Putin, Trump'ı tebrik etti ve iletişimi sürdürmeye hazır olduğunu duyurdu

Rusya Devlet Başkanı Amerika'yı kınadı ve yeni bir dünya düzeni kurma mücadelesi verildiğini söyledi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'nın Krasnodar Bölgesi, Soçi'de halka açık bir oturum sırasında, 7 Kasım 2024 (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'nın Krasnodar Bölgesi, Soçi'de halka açık bir oturum sırasında, 7 Kasım 2024 (Reuters)
TT

Putin, Trump'ı tebrik etti ve iletişimi sürdürmeye hazır olduğunu duyurdu

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'nın Krasnodar Bölgesi, Soçi'de halka açık bir oturum sırasında, 7 Kasım 2024 (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'nın Krasnodar Bölgesi, Soçi'de halka açık bir oturum sırasında, 7 Kasım 2024 (Reuters)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Cumhuriyetçi Donald Trump'ı bu hafta yapılan ABD başkanlık seçimlerindeki zaferinden dolayı kutladı. Putin dün yaptığı açıklamada, Trump'la konuşmaya hazır olduğunu çünkü Ukrayna krizinin sona erdirilmesini kolaylaştıracak her türlü fikrin ilgiyi hak ettiğini söyledi.

Putin, Trump'ın temmuz ayında kendisine yönelik bir suikast girişimini takip eden anlarda sergilediği tutuma hayran olduğunu belirtti. Onu “cesur bir adam” olarak tanımladı.

Rusya Devlet Başkanı, ülkesinin ABD ile ilişkileri onarmaya hazır, ancak topun artık Washington'da olduğunu belirtti.

Kremlin sürekli olarak ABD ile ilişkilerin tüm zamanların en düşük seviyesinde olduğunu söylüyor ve bunu ABD'nin Ukrayna'ya verdiği desteğe bağlıyor. Putin, bir gün Rus-Amerikan ilişkilerini onarmayı umduğunu söyledi.

Rusya Devlet Başkanı dün, ABD'yi Ukrayna'da ülkesini stratejik bir yenilgiye uğratmaya çalışmakla suçladı ve yeni bir dünya düzenini şekillendirmek için mücadele edildiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'ten aktardığına göre Putin, Trump'ın seçim zaferini öğrendikten bir gün sonra Karadeniz tatil beldesi Soçi'de düzenlenen Valdai Diyalog Forumu'nda yaptığı konuşmada, “Tehlikeli bir sınıra ulaştık” ifadesini kullandı.

Putin şöyle devam etti: “Batı'nın, en büyük nükleer silah cephaneliğine sahip olan Rusya'yı stratejik olarak yenilgiye uğratma çağrıları, Batılı siyasetçilerin aşırı maceraperestliğini göstermektedir.”

"Batı, kibirli bir şekilde, 1991'de Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Rusya'yı mağlup edilmiş bir güç olarak göstermeye çalıştı” diyerek, “ABD liderliğindeki Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nü (NATO) modası geçmiş olarak nitelendirdi." Putin, "ABD ve müttefiklerinin Moskova'yı tecrit etme girişimlerine rağmen Rusya, Batı medeniyetini düşman olarak görmüyor" dedi.

“Dünya zaten değişiyor ve birçok güçlü ülke Rusya'yı izole etmek istemiyor” diyen  Putin şunları söyledi: “Dünyanın önceki yapısı geri dönülmez bir şekilde yok oluyor, zaten yok olduğunu söyleyebiliriz ve yeni bir yapı oluşturmak için ciddi ve geri dönülmez bir mücadele devam ediyor.”

Putin, “Dünyanın Rusya'ya ihtiyacı var ve Washington ya da Brüksel'deki sözde liderlerin hiçbir kararı bunu değiştiremez” diye vurguladı.



İnsanoğlu nasıl neredeyse “her şeyden” korkar oldu?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

İnsanoğlu nasıl neredeyse “her şeyden” korkar oldu?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Abdusselam Binabdali

Fransız estetik felsefecisi Paul Virilio'ya bir röportajında ‘korku yönetimi’ terimiyle neyi kastettiği sorulduğunda “Sanırım bu terimi kullanmamın iki anlamı var. Bunlardan birincisi, korkunun artık bir ortam, bir çevre, bir dünya olduğu, bizi işgal ettiği ve endişelendirdiği” yanıtı verdi.

Geçmişte korku, savaşlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar gibi çoğunlukla zamanla sınırlı, belirli, tanınabilir olaylarla ilişkili bir olguydu. Bugün ise bizi kucaklayan ve bir tür klostrofobi içinde sıkıştıran, bulaşıcı borsa krizleri, tanınmaz hale gelen terörizm, birden ortaya çıkan bir pandemi, ‘mesleki’ intiharlar gibi sınırlı, doymuş, küçülen dünyanın kendisidir. Korku ‘makro’ anlamda dünya ve paniktir. Ancak korku yönetimi aynı zamanda devletlerin korkuyu dönüştürme, örgütleme, yönetme, siyasete dönüştürme eğiliminde olduğu anlamına da gelir. Korku yönetimi, toplumsuz ve polissiz siyasettir. İnsanları artık kendilerini evlerinde hissedecekleri bir yer olmadığı, her yerde kendilerini rahatsız hissettikleri ve var olmayan bir yerin hayalini kurdukları yönetme şeklidir.

Korku bir yönetim aracıdır

Modern dünyada korku artık sadece yanılsamalar tarafından üretilebilen belirli bir bireyle ilgili bir duygu değil, sahte bir gerçekliği dayatan, bir ‘devlet’ ve bir idari aygıt haline gelen bir kamu gücü anlamına geliyor. Ayrıca yöneticilerin yatırım yapma ve kullanma eğiliminde olması ve bunu bir politikaya dönüştürmesi anlamında alınan bir ‘önlem’dir.

Korku, sahte bir gerçekliği dayatan, bir ‘devlet’ ve bir idari aygıt haline gelen bir kamu gücü anlamına geliyor. Ayrıca yöneticilerin yatırım yapma ve kullanma eğiliminde olması ve bunu bir politikaya dönüştürmesi anlamında alınan bir ‘önlem’dir.

Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi krizinin ortasında, bazı Avrupa halklarının iktidardaki yetkililer tarafından alınan bazı önlemlere nasıl direndiğine hep birlikte tanık olduk. Hatta bazıları, yetkililerin krizi ‘istismar ettiklerini’ düşünüyorlar. Hatta içlerinden biri ‘hayali bir düşman korkusunun politikacıların iktidarda kalmalarını sağlamak için ellerinde kalan tek şey’ olduğunu yazdı. Dolayısıyla, iktidardaki yetkililerin aynı anda iki cephede birden çalıştıklarını gördük. Bir yandan pandemi üzerinde çalışırlarken, diğer yandan temelde kötü yönetimleri nedeniyle kendilerini eleştirenlere sürekli yanıt vermeye çalışıyorlardı. Aslında buradaki bahis konusu her zaman kötü yönetim değil, bir tür ‘korku siyaseti’ ve bunun bir iktidar aracına dönüştürülerek kullanılmasıydı.

Korkuyu gerçek bir ‘yönlendirici ilke’ olarak gören Alman filozof Hans Jonas, günümüz dünyasında doğru düşünebilmek için, ister siyasi ister bilimsel olsun, herhangi bir kararın uygunluğunu değerlendirmeden önce korkuyla, özellikle de gezegenimizin yok olma korkusuyla başlanmasını tavsiye ediyor. Bir zamanlar bir yanılsama olan korku, artık temel, hatta kurumsallaşmış bir olguya dönüştü.

zhyjuk
Paul Virilio, Fondation Cartier'de Nancy Robbins'in Moma ve Uçak Parçaları adlı heykelinin önünde poz verirken (AFP)

Bir zamanlar korkular, kişinin yaşıyla ilişkilendirilir ve sadece bir yanılsama olarak görülürdü. Büyümek ve yetişkinliğe ulaşmak korkuların üstesinden gelmek demekti. Bugün ise korku, peş peşe yaşanan ayaklanmalar, milyonların ölümüne neden olan savaşlar, iklim değişikliği kaosu, mali piyasalardaki panik havası, gıda ürünlerindeki riskler, salgın hastalık tehditleri, ekonomik ve ahlaki çöküş, bekanın tehdit edilmesi ve hatta bugün gözlemlediğimiz gibi tek bir güç ya da sağ duyusunu kaybetmiş bir kişinin elinde oyuncak ettiği topyekûn bir savaş olasılığı olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunlar, insanlık tarihinin büyük bir bölümünde insanoğlu tarafından tasarlandığı ve deneyimlendiği şekliyle geleneksel güç dengesini altüst eden bir korku kaynağı haline geldi.

Korkuların birikimi

Bu potansiyel, sadece bireyler düzeyinde değil, aynı zamanda birçok hükümetin dengesini kaybettiği bir siyasi panik halini de tetikledi. Böylece korku artık kişilikte olgunlaşmamışlık ve zayıflığa işaret eden özel bir psikolojik durum olmaktan çıkıp yaygın bir sosyal durum haline geldi. Freudyen psikopatiden hızla sosyopatiye geçtik. Günümüzde bazı düşünürler korkuyu sadece meşru bir duygu olarak değil, bundan da öte, terk edilmesi aptallık olacak ek bir kişilik özelliği ve ‘korkan kurtulur’ deyişindeki gibi bir bilgelik işareti olarak görüyorlar. Sanki korku ‘meşru bir hak’ ya da en azından insanın yenilenmesinin bir belirleyicisi haline gelmiş gibi.

Korku artık o kadar karmaşıklaştı ki kendini nesneleştirdi ve benmerkezci bir hal aldı. Buna ‘korkunun korkusu’ denir. Nerede ve ne zaman olursak olalım peşimizi bırakmayan bir korkudur.

Zamanımızın korkuları, kaynaklarının birikmesi ve çokluğu özelliklerine sahip. Bu özellikler karşılıklı olarak birbirlerini güçlendiriyor. Yakın zamana kadar korkularımızı sınırlı ve belirli faktörlere bağlıyorduk. Bunları, bilimsel bilgimizin gelişimine dair umutlarımızın hayal kırıklığına uğramasına ve özellikle yirminci yüzyılın dünyada şiddet biçimlerine ve nükleer tehditlerin ortaya çıkışına tanık olmasından sonra, bilimin ilerlemeyi sağlama ve insanlığa güvenlik ve mutluluk getirmesine dair şüphecilikle ilişkilendiriyorduk.

Ancak bugün korkumuzun kaynağı artık nükleer ya da çevresel değil, bilginin ulaşılabilirliğidir. İletişim araçlarının, özellikle de bilgi aktarımının dolaysızlığından kaynaklanan bu durum, korkuyu ‘küreselleştirdiği’ ve duyguların küresel düzeyde senkronize edilmesine olanak tanıdığı için korkuyu küresel ortamın bir parçası haline getirmede önemli bir role sahiptir. Virilio'nun da kanıtladığı üzere bu, zaman ve mekanla sınırlı lokal bir durum değildir. Her an, bir terörist saldırı, bir doğal afet, bir salgın hastalık ya da kötü niyetli bir söylentiyle bağlantılı olarak ortaya çıkabilir. Gerçek duygulardan oluşan bir topluluk yaratır, duyguları normalleştirir ve bir ‘duygular komünizminin’ temellerini atarak farklı sosyal sınıflar tarafından paylaşılan ‘çıkarlar topluluğu komünizminin’ yerini alır.

Belki de bu güncel korkunun gerçek bir korku olup olmadığını sormak ya da daha çok bir kaygı mı, temelsiz bir korku mu, yoksa sadece bir tür fobi ya da içsel bir kaygının dışsal bir nesneye dönüşmesi mi olduğunu bilmek bile artık mümkün değil. Belki de bugün yaşadığımız korku, bu anlamlandırmaların ve yorumların her üçünü de kapsıyordur. Korku artık o kadar karmaşıklaştı ki kendini nesneleştirdiğini ve benmerkezci bir hal aldığını söyleyebiliriz. Buna ‘korkunun korkusu’ denir. Nerede ve ne zaman olursak olalım peşimizi bırakmayan bir korkudur. Bu, Virilio'nun koşulları şekillendirmede ve kontrol etmede olağanüstü güç gösteren üç büyük korku türü olarak tanımladığı; nükleer bomba ile terör arasındaki dengesizlikten kaynaklanan korku, terörizm ve bilgi bombardımanı arasındaki dengesizlikten kaynaklanan korku ve son olarak biyolojik bir bombanın patlamasıyla yaşanacak büyük bir çevresel felaket korkusunun ortaya çıkmasından beri böyledir.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.