İsrail neden en çok iç cepheden korkuyor?

Ben-Gvir araçlı saldırı soruşturmasının sonuçlarını beklemeden Araplara ve ailelerine karşı kışkırtma girişimlerine başladı

TT

İsrail neden en çok iç cepheden korkuyor?

İsrail neden en çok iç cepheden korkuyor?

Şu anda birçok cephede savaşan İsrail'in en son isteyeceği şey, Araplara karşı kendi evinde yeni bir cephe açmaktır. Bu, önceden hazırlandığı bir yüzleşmedir. Ancak İsrail bunun diğer cephelere benzemediğini de çok iyi biliyor. Ne uçaklar, ne tanklar, ne de kara kuvvetleri bu cephede işe yaramaz... Basitçe ifade etmek gerekirse böyle bir cephe bütün hesapları alt üst edebilecek bir cephedir.

İsrail'in içindeki Kalansuvalı bir Filistinlinin kullandığı kamyonu dün, Tel Aviv'in kuzeyinde kalabalık bir İsrailli grubun üzerine sürerek bir kişinin ölümüne ve 37 kişinin yaralanmasına yol açtığı olay, İsrail içindeki Filistinlilerin çeşitli cephelerde devam eden açık çatışmaya dahil olacağı yönündeki korkuları artırdı.

İsrail ambulans servisi, altısının durumu ağır, beşinin durumu orta ve 20'sinin durumu hafif olmak üzere 37 kişinin yaralandığını bildirdi. Daha sonra Ichilov Hastanesi yaralılardan birinin öldüğünü açıkladı.

Soruşturmaların engellenmesi

İsrail polisi dün öğle saatleri itibariyle olayın arkasındaki gerçek nedeni ve sıradan bir çarpma mı yoksa başka nedenler mi olduğunu henüz açıklamamış olsa da aşırılık yanlısı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, failin öldürülmesini övmekte gecikmedi. Ben-Gvir ayrıca bunda, İsraillilere silah dağıtımını genişletme politikasının etkili olduğuna inandığını belirtti.

Ben-Gvir, “Eğer bir araba ya da kamyon askerlerin ya da sivillerin bulunduğu bir bölgede hız yapıyorsa ve bunu gören polisler ya da siviller varsa, ateş etmelidirler. Onları tamamen destekliyorum, bu iyi bir atıştı” ifadelerini kullandı.

xcsdvf
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, İsrail'e karşı operasyonlarda yer alan Filistinli Arapları sınır dışı etmek istiyor. (Reuters)

Yedioth Ahronoth, olaydan saatler sonra olayın bir saldırı olup olmadığının halen belirsiz olduğunu ve bunun tartışmalara yol açtığını söyledi.

Polis ‘olayın tüm yönlerinin araştırıldığını’ söylerken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ‘nihai açıklama’ beklediğini duyurdu. Kamyon şoförünün yakınları bunun bir operasyon olduğunu reddederek, yakınlarının ‘bir sağlık sorunu yaşadığını’ öne sürdü. Ben-Gvir ise bunun bir ‘terör’ saldırısı olduğu iddiasında bulunarak, yaşanan olayı İsraillileri Filistinlilere karşı silahlandırma kararının doğruluğunun kanıtı olarak gördü.

Yapılan ön soruşturmaya göre bir otobüs, Mossad ve Askeri İstihbarat Dairesi'ne bağlı Birim 8200'ün de aralarında yer aldığı İsrail istihbarat servislerinin merkezlerinin bulunduğu Glilot Askeri Üssü’nün dışındaki durakta yolcu indirmek için durduğu sırada, bir kamyon otobüse çarparak bazı kişileri ezdi.

Polis ilk olarak olayın güneydeki Kalansuva kentinde yaşayan 49 yaşındaki Rami Natur Nasrallah tarafından gerçekleştirildiğini açıkladı. Ancak daha sonra geri adım atarak, olayın nedenlerini her yönden incelediklerini duyurdu. Ben-Gvir ise bunun bir saldırı olduğunda ısrar etti.

İsrail medya kuruluşları, Ben-Gvir'in suçlamalarını benimseyerek Natur'u saldırı gerçekleştiren bir terörist ilan ederken, diğer medya kuruluşları soruşturmanın sonuçlarını beklemek üzere ‘olay’ terimini kullanmaya devam etti.

xscdfv
Tel Aviv'in kuzeyindeki Glilot'ta bir kamyonun otobüs durağına girmesi sonucu yaralananlardan biri taşınıyor. (İsrail Ambulans Servisi)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth'tan aktardığına göre sürücünün ailesi, oğullarının ‘herhangi bir araç saldırısı gerçekleştirmediğini; rahatsızlığı nedeniyle kamyonun kontrolünü kaybettiğini’ söyledi.

İsrail polisi, olay henüz çözülmeden Natur'un evine baskın düzenleyerek, aile üyelerini sorguya çekti. Aile üyeleri ise yaşananların sıradan bir trafik kazası olduğunda ısrar etti.

Rami Natur'un kardeşi Mahmud şunları söyledi: “Bu bir saldırı değildi. Kardeşimin bir hastalığı var. O böyle şeyler yapmaz. O ekmek parasını kazanmaya giden ve evine dönen sıradan bir insan. Bu tür şeylerle ne yakından ne de uzaktan hiçbir ilgisi vardır. Belki kalp krizi geçirdi ya da başına bir şey geldi. Evliydi ve beş çocuğu vardı. Cenazenin bize teslim edilmesini istiyoruz. O sıradan bir insandı, çocuklarının geçimini sağlamak için işe gitti. Bugüne kadar hayatında kimseye zarar vermedi.”

Daha sonra sürücünün araç kullanırken kalp krizi geçirdiği ihtimaliyle, ceset otopsiye gönderildi. Ancak Ben-Gvir önümüzdeki Salı (yarın) ‘terörist aileleri sınır dışı etme yasası’ çıkaracağı tehdidinde bulundu ve ekledi: “Başbakan Binyamin Netanyahu'nun bu yasayı desteklemesini ve tüm Likud üyelerinin bu yasayı geçirmesini bekliyorum.”

Bu olay neden önemli?

Basitçe söylemek gerekirse, İsrail güvenliği için içeriden gelen saldırılarla yüzleşmekten daha karmaşık bir mesele yoktur... Ne kuşatılmış ve yok edilmiş Gazze, ne sınırların ötesindeki Lübnan, ne çok uzaklardaki İran ya da Yemen, ne de ekstra çabayla bir ölçüde izole edilebilecek Batı Şeria… Arapların ve Yahudilerin aynı mahallede yaşadığı, aynı sokakta yürüdüğü, aynı dükkandan alışveriş yaptığı ve birlikte çalıştığı bir cephe bu. İsrailli Yahudilerin Araplarla yüzleşmek zorunda kalmasının anlamı, her Yahudi'nin başına bir güvenlik görevlisi koymak zorunda kalacak olmalarıdır.

İsrail geçen yılki 7 Ekim saldırısından önce de iç cephedeki tehlikenin farkındaydı.

Saldırıdan haftalar önce İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ordunun olası çok cepheli savaşın bir parçası olarak İsrail'deki Arap toplumuyla (İsrail içindeki Filistinliler) yüzleşmeyi simüle eden tatbikatlar yaptığını doğruladı.

xsc
Ambulans personeli, Tel Aviv'in kuzeyinde bulunan Glilot'taki otobüs durağında meydana gelen kaza yerinde (İsrail Ambulans Servisi)

O dönemde Netanyahu'nun Knesset Dışişleri ve Güvenlik Komitesi toplantısında, İsrail'in Gazze Şeridi, Lübnan, Suriye ve muhtemelen İran'ın yanı sıra Batı Şeria ve kendi topraklarında çok cepheli bir savaşa hazırlandığını söylediği aktarılmıştı.

Netanyahu, İsrail ordusunun çok cepheli bir savaş durumunda, Arap toplumunun bazı kesimlerinin İsrail'e karşı güçlerini birleştirmesi ihtimaline karşı hazırlık yapıp yapmadığı sorusuna şu yanıtı verdi: “Bu, böyle bir savaşa yönelik hazırlıkların bir parçası olarak İsrail ordusunun eğitim aldığı bir senaryo. Ordu kesinlikle bu konuyu ele alıyor ve bu olasılığı göz önünde bulundurarak hazırlık yapıyor.”

10 tabur

Netanyahu, 10 askeri taburun İsrail içinde Araplarla karşı karşıya gelme senaryosu için eğitim gördüğünü doğruladı ve bu sayının ‘yeterli olmadığını’, ancak tam da bugün için hazırlandıklarını ve bu konuda donatıldıklarını iddia etti.

Netanyahu'nun o zamanki sözleri ve Ben-Gvir'in bugünkü tutumu, Arapların İsrail'in kendilerine salt güvenlik perspektifinden yaklaştığı yönündeki suçlamalarını doğruluyor.

İsrail, 2021 yazında Gazze Şeridi'ndeki 10 gün süren savaşta, Gazze Şeridi'ne yönelik İsrail saldırganlığına karşı içeride Arap ayaklanmasını andıran ve bazı İsrailli yetkililerin ‘yıkıcı bir iç savaşın habercisi’ olarak nitelendirdiği eşi benzeri görülmemiş Arap-Yahudi çatışmaları karşısında şaşkınlığa uğradı.

Son yıllarda İsrail içindeki Filistinliler, İsraillilere karşı birçok operasyon gerçekleştirdi.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.