Trump yeni bir Ortadoğu için yakaladığı fırsatı kullanacak mı?

Trump yeni bir Ortadoğu için yakaladığı fırsatı kullanacak mı?

ABD Başkanı Joe Biden, yeniden başkan seçilen Donald Trump ile Beyaz Saray Oval Ofis'te bir araya geldi, 13 Kasım 2024 (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden, yeniden başkan seçilen Donald Trump ile Beyaz Saray Oval Ofis'te bir araya geldi, 13 Kasım 2024 (AFP)
TT

Trump yeni bir Ortadoğu için yakaladığı fırsatı kullanacak mı?

ABD Başkanı Joe Biden, yeniden başkan seçilen Donald Trump ile Beyaz Saray Oval Ofis'te bir araya geldi, 13 Kasım 2024 (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden, yeniden başkan seçilen Donald Trump ile Beyaz Saray Oval Ofis'te bir araya geldi, 13 Kasım 2024 (AFP)

James Jeffrey

Yeniden başkan seçilen Donald Trump, artık 2017-2021 yılları arasındaki başkanlık dönemi sırasında ilgilendiğinden farklı bir Ortadoğu ile karşı karşıya. Çünkü bölge şu anda savaş halinde ve geleceğiyle ilgili ciddi soru işaretleri söz konusu. Buna rağmen İran'ı kontrol altına almayı ve ABD’nin bölgeye daha az müdahale etmesini gerektiren istikrarlı bir bölgesel ittifak kurmayı amaçlayan önceki politikalarını geliştirmek için önemli bir fırsat yakaladı. Trump, bu fırsat çerçevesinde bölgede devam eden savaşı, 7 Ekim saldırısına benzer tehditlerin tekrarlanmamasını sağlayacak şekilde sona erdirmeli ve İbrahim (Abraham) Anlaşmaları geliştirilmeli.

Ancak Trump’ın bunu başarması için zor kararlar alınması ve bazı risklerin üstlenilmesi gerekecek. Zira İran ve vekilleri henüz bölgenin ihtiyaç duyduğu türden bir barışa hazır olmayabileceği ve İbrahim Anlaşmalarının geliştirilmesi, belki Trump yönetiminin ve kesinlikle mevcut İsrail hükümetinin Filistinlilere yönelik tutumlarında değişiklik yapılmasını gerektirebilir, ancak ancak bu hala mümkündür.

xscdvfg
Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Beyaz Saray’da Ortadoğu barış planının açıklandığı sırada, 28 Ocak 2020 (AFP)

Bu iyimserlik sadece gözlemcilere değil, aynı zamanda The Economist'in ekim ayında ‘Ortadoğu depremi yılı’ olarak tanımladığı dönemde İsrail, Gazze ve Lübnan halklarına da yersiz görünebilir fakat bölgeyi anlamak ve Donald Trump'ın yakaladığı fırsatı kavramak için 7 Ekim 2023 günü değil, yirmi yıl önce başlayan bu ‘depremin’ doğasını anlamak gerekiyor. Yahudiler ve Filistinliler, Şiiler ve Sünniler, Kürtler ile Türkler ve Araplar, Hindular ve Müslümanlar arasındaki dini ve etnik gerilimlerden terörizme ve Rusya ile Çin'in müdahalesine kadar bölge birçok sorunla boğuşuyor. Ancak bugün İran, Ortadoğu'daki en önemli mesele olmaya devam ediyor. İran’ın nasıl böyle bir tehdit haline geldiğini ve buna nasıl karşı koyacağımızı anlamak için 2003 yılına geri dönmemiz gerekiyor.

İran'ın yükselişi ve düşüşü

İran 2003 yılında savunmasız bir konumdaydı. Önce Irak'ta sonra da Tanker Savaşı’nda aldığı yenilgilerin yaralarını sarmaya çalışıyordu. İranlı liderler, ılımlı olma eğilimindeydi. İran, Arjantin’de Yahudi merkezine düzenlenen terör saldırısı ve el-Huber Kuleleri Saldırısı gibi bazı terör saldırıları dışında, son on yılda çok az etkili olmuştu. Sadece bir bölgesel vekili olarak Lübnan Hizbullah'ı ve tek müttefiki olarak izole edildiği dünyada büyük ölçüde bağımlı olduğu Suriye'deki Esed rejimi vardı. Ancak İran bölgeyi hakimiyeti altına alma, İsrail'i yok etme, ABD'yi bölgeden kovma ve gizli bir nükleer program geliştirme hedeflerinden asla vazgeçmedi. Buna karşın o dönemde İran'ın kontrol altında tutulduğu görülüyordu.

İran ve vekillerinin stratejisi temkinli asimetrik savaş üzerine kurulu. Bu hamlelerin hiçbiri tek başına bölgesel düzen için ciddi bir tehdit oluşturmuyor.

İran, 7 Ekim 2023 tarihinden sonra birçok bakımdan en etkili bölgesel güç haline geldi. Nükleer silah sahibi olmaya yaklaşan ve binlerce uzun menzilli füze elde eden İran, güçlü vekilleri aracılığıyla Gazze, Lübnan ve Yemen'de kontrolünün kapsamını genişletti, Irak ve Suriye'de nüfuzunu güçlendirdi. Bunların hiçbiri gizlice olmadı. Çünkü Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, 2005 yılından bu yana ülkelerine ziyarete gelen ABD’lileri bölgede ‘Şii Hilali’ projesi çerçevesindeki gelişmelere karşı sık sık uyarıyordu.

