İkinci sonbahar merceğinde iki projenin çatışması ve 4 konu

İran, bölgesel projesine yönelik çalışma stratejisinde kartları çift taraflı oynuyor

Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)
Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)
TT

İkinci sonbahar merceğinde iki projenin çatışması ve 4 konu

Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)
Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)

Refik Huri

Gazze savaşının ve Lübnan'daki destek savaşının ikinci sonbaharının arifesinde, çatışma aynı olmasına rağmen parametreler önemli ölçüde değişti. Hizbullah'ın Aksa Tufanı operasyonunun ertesi günü başlattığı Hamas hareketine destek savaşı, bölgesel düzeyde Gazze savaşından daha büyük ve daha tehlikeli bir hal aldı.

Netanyahu hükümetinin Hizbullah’a karşı yürüttüğü güvenlik ve askeri savaşta açıkladığı hedefler, yerinden edilmiş İsrailli yerleşimcilerin Celile'deki yerleşim yerlerine geri dönmelerini sağlamanın ötesine geçerek, Hizbullah’ın gücünü hedef alma, siyasi ve askeri düzeydeki üst düzey liderlerine suikast düzenleme hedefine geçiş yaptı. Bu, Gazze savaşının açıklanmış “Hamas'ı ortadan kaldırma” hedefinin tekrarıdır. Ama her iki durumda da açıklanan hedefler gerçekçi ve gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Mümkün olan büyük yıkımlara yol açmak ve stratejik zafere dönüştürülmesi zor taktiksel kazançlar kaydetmektir.

Ancak esas çatışma savaş sonrası aşama içindir. Filistin, Irak, Lübnan ve Yemen'de Arap meşruiyetleri dışındaki arenalar birliği, onun davası adına olsa da Filistin'den daha büyük bir oyunda jeopolitik ve stratejik bir hareketten ibarettir. Keza Ortadoğu meselelerinin çözümünü Gazze Savaşı’nın ve şimdi de Üçüncü Lübnan Savaşı’nın sonucuna bağlamak, bölgeyi iki hususu kabul etmeye zorlama girişiminden başka bir şey değildir. Birincisi, Arap rolünü ortadan kaldırmaya yönelik bölgesel çabadır. İkincisi, Rusya, Çin ve Avrupa'nın sınırlı rolüyle birlikte Amerikan şemsiyesi altında iki proje, büyük İsrail projesi ile büyük İran projesi arasındaki çatışmaya odaklanmaktır.

İlk proje Filistin'i ortadan kaldırmayı ve halkını dağıtmayı hedefliyor, ikinci proje ise  geniş bölgesel hedeflerini gerçekleştirmeye ve uluslararası denklemlerdeki rolünü elde etmeye giden yolda Filistin bayrağını taşıyor. Hamas hareketi açısından, İsrail'i şiddetli ve derinden sarsan Aksa Tufanı operasyonu, denizden nehre Filistin’i kurtarma yolunda bir ilk adımdı. Tahran açısından ise bu, ABD'nin Ortadoğu'da desteklediği ve koruduğu statükoyu sarsacak ve iki kapı açacak bir hareketti. Birincisi, Büyük Şeytan ile vekiller aracılığıyla dolaylı çatışmaya girme kapısı, ikincisi de onunla, dört Arap başkentinde genişleyen nüfuzunu pekiştirecek bölgesel bir anlaşma müzakere etme kapısı. Netanyahu hükümetinin Gazze savaşı ile başlattığı şey, Aksa Tufanının ardından Hamas hareketini zorunlu olarak bitirmeye yönelik bir savaştı. Zorunlu olarak dedik çünkü Filistin bölünmesinin devam etmesi ve İsrail ile Hamas'ın her biri Filistin'in tamamını istediği için reddettikleri iki devletli çözümün önlenmesi için bir poliçe olarak İsrail Hamas’a bahis oynuyordu. Netanyahu'nun Aksa Tufanı’ndan önce bakanlarına “içinizden kim Filistin devletinin kurulmasına karşıysa Hamas'ı Gazze'de tutsun” dediği bir sır değil.

İsrail vahşeti ortasında Gazze Savaşı'nın, Lübnan Savaşı'nın ve diğer destek savaşlarının nasıl sonuçlanacağını kimse bilmiyor. Ancak savaşların bazı sorgulamaların ve bir tür belirsizliğin konusu olan dört konuda ortaya çıkardıklarını herkes somut olarak görüyor. Birinci konu, Hamas'ın 2006'daki askeri darbeyle Filistin Ulusal Otoritesi'nden ayrılmasının, sadece Fetih hareketi ile yaşanan iktidar anlaşmazlığından ibaret olmadığının ortaya çıkmasıdır. Darbe sonucunda Gazze’de iktidar İsmail Heniyye liderliğindeki hükümete devredildi. Ayrılmanın nedeni iktidar çekişmesi kadar, Gazze'de  topraklarına hakim olmak için bir üs hazırlamak ve Filistin'i özgürleştirmeye çalışacak bir güç oluşturmak için altında tüneller kazımaktı.

İkincisi, kurucusu David Ben-Gurion'dan bu yana askeri doktrini, uzun bir savaşın sonuçlarına katlanamayacağı için savaşı kendi lehine sonuçlandıracak hızlı ve yıldırım savaşlarına odaklanan İsrail'in, uzun savaşlara hazırlıklı hale gelmesidir. İsrail artık Gazze'de, Lübnan cephesinde ve Yemen'de Husilere karşı bir yıpratma savaşını sürdürebilir, ardından da yıkıcı bir yıldırım savaşı aşamasına geçiş yapabilir hale geldi. Aynı zamanda Filistin devletinin kurulmasını engellemek ve Ortadoğu'da istikrar için “iki devletli çözüm”ü bir gereksinim olarak gören Amerikan yönetimine karşı çıkmak için önemli şeyleri kaybetmeye de hazır gibi görünüyor. Tarihçi Tom Segev, Ben-Gurion'un yoldaşlarına şöyle dediğini aktarıyor: Araplar birçok yenilgiye katlanabilir, ancak İsrail için tek bir yenilgi onun sonu demektir.

Üçüncü konu, General Şaron'un İsrail'in ABD'nin bölgedeki çıkarlarını düşük maliyetle koruyan “sabit bir uçak gemisi” olduğu yönündeki açıklamasını kabul eden ABD’nin, kendisini İsrail'i korumak için etkili bir Amerikan deniz, kara ve hava kuvvetini harekete geçirmek zorunda kaldığı bir durumda bulmasıdır.

Dördüncüsü, İran'ın bölgesel projesine yönelik çalışma stratejisinde kartları çift taraflı oynamasıdır. Bir tarafta İsrail ve ABD'ye düşmanca sloganları, hatta “ABD ve İsrail'e ölüm” sloganını benimsiyor. Gazze'de Hamas ve İslami Cihat’ın yanı sıra Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan'daki mezhepçi ideolojik grupları silahlandırıyor, finanse ediyor ve destekliyor. Diğer tarafta ABD ile sadece nükleer programını değil, Gazze, Sana, Bağdat, Şam ve Beyrut üzerinden bölgesel meseleleri de müzakere ediyor.

Silahlı örgütler Tahran'ın ve onun İsrail, ABD ve tüm Batı'ya karşı bölgesel projesinin ilk savunma hattını oluşturuyorlar. Aynı zamanda, İslam Cumhuriyeti'nin tehlikede olmaları durumunda onlarla savaşacağı temelinde, İsrail ile yıpratma savaşlarına ve ülkelerindeki egemen rejimlerle siyasi çatışmalara girişiyorlar. Şimdi tehlikede olduklarında ise Tahran, örgütlerin kendilerini savunabilecek durumda olduklarını söylüyor ve ABD ile bir çatışmaya girme korkusuyla doğrudan müdahale etmekten kaçınıyor. Yakın zamanda İsrail'i 200 füzeyle vurması bile tek seferlik bir yanıttı ve savaşa katılmak değildi.

Gazze ve Lübnan'daki sahne derinlemesine bir gözden geçirmeyi gerektiriyor. Filistin devleti, Filistin Ulusal Otoritesi’nin rüyası, Arapların, Batının, Rusların ve Çinlilerin talebi, İsrail, Hamas ve İran'ın ise kabusudur. Lübnan'da rehin alınmış devletin kurtulması bir umuttur ve Aristo’nun dediği gibi umut uyanık insanın rüyasıdır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
TT

Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)

Avrupa Birliği'nde (AB) yapılan ankete göre vatandaşların yarısı, ABD Başkanı Donald Trump'ı Avrupa'nın düşmanı olarak görüyor. 

Fransız politika dergisi Le Grand Continent'te yayımlanan ankete Belçika, Fransa, İspanya, İtalya, Hollanda, Almanya, Portekiz, Hırvatistan ve Polonya'dan yaklaşık 10 bin kişi katıldı. 

Katılımcıların yüzde 48'i Trump'ı kesin düşman gördüğünü belirtti. Bu oran Belçika'da yüzde 62, Fransa'da yüzde 57, Hırvatistan'da yüzde 37, Polonya'daysa yüzde 19 oldu.

Öte yandan Avrupalılar, ABD'yle ilişkileri stratejik açıdan önemli görüyor. AB'nin ABD yönetimine karşı hangi tutumu benimsemesi gerektiği sorulduğunda "uzlaşma" seçeneği yüzde 48'le en popüler tercih oldu. 

AB vatandaşlarının yüzde 51'i gelecek yıllarda Rusya'yla doğrudan savaş riskinin olduğunu düşünüyor. Bunun çok ciddi bir risk olduğunu savunanların oranıysa yüzde 18. 

Ülkelerin Rusya'ya coğrafi yakınlık derecesine göre görüşler büyük farklılık gösterdi. Polonyalı katılımcıların yüzde 77'si savaş riskinin yüksek olduğunu düşünürken, bu oran Fransa'da yüzde 54, Almanya'da yüzde 51, Portekiz'de yüzde 39 ve İtalya'da yüzde 34 oldu. 

Çoğu kişi AB'nin muhtemel savaşa karşı yeterince hazır olmadığını da düşünüyor. Katılımcıların yüzde 69'u ülkelerinin Rusya'ya karşı savunma kapasitesinin "zayıf kaldığını" ya da "hiç olmadığını" söyledi.

Rusya'dan gelebilecek tehditler arasında teknoloji ve dijital güvenliği etkileyecek saldırılar yüzde 28'le en üst sırada yer aldı. Askeri güvenlikse bunun ardından yüzde 25 oranındaydı.

Katılımcıların yüzde 69'u muhtemel savaş durumunda AB'nin birliğini pekiştirerek koruyucu bir rol oynaması gerektiğini söyledi.

9 ülkedeki katılımcıların büyük çoğunluğu AB üyeliğini destekledi, vatandaşların yüzde 74'ü ülkelerinin blokta kalmasını istediğini belirtti. 

Bu oran yüzde 90'la Portekiz ve yüzde 89'la İspanya'da en yüksek seviyedeyken, yüzde 68'le Polonya'da ve yüzde 61'le Fransa'da en düşük orandaydı.

Anketi düzenleyen Cluster 17 şirketinin kurucusu Jean-Yves Dormagen, AB'de "Trumpçılığın düşmanca bir güç olarak görüldüğünü" belirterek şöyle devam ediyor: 

Avrupa sadece artan risklerle karşı karşıya değil, aynı zamanda kendi tarihsel, jeopolitik ve siyasi yapısında da dönüşüm geçiriyor. Ankette çıkan genel tablo, endişeli, kendi kırılganlıklarının çok iyi farkında olan ve olumlu bir geleceği düşünebilmek için mücadele eden bir Avrupa'yı gösteriyor.

Independent Türkçe, Guardian, La Voce di New York


Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
TT

Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'yla ABD Başkanı Donald Trump'ın telefon görüşmesinin detayları ortaya çıktı. 

Kimliğinin açıklanmaması şartıyla Telegraph'a konuşan kaynaklar, Maduro'nun iktidarı bırakmak için belirli şartlar sunduğunu ancak Trump'ın bunları kabul etmediğini savunuyor.

Buna göre Maduro, 200 milyon dolarlık servetini korumayı, kendisine yakın yaklaşık 100 kişi hakkında hiçbir işlem yapılmamasını ve dost bir ülkeye sığınmasının sağlanmasını istemiş.

Kaynaklar, Washington'ın özellikle üst düzey yetkililer hakkında herhangi bir işlem yapılmaması talebine yanaşmadığını belirtiyor. 

15 dakikalık telefon konuşmasında iki liderin, Venezuela'da olası bir geçiş hükümetinin nasıl kurulacağına veya Maduro'nun nereye gönderileceğine dair de anlaşmaya varamadığı ifade ediliyor. 

Trump'ın, Maduro'nun gidebileceği ülkeler arasında Rusya ve Çin'i gösterdiği öne sürülüyor. Ayrıca Katar'ın da bir seçenek olarak değerlendirildiği iddia ediliyor. 

Washington Post'un 27 Kasım'daki haberinde, Venezuela liderinin Türkiye'ye kaçabileceği de ileri sürülmüştü. 

Telegraph'ın haberinde, Maduro'nun kendisine yakın isimlerin geçiş hükümetinde rol oynamasını istediği ancak Beyaz Saray'ın bunu kabul etmediği yazılıyor.

Kaynaklardan biri, Venezuela liderinin "iki arada bir derede" kaldığını söylüyor. İktidardaki müttefikleri hakkında işlem yapılmasını kabul etmesi halinde Maduro'nun Venezuela'daki üst düzey isimler tarafından "hedef alınabileceği" belirtiliyor. 

ABD Dışişleri Bakanlığı, uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu tuttuğu Güneşler Karteli'ni (Cartel de los Soles) terör örgütü ilan etmiş, liderinin Maduro olduğunu öne sürmüştü.

Haberde, Maduro'nun af istediği üst düzey askeri ve siyasi isimlerin, ABD tarafından hedef alınan bu örgüte üye olduğu savunuluyor. 

Diğer yandan Karakas yönetimi, böyle bir örgütün varlığını defalarca reddetmişti. Venezuela Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ABD'nin Güneşler Karteli'yle ilgili açıklamasının "asılsız ve gerçek dışı" olduğu savunulmuştu. 

Beyaz Saray'ın örgütün en üst isimlerinden biri olduğunu öne sürdüğü Venezuela İçişleri, Adalet ve Barış Bakanı Diosdado Cabello da karteli "uydurma" diye nitelemişti.

Maduro, Trump'la telefon görüşmesi hakkunda dün yaptığı açıklamada, "Görüşmenin saygı çerçevesinde tamamlandığını ifade etmek isterim" demişti. Trump ise Maduro'yla konuşmasına ilişkin "Görüşmenin iyi ya da kötü geçtiğine dair bir şey söyleyemem" ifadelerini kullanmıştı. 

ABD'nin Karayipler'deki askeri yığınağı

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını bu ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 21 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 83 kişiyi öldürdü. 

Independent Türkçe, Telegraph, BBC


Putin, 4 yıl sonra Hindistan’da: Modi’yle toplantıda neler konuşulacak?

Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
TT

Putin, 4 yıl sonra Hindistan’da: Modi’yle toplantıda neler konuşulacak?

Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin görüşmesi özellikle ABD tarafından yakından takip ediliyor.

