenliğinin sağlanması ve terörist gruplarla mücadelede ikili iş birliği fikri halen hayati önem taşımaktadır ve yeni gerçeklere uyarlanmalıdır” dedi.

sdcvfr
Türkiye'den Suriye'nin kuzeydoğusundaki SDG mevzilerine bombardıman (arşiv)

1998 yılında Suriye ile Türkiye arasında imzalanan Adana Mutabakatı, sınır güvenliği ve terörist gruplarla mücadele alanında ikili iş birliğine olanak sağlıyor. Mısır ve İran'ın arabuluculuğunda imzalanan mutabakat, Türkiye'nin PKK militanlarını takip etmek için sınır ötesinde beş kilometreye kadar ilerlemesine izin veriyor. Ancak Türkiye şu anda 30-40 kilometrelik bir mesafeyi koruyor ve 2019'da Rusya ile bu yönde bir hüküm içeren mutabakat imzaladı.

Lavrov, “Suriye'deki Kürt örgütlerinin terörizmle aralarına kesin bir mesafe koymaları, Suriye devleti içinde yaşamaktan başka çareleri olmadığını anlamaları ve Şam'la anlaşmaları gerektiğine inanıyorum. Anladığım kadarıyla Türk komşuları da bu konuda yardımcı olmaya hazır” şeklinde konuştu.

Konuyla ilgili olarak, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kürt Özerk Yönetimi'ne bağlı bir kadın örgütünün yetkilisi ve şoförü dün (pazar) Haseke vilayetine bağlı Kamışlı kırsalında içinde bulundukları aracın Türkiye’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) tarafından bombalanması sonucu yaralandı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), yıl başından bu yana Suriye'nin kuzey ve kuzeydoğusunda SDG tarafından kontrol edilen özerk yönetimin etki alanlarına Türkiye tarafından düzenlenen 97 saldırıda 33 kişinin öldüğünü, 30'dan fazla askeri personel ile 4'ü kadın ve 3'ü çocuk olmak üzere 19 sivilin yaralandığını açıkladı.

Türk güçleri ve Suriye Milli Ordusu topçu birlikleri Münbiç'in kuzeyinde yer alan ve SDG'ye bağlı Münbiç Askeri Konseyi'nin kontrolündeki ed-Derec köyünü bombaladı. Bu operasyon, Türk güçlerinin cumartesi günü Rakka'nın kuzey kırsalında SDG kontrolündeki Tel Abyad'ın batısında bulunan Kazali köyünü ağır toplarla vurmasının ardından geldi.

sdfvbrgtyh
İdlib'e Türk askeri takviyesi (Arşiv)

Aynı zamanda Türkiye, Suriye'nin kuzeybatısında ‘Putin-Erdoğan bölgeleri’ olarak bilinen gerilimi azaltma bölgelerinde konuşlu askeri noktalarına takviye göndermeye devam ediyor.

Türk ordusu dün, İdlib'in güneyinde bulunan el-Mastume köyündeki üssüne 11 kamyon ve askeri araçtan oluşan yeni askeri takviyeler gönderdi. Söz konusu takviyeler, Halep-Şam Uluslararası Yolu'na (M5) bakan gözlem noktalarına, İdlib'in doğusu ve Hama'nın batısındaki Serakib ve Taftanaz eksenine ve Halep'in batısındaki Cebel-i Seman ve el-Atarib kenti yakınlarındaki gözlem noktalarına dağıtıldı.

Daha önce de asker, lojistik ve askeri malzeme taşıyan 163 Türk askeri aracı, eylül ayı boyunca Babu’l Heva ve Babu’s Selame gibi ana sınır kapılarından İdlib'deki çatışmasızlık bölgesine ve Halep'teki Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde Türk güçleri tarafından kontrol edilen alanlara giriş yapmıştı. Bu gelişme, İdlib ve Halep'te Suriye güçleri ile muhalif gruplar arasındaki gerilimin arttığı bir dönemde gerçekleşti.



İsrail'in Lübnan'a kara harekatına dair olası senaryolar

İsrail'in kuzeyindeki Lübnan sınırında konuşlandırılacak, İsrail ordusuna ait bir piyade savaş aracını taşıyan bir tır yoldan geçerken, 28 Eylül 2024 (AFP)
İsrail'in kuzeyindeki Lübnan sınırında konuşlandırılacak, İsrail ordusuna ait bir piyade savaş aracını taşıyan bir tır yoldan geçerken, 28 Eylül 2024 (AFP)
TT

İsrail'in Lübnan'a kara harekatına dair olası senaryolar

İsrail'in kuzeyindeki Lübnan sınırında konuşlandırılacak, İsrail ordusuna ait bir piyade savaş aracını taşıyan bir tır yoldan geçerken, 28 Eylül 2024 (AFP)
İsrail'in kuzeyindeki Lübnan sınırında konuşlandırılacak, İsrail ordusuna ait bir piyade savaş aracını taşıyan bir tır yoldan geçerken, 28 Eylül 2024 (AFP)