Herkes bu ihmal yüzünden suçlu olsa da en büyük sorumluluk, (yeni Trump yönetimi dışında) ABD’de birbiri ardına göreve gelen dört yönetime ait. Washington, 11 Eylül'den bu yana bölgesel terörizmle mücadele, rejim değişikliği ve demokratikleşme programlarını dayatmakla meşgul olurken, Çin'e ve ardından Rusya'ya daha fazla odaklanmaya başladı. ABD, İran'ın nükleer programıyla ilgilenirken, Saddam Hüseyin rejiminin düşmesi ve İsrail'in Lübnan ve Gazze'den çekilmesi gibi kararlar İran'ın bölgede yayılmacı politikasını uygulamasını kolaylaştırdı.

xc dv
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi ve İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami (sağda) 14 Kasım'da Tahran'da ortak bir basın toplantısı düzenlediler (AFP)

Washington diğer meydan okumalara güçlü bir şekilde karşılık verirken, söz konusu dönem boyunca geleneksel bir yaklaşıma bel bağlayarak İran'ın etrafını sarma görevini eline yüzüne bulaştırdı. Bu yaklaşımın temel unsurları ilk olarak, İran ve vekillerinin girişimlerine tepkisini ya meseleyi inkar ederek (Başkan Obama'nın ‘bölgeyi İran'la paylaşmaktan’ bahsederken yaptığı gibi) ya da askeri güç kullanmaktan kaçınarak (tıpkı 2019 yılında Suudi Aramco tesislerine yapılan saldırıda olduğu gibi) gösterdi. Güç kullanıldığında ise (Husilere karşı yürütülen Kızıldeniz operasyonu gibi) etkisi sınırlı oldu.

İran ve vekillerinin stratejisi temkinli asimetrik savaş üzerine kurulu. Bu hamlelerin hiçbiri tek başına bölgesel düzen için ciddi bir tehdit oluşturmuyor. Örneğin Washington, 2006-2021 yılları arasında İsrail'e Hizbullah, Suriye ve Hamas'a karşı beş kez tansiyonu düşürmesi için baskı yaptı ve 2004-2008 yılları arasında Irak hükümetine İran yanlısı milisler lehine baskı yaptı.

Ortakları çoğu zaman bu baskılara boyun eğmiş olsa da İsrail'in 2007 yılında Suriye'deki bir nükleer tesisi vurması istisnai olarak önemli bir olaydı. Bu saldırının Washington'ın uyardığı gibi bölgesel bir felaketle sonuçlanmaması dikkati çekerken, sadece Suriye'nin tehlikeli bir girişimi sona erdirilmiş oldu.

İran'ın vekillerinden Hamas, 7 Ekim 2023 tarihinde bu temkinli asimetrik savaş stratejisini terk etti ve bölgesel düzeni değiştirmeyi başardı. İsrail, ABD stratejisinin gerçek sonuçlarının farkına vardı, ancak Biden yönetimi bunu fark edemedi. İsrail'in varlığı tehlikedeydi. Amerikan gazetesi New York Times’ın (NYT) haberine göre Hamas’ın Gazze’deki lideri Yahya Sinvar, en güçlü müttefikleri olan Hizbullah ve İran'ı İsrail'e karşı saldırının içine çekmeye çalıştı. İsrail, Gazze Şeridi’ne şiddetli bir karşı saldırı başlattı.

Başkan Trump'ın, önceki başkanlık döneminde imzalanan İbrahim Anlaşmalarını genişleterek Biden yönetiminin kazanımlarını geliştirmeye çalışacağına şüphe yok.

ABD sivil kayıplardan endişe duysa da (Husilerin Kızıldeniz'deki saldırılarında ve Amos Hochstein’ın yürüttüğü müzakereler sırasında Hizbullah'a karşı açıkça başarısız olan) ‘yaklaşımını’ sürdürürken İsrail’in askeri operasyonunu gönülsüzce onayladı.

Askeri açıdan Hamas’ın askeri yeteneklerinin ve Gazze Şeridi'nin büyük bölümü geri dönüşsüz şekilde yok edildi. Hizbullah'ın lider kadrosu ve savaş gücünün büyük bölümü geçici de olsa ortadan kaldırıldı. Olaylar, İran'ın Gazze Şeridi’ndeki ve Lübnan'daki vekillerinin yok edilmesine uzun süre izin veren bir ‘kağıttan kaplan’ olduğunu gösterdi. İran, misilleme olarak nisan ve ekim aylarında İsrail'e karşı büyük füze saldırıları düzenledi ama saldırılar etkili olmadı. İsrail'in ekim ayındaki karşı saldırısı, onun İran karşısındaki askeri üstünlüğünü çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.

Bölgenin istikrara kavuşturulması: Kısa vadede

Trump yönetiminin karşılaşacağı yeni jeopolitik durum işte bu. Bazı raporlarda Trump'ın önceliğinin, tıpkı şu an Biden yönetimi için olduğu gibi, Gazze’deki ve Lübnan'daki çatışmaları sona erdirmek ve İsrail güçlerini geri çekmek olduğu öne sürüldü. Ancak bu, yalnızca İsrail'in Hamas ve Hizbullah'ın önümüzdeki yıllarