Kitap: Biden, Netanyahu'yu "sadece siyasi kararlılığını önemseyen bir yalancı" olarak tanımladı.

ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Kitap: Biden, Netanyahu'yu "sadece siyasi kararlılığını önemseyen bir yalancı" olarak tanımladı.

ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

Amerikan medyası dün (Salı), deneyimli gazeteci Bob Woodward'ın yakında yayınlayacağı kitaptan alıntılar yayınladı. Woodward kitapta, Başkan Joe Biden'dan alıntılar yaparak İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'yu "yalnızca siyasi kararlılığını önemseyen" bir "yalancı" olarak tanımladı.

Woodward yarım asırdır Washington Post için çalışıyor ve Beyaz Saray'ın iç işleyişi hakkında yazılar yazıyor. Yarım asır önce Carl Bernstein ile birlikte 1974 yılında Başkan Richard Nixon'ı istifaya zorlayan Watergate skandalını ortaya çıkardıklarında ün kazandı.

Woodward, 15 Ekim'de piyasaya çıkacak olan “Savaş” adlı kitabında özellikle Başkan Joe Biden'ın, Hamas’ın 7 Ekim'de İbrani devletine yönelik eşi benzeri görülmemiş saldırısına cevaben İsrail'in Gazze Şeridi'nde Hamas'a karşı yürüttüğü savaşı sona erdirme yönündeki başarısız çabalarından bahsediyor.

Çatışmanın başlamasından beri ABD diplomasisinin Netanyahu'nun savaşı yürütme yaklaşımını etkileyemediği görülüyor.

Kitaptan yapılan alıntılara göre, nisan ayında gerçekleşen bir telefon görüşmesinde Biden, İsrail Başbakanı'na stratejisini sorduğunda, Başbakan "Refah'a girmeliyiz" şeklinde yanıt verirken, Biden, "Bibi (Netanyahu'nun lakabı) sizin bir stratejiniz yok” diyor.

Daha sonra ABD Başkanı danışmanlarına şikâyette bulunarak Netanyahu'nun "yalancı" olduğunu ve "sadece siyasi kararlılığını umursadığını" vurguluyor.

Biden, eylül başında kamuoyuna yaptığı açıklamada, Netanyahu'nun Gazze Şeridi'nde Hamas tarafından tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasına yönelik bir anlaşmaya varmak için yeterli çaba göstermediğini değerlendirdi.

ABD Başkanı buna rağmen, mayıs ayındaki bomba sevkiyatının dondurulması dışında, silah sevkiyatını Netanyahu hükümetinin politikalarını etkilemek için bir araç olarak kullanmayı henüz düşünmedi.

scdvfbr
Biden ve Netanyahu Beyaz Saray'daki toplantıda, 25 Temmuz 2024 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Washington Post'tan aktardığına göre Woodward'ın kitabı aynı zamanda Biden'ın pozisyonlarının destekçisi olarak nitelendirdiği ancak dış politikası üzerinde belirleyici bir etkisi olmayan Başkan Yardımcısı Kamala Harris'e de hitap ediyor.

Temmuz ayında Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından Harris'in tonu, İsrail'in Gazze'deki çatışmayı yönetme biçimini sert bir şekilde tanımlamış ve Filistinlilerin çektiği acılara "sessiz kalmama" sözü vermişti.

Ancak kitaba göre, onun kamuoyuna yaptığı açıklamalar görüşmelerde hâkim olan dostane tonu yansıtmıyordu.

Woodward'ın kitabına göre, 5 Kasım'da yapılması planlanan başkanlık seçimi için Demokrat adayın açıklamalarındaki bu tutarsızlık, Netanyahu'yu hem şaşırttı hem de kızdırdı.



Lübnan ve Gazze: Bağlantı savaşı ve bağlantının kesilmesinin önündeki engeller

Güney Lübnan'ın Sur şehrine bağlı bir köyde şiddetli İsrail bombardımanının izleri (AFP)
Güney Lübnan'ın Sur şehrine bağlı bir köyde şiddetli İsrail bombardımanının izleri (AFP)
TT

Lübnan ve Gazze: Bağlantı savaşı ve bağlantının kesilmesinin önündeki engeller

Güney Lübnan'ın Sur şehrine bağlı bir köyde şiddetli İsrail bombardımanının izleri (AFP)
Güney Lübnan'ın Sur şehrine bağlı bir köyde şiddetli İsrail bombardımanının izleri (AFP)

Refik Huri

Lübnan, bölge ve dünya liderleri ikinci bir Gazze'ye dönüştürülmemesi konusunda uyarıda bulunmadan önce ikinci bir Gazze idi. Lübnan, Hizbullah'ın, Gazze Savaşı'na yol açan 7 Ekim 2023 operasyonunun ardından Hamas'a destek savaşına girişmesinden bu yana böyle ve destek savaşının ilk yılının sonunda ve Gazze Şeridi'nde savaşın biraz yatışması ile birlikte Gazze'den daha büyük, Filistin meselesinden daha geniş bir savaşın merkezi haline geldi.

İsrail'in vahşi saldırganlığının sınırının olmadığı, sahadaki Hizbullah üyelerine odaklanmayan, bölgesel ve uluslararası boyutları olan tam teşekküllü bir savaş yaşanıyor. Hiçbir uluslararası diplomatik baskı Binyamin Netanyahu'nun savaşta sonuna kadar gitmesine engel olamıyor.  Keza  Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ile Hizbullah’ın birinci ve ikinci kademe liderlerine yönelik suikastlar da Lübnanlı Hizbullah’ın liderliğini, kontrolünü ve İsrail'in kara saldırısına karşı koyma gücünü kaybetmesine neden olamadı. Celile, Hayfa, Safed ve Hayfa'nın ötesine yönelik füze saldırılarını yoğunlaştırmasına engel olamadı. Lübnan'daki yıkım henüz Gazze Şeridi'ndeki yıkımın boyutuna ulaşmadıysa da türü ile Gazze'de yaşananları aşıyor.

 Başlangıçta farklılık, Güney Lübnan cephesinde Ağustos 2006'daki 33 günlük savaşın ve (1701) sayılı BM Kararının akabinde yaşanan sükunetten sonra ile Ekim 2023’teki Hamas saldırısının akabinde olayları okuma şeklinde yatıyor. Hizbullah,  Nasrallah'ın açıklamaları ile İsrail'in "örümcek ağından daha zayıf" olduğunu tekrarladı. Lübnan'ın geleceği ile Hamas'ın Gazze'deki geleceği arasında İran Dini Lideri Ali Hamaney'in söylediği gibi “direniş ekseninin üstün olacağı” bölgenin geleceği ile bağlantılı bir stratejik fırsat penceresi gördü.

Öte yandan Lübnan'daki diğer dini grupların liderleri, sivil toplumun elitleri ve sokaktaki insanlar yaklaşan tehlikeyi görüyorlardı. Lübnan ile Gazze arasında bağlantı kurulmasına karşı uyarıda bulunuyorlardı ve Lübnan'ın mali, ekonomik ve sosyal çıkmazının üstesinden gelebilmesi için siyasi ve ulusal çıkmazdan kurtarılması çağrısında bulunuyordu. Güney cephesindeki ateşkesi Gazze'deki ateşkese bağlamaktan kaynaklanan hesap hatasını sürdürmekte ve böylece düşmanın Netanyahu'nun kontrol ettiği kararının esiri olmakta neden diretildiğini sorguluyorlardı.

Resmi otoritenin kalıntıları ise, suç ortaklığı ya da korku nedeniyle Hizbullah'ın kararının arkasında durdular ve anayasanın askıya alınmasından yararlanmaya devam ettiler. Dahası Lübnan ile Gazze arasındaki bu bağlantı, cumhurbaşkanlığı koltuğundaki boşluktan, kurumların zayıflaması, idari yıpranma, bozulma ve krizlerin ağırlaşmasına kadar Lübnan'daki her şeyi içerdi. Nitekim tek başına savaşa girme kararını alan ve bir cumhurbaşkanının varlığının çalışmalarına engel olacağını düşünen Hizbullah, sanki iki hususu hesaba katmamış gibi görünüyor. Birinci husus, savaş sırasında dünyaya seslenecek ve savaşın ertesi günü kurulacak müzakere masasına oturacak resmi bir başlığa duyulan ihtiyaçtır. İkincisi ise direnişi besleyen ortamın göç etmek zorunda kalması, diğer mezheplerin ve bölgelerin 1 milyondan fazla yerinden edilmiş insanı kucaklamasıdır. Oysa hiç kimse arkasına bakmadan, kendi iç cephesini kollamadan önce savaşa girmez.

Bugünkü sahne üzüntü ve öfke uyandırıyor; 1,2 milyon yerinden edilmiş Lübnanlı ile iki milyon yerinden edilmiş Suriyeli, bazıları çadırlarda, bazıları okullarda, barınma merkezlerinde, evlerde, bir kısmı da Beyrut'ta kaldırımlarda yaşıyor ve uyuyor. Ülkenin bu kişilere yardım etme gücü çok sınırlı. Dışarıdan gelen yardımlar sınırlı. Dahası inisiyatif almış gibi görünen, bir cumhurbaşkanının seçilip 1701 sayılı kararın uygulanmasının gerekliliğinden bahsedenler bile bunları Lübnan ve Gazze'deki ateşkese bağladılar. Ateşkes kararı ise içeridekilerin değil Netanyahu ve Hamaney'in elinde.

İslamcı grubun, Lübnan'a bir cumhurbaşkanı seçmekte acele eden Arap ve uluslararası başkentlerdeki hareketliliği “Siyonist planın hizmetinde olan bir Amerikan-Avrupa-Arap komplosu” olarak tanımlaması alışılmadık bir durum değil. Zira bu grubun önceliği, sanki sahadaki başsız mücadele, bir devlet olarak mücadele etmekten daha önemliymiş gibi, kriz içindeki Lübnan'da otoritenin yeniden oluşturulması değil, İsrail saldırganlığına karşı koymaktır. Oysa bir cumhurbaşkanının ve bir devletin varlığı, tüm Lübnanlıların bu saldırganlığa karşı harekete geçmesine katkıda bulunacaktır. Lübnan’ı Gazze’ye bağlama hesapları Gazze'de Hamas'ın, Lübnan'da Hizbullah'ın, Sana'da Husilerin, Suriye'de İranlı milislerin, Irak'ta Haşdi Şabi Güçlerinin korunmasıyla başlıyor, İran'daki rejimin korunması ve bölgesel projesi için Filistin'in denizden nehre kurtuluşu bayrağı altında çalışılmasına uzanıyor.

Ancak İran ekseni Filistin'in özgürleştirilmesinin şu aşamada gündemde olmadığını biliyor ve bazen de itiraf ediyor. Zira Filistin’i özgürleştirmek, 20. yüzyıl ve 21. yüzyılın ilk çeyreği boyunca birbirini takip eden nesillerin hikayesidir ve tek bir savaşın değil, savaşların hikayesidir. Bu, yalnızca İsrail ile değil, ABD ve Avrupa ile bir mücadelenin, Rusya ve Çin ile de bir anlaşmazlığın hikayesidir. Bu durumda sorumuz şu; madem ki çatışma nesillerin ve on yılların hikayesi, neden Lübnan bu nesilde de yıkıma maruz bırakılıyor?  İmam Humeyni'nin Irak-İran savaşında ateşkesi kabul ederek “zehri yudumladığını” söylediği andan itibaren yapılan hesaplarda çatışmanın hep var olduğunu varsayıp, mevcut muharebelerin ortasında geri çekilmek için çok geç kalınmışsa da, gözden geçirmenin, kesin ve belirli bir seçimde bulunmanın zamanı geldi. Yani ya Lübnan ile sadece Gazze savaşı değil, İran'ın bölgesel projesi arasındaki bağlantı sürdürülecek ya da bağlantı koparılıp Lübnan ulusal projesi yeniden canlandırılacak, mesele budur.

1928'de İngiliz tarihçi Frederick Morris, savaşların gidişatını tahmin etmenin zorluğu hakkında şunları yazmıştı: “1914 yazında Birinci Dünya Savaşı başladığında, analistler savaşın Noel'de biteceğini tahmin ediyorlardı ama dört yıl sürdü.” Geçmişten alınan ders gelecekte daha güçlüdür.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan  çevrilmiştir.