Semir Ragıb

İsrail'in kara harekatına ilişkin Lübnan ve Gazze cepheleri arasındaki yaklaşımının, bu iki yer arasındaki askeri farklılıklardan ötürü aynı olmayacağı kesin, fakat operasyonel yaklaşımda ortak faktörler söz konusu. 2006 İsrail-Lübnan Savaşı, bize İsrail'in askeri stratejisi hakkında da fikir veriyor. Gazze Şeridi’ndeki hava saldırıları kara harekatından önce başlamış ve karşı tarafın ağırlık merkezlerine karşı planlanan görevler yerine getirilinceye, savunmalar yumuşatılıncaya, kuvvetler tüketilinceye, destekleyici ortam etkileninceye ve müzakere şartlarına boyun eğmeye ya da yüksek maliyetli kara operasyonlarına girmeye zorlanıncaya kadar karadaki kuvvetleri desteklemeye devam etmiştir.

İsrail ordusunun Gazze’ye yönelik hava ve topçu bombardımanları 7 Ekim'de, askeri operasyonları ise 27 Ekim'de başladı. İsrail, 2006 İsrail-Lübnan Savaşı’nda beş piyade ve zırhlı tugayının düşük muharebe etkinliği ve muharebe hazırlığı sonucu ortaya çıkan zayıflıkların üstesinden gelmek amacıyla özellikle aktif gücün iki katını temsil eden yedek kuvvetlere muharebe deneyimi sağlayan Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaştan faydalandı. Bu savaş aynı zamanda İsrail'in Hamas'la mücadele bahanesiyle silah, mühimmat ve teçhizat edinmesine ve diğer cepheler için hazırlık yapmasına olanak sağladı.

İsrail, 2006 İsrail-Lübnan Savaşı sırasında hava ve topçu bombardımanlarına 14 Temmuz'da başladı. Hizbullah’ın mevzilerini, silah depolarını, silah tedarik yollarını, iletişim merkezlerini, üslerini ve füze fırlatma rampalarını hedef aldı. İsrail ordusu, savaş uçakları ve topçularla yüzlerce Hizbullah hedefini vurdu. Bunlar arasında Hizbullah ofisleri, Güney Lübnan'ı Şam'a bağlayan otoyol ve diğer hedefler de vardı. Ardından 22 Temmuz'da kara harekatı aşamasına geçen İsrail, Lübnan'ın güneyine yaklaşık 2 bin asker gönderdi. Sınırlı bir kara harekatı başlatan İsrail ordusu, Lübnan'ın güneyindeki Hizbullah'ın kontrolünde olan Marun er-Ra’s ilçesini ele geçirdi. İsrail ordusu, operasyonlardan önce sivillere bu bölgeleri terk etmelerini söyleyen bildiriler attı. Ne var ki aynı senaryo şimdi bir kez daha tekrarlanıyor.

Son zamanlarda birçok kez asıl amacın yerlerinden edilen İsraillileri silah zoruyla kuzeydeki evlerine geri döndürmek olduğunu vurgulayan İsrail'in bugün Lübnan'ın güneyine bir kara operasyonu düzenlemenin eşiğinde olduğu görülüyor. Bu da kuzeyde Hizbullah'la yaşanan çatışmanın giderek topyekun bir savaşa dönüşme ihtimalinin arttığı anlamına geliyor. Çatışmalar, kara harekâtı olmaksızın sözde ‘angajman kurallarına’ göre karşılıklı saldırılardan, hava harekâtına ve İsrail'in Lübnan'ı yoğun bir şekilde bombalamasına, Hasan Nasrallah ile Hizbullah’ın diğer üst düzey liderlerinin öldürülmesine ve Hizbullah'ın Beyrut’un güney banliyölerindeki komuta merkezinin bombalanmasına kadar tırmandı. Gelinen noktanın ‘Üçüncü Lübnan-İsrail Savaşı’ olarak adlandırılması için geriye sadece ‘topyekûn savaş’ tablosunu tamamlayacak olan kara operasyonları kaldı.

“Son zamanlarda birçok kez asıl amacın yerlerinden edilen İsraillileri silah zoruyla kuzeydeki evlerine geri döndürmek olduğunu vurgulayan İsrail'in bugün Lübnan'ın güneyine bir kara operasyonu düzenlemenin eşiğinde olduğu görülüyor.

İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi'nin Gazze Şeridi’ndeki savaşın başlamasından birkaç ay önce askerlerine yaptığı bir konuşmada söyledikleri askeri düşüncelerini özetler nitelikteydi.

Halevi, söz konusu konuşmasında şunları söylemişti:

“Kara harekatı kabiliyeti, her şeyden önce psikolojik bir değerdir. Düşman, düşmanının postallarını yerde hissedebileceğini bilir. Bu caydırıcılık için çok önemlidir. Savaşta belli bir başarı seviyesi vardır ve bu seviyeye kara harekatı olmadan ulaşılamaz.”

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise 27 Eylül Cuma günü kuzey bölgesine yaptığı bir ziyaret sonrası 91. Tümen Komutanı ve diğer üst rütbeli subaylarla birlikte düzenlediği basın toplantısında aynı düşünceyi yineleyerek bölgede hazırlıklı olunması gerektiğini vurguladı.

Gallant, şunları söyledi:

“Sadece geçtiğimiz yıl değil, uzun yıllardır bu fırsatı bekliyorduk. Buradaki pek çok unsurla yarım kalmış bir işimiz var. Nihayetinde hem bu bölgede hem de batı cephelerinde iyi bir şekilde yaşamak istiyoruz. Bu yüzden devam edin, zamanı kullanın. Hem düşman için hem de bizim kuvvetlerimiz için sürprizler olacaktır. Sizi elimizden geldiğince uyaracağız, ama bilinen dinamikler söz konusu.”

Lübnan'da savaş deneyimine sahip olan 98. Tümen, Güney Komutanlığı'na bağlı olarak Gazze Şeridi'nde aylarca süren operasyonların ardından ağustos ayı sonlarında Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'tan çekildi ve Hizbullah'la artan gerilim nedeniyle İsrail'in kuzeyinde yeniden konumlandırıldı. Paraşütçülerin ve komandoların Kuzey Komutanlığı'na bağlı 36. Tümen ve 91. Tümen'e katılmaları planlandı. 7. Zırhlı Tugay da 26 Eylül 2024 tarihinde yayınlanan bir fotoğrafa göre İsrail'in kuzeyinde tatbikat gerçekleştirdi. İsrail basını, 27 Eylül Cuma günü ordunun Lübnan'daki gerilimin genişlemesi halinde ve olası bir kara harekatına hazırlık olarak 6. ve 228. Yedek Tugayların yeniden konuşlandırıldığını aktardı. İsrail ordusu bu iki yedek tugayın yanı sıra kuzey bölgesinin güvenliğini sağlama çabalarını desteklemek ve bölge sakinlerinin evlerine güvenli bir şekilde dönmelerini sağlamak için birkaç yedek taburu daha seferber etti. Acil durum depoları açıldı, yedek askerlere lojistik ve savaş ekipmanları dağıtıldı.

Bu tedbirler kuzey cephesinde muharebe seferberliğinin tamamlandığını gösterirken Lübnan'da hava ve deniz operasyonlarının yanı sıra kara harekatını da içeren daha geniş kapsamlı bir çatışmaya işaret etti.

Herzi Halevi: “Kara harekatı kabiliyeti, her şeyden önce psikolojik bir değerdir. Düşman, düşmanının postallarını yerde hissedebileceğini bilir.

İsrail’in askeri stratejisinde hile

Lübnan'daki askeri operasyonların ‘topyekun bir savaşa’ ve ‘kara muharebe operasyonlarına’ ya da İsrail tarafının söylemiyle ‘kara harekatına’ dönüşme olasılığına dair belirsizlik, savaş stratejisinin bir parçası.

Askeri stratejide hile yapmak, kandırmak ve yanlış bilgilendirmek, geçmişte, hatta İsrail ordusunun kurulmasından önce benimsedikleri İsrail askeri doktrininin önemli bir unsuru. Hileyle düşman için duruma dair yanlış bir tablo çizmek, düşmanın sistemi içinde belirsizlik yaratmak ve ‘karar verme’ sürecini bozmak amaçlanıyor.

zxvfbg
İsrail Hava Kuvvetlerine ait bir Apaçi helikopteri İsrail'in kuzeyinde Lübnan ile sınır bölgesi üzerinde uçarken

Hileyle, ordu düşmanın yanlış adım atmasını ve durumu değerlendirmeye çalışırken değerli olan zamanlarını boşa harcamasını sağlayabilir. Zayıflıklardan yararlanır ya da zayıflıklar yaratır. Düşmanın morali bozup motivasyonunu düşürür ve savaşma ruhunu köreltir. Hile yapmaktaki amaç beklenmedik bir yerde ve zamanda ortaya çıkarak düşmanı şaşırtmaktır. İsrail örneğinde hile, taktiksel, operasyonel, stratejik ve siyasi olmak üzere tüm düzeylerde var.

İsrailli liderler, Hizbullah üyelerine yönelik çağrı cihazı saldırısından sonra artık planlarını gizlemeyi bırakıp hile yapmaktan sahadaki gerçekliği değiştirmeye geçtiler.

Kuzey cephesindeki kara harekâtı bir an meselesi ve bu harekât, ancak siyasi hedefine, yani Hizbullah'ın İsrail tarafının 1701 sayılı BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararını uygulama taleplerini kabul etmesiyle ulaşılacak bir siyasi çözümle durdurulabilir.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.