Yakınları, Biden'ın "geride bırakılmış" hissettiğini söylüyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Yakınları, Biden'ın "geride bırakılmış" hissettiğini söylüyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

ABD Başkanı Joe Biden'ın, Demokratların yeni başkan adayı Kamala Harris'i hızla benimsemesi ve Donald Trump'a karşı mücadelesini desteklemesi sebebiyle en yakın müttefiklerine "geride bırakılmış" hissetmekten yakındığı bildirildi.

81 yaşındaki Biden, Haziran 2024'te Trump'a karşı korkunç münazara performansının ardından, partisinden gelen yoğun baskıyla Temmuz 2024'te tarihi bir karar alarak seçim yarışından çekilmişti.

ABD Başkanı, başkan yardımcısının adaylığını desteklemek üzere çabucak harekete geçmiş, Harris de bu adaylığı tartışmasız bir şekilde üstlenmişti. Harris'in dramatik yükselişi, birçok kişinin öncesinde heyecan duymadığı bir yarışa yeniden hayat vermişti.

NBC News'a konuşan kaynaklar, Harris ve yol arkadaşı Tim Walz'ın, Trump ve aday ortağı J.D. Vance'e karşı sert çıkışlar yapmasının ve ulusal gündemin değişmesinin, Biden'ın 50 yıldan fazla süredir hizmet ettiği partisi tarafından unutulduğunu hissetmesine yol açtığını söyledi.

Haberde yönetimle bağlantılı 12 kaynakla yapılan görüşmelere dayanarak Biden'ın, Beyaz Saray'daki başarılarının göz ardı edildiğini hissettiği ve yaz boyunca yaşananlara dair "çok karmaşık" duygulara sahip olduğu aktarılıyor.

Biden'ın, Harris'in artık başkanın ve yönetiminin politikalarıyla arasına mesafe koymak amacıyla, seçim kampanyası konuşmalarında kendisinden bahsetmediğini belirttiği söyleniyor. Harris, ilk başlarda Biden'ın siyasi hizmetine teşekkür ediyor ve sık sık Biden'a minnettarlık tezahüratlarını tetikliyordu.

Harris'in adına konuşan bir kampanya sözcüsü şöyle dedi:

İnsanlara Harris'in kim olduğunu ve neler yapacağını anlatmamız gerekiyor. Biden adayken de onun başarılarını duymak için büyük bir ilgi yoktu. Durum hâlâ aynı.

Yardımcılarına göre ABD Başkanı, Harris'in yaptığı siyasi hesaplamaları "tamamen anladığı" ve kesinlikle kasımda Trump'ı yendiğini görmek istediği halde onun Trump'la münazarasında söylediği bir söz yüzünden "özellikle incinmiş".

Harris "Gördüğünüz üzere ben Joe Biden değilim. Donald Trump hiç değilim" demişti.

Ülkemize yeni nesil bir liderlik anlayışı sunuyorum.

Habere yanıt veren Beyaz Saray Sözcü Yardımcısı Andrew Bates, başkomutan hakkındaki "bilgisiz iddiaları" "gerçeğin tam tersi" diye niteleyerek yalanladı.

Bates ekledi:

Başkan Biden, Amerikan halkının Başkan Yardımcısı Harris'in liderliğine ve bizi MAGA ekonomisiyle kürtaj yasakları gibi tehlikeli hedeflerden uzaklaştıran, geleceğe yönelik politikalarına verdiği güçlü yanıtı içtenlikle karşılıyor.

NBC'nin alıntıladığı, Harris'in düşüncelerini bilen biri de şöyle dedi:

Harris, başkanı seviyor. Başkana bayılıyor. Sahip oldukları sicilden gurur duyuyor. Ancak birçok insanın bunun Harris yönetimi olacağını görmekte zorlandığını düşünüyorum. Bu Biden'ın ikinci bölümü olmayacak.

Yakın zamanda Biden ve Harris, İşçi Bayramı mitinginde ve 14 Eylül'de Washington DC'deki Congressional Black Caucus'ın Phoenix Ödülleri Yemeği'nde beraber yer alarak kamu önünde birliklerini göstermişti.

Daha sonra ikili, son günlerde güneydoğu eyaletlerini tahrip eden ve en az 133 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan Helene Kasırgası'na federal müdahale organizasyonu için birlikte çalışmıştı.

Independent Türkçe



Daha fazla parçalanma, biraz umut

Daha fazla parçalanma, biraz umut
TT

Daha fazla parçalanma, biraz umut

Daha fazla parçalanma, biraz umut

Husam İtani

Lübnan'ın sosyal ve politik dokusu hiçbir zaman bugünkü kadar kırılgan olmamıştı. Taif Anlaşması sonrası devlet,1943'teki bağımsızlıktan sonra kurulan selefine göre daha zayıftı. Ardından, 2005 yılında eski Başbakan Refik Hariri suikastı sonrası devlet, Taif Devletinden de daha zayıf, daha az uyumlu ve birleşik, daha az dayanıklıydı. Şimdi İsrail askeri mekanizmasının dayattığı şiddetli değişim ise özellikleri henüz belirlenmemiş bir siyasi oluşuma yol açacak.

1975 ile 1990 arasındaki iç savaş, (kendisine yönelik haklı çekinceye rağmen) geleneksel olarak “siyasi Marunizm” olarak adlandırılan ve George Orwell'in deyimiyle “bazıları diğerlerinden daha eşit” olan farklı dini grupların bir arada yaşaması fikrine dayanan bir yönetim biçimini alaşağı etti. Yaşananların artık sıkıcı hale gelen tekrarını yapmadan, Hariri'nin ekonomik ve kalkınma boyutlarını üstlendiği ve dolayısıyla döneminin “siyasi Sünnilik” olarak anıldığı Taif Devletinin, siyasi istikrarı sağlamakta Suriye ordusuna ve istihbaratına dayandığını söyleyebiliriz. Hizbullah'ın Mayıs 2008'de Beyrut'u işgal etmesinin ardından lideri Hasan Nasrallah, Hizbullah’ı Lübnan'ın perde arkasındaki yöneticisi olarak dayattı. Kendi seçtiği bir cumhurbaşkanını göreve getirdi ve birçok adımla siyasi ve hukuki hayatı zorla altüst etti. Bu adımların belki de en öne çıkanı, 2020'de Beyrut Limanındaki patlama olayıyla ilgili soruşturmanın devamını engellemesi ve Lübnan tarihindeki en yozlaşmış siyasi sınıfa koruma şemsiyesi sunarak, herhangi bir reformun önünde durmasıydı.

Bugün yüz binlerce mülteci, güvenli olarak sınıflandırılan belde ve şehirlere, yani Hizbullah üyelerinin bilinen silahlı varlığının, füze ve silah depolarının olmadığı bölgelere akın ediyor. Yerinden edilenlerin çoğunluğu İsrail'in şiddetli bombardımanına maruz kalan bölgelerden geliyor ve yine çoğu barınma veya gerekli ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Yani Hizbullah’ın güneyde yaşayanlara sağladığını söylediği koruma sisteminin çökmesi sonrasında yaşadıkları şoklarını ve psikolojik travmalarını da yanlarında taşıyorlar.

Başkent Beyrut ile Cebel ve kuzeydeki bazı bölgelerin kitlesel yerinden edilme nedeniyle tanık olduğu aşırı kalabalık, aynı zamanda 2019 yılından beri devam eden felaket niteliğindeki ekonomik çöküşün üstesinden gelemeyen bir ülkede, kıt kaynaklar için rekabet eden sakinler arasındaki gerilimin artmasına katkıda bulunuyor.

Lübnanlıları bir araya getiren unsurlardaki derin parçalanma, ülkeyi yönetmek için gerekli meşruiyete sahip bir “fikri” ve Lübnanlı bir otoriteyi yeniden formüle etmeyi son derece zorlaştırıyor.

Bu görüntüyü politik olarak ortaya koymak kolay bir iş değil. Ancak bazı güçler, Lübnanlıları yeniden birleştirmenin ve İsrail'e karşı kaybedilen savaşın yaydığı yıkıma sürüklenme hızını sınırlamaya çalışmanın ilk adımı olarak, yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesi çağrısında bulunmaya başladı. Hizbullah'ın son iki yıldır dayatmaya çalıştığı ve seçilmesi için cumhurbaşkanlığı seçimini sekteye uğrattığı aday, yani Süleyman Frenciye, Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı yarışından henüz elenmemiş olmasına rağmen, büyük olasılıkla artık zayıf bir konumda.

Lübnan halkını bir araya getiren bugüne, geçmişe ve geleceğe dair vizyonun yaşadığı derin parçalanma, yurttaşların çoğunluğunun siyasi oluşumlarının varlığını haklı göstermek için taşıması gereken ve “kurucu anlatı” olarak adlandırılan şeyin yokluğu, ülkeyi yönetmek için gerekli meşruiyete sahip bir “fikri” ve Lübnanlı bir otoriteyi yeniden formüle etmeyi son derece zorlaştırıyor. Bilhassa Hizbullah'ın yenilmezlik ve güç söyleminin hızla yıkılması, hızlı yenilgisi ve liderinin öldürülmesi sonucunda taraftarlarının hissettiği aşağılanma duygusunun ardından, bu daha da zor görünüyor.

Siyasi sınıfın iflası ve tek tek düşmesi, ardından yalnızca Şii toplumunu korumakla kalmayıp aynı zamanda Lübnan'ı İsrail'e karşı savunabilecek, Sünni tekfirciler karşısında Şii-Hıristiyan siyasi ittifakı içinde Hıristiyanları koruyacak en güçlü taraf olan Hizbullah’ın gücüne dair ideolojik ve silahlı propagandanın çöküşü, devlet kurumlarının, hatta eğitim kurumlarının bile onarılamaz şekilde dağılması ve farklı dini grupların kontrolüne geçmesi, yakın gelecekte bir tür kurumsal otoritenin ortaya çıkma olasılığını sorgulamaya iten sorunlardır.

Şimdi dini gruplar arasında kolektif hayal gücünün kuruluğu, Lübnanlılara otoriteyi aralarında paylaşma ve dağıtma konusunda anlaşmaya varmalarına yönelik her türlü çağrı girişiminin önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Bir tarafın diğeri üzerindeki hakimiyeti, “uzlaşıya dayalı demokrasi” efsanesi ve dürüstlükten yoksun ama son derece açgözlü ve acımasız politikacıların birçok oyun ve hilesi gibi başarısız oldu. Bazı siyasetçilere göre “kurtarıcı kurum”a, yani orduya bahis oynamak da şiddete ve öldürmeye yatkın, birbirinden nefret eden, korkmuş gruplar arasında bir fikir birliğini gerektiriyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.