Beyaz Saray sırlarını açığa çıkaran kitaptan 4 büyük iddia

ABD Başkanı Biden, İsrail lideri Netanyahu'yu söverek azarlamış

Trump, seçim kampanyasındaki bazı konuşmalarında "Benim Putin'le sorunum yoktu, Ukrayna'yla savaş çıkmasını engellerdim" iddialarını paylaşmasıyla da gündem olmuştu (Reuters)
Trump, seçim kampanyasındaki bazı konuşmalarında "Benim Putin'le sorunum yoktu, Ukrayna'yla savaş çıkmasını engellerdim" iddialarını paylaşmasıyla da gündem olmuştu (Reuters)
TT

Beyaz Saray sırlarını açığa çıkaran kitaptan 4 büyük iddia

Trump, seçim kampanyasındaki bazı konuşmalarında "Benim Putin'le sorunum yoktu, Ukrayna'yla savaş çıkmasını engellerdim" iddialarını paylaşmasıyla da gündem olmuştu (Reuters)
Trump, seçim kampanyasındaki bazı konuşmalarında "Benim Putin'le sorunum yoktu, Ukrayna'yla savaş çıkmasını engellerdim" iddialarını paylaşmasıyla da gündem olmuştu (Reuters)

Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e pandemide gizlice Kovid testi cihazı gönderdiği ortaya çıktı. 

Amerikalı gazeteci Bob Woodward'ın gelecek hafta piyasaya sürülecek "War" (Savaş) adlı kitabında, Trump, Putin ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yla ilgili çarpıcı iddialar yer alıyor. 

Trump, Putin'e gizlice Kovid testi gönderdi

Amerikan gazetesi Washington Post'un (WP) yazarlarından Woodward, 2020'de dönemin ABD Başkanı Trump'ın, Putin'e gizlice Kovid test cihazı gönderdiğini iddia ediyor. 

Kitapta, koronavirüse yakalanmaktan çok endişelendiği savunulan Putin'in, test cihazlarını kabul ettiği fakat olayla ilgili bilgi paylaşmaması için Trump'ı uyardığı ileri sürülüyor.  

Trump'ın seçim kampanyasından yetkililer, Woodward'ın Cumhuriyetçi liderle ilgili tüm iddialarını reddetti. Fakat Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, Washington'ın Kovid test cihazı gönderdiğini bugünkü açıklamasında doğruladı. Peskov, "Biz de pandeminin başında test cihazı gönderdik" dedi.

Diğer yandan Woodward, Trump'ın 2021'de Beyaz Saray'dan ayrılıktan sonra Putin'le en az 7 kez telefonla görüştüğünü de öne sürüyor. 

Peskov ise telefon görüşmeleriyle ilgili iddiaların gerçeği yansıtmadığını savundu. 

Biden, Putin ve Netanyahu'ya sövüyordu

Kitapta, ABD Başkanı Joe Biden'ın özel konuşmalarında Putin ve Netanyahu'ya küfür ettiği savunuluyor. Biden'ın bir keresinde danışmanlarına "S***iğimin Putin'i" dediği ileri sürülüyor. 

Woodward, Biden'ın Netanyahu'ya öfkesinin bu yıl bahar ayında patladığını yazıyor. Kitaptaki iddialara göre Biden, Netanyahu'nun Hamas'ı yenmeyi değil kendini korumayı hedeflediğini anlayınca, danışmanlarına şunları söyledi: 

O o***pu çocuğu Bibi Netanyahu, gerçekten çok kötü biri. Şerefsizin teki!

Ayrıca Biden'ın, temmuzda Netanyahu'yla yüzyüze yaptığı görüşmede İsrailli lidere "Ne b*k yiyorsun sen Bibi?" diye çıkıştığı da savunuluyor.

Hamas lideri İsmail Haniye'nin 31 Temmuz'da Tahran'da öldürülmesinin ardından Tel Aviv saldırıyı resmen üstlenmemişti. Ancak Biden'ın, bu saldırı ardından Netanyahu'yu azarladığı, İsrailli liderinse "Haniye'den bahsediyoruz, korkunç bir adam, fırsat bulduk ve değerlendirdik" dediği iddia ediliyor. 

Kamala Harris'in "ikili" Netanyahu politikası

ABD Başkan Yardımcıs Kamala Harris'in, Gazze savaşının maliyetine ve Filistinlilerin yaşadığı zulme dikkat çekerek çatışmalarla ilgili kamuoyu önünde Biden'dan daha farklı bir söylem kullandığı belirtiliyor. 

Öte yandan Biden'ın seçim yarışından çekilmesiyle Demokratlar adına bayrağı devralan Harris'in, temmuzda Netanyahu'yla yaptığı özel görüşmede İsrailli lidere bu kadar sert davranmadığı savunuluyor. 

İsrail'in Washington Büyükelçisi Michael Herzog'un, Harris'le ilgili şu sözleri aktarılıyor: 

Kamuoyu önünde sert görünmek istiyor ama özel hayatında o kadar da sert biri değil.

Kremlin'de ajanlar, nükleer alarm

ABD'nin, Rusya'nın Şubat 2022'de başlattığı Ukrayna işgalini öngörebilmek için geniş bir istihbarat faaliyeti yürüttüğü belirtiliyor. Washington'ın Kremlin'e ajan soktuğu da iddia ediliyor. 

Ayrıca Amerikan istihbarat yetkililerinin, 2022'de Rusya'nın nükleer silah kullanma ihtimalinin "yarı yarıya" arttığını belirlediği ileri sürülüyor. Bunun üzerine ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in dönemin Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'yu aradığı, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın da Kiev yönetimiyle iletişime geçtiği aktarılıyor. 

Biden'ın da Rusya'nın nükleer silah kullanmaya ilişkin planını kamuoyuyla paylaşırken, böyle bir hamlenin sonuçlarını Putin'e iletmesi için Çin lideri Şi Cinping'le gizlice iletişime geçtiği iddia ediliyor.

Independent Türkçe, Washington Post, BBC, New York Times, Time



Lübnan ve Gazze: Bağlantı savaşı ve bağlantının kesilmesinin önündeki engeller

Güney Lübnan'ın Sur şehrine bağlı bir köyde şiddetli İsrail bombardımanının izleri (AFP)
Güney Lübnan'ın Sur şehrine bağlı bir köyde şiddetli İsrail bombardımanının izleri (AFP)
TT

Lübnan ve Gazze: Bağlantı savaşı ve bağlantının kesilmesinin önündeki engeller

Güney Lübnan'ın Sur şehrine bağlı bir köyde şiddetli İsrail bombardımanının izleri (AFP)
Güney Lübnan'ın Sur şehrine bağlı bir köyde şiddetli İsrail bombardımanının izleri (AFP)

Refik Huri

Lübnan, bölge ve dünya liderleri ikinci bir Gazze'ye dönüştürülmemesi konusunda uyarıda bulunmadan önce ikinci bir Gazze idi. Lübnan, Hizbullah'ın, Gazze Savaşı'na yol açan 7 Ekim 2023 operasyonunun ardından Hamas'a destek savaşına girişmesinden bu yana böyle ve destek savaşının ilk yılının sonunda ve Gazze Şeridi'nde savaşın biraz yatışması ile birlikte Gazze'den daha büyük, Filistin meselesinden daha geniş bir savaşın merkezi haline geldi.

İsrail'in vahşi saldırganlığının sınırının olmadığı, sahadaki Hizbullah üyelerine odaklanmayan, bölgesel ve uluslararası boyutları olan tam teşekküllü bir savaş yaşanıyor. Hiçbir uluslararası diplomatik baskı Binyamin Netanyahu'nun savaşta sonuna kadar gitmesine engel olamıyor.  Keza  Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ile Hizbullah’ın birinci ve ikinci kademe liderlerine yönelik suikastlar da Lübnanlı Hizbullah’ın liderliğini, kontrolünü ve İsrail'in kara saldırısına karşı koyma gücünü kaybetmesine neden olamadı. Celile, Hayfa, Safed ve Hayfa'nın ötesine yönelik füze saldırılarını yoğunlaştırmasına engel olamadı. Lübnan'daki yıkım henüz Gazze Şeridi'ndeki yıkımın boyutuna ulaşmadıysa da türü ile Gazze'de yaşananları aşıyor.

 Başlangıçta farklılık, Güney Lübnan cephesinde Ağustos 2006'daki 33 günlük savaşın ve (1701) sayılı BM Kararının akabinde yaşanan sükunetten sonra ile Ekim 2023’teki Hamas saldırısının akabinde olayları okuma şeklinde yatıyor. Hizbullah,  Nasrallah'ın açıklamaları ile İsrail'in "örümcek ağından daha zayıf" olduğunu tekrarladı. Lübnan'ın geleceği ile Hamas'ın Gazze'deki geleceği arasında İran Dini Lideri Ali Hamaney'in söylediği gibi “direniş ekseninin üstün olacağı” bölgenin geleceği ile bağlantılı bir stratejik fırsat penceresi gördü.

Öte yandan Lübnan'daki diğer dini grupların liderleri, sivil toplumun elitleri ve sokaktaki insanlar yaklaşan tehlikeyi görüyorlardı. Lübnan ile Gazze arasında bağlantı kurulmasına karşı uyarıda bulunuyorlardı ve Lübnan'ın mali, ekonomik ve sosyal çıkmazının üstesinden gelebilmesi için siyasi ve ulusal çıkmazdan kurtarılması çağrısında bulunuyordu. Güney cephesindeki ateşkesi Gazze'deki ateşkese bağlamaktan kaynaklanan hesap hatasını sürdürmekte ve böylece düşmanın Netanyahu'nun kontrol ettiği kararının esiri olmakta neden diretildiğini sorguluyorlardı.

Resmi otoritenin kalıntıları ise, suç ortaklığı ya da korku nedeniyle Hizbullah'ın kararının arkasında durdular ve anayasanın askıya alınmasından yararlanmaya devam ettiler. Dahası Lübnan ile Gazze arasındaki bu bağlantı, cumhurbaşkanlığı koltuğundaki boşluktan, kurumların zayıflaması, idari yıpranma, bozulma ve krizlerin ağırlaşmasına kadar Lübnan'daki her şeyi içerdi. Nitekim tek başına savaşa girme kararını alan ve bir cumhurbaşkanının varlığının çalışmalarına engel olacağını düşünen Hizbullah, sanki iki hususu hesaba katmamış gibi görünüyor. Birinci husus, savaş sırasında dünyaya seslenecek ve savaşın ertesi günü kurulacak müzakere masasına oturacak resmi bir başlığa duyulan ihtiyaçtır. İkincisi ise direnişi besleyen ortamın göç etmek zorunda kalması, diğer mezheplerin ve bölgelerin 1 milyondan fazla yerinden edilmiş insanı kucaklamasıdır. Oysa hiç kimse arkasına bakmadan, kendi iç cephesini kollamadan önce savaşa girmez.

Bugünkü sahne üzüntü ve öfke uyandırıyor; 1,2 milyon yerinden edilmiş Lübnanlı ile iki milyon yerinden edilmiş Suriyeli, bazıları çadırlarda, bazıları okullarda, barınma merkezlerinde, evlerde, bir kısmı da Beyrut'ta kaldırımlarda yaşıyor ve uyuyor. Ülkenin bu kişilere yardım etme gücü çok sınırlı. Dışarıdan gelen yardımlar sınırlı. Dahası inisiyatif almış gibi görünen, bir cumhurbaşkanının seçilip 1701 sayılı kararın uygulanmasının gerekliliğinden bahsedenler bile bunları Lübnan ve Gazze'deki ateşkese bağladılar. Ateşkes kararı ise içeridekilerin değil Netanyahu ve Hamaney'in elinde.

İslamcı grubun, Lübnan'a bir cumhurbaşkanı seçmekte acele eden Arap ve uluslararası başkentlerdeki hareketliliği “Siyonist planın hizmetinde olan bir Amerikan-Avrupa-Arap komplosu” olarak tanımlaması alışılmadık bir durum değil. Zira bu grubun önceliği, sanki sahadaki başsız mücadele, bir devlet olarak mücadele etmekten daha önemliymiş gibi, kriz içindeki Lübnan'da otoritenin yeniden oluşturulması değil, İsrail saldırganlığına karşı koymaktır. Oysa bir cumhurbaşkanının ve bir devletin varlığı, tüm Lübnanlıların bu saldırganlığa karşı harekete geçmesine katkıda bulunacaktır. Lübnan’ı Gazze’ye bağlama hesapları Gazze'de Hamas'ın, Lübnan'da Hizbullah'ın, Sana'da Husilerin, Suriye'de İranlı milislerin, Irak'ta Haşdi Şabi Güçlerinin korunmasıyla başlıyor, İran'daki rejimin korunması ve bölgesel projesi için Filistin'in denizden nehre kurtuluşu bayrağı altında çalışılmasına uzanıyor.

Ancak İran ekseni Filistin'in özgürleştirilmesinin şu aşamada gündemde olmadığını biliyor ve bazen de itiraf ediyor. Zira Filistin’i özgürleştirmek, 20. yüzyıl ve 21. yüzyılın ilk çeyreği boyunca birbirini takip eden nesillerin hikayesidir ve tek bir savaşın değil, savaşların hikayesidir. Bu, yalnızca İsrail ile değil, ABD ve Avrupa ile bir mücadelenin, Rusya ve Çin ile de bir anlaşmazlığın hikayesidir. Bu durumda sorumuz şu; madem ki çatışma nesillerin ve on yılların hikayesi, neden Lübnan bu nesilde de yıkıma maruz bırakılıyor?  İmam Humeyni'nin Irak-İran savaşında ateşkesi kabul ederek “zehri yudumladığını” söylediği andan itibaren yapılan hesaplarda çatışmanın hep var olduğunu varsayıp, mevcut muharebelerin ortasında geri çekilmek için çok geç kalınmışsa da, gözden geçirmenin, kesin ve belirli bir seçimde bulunmanın zamanı geldi. Yani ya Lübnan ile sadece Gazze savaşı değil, İran'ın bölgesel projesi arasındaki bağlantı sürdürülecek ya da bağlantı koparılıp Lübnan ulusal projesi yeniden canlandırılacak, mesele budur.

1928'de İngiliz tarihçi Frederick Morris, savaşların gidişatını tahmin etmenin zorluğu hakkında şunları yazmıştı: “1914 yazında Birinci Dünya Savaşı başladığında, analistler savaşın Noel'de biteceğini tahmin ediyorlardı ama dört yıl sürdü.” Geçmişten alınan ders gelecekte daha güçlüdür.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan  çevrilmiştir.