İsrail, Hizbullah'ın finans yetkilisine suikast düzenlendiğini duyurdu

Dahiye'nin dış mahallelerindeki iki bölgeye saldırı düzenlendi

Beyrut'un güney banliyölerinin eteklerindeki Bir Hasan mahallesinde bir binayı hedef alan İsrail hava saldırılarının yol açtığı hasar (AP)
Beyrut'un güney banliyölerinin eteklerindeki Bir Hasan mahallesinde bir binayı hedef alan İsrail hava saldırılarının yol açtığı hasar (AP)
TT

İsrail, Hizbullah'ın finans yetkilisine suikast düzenlendiğini duyurdu

Beyrut'un güney banliyölerinin eteklerindeki Bir Hasan mahallesinde bir binayı hedef alan İsrail hava saldırılarının yol açtığı hasar (AP)
Beyrut'un güney banliyölerinin eteklerindeki Bir Hasan mahallesinde bir binayı hedef alan İsrail hava saldırılarının yol açtığı hasar (AP)

İsrail ordusu Beyrut'un güney banliyölerini hedef alan iki hava saldırısının ardından Hizbullah'ın finans yetkilisi Muhammed Cafer Kasır'ın öldürüldüğünü duyurdu. Kasır, İran'dan Hizbullah'a silah ve askeri teçhizat sevkiyatından sorumluydu.

İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerinin dış mahallelerini hedef alan hava saldırılarından ilki Beyrut Uluslararası Havaalanı yolu yakınlarındaki Bir Hasan bölgesini, diğeri ise Cnah bölgesini hedef aldı ve ez-Zehra Üniversitesi Hastanesi yakınlarındaki bir binayı vurdu. Ana havaalanı yolu ve el-Esed Otoyolu kapatılarak el-Evzai çevre yoluna yönlendirildi.

İsrail ordusu ilk olarak Beyrut'u ‘hassas’ bir saldırıyla hedef aldığını duyurdu, ancak herhangi bir ayrıntı vermedi. Daha sonra yaptığı açıklamada, İran ve vekil güçlerinin savaş araçlarını Hizbullah'a aktarmaktan sorumlu 4400. Birim Komutanı Muhammed Cafer Kasır'ı hedef aldığını belirtti.

İsrail ordu sözcüsü yaptığı açıklamada, Kasır'ın Hizbullah'ın en üst düzey komutanlarından biri ve İran rejimine yakın olduğunu belirtti. Sözcü, Kasır'ın ‘Lübnan'da Hizbullah'a stratejik savaş araçları aktarmak için yüzlerce operasyon yönettiğini, Hizbullah'ın hassas füze projesinin geliştirilmesini ve örgütün İsrail'in iç cephesini ve diğer hedeflerini vurmayı amaçlayan ateş gücü kapasitesinin artırılmasını denetlediğini’ ifade etti.

İsrail ordusuna göre Kasır 15 yıldan fazla bir süre 4400. Birim Komutanı olarak görev yaptı ve son yıllarda Hizbullah'ın finans alanından sorumluydu. Lübnan ve Suriye'deki ekonomik projeler, dünyanın dört bir yanındaki ekonomik ağlar ve iş adamları gibi örgütün terörist faaliyetleri için finansman sağlamayı amaçlayan ekonomik girişimleri yönetti. İran ve Suriye'den Hizbullah'a yıllık yüz milyonlarca dolar değerinde fon aktarımından sorumluydu.

Kasır, İran Devrim Muhafızları Ordusu'ndan (DMO) Hizbullah'a fon aktarımıyla ilgili suçlamalar nedeniyle 2018'den beri ABD'nin yaptırım listesinde yer alıyor. ABD Hazine Bakanlığı'na göre ‘el-Hac Fadi’ takma adıyla bilinen Muhammed Cafer Kasır, Hizbullah'ın baş finans sorumlusu ve İran silahlarının Suriye'den Lübnan'a taşınması sürecini yönetiyor. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “Hizbullah'ın hassas silah taşıma biriminden sorumlu ve kendisine birçok hassas görev veren Nasrallah'a yakınlığıyla bilinmektedir. Ayrıca Hizbullah içindeki nüfuzunu kullanarak Suriye'den Lübnan'a tütün ticareti ve kaçakçılığı gibi yasadışı faaliyetleri yürütmektedir” denildi.



Suriye sınırında yeni bir cephe mi açılıyor?

Suriye ordusu Halep kırsalını bombalıyor (SOHR)
Suriye ordusu Halep kırsalını bombalıyor (SOHR)
TT

Suriye sınırında yeni bir cephe mi açılıyor?

Suriye ordusu Halep kırsalını bombalıyor (SOHR)
Suriye ordusu Halep kırsalını bombalıyor (SOHR)

Hayed Hayed

Dünyanın gözleri İsrail'in Lübnan'da Hizbullah'a yönelik artan saldırılarında iken, başka bir potansiyel bölgesel çatışma sessizce bir köşede gelişiyor. Bu büyüyen gerilim, 20 Eylül'de İsrail tarafından gerçekleştirildiğine inanılan bir hava saldırısında Iraklı Kataib Hizbullah örgütünün komutanının Suriye'de öldürmesiyle alevlendi. Hizbullah'ı ve İranlı liderleri hedef alan ve daha sık görülen diğer öldürme eylemlerinin aksine, İsrail'in bir Iraklı lidere yönelik kasıtlı suikastı, benzeri görülmemiş olmasa da nadir görülen bir adım teşkil ediyor.

Öte yandan bu olay, Irak İslami Direniş örgütünün İsrail'e karşı başlattığı misilleme saldırılarının keskin bir şekilde artmasına yol açtı. Direniş, saldırılarının yoğunluğunu artırmakla kalmadı, aynı zamanda İsrail'in kontrolündeki bölgelere ulaşma ve buradaki hedefleri isabetle vurma konusunda da daha yüksek bir orana ulaşmayı başardı. Bu gelişmeler ve özellikle Irak İslami Direniş örgütünün İsrail'e yönelik artan tehdidi, her iki tarafı da yüksek gerilimli bir sürece soktu. Bu ise örgütün aktif olduğu Irak ve Suriye'de şiddetin artmasına neden olabilir.

Bu yüksek gerilimin sonuçlarından bahsetmeden önce, İsrail'in 20 Eylül sabahı erken saatlerde Şam Havaalanı yakınlarında arabasını hedef alan bir İHA saldırısıyla Kataib Hizbullah liderini neden hedef aldığını anlamak önemli. Irak İslami Direniş örgütü, Kasım 2023 ile 25 Eylül 2024 arasında İsrail hedeflerine yönelik yaklaşık 167 saldırının sorumluluğunu üstlendi. Ancak bu neden, liderine yönelik bu saldırının kesin sebebinin belirlenmesini biraz zorlaştırıyor. Bununla birlikte son iki gelişme, hedef alınmasının nedeni hakkında bazı dikkat çekici görüşler sunuyor olabilir.

Kataib Hizbullah liderinin öldürülmesinin caydırıcı olmak yerine tam aksi bir rol oynadığı görülüyor ki, bu da tansiyonun daha da yükselmesi ihtimalini akla getiriyor.

İlk gelişme, Eylül 2024'te gözlemlenen eğilimdir; bu tarihte Irak İslami Direniş örgütünün, İsrail kontrolündeki toprakları hedef alan saldırılarının başarı oranında gözle görülür bir artış görüldü. Ağustos 2024 itibarıyla İsrail Ordusu, örgütün sorumluluğunu üstlendiği saldırıların yalnızca yüzde 18'ini engelledi. Geriye kalan iddiaların çoğunun somut kanıtlardan yoksun olması, bunların yalnızca medyatik etki için abartılmış iddialar olduğu yönünde spekülasyonlara yol açtı.

Irak İslami Direniş örgütünün saldırılarının başarı oranlarındaki ani iyileşme, İsrail'in Iraklı lidere yönelik suikastının, daha fazla saldırıda bulunmaması için örgüte karşı bir uyarı amacını taşıdığını gösteriyor olabilir. Bu adım, İsrail'in geçtiğimiz ağustos ayında Yemen'deki Hudeyde'ye yönelik saldırısını hatırlatıyor; bu saldırı, iki olayın boyutları arasındaki ciddi farka rağmen, Husiler’in Tel Aviv'e düzenlediği saldırının ardından gerçekleşmişti.

İkinci gelişme ise İsrail'in son dönemde Hizbullah'a yönelik saldırılarında yaşanan artıştır. Hizbullah'ın, Lübnan'da giderek artan bir baskıyla karşı karşıya olduğu ve ufukta topyekûn bir çatışma tehdidinin belirdiği bir dönemde İsrail, Iraklı örgütleri Lübnanlı müttefiklerini desteklemek amacıyla çatışmaya dahil olmaktan caydırmak için Iraklı lidere suikast düzenlemiş olabilir. Zira Irak İslami Direniş örgütü ile müttefik Iraklı liderler, gerekirse Hizbullah'ın yanında savaşma isteklerini defalarca dile getirdiler. Suikasttan birkaç gün önce Kataib Hizbullah'ın Lübnan Hizbullahı’nı “sonuna kadar” desteklemeye hazır olduğunu bildiren bir açıklama yaptığını ve savaşçı ve kaynak sağlamayı teklif ettiğini belirtmekte fayda var.

Ancak Kataib Hizbullah liderinin öldürülmesinin caydırıcı olmak yerine tam aksi bir rol oynadığı görülüyor ki, bu da tansiyonun daha da yükselmesi ihtimalini akla getiriyor. Irak İslami Direniş örgütü, İsrail bölgelerini hedef alma konusundaki artan başarı oranına ilave olarak, hedefi isabet ile vurma yeteneğini de geliştirdi. Nitekim 25 Eylül'de koalisyon tarafından gerçekleştirilen beş saldırıdan ikisi isabet kaydederek İsrail içindeki hedefleri vurdu. Bunlar Araba Vadisi'ndeki bir bina ile Eilat Limanı idi. Bu durum, koalisyonun yeteneklerini geliştirme konusunda büyük ilerleme kaydettiğini veya İran, Hizbullah veya Husiler gibi daha yetenekli bir operatörden yardım aldıklarını gösteriyor. Yahut koalisyon bu becerilere ve teknolojiye belki de başından beri sahipti ama şimdiye kadar bunları etkili bir şekilde kullanmamayı tercih etmişti. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre her iki durumda da Irak İslami Direniş örgütü artık İsrail'e her zamankinden daha fazla zarar verebilecek gibi görünüyor. Ancak Lübnan'daki mevcut gerilimin gösterdiği gibi, İsrail artık kendisine yönelik bu kadar yüksek düzeyde bir riski kabul etmeye hazır değil.

Savaşın alevleri yayılıp şiddetlendiğinde, Iraklılar ile Suriyeliler, kendilerinden önceki Filistinliler ve Lübnanlılar gibi kendilerini başlatmadıkları bir çatışmanın ortasında bulacaklar

İsrail'in hemen bir yanıt vermemesi, Tel Aviv'in hoşgörü gösterdiği anlamına gelmiyor; bu ancak, yalnızca şu anda Hizbullah'a odaklanmak gibi diğer öncelikleri veya Suriye sınırında üçüncü bir cephe açılmamasına dair stratejik bir kararı yansıtıyor olabilir. Ne var ki, Irak İslami Direniş’in oluşturduğu tehdit göz ardı edilemeyecek kadar büyük hale gelirse veya saldırılarından biri, Husilerin Tel Aviv'e yönelik saldırısında gördüğümüz gibi, İsrail'in hızlı yanıt vermesini gerektiren ciddi bir zarara neden olursa, bu hesaplar hızla değişebilir.

Böyle bir senaryo çok uzak ya da gerçekleştirilemez görünmüyor. Bu karşılıklı atışma, kendine özel bir şekilde yaşama eğiliminde. Bu ise özellikle ilgili taraflardan hiçbiri geri adım atıyormuş gibi görünmeye istekli görünmediğinde daha fazla gerilimi körüklüyor. Bu dinamiğe hesaplarda büyük bir hata veya yanlış hesaplama olasılığı eşlik ettiğinde ise felaket için mükemmel bir reçete sunmaktadır; çünkü o zaman ilgili tarafların asıl niyetleri, çatışmanın ivmesinden daha az önemli hale gelir.

Savaşın alevleri yayılıp şiddetlendiğinde, Iraklılar ve Suriyeliler, kendilerinden önceki Filistinliler ve Lübnanlılar gibi kendilerini, başlatmadıkları ve sürecini kontrol edemedikleri bir çatışmanın ortasında bulacaklar ve sonunda, kendi sınırları dışında alınan kararlar sebebiyle ağır bir bedel ödeyecekler.

**Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.