Zengezur Koridoru’nun ekonomik yansımaları yeni bir savaşın fitilini ateşler mi?

İran, Ermenistan'dan koparılması korkusuyla Zengezur Koridoru’na şiddetle karşı çıkarken Türkiye, bu durumdan faydalanıyor

Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ'ın egemenliğine ilişkin anlaşmazlık devam ediyor (Reuters)
Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ'ın egemenliğine ilişkin anlaşmazlık devam ediyor (Reuters)
TT

Zengezur Koridoru’nun ekonomik yansımaları yeni bir savaşın fitilini ateşler mi?

Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ'ın egemenliğine ilişkin anlaşmazlık devam ediyor (Reuters)
Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ'ın egemenliğine ilişkin anlaşmazlık devam ediyor (Reuters)

Nazareth Seferian

İnsanların yakın tarihte hakkında nadiren konuştuğu dünyanın bir köşesinde, yaklaşık 40 kilometre uzunluğundaki bir toprak şeridi 2025 yılında yeni bir savaşın fitilini ateşleyebilir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz ağustos ayında Azerbaycan'a yaptığı ziyaret büyük yankı uyandırdı. Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bir haber kanalına verdiği röportajda, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki barış anlaşması konusuna değindi. Bir an önce anlaşmanın sağlanmasından ve ulaşım bağlantıları üzerindeki engellerin kaldırılmasından yana olduklarını söyleyen Lavrov, “Maalesef Erivan yönetimi, Ermenistan'ın Sünik bölgesi üzerinden ulaşım bağlantılarına ilişkin anlaşmayı sabote ediyor. Bu anlaşmada Paşinyan'ın imzası var. Rusya, bu yaklaşımın amacının ne olduğunu anlamakta zorlanıyor” ifadelerini kullandı.

Ermenistan'ın Sünik bölgesi üzerinden ulaşım bağlantısı dediği, ancak bölge ve ötesindeki ülkelerin basınında sıklıkla Zengezur Koridoru olarak anılan güzergahta şu an yaşanan krizin siyasi ve ekonomik sonuçları, önümüzdeki birkaç ay içinde bir savaşa yol açabilir.

Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya tarafından imzalanan 10 Kasım 2020 tarihli üçlü anlaşmanın hükümleri arasında Azerbaycan’ın batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım bağlantılarının güvenliğini, vatandaşların, araçların ve malların her iki yönde de engelsiz hareketini Ermenistan’ın garanti ettiği belirtiliyor.

Azerbaycan, yaklaşık 120 bin Ermeni’nin yaşadığı Dağlık Karabağ'ı geri almak için 2020 yılının eylül ayında bir saldırı başlattı. Dağlık Karabağ, 1994 yılında dondurulan bağımsızlık sonrası kanlı bir çatışmadan bu yana fiilen Bakü'nün kontrolü dışındaydı. Azerbaycan ile Ermenistan arasında 44 gün süren savaş Ermenistan’ın yenilgisi ve Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında üçlü anlaşmanın imzalanmasıyla sona erdi. Açıklama, çoğu Ermenistan tarafından Azerbaycan'a verilen tavizler olmak üzere dokuz maddeden oluşuyordu. Anlaşmanın dokuzuncu maddesi, “Bölgedeki tüm ekonomi ve ulaşım bağlantıları açılacaktır. Ermenistan Cumhuriyeti vatandaşların, araçların ve yüklerin her iki yönde engelsiz hareketini organize etmek için Azerbaycan Cumhuriyeti'nin batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım bağlantılarının güvenliğini garanti etmektedir. Ulaşım kontrolü, Rusya Federal Güvenlik Servisi'ne bağlı (FSB) Sınır Muhafıza Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilecektir” diyor.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nden Azerbaycan'a giden yolun stratejik önemi

Nahçıvan, Azerbaycan'a bağlı özerk bir cumhuriyettir. Daha önce Bakü'ye havayolu ya da İran üzerinden karayolu ile bağlanıyordu. Nahçıvan'ın Türkiye ile sınırı bulunuyor. Nahçıvan'dan doğrudan Azerbaycan'a uzanan bir yol, batıda Türkiye'den doğuda Kırgızistan ve Kazakistan'a kadar tüm Türki devletler arasında doğrudan bir bağlantı sağladığından stratejik bir öneme sahip.

Belki de 44 gün süren savaşın ardından ezici bir zafer kazanan Azerbaycan, Ermenistan'ın güneyindeki Sünik bölgesinde, Azerbaycan tarafından Zengezur olarak adlandırılan, İran sınırına yakın, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasındaki en kısa mesafe olan bu stratejik öneme sahip koridoru ele geçirmek için doğru zaman olduğunu düşünüyor olabilir. Azerbaycan, Zengezur Koridoru’nu Ermenistan tarafından kontrol edilmeyen, yolcuların ve malların gümrük ya da güvenlik kontrolleri olmaksızın serbestçe geçişine izin verilen bölge dışı bir geçiş güzergahı olarak görüyordu. Ancak 10 Kasım 2020 tarihli üçlü anlaşmada belirli bir güzergâhtan değil, ‘bölgedeki tüm ekonomik ve ulaşım bağlantılarından’ bahsediliyor. Ermenistan, Zengezur Koridoru’nun faaliyete geçirilmesine izin vermeden neredeyse dört yıl geçti.

Rusya bu güzergahı gerçeğe dönüştürmek isterken, İran, bu yöndeki herhangi bir girişimin ‘kırmızı çizginin aşılması’ anlamına geleceğini söylüyor.

Ancak Rusya'nın bu güzergâhı gerçeğe dönüştürmek istediği artık giderek daha net bir şekilde anlaşılırken İran, bu yöndeki herhangi bir girişimin ‘kırmızı çizginin aşılması’ anlamına geleceğini söylüyor. Zengezur Koridoru, benzer dilsel ve kültürel köklere sahip birkaç ülkeyi birbirine bağlayan bir bağlantı güzergahı olmanın çok ötesinde.

Üç bölgesel gücün ekonomik hesapları

Herşeyden önce FSB’ye bağlı Sınır Muhafız Genel Müdürlüğü’nün bölgede açılan yeni güzergahların güvenliğinden sorumlu olması, Kremlin'in Ermenistan ve Azerbaycan üzerindeki kontrolünü sürdürmesinin bir yolu olarak görülüyordu. Dağlık Karabağ sorununun 2020 yılında savaşın ardından sona ermesi, Moskova'nın bölgedeki nüfuzunu sürdürmek için başka bir yol bulması gerektiği anlamına geliyordu. Rusya, başlangıçta kara bağlantısı sağlamak için Ermenistan’ı acele ettirmeye çalışmadı. Birkaç yıl sonra Rusya Ukrayna'ya saldırıp yaptırımlar uygulamaya başlayınca denklem değişti.

Şimdi dost ülkeler üzerinden yeni kara yollarına ihtiyacı olan Rusya’yı Hint Okyanusu’na bağlayacak olan Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru (INSTC) hakkında çok şey yazıldı. Zengezur Koridoru da INSTC’ye Akdeniz’e giden etkili bir güzergah ekleyecek.

Çin ile Orta Geçit’e bağlanma olasılığı da var. Bu da Rusya'nın, dost ülkeler üzerinden yaptırımları atlatarak ithalatın ve Avrupa'ya ulaştırılmadan önce satış ya da ‘yeniden paketleme’ için bu ülkelere giden ihracatın geçtiği güzergahlara ilişkin seçeneklerini artırıyor.

“Türkiye'nin Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerine ihraç ettiği toplam mal miktarı, toplam ihracatının sadece yüzde 3'ünü oluşturuyor. Bu rakam küçük gibi görünse de Rusya'ya yapılan yüzde 2,3'lük ihracatla kıyaslandığında o kadar da küçük olmadığı görülebilir.

Zengezur Koridoru, Türkiye’nin çıkarına

Zengezur Koridoru'ndan faydalanacak bir diğer bölgesel güç ise Türkiye. Türkiye, Zengezur Koridoru'nun Akdeniz'e erişimini etkin bir şekilde kontrol ederek ve kendisini Orta Asya ve Çin'e bağlayabilir ve bölgedeki lider ekonomik güç olarak konumunu güçlendirebilir. Türkiye'nin halihazırda Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerine ihraç ettiği toplam mallar, toplam ihracatının yalnızca yüzde 3'ünü oluşturuyor. Bu rakam küçük gibi görünse de Rusya'ya yapılan yüzde 2,3'lük ihracatla kıyaslandığında o kadar da küçük olmadığı ve İspanya’ya yapılan yüzde 4,5'lik ve Fransa’ya yapılan yüzde 4,4 gibi bazı Avrupa ülkelerine yapılan ihracat oranlarına yaklaştığı görülebilir.

Türkiye ile Rusya arasındaki mevcut güzergah Gürcistan üzerinden geçiyor. Zengezur Koridoru'ndan daha kısa bir mesafeye sahip olsa da dağlık arazide rota zaman zaman daraldığı için kışın sık sık kapanıyor. Dolayısıyla nakliye maliyetleri ve nakliye sürelerindeki herhangi bir azalma, bu koridor üzerinden yapılan ekonomik faaliyetleri büyük ölçüde artırabilir. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre Zengezur Koridoru’nun ayrıca Türkiye'nin kendi içindeki ekonomik kalkınmayı daha iyi dengelemeye yardımcı olması bekleniyor. Doğu bölgeleri, ülke nüfusunun neredeyse yarısına ev sahipliği yapmalarına rağmen gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yalnızca yüzde 20'sine tekabül edecek oranda üretim yapıyor.

İran, Ermenistan'ın güneyinde yeni bir koridor oluşturulmasına şiddetle karşı çıkmaya devam ederken Ermenistan sınırı yakınlarındaki herhangi bir sınır ötesi güzergahı bölgedeki sınırları yeniden tanımlama girişimi olarak görüyor. Bu yüzden İran, Zengezur Koridoru’nun kendisini dost bir ülke olarak gördüğü Ermenistan'dan koparmasından korkuyor.

İran ile Avrasya Ekonomik Birliği arasındaki mevcut ticaret hacmi yaklaşık 6 milyar dolardır. Bu rakamın 5-7 yıl içinde yaklaşık 20 milyar dolara yükselmesi bekleniyor

Ermenistan ve İran kısa bir süre önce ticaret hacimlerini 3 milyar dolara çıkarma konusunda anlaştı. Ermenistan İranlı aileler için popüler bir tatil destinasyonu olmaya devam ediyor. Fakat Zengezur Koridoru’nun Rusya'nın kontrolü altında hayata geçirilmesine izin verilmesi, İran'ın uluslararası kuzey-güney ulaşım koridorundaki konumunu ve Ermenistan'ın da üyesi olduğu Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) ile bağlantısını zayıflatabilir.

İran ayrıca AEB’e üye olmayan Azerbaycan üzerinden Rusya'ya bir nakliye rotası seçeneğine de sahip. Ancak Tahran, Azerbaycan’ın İsrail ile dostane ilişkilere sahip olması nedeniyle Bakü'nün niyetlerine şüpheyle yaklaşıyor.

Ermenistan çözümü: Barış Kavşağı

Ermenistan, bölgedeki ulaşım yollarının açılmasına yönelik bir yaklaşım olarak sınır ötesi gördüğü Zengezur Koridoru’na şiddetle karşı çıkıyor. Başbakan Nikol Paşinyan, geçtiğimiz yıl ekim ayında yaptığı bir konuşmada, Zengezur Koridoru yerine ‘Barış Kavşağı’ adını verdiği bir proje için çağrıda bulundu. Paşinyan, konuşmasında “Bu proje, karayolları, demiryolları, boru hatları, kablo ağları ve elektrik hatlarının yenilenmesi, inşası ve işletilmesi yoluyla Ermenistan, Türkiye, Azerbaycan ve İran arasındaki ulaşımın geliştirilmesini amaçlıyor. Karayolları, demiryolları, hava yolları, boru hatları, kablo ağları ve elektrik hatları dahil olmak üzere tüm altyapı, geçtikleri ülkelerin egemenliği ve yargı yetkisi altında faaliyet gösteriyor” dedi.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev: “Zengezur Koridoru’nun inşası, milli, geçmiş ve gelecekteki çıkarlarımızla tamamen uyumlu. Ermenistan istese de istemese de Zengezur Koridoru’nu hayata geçireceğiz.

Siyasi açıdan Barış Kavşağı ile Zengezur Koridoru arasındaki farklar açık ve net. Barış Kavşağı, FSB’ye bağlı Sınır Muhafız Genel Müdürlüğü tarafından izlenmeyecek, ama nakliye trafiği olağan gümrük ve güvenlik kontrollerine tabi olacak. Ekonomik hesaplamalar açısından, mevcut güzergahların kullanılması, Barış Kavşağı’nın yaklaşık 40 kilometre uzunluğundaki Zengezur Koridoru’ndan daha uzun olacağı ve potansiyel geçiş ücretlerinin ekleneceği anlamına geliyor. Bölgedeki siyaset karmaşık ve öngörülemez olmaya devam etse de bu kez İran ve ABD aynı fikirde görünüyor. İkisi de bölgede bir çözüm olarak Barış Kavşağı planını destekliyor.

Öte yandan her ikisi de Kasım ayında yapılması planlanan Bakü'de düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP29) ve ABD’deki başkanlık seçimleri, Azerbaycan'ın, Rusya’nın baskısının Ermenistan'ın teslim olmasına ve güney sınırının kontrolünü bırakmasına neden olacağı umuduyla zaman kazanmaya çalışmasına yol açtı. Oysa Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, bu stratejik hedefe ulaşmak için aklında hangi seçeneklerin olduğunu açıkça belirtmişti. Aliyev, bundan birkaç yıl önce Azerbaycan Devlet Televizyonu'na verdiği bir röportajda, “Zengezur Koridoru’nun inşası, milli, geçmiş ve gelecekteki çıkarlarımızla tamamen uyumlu. Ermenistan istese de istemese de Zengezur Koridoru’nu hayata geçireceğiz” ifadelerini kullandı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Netanyahu, ikinci aşamanın Hamas iktidarının sona ermesine bağlı olduğunu ileri sürüyor

Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)
Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)
TT

Netanyahu, ikinci aşamanın Hamas iktidarının sona ermesine bağlı olduğunu ileri sürüyor

Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)
Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze'deki ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçişin yakın olduğunu öngörmesine rağmen, bunu Hamas'ın iktidarının sona ermesine bağladı.

Netanyahu, dün İsrail'de Almanya Başbakanı Friedrich Merz ile düzenlediği basın toplantısında, "Kimse Trump'ın rehineleri serbest bırakması için Hamas'a baskı yapmasını beklemiyordu ama başardık. Şimdi ikinci aşama, Hamas'ı ve Gazze'yi silahsızlandırmak" ifadelerini kullandı.

Merz'in İsrail ziyareti, Netanyahu'nun Gazze Savaşı'nın ardından yaşadığı göreceli Avrupa izolasyonuna son verdi. Merz, Tel Aviv'in yanında durmanın "Almanya politikasının ayrılmaz ve temel bir parçası olduğunu ve öyle kalacağını" belirtti, ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Netanyahu ve eski savunma bakanı Yoav Gallant hakkında Gazze'de işlendiği iddia edilen savaş suçları nedeniyle çıkardığı tutuklama emrine atıfta bulunarak, Netanyahu'ya Berlin'i ziyaret daveti göndermeyi reddetti.


ABD'li yetkili Helberg: Batı Afrika'daki güvenlik, Washington için büyük bir endişe

ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg (X platformundaki hesabı)
ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg (X platformundaki hesabı)
TT

ABD'li yetkili Helberg: Batı Afrika'daki güvenlik, Washington için büyük bir endişe

ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg (X platformundaki hesabı)
ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg (X platformundaki hesabı)

ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg, dün Abidjan'da AFP'ye yaptığı açıklamada, Batı Afrika'daki sorunlu güvenlik durumunun Washington için "büyük bir endişe" olduğunu ve Washington'un kalkınma yardımlarından ziyade ticareti önceliklendirmeye başladığını söyledi.

AFP’nin çatışma izleme örgütü ACLED'in verilerine dayanarak yaptığı analize göre, Afrika'nın Sahel bölgesinde silahlı saldırılar son altı yılda önemli ölçüde arttı. 2019'da Mali ve Burkina Faso sınırında yoğunlaşan bin 900 saldırıdan, 2024'te 5 bin 500'ün üzerine çıkan saldırılara ve bu yıl 10 Ekim'e kadar İspanya'nın iki katı büyüklüğündeki bir alanda 3 bin 800 saldırıya ulaşıldı.

Şiddet olayları yaklaşık 77 bin kişinin hayatına mal oldu ve Gine Körfezi ülkelerine de sıçradı.

Devlet Başkanı Alassane Ouattara'nın yemin töreninde Başkan Donald Trump'ı temsil ettiği Abidjan'dan konuşan Helberg, Sahel bölgesindeki güvenlik sorunlarının ABD yönetiminin en önemli öncelikleri arasında olduğunu vurguladı.

“Bölgedeki güvenlik ihtiyaçları ciddi endişe kaynağıdır” diyen Helberg, bu sorunların bölgedeki ekonomik güvenlik ve yatırım istikrarı üzerinde doğrudan etkileri olduğunu belirtti.

Washington'un kıtada, özellikle Fildişi Sahili ile ekonomik ortaklıklarını güçlendirmesi bağlamında, Amerikalı yetkili, istikrarın her türlü Amerikan yatırımı için ön koşul olduğunu vurguladı.

ABD'li yetkili, Washington'un kıtadaki ekonomik ortaklıklarını, özellikle Fildişi Sahili ile olan ilişkilerini güçlendirme bağlamında, istikrarın herhangi bir ABD yatırımı için ön koşul olduğunu vurguladı.

"Amerikalılar yatırım yapma riskini alacaklarsa, bu yatırımın güvenilir ve emniyetli olması gerekir" ifadelerini kullandı.

Trump, ikinci döneminin başlangıcından bu yana, yönetiminin Afrika'ya yardımdan ziyade ticarete odaklanacağını açıkladı.

Son haftalarda, birkaç üst düzey ABD yetkilisi, "terörizmle" mücadele ve ABD özel yatırımlarını teşvik etmek için "Amerikan çözümünü" sunmak üzere, tamamı askeri rejimler tarafından yönetilen Bamako, Vagadugu ve Niamey'i ziyaret etti.

Şarku’l Avsat’ın edindği bilgiye göre bu, Demokrat Başkan Joe Biden yönetiminin 2020-2023 yılları arasında üç ülkede gerçekleşen ardışık darbelerin ardından bu ülkelere sağladığı kalkınma yardımının önemli bir kısmını askıya almasının ardından, Washington’un Sahel ülkelerine yönelik yeni yaklaşımını temsil ediyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı, Washington ile Mali, Nijer ve Burkina Faso arasındaki diplomatik görüşmelerin "hâlâ sürdüğünü" doğruladı ve sonuçları hakkında yorum yapmanın "erken" olacağını belirtti.

Helberg, "Bölgedeki güvenlik sorunları ulusal bir sorun olmaktan çok bölgesel bir sorundur" dedi.

Kasım ayının ortasında, üç Sahel ülkesi Birleşmiş Milletlere, "bölge ülkeleri ve istekli tüm ortaklarla iş birliğine tam olarak hazır olduklarını" bildirdi.


Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısı

İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
TT

Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısı

İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)

Suriye’nin güneyi, Beşşar Esed rejiminin bir yıl önce devrilmesinden bu yana, Şam’ın ‘1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na karşı bir İsrail darbesi’ olarak nitelendirdiği gelişmelere sahne oluyor. İşgal altındaki Golan Tepeleri sınırlarını düzenleyen anlaşma, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca bölgedeki hukuki ve güvenlik çerçevesini oluşturmuştu. Ancak Tel Aviv, son gelişmeleri fırsat bilerek benzeri görülmemiş bir askeri tırmanışa girişti ve bu süreçte ülkenin güneyindeki Kuneytra ve Dera’daki yeni alanları kontrolü altına aldı.

Suriye’deki yeni yönetim ise İsrail’in Esed sonrası işgal ettiği bölgelerden çekilmesini öngören bir güvenlik anlaşması yapmaya çalışıyor. Bu kapsamda Şam yönetimi, Washington’ın etkin bir rol üstlenmesini bekliyor. Konuya hâkim kaynaklara göre, ABD’nin İsrail’i böyle bir anlaşmaya ikna edebilecek en güçlü taraf olduğu düşünülüyor; zira Tel Aviv, şimdiye kadar bu anlaşmayı imzalamaya yanaşmadı.

İşgalin genişlemesi

Şam’ın yaklaşık 60 kilometre güneybatısında yer alan ve İsrail tarafından Haziran 1967 Savaşı’nda işgal edilen Golan Tepeleri cephesi, uzun yıllar boyunca hem Hafız Esed hem de oğlu Beşşar Esed dönemlerinde sakinliğini korudu. Bu durum, 1973 Ekim Savaşı sonrasında Suriye ile İsrail arasında imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması sayesinde mümkün olmuştu. Anlaşma, toplam bin 860 kilometrekarelik Golan’ın üçte ikisinin İsrail işgali altında kalmasını fiilen kabul ediyordu.

Ancak 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Esed’in Moskova’ya kaçmasının ardından, dünya çapında yankı uyandıran bu gelişmeden sadece saatler sonra İsrail, anlaşmanın çöktüğünü ilan ederek Suriye topraklarındaki tampon bölgeyi ele geçirdi. Yaşananlar, sessiz fakat kesintisiz bir savaşın başlangıcı olarak değerlendiriliyor.

Söz konusu anlaşmayla oluşturulan tampon bölge, Golan’ın kuzeyinden güneyine doğru yaklaşık 75 kilometre boyunca uzanıyor; Dera vilayetindeki Yermuk Vadisi’ne komşu bu hattın genişliği bazı yerlerde birkaç yüz metreden 14 kilometreye kadar çıkıyor. Bölgenin toplam yüzölçümü yaklaşık 235 kilometrekare.

İsrail savaş uçakları, Esed rejiminin devrilmesini izleyen ilk günlerde yüzlerce hava saldırısı düzenleyerek askeri hava üslerini ve Suriye ordusunun elinde kalan ağır silahları imha etti. İsrail sadece tampon bölgeyi işgal etmekle yetinmedi; Kuneytra ve Dera kırsalının doğu kesimlerine doğru ilerleyerek kontrol alanını genişletti. İsrail ordusu bölgede her gün yeni operasyonlar düzenliyor, kontrol noktaları kuruyor ve sivilleri gözaltına alıyor.

fgt
Golan Tepeleri'nde İsrail ile Suriye arasındaki tampon bölgede hareket eden İsrail güçleri, 10 Aralık 2024 (EPA)

Suriyeli yetkililer, İsrail’in geçtiğimiz yıl aralık ayından bu yana ülke içine binden fazla hava saldırısı düzenlediğini ve güney vilayetlerine yönelik sınır ötesi kara operasyonlarının 400’ü aştığını belirtti. Çalışmalara göre Esed rejiminin devrilmesinin ardından başlayan süreçte İsrail’in kontrol altına aldığı Suriye topraklarının toplamı 460 kilometrekareyi geçiyor. Bu alanlarda dokuz askeri üs ile gözetleme ve kontrol noktaları kuruldu. Ayrıca İsrail, Cebel eş-Şeyh’teki Suriye gözlemevini de ele geçirerek Suriye ve Lübnan içindeki hareketliliği, hatta Irak sınırına kadar uzanan bölgeleri izlemeye başladı.

Esed’in kaçışından sonra İsrail’in Suriye’deki tutumu için çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Suriyeli askeri uzman İsmet el-Absi’ye göre Tel Aviv, 1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın artık kendi güvenlik çıkarlarına hizmet etmediğini düşünüyor. Özellikle Suriye’nin uluslararası arenaya dönüşü ve bölgesel etkisinin artması bu değerlendirmede belirleyici oldu.

El-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail’in son tırmanışının olası herhangi bir anlaşma öncesinde sahada yeni bir gerçeklik dayatma amacı taşıdığını vurguladı. El-Absi’ye göre Tel Aviv, operasyonel özgürlüğünü sınırlayabilecek herhangi bir kısıtlamaya bağlı kalmayacağını göstermek, ayrıca uluslararası toplumun ve ABD’nin Golan’daki olası ihlallere vereceği tepkiyi test etmek istiyor.

İsrail hükümeti, eski rejim güçlerinin çekilmesinin ardından tampon bölgenin işgalini ‘Golan’daki yerleşimlerin güvenliğini sağlama’ gerekçesiyle savunuyor. Ancak birçok gözlemci, Suriye’nin yeni yönetiminin İran destekli milisleri, Hizbullah’ı ve diğer silahlı grupları ülkeden çıkarmayı başarması ve kalan uyuyan hücreleri takip etmeyi sürdürmesi nedeniyle bu gerekçeyi ikna edici bulmuyor.

Dürzileri koruma bahanesi

Temmuz 2025’te Suriye’nin güneyindeki çoğunluğu Dürzi olan Suveyda’da, Dürzi silahlı gruplar ile Bedevi aşiretlerine mensup silahlı unsurlar arasında kanlı çatışmalar patlak verince, Suriye ordusu ve güvenlik birimleri tarafları ayırmak için harekete geçti. Bu gelişme, İsrail’in ‘Dürzileri koruma’ gerekçesiyle yeni bir askeri müdahalede bulunması için ek fırsat yarattı.

Bu müdahale, özgürleşme sürecinden sonra İsrail’in yeni Suriye yönetimine yönelik en sert askeri operasyonu oldu. İsrail savaş uçakları 16 Temmuz 2025’te Şam merkezindeki Genelkurmay binasını ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresini vurdu. Aynı saatlerde Suveyda kentinde ve çevresinde İçişleri ve Savunma bakanlıklarına bağlı unsurlara ait araçlar hedef alındı. Saldırılar, onlarca asker ve güvenlik mensubunun hayatını kaybetmesine yol açtı. Buna paralel olarak Dera ve Kuneytra’da da benzer hava saldırıları düzenlendi.

İsrail’in kendisini Suriye’deki Dürzilerin ‘koruyucusu’ gibi göstermeye yönelik çabaları sürerken, uzmanlar sahadaki gelişmelerin Tel Aviv’in hedeflerinin çok daha geniş olduğunu ortaya koyduğunu belirtiyor. Analistlere göre İsrail’in asıl amacı, ‘yeni Suriye’yi zayıflatmak için ülkeyi parçalamak, Suriye ordusunun güney illerinde (Dera, Kuneytra ve SUveyda’da) hatta Şam’ın güneybatı kırsalında varlık göstermesini engellemek.’ Nitekim İsrailli yetkililer bu hedefi daha önce birçok kez açık şekilde dile getirdi.

Gözlemcilere göre İsrail, Dürzi şeyhi Hikmet el-Hicri’yi planlarını uygulamak için uygun bir araç olarak gördü. İsrail, Hicri’nin Suveyda’nın Suriye’den ayrılmasını savunan çağrılarını destekledi. Hicri ise bu desteğe sürekli teşekkür etti. Hicri’nin takipçileri sokak ve meydanlarda İsrail bayrakları ile Netanyahu’nun fotoğraflarını açtı. Bu adımlar, Hicri’nin, vilayetteki Dürzi silahlı gruplar ve çeşitli milislerden oluşan Ulusal Muhafızlar’ı kurmasının, kontrolü elinde tutmasının ve muhalifleri susturma politikasını uygulamasının ardından geldi.

sdcfrgt
Aktivistler tarafından paylaşılan bir fotoğrafta, 2025 yılının mayıs ayında hükümet ile vilayet liderleri arasında imzalanan anlaşma uyarınca Suveyda girişinde konuşlandırılan kamu güvenlik güçleri görülüyor.

Gözlemciler, Hicri’nin projesinin artan zorluklarla karşı karşıya olduğunu, Arap, bölgesel ve uluslararası aktörlerin Suriye toprak bütünlüğüne bağlılıklarını sürdürdüğünü ve ayrılıkçı adımlara karşı çıktığını vurguluyor. Ayrıca Suveyda’daki çeşitli toplumsal kesimlerin projeye güçlü şekilde karşı çıktığı ve bunun Hicri’yi muhalifleri tasfiye etmeye yönlendirdiği belirtiliyor.

Ulusal Muhafızlar, 23 Ağustos 2025’te Suveyda merkezli olarak kurulan, vilayetteki silahlı Dürzi unsurları bir araya getiren yarı askeri bir grup olarak biliniyor.

Tıkalı müzakereler

Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera göreve gelir gelmez hükümetinin önceliklerini, Suriye’nin Arap, bölgesel ve Batılı ülkelerle ilişkilerini onarmak, izolasyondan çıkarmak ve yaptırımların kaldırılması yoluyla yabancı yatırımların akışını sağlayarak yeniden imarı hızlandırmak olarak açıkladı.

Şera, İsrail’e dolaylı bir mesaj vererek, ‘yeni Suriye’nin daha fazla savaş istemediğini’ vurguladı.

Geçen ay gerçekleştirdiği ve Başkan Donald Trump ile görüştüğü tarihi Washington ziyaretinde Şera, Washington Post gazetesine verdiği röportajda, Suriye’nin İsrail ile güvenlik anlaşması müzakerelerine başladığını ve önemli mesafe kat ettiğini belirtti. Şera, “Ancak nihai bir anlaşmaya varmak için İsrail’in 8 Aralık’ta işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerekiyor” dedi.

Şera, ABD’nin müzakerelerde Suriye ile birlikte olduğunu ve birçok uluslararası aktörün bu tutumu desteklediğini vurguladı. Şera, “Bugün Başkan Trump’ın da görüşümüzü desteklediğini gördük. Bu konunun çözümü için en kısa sürede harekete geçecek” ifadelerini kullandı.

İsmet el-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail ile yürütülen müzakerelerin temel zorluklarının karşılıklı güven eksikliği ve İsrail içindeki bölünmelerden kaynaklandığını belirtti. Bazı kesimler kapsamlı bir çatışmayı önlemek için anlaşmayı gerekli görürken, bazıları sert şartlar dayatmak için tırmanışı tercih ediyor. El-Absi, buna rağmen Amerikan açılımının, gerçek bir siyasi irade mevcutsa anlaşmalara ulaşmak için bir pencere açabileceğini ifade etti.

grt
Birleşmiş Milletler (BM) gözlemcileri tarafından Güney Kuneytra kırsalındaki bir İsrail askeri üssünün karşısına göndere çekilen UNDOF (BM’nin Golan Tepeleri'ndeki Ateşkes Gözlem Gücü) bayrağı (Arşiv – Şarku'l Avsat)

El-Absi, Netanyahu’nun Trump baskısı karşısında nasıl bir tutum alacağı sorusuna yanıt verirken, “Amerikan baskısını görmezden gelmek, İsrail Başbakanı’nı doğrudan Washington ile karşı karşıya getirebilir ki, bu iç krizleri göz önünde bulundurulduğunda isteyeceği bir durum değil” dedi.

Bu nedenle el-Absi’ye göre Netanyahu’nun muhtemel yaklaşımı, ‘müzakerelere şeklen açık görünmek, ama pratikte imkânsız şartlar koyarak süreci engellemek’ şeklinde olacak.

Olası senaryolar

El-Absi’ye göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun anlaşmayı imzalamakta ısrar etmemesi halinde Suriye’nin güneyinde üç olası senaryo gündeme gelebilir: İsrail’in askeri tırmanışı sürdürerek sahada yeni bir gerçeklik dayatması, uluslararası aktörlerin (özellikle Rusya ve ABD’nin) krize doğrudan müdahale ederek kapsamlı bir çatışmayı önlemesi, ya da yerel direnişin İsrail güçlerine karşı güçlenmesi.

Bunların yanı sıra, anlaşmanın başarısızlığı direniş ekseninin yeniden etkinleşme olasılığını artırabilir ve İsrail’i uzun vadeli stratejik zorluklarla karşı karşıya bırakabilir. Güvenilir kaynaklara göre, Güney Suriye’deki gelişmeler ve bölgenin yeniden istikrara kavuşturulma çabaları, Lübnan, İran ve Irak başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası ortamda yaşanan derin dönüşümlerden bağımsız değil.

Adının açıklanmasını istemeyen kaynaklar, ABD aracılığıyla yürütülen Şam-Tel Aviv müzakerelerinin yazılı bir güvenlik anlaşmasına ulaşılmasını sağladığını, söz konusu anlaşmanın eylül ayında BM Genel Kurulu çerçevesinde imzalanmasının planlandığını, ancak Netanyahu’nun imzayı reddettiğini belirtti.

Kaynaklar, Güney Suriye’deki durumu ‘son derece endişe verici’ olarak nitelendirirken, Şam’ın eski durumu yeniden tesis etmek için ABD’nin etkin bir rol üstlenmesini beklediğini vurguladı. Zira Başkan Trump’ın, İsrail üzerinde baskı kurarak güney Suriye’deki tırmanışı sona erdirebilecek tek aktör olduğu ifade ediliyor.