Suriye saldırısının ardından İran İsrail'in BM'den çıkarılması çağrısında bulundu

New York'taki Birleşmiş Milletler binası (Arşiv- Reuters)
New York'taki Birleşmiş Milletler binası (Arşiv- Reuters)
TT

Suriye saldırısının ardından İran İsrail'in BM'den çıkarılması çağrısında bulundu

New York'taki Birleşmiş Milletler binası (Arşiv- Reuters)
New York'taki Birleşmiş Milletler binası (Arşiv- Reuters)

İran Dışişleri Bakanlığı dün, Suriye'ye yönelik ölümcül saldırının ardından İsrail'e silah ambargosu uygulanması ve Birleşmiş Milletler'den çıkarılması çağrısında bulundu.

İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü İsmail Baghaei, Tahran'ın “Siyonist rejimin bugün Şam bölgesinde bir konuta karşı gerçekleştirdiği saldırıyı şiddetle kınadığını” söyledi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail'in dün Şam'ın güneyindeki Seyyide Zeynep bölgesinde bir binaya düzenlediği saldırıda, aralarında bir Hizbullah komutanının da bulunduğu en az 9 kişinin öldüğünü açıkladı.

Baghaei İsrail'e karşı “silah ambargosu” ve “Birleşmiş Milletler'den atılma” da dahil olmak üzere harekete geçilmesi çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Suriye'de çatışmaların başladığı 2011 yılından bu yana İsrail ülkede hükümet güçleri ile İran ve Hizbullah hedeflerine yönelik yüzlerce hava saldırısı düzenledi.

İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırılarının sıklığı, Lübnan'da İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışmaların 23 Eylül'den itibaren şiddetlenmesiyle birlikte son haftalarda arttı.

İsrail son zamanlarda Suriye ve Lübnan'ı birbirine bağlayan sınır kapılarına yakın noktaları hedef alarak Hizbullah'ın Suriye'den Lübnan'a “savaş araçları” nakletmesini engellemeyi amaçladığını belirtiyor

İsrail ordusu son zamanlarda “İran'dan Suriye üzerinden Lübnan'daki Hizbullah'a silah aktarma girişimlerini engellemek” amacıyla defalarca hava saldırıları düzenledi. İsrail, Tahran destekli grubu, ikisi geçen ay İsrail saldırılarıyla hizmet dışı bırakılan sınır kapıları aracılığıyla “Suriye'den Lübnan'a silah aktarmak için lojistik bir yapı kurmakla” suçladı.



ABD ve dünyada bir geçiş dönemine ilişkin değerlendirmeler

Başkan Donald Trump'ın zaferiyle görevi üstlenmesi arasındaki geçiş aşaması tüm dünyada bir geçiş aşaması gibi görünüyor (AFP)
Başkan Donald Trump'ın zaferiyle görevi üstlenmesi arasındaki geçiş aşaması tüm dünyada bir geçiş aşaması gibi görünüyor (AFP)
TT

ABD ve dünyada bir geçiş dönemine ilişkin değerlendirmeler

Başkan Donald Trump'ın zaferiyle görevi üstlenmesi arasındaki geçiş aşaması tüm dünyada bir geçiş aşaması gibi görünüyor (AFP)
Başkan Donald Trump'ın zaferiyle görevi üstlenmesi arasındaki geçiş aşaması tüm dünyada bir geçiş aşaması gibi görünüyor (AFP)

Refik Huri

Amerikan tek kutupluluğu dönemi sona ermiş olsa da ABD hâlâ dünyanın odak noktası. Dünyadaki büyük güçlerde veya Başkan Vladimir Putin'in deyimiyle yeni güçlerde herhangi bir başkanlık değişikliği, ABD’deki değişikliğin gördüğü ilgiyi görmüyor. Ne Çin ne de Rusya’daki değişim onun kadar ilgi çekmiyor.

Başkan Donald Trump'ın 5 Kasım'daki zaferinden 20 Ocak 2025'te görevini üstlenmesi arasındaki geçiş aşaması tüm dünyada bir geçiş aşaması olarak görünüyor. Dünya başkentlerindeki politikaların gözden geçirilmesi, Washington'daki politikaların gözden geçirilmesiyle olumlu ya da olumsuz bağlantılı. Birkaç yıl önce Çin Devlet Başkanı Şi Jinping'in “belirsizlik dünyası” olarak adlandırdığı bir yerdeyken, bugün Trump'ın neler yapabileceği konusunda en yüksek düzeyde belirsizlik ve öngörülemezlik içindeyiz.

Bunun nedeni Trump'ın konuşmalarında ima ettiği gibi bir “süper şahin” olmamasıdır. O, Amerikan tek kutupluluğunun devam ettiği başkan oğul Bush döneminde hakim olan, Ortadoğu ve dünyayı değiştirmek isteyen neo-muhafazakarların geç bir versiyonu değil. Başkanlar Barack Obama ve Joe Biden'ın son öğrencileri olduğu “siyasi gerçekçilik” okulundan gelen bir pragmatist de değil.

Cumhuriyetçi Parti'nin doğasını değiştirmekten 20 milyon yasadışı göçmeni sınır dışı etmeye, zenginlere uygulanan vergileri azaltmaktan kendisine karşı çıkan herkesten intikam almaya kadar, ülke içinde yapmak istedikleri entegre bir projenin birleştirmediği bir dizi ayrı adımdır. “Önce ABD” sloganıyla yurt dışında yapmak istedikleriyse ABD'nin Avrupa, Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Avustralya'daki müttefiklerini endişelendirirken, Çin, Rusya ve Kuzey Kore'deki rakiplerini rahatlattı.

Ukrayna, Trump'ın Putin ile ilişkilerinin sunağında kendisini feda etmesinden, kendisini kaybedeceği bir anlaşmaya zorlamasından korkuyor. Avrupa, güvenliği için NATO'ya yönelik bir Amerikan sarsıntısından, ekonomisi içinse Trump'ın uygulamaya koymayı planladığı gümrük vergilerinden korkuyor.

İran ne iyi ne de kötü bir aşamada. Trump'ın izole etmek istediği, ABD'yi kendisi ile imzalanan nükleer anlaşmadan çıkardığı ve kendisine “azami baskı” uyguladığı “devrimci” güç, bugün Gazze ve Lübnan savaşında “arenalar birliğini” yöneten bölgesel güçtür. Ortadoğu'daki herhangi bir sorunu çözmek için ABD'nin onunla müzakereden kaçışı yok.

İsrail, sivillere ve “iki devletli çözüme” ilişkin talepleri olan destekleyici Demokrat bir dosttan, hiçbir şey talep etmeyen destekleyici bir Cumhuriyetçi dosta geçiş yapacak. Dahası Ortadoğu'da hâlâ değişmeyen şey, Trump'ın gerçekleşmesi için çalıştığı, bölgede yaşanan ve yaşanmakta olan savaşlar ve değişimlerle sarsılmayan İbrahim Anlaşmaları’dır. Körfez liderleri, ne istediğini (ki bu kolay) ve ne teklif ettiğini (bu da önemli) bilen açık bir müttefik çalışacakları için rahatlar.

 Putin'in Washington'da artık NATO'yu zayıflatacak ya da en azından NATO'nun Ukrayna üzerinden Rusya sınırlarına ulaşması tehlikesini ortadan kaldıracak, üçüncü dünya savaşı ve nükleer silah kullanımı tehlikesi kabusunu bitirecek bir dostu var. Şi Jinping hem bir fırsat hem de bir tehlike ile karşı karşıya. Fırsat, Çin’in geri almak istemesi halinde Trump’ın Tayvan'ı askeri güçle desteklemekten kaçınacak olması, tehlikeyse Çin'in ABD'ye ihracatına yüksek gümrük vergileri getirmesidir. Kim Jong-Un'un da Beyaz Saray'ın efendisinden yeni bir “aşk mektubu” alması bekleniyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a gelince, Avrupa'dan kendisinin bir grup “etobur” yırtıcılarla çevrili zayıf bir “otobur” olmasına izin vermemesini istiyor. Avrupa'nın artık “güvenliğini korumayı Amerika Birleşik Devletleri'ne havale edemeyeceğini” düşünüyor.

Diğer Avrupalı ​​liderler ise Kremlin ile yakınlaşmayı tercih edenler ile AB'nin milli geliri Rusya'nın milli gelirinin 12 katı olmasına rağmen, ABD finansmanı, ordusu ve nükleer şemsiyesi olmadan NATO'ya tahammül edemeyenler arasında bölünmüş durumdalar.

Gerçek şu ki, Ian Bremmer'in Time dergisinde belirttiği gibi, Avrupa'da, ABD'de ve birçok ülkede “küresel statüko karşıtı bir hareket” büyüyor. Bu hareketin istediği “iktidar partisini değiştirmek”. Kazanan muhalifler ise “parti programları nedeniyle değil, insanların mevcut yöneticilerden sıkılması nedeniyle kazanıyorlar.” Ancak değişimin genel doğası merkez sağdan ziyade aşırı sağ güçlerin yükselişine dayanıyor. Bu değişimse iyi yönde değil, daha kötü ve tehlikeli bir yöndedir. Peki ya Almanya İçin Alternatif Partisi Hollanda, Avusturya, İsveç ve Fransa'daki benzerleri gibi Berlin'de kazanırsa ne olur? Bunların Washington'daki karşılığı, Joe Biden'ın Trump'ın zaferini “çaldığı” bahanesiyle, Joe Biden'ın zaferini deklare etmesini engellemek için Kongre binasına 4 yıl önce baskın yapan türden yıkıcılara dayanan bir Cumhuriyetçi Parti’dir. Peki ya Putin Ukrayna'da kazanır ve sadece geçmişte sosyalist kampta yer alan Doğu Avrupa değil, tüm Avrupa onun hegemonyası altında yaşamaya başlarsa ne olur? Trump'ın seçim kampanyası sırasında söylediklerini duyan herkes onun iktidarda iken ne söyleyeceğini ve yapacağını görmeyi bekliyor.

Trump göreve geldiğinde kendisini bir açmazda bulacak. Hiçbir şey onun istediğini, yani görevini üstlenmeden önce Gazze ve Lübnan'daki savaşın durmasını garanti edemez. Dahası savaş onun dönemi boyunca Amerikan çıkarlarına zarar vermeden devam edebilir. O derin okumalar yapmayı sevmiyor ancak “Önce ABD” sloganının Büyük Buhran’dan sonra ABD’nin kendisini dünyadan izole etmesinin imkansızlığıyla çeliştiğinin farkında. Trump, tam teşekküllü bir Amerikan projesi olmadan, tehlikeli bir İsrail projesini destekliyor, istikrarı bozan bir İran projesine karşı koyuyor, büyük bir Rus projesine uyum sağlıyor, küresel bir Çin projesine karşı çıkıyor ve tamamlanmamış bir Arap projesini destekliyor. Eğer ABD’yi gerçekten tüm savaşların dışında bırakmak istiyorsa o zaman sahne şöyle olacaktır; tüm dünyada savaşların durması ya da her şeyi kontrol edenin yokluğunda savaşların çoğalması.

Alexis de Tocqueville şöyle der: “Ne zaman yeni bir dönem başlasa, Fransa'da hükümetin rolünü, Britanya'da büyük bir yöneticinin rolünü görürüz. ABD'de ise birbirine bağlılık sanatından emin oluruz.” Ancak şu anki derin bölünme bu bağlılık sanatını zor durumda bırakıyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli  Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.