Rus lider bugün Yeni Delhi'ye vardı, Modi'yle birebir görüşmeninse yarın düzenlenmesi planlanıyor. 

New York Times'ın (NYT) haberinde, ABD Başkanı Donald Trump'ın Rus petrolünü almaması için Modi'ye baskı yaptığı hatırlatılıyor. 

Yeni Delhi yönetimi, Washington'ın taleplerine bir süre direnmiş ancak ABD'nin geçen ay Rus petrol devlerine uyguladığı yaptırımların ardından satın alımları büyük ölçüde durdurmak zorunda kalmıştı. 

BBC'nin analizinde, 2022'de patlak veren Ukrayna savaşından beri ilk kez Hindistan'ı ziyaret edecek Putin'in petrol satın alımlarının tekrar artırılması için Modi'ye baskı yapabileceğine dikkat çekiliyor. 

İkili zirvede, Hindistan ve Rusya'nın Sovyet döneminden beri süren ilişkilerine bağlı oldukları mesajı verilecek. 

NYT'nin haberinde, aynı zamanda görüşmenin Putin için "küresel öneme sahip bir ortağı olduğunu dünyaya gösterme fırsatı" sunacağı ifade ediliyor.

Toplantıda Modi yönetiminin Rus menşeli gübre ürünlerine yatırımını artırması ve Hindistan'da Rusya işbirliğiyle inşa edilecek nükleer santrallerle ilgili konuların ele alınacağı aktarılıyor. 

Ayrıca iş sektöründe ortaklığın da artırılması öngörülüyor. Ukrayna savaşı nedeniyle eleman kıtlığı yaşayan Rus şirketlerin Hindistanlı işçileri kadrolarına katmak istediği belirtiliyor. 

Bu, Putin'in 2021'den beri Hindistan'a yaptığı ilk ziyaret olacak. Diğer yandan iki lider eylülde Çin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında bir araya gelmiş, geçen yıl da Moskova'da görüşmüştü. 

"Denge politikası sınanıyor"

Diğer yandan görüşmenin, Modi'nin hem Rusya hem de Batı'yla ilişkilerini dengede tutmakta zorlandığı bir dönemde yapıldığına işaret ediliyor. Yeni Delhi merkezli düşünce kuruluşu Global Trade Research Initiative'in (GTRI) görüşme hakkındaki analizinde şu ifadelere yer veriliyor: 

Hindistan için zor olan mesele stratejik dengeyi korumaktır. Washington'dan gelen baskı ve Moskova'ya bağımlılığı yönetirken özerkliği de koruyabilmektir.

CNN'in analizinde de Hindistan'ın denge politikasının son dönemde sınandığı belirtiliyor. Yeni Delhi yönetiminin, Soğuk Savaş'ta kurulan dostluk, askeri işbirliği ve ucuz petrol fırsatı nedeniyle Kremlin'e bağımlı olduğu, diğer yandan da teknoloji, ticaret ve yatırım konusunda Amerika'yla işbirliğinden vazgeçmek istemediği yazılıyor. 

"Yeni S-400 anlaşması gelebilir"

İki ülke arasında savunma sektöründe de kuvvetli bağlar var. Hindistan yönetimi, Çin ve Pakistan'la sınırlarını korumak için askeri ekipmana on milyarlarca dolar harcıyor. 

Hindistan ordusunun elindeki hava savunma sistemleri, savaş uçakları, tüfekler ve füzelerin çoğu da ülkenin en büyük silah tedarikçisi Rusya tarafından üretiliyor.  

Hindistan medyasında yer alan haberlere göre, Modi yönetimi Rus menşeli S-400 hava savunma sistemi için yeni bir anlaşma yapabilir.

S-400 ve Rusya-Hindistan ortak üretimi uzun menzilli BrahMos füzeleri, Hindistan'la Pakistan arasında mayısta patlak veren 4 günlük çatışmalarda önemli rol oynamıştı.

Independent Türkçe, CNN, BBC, New York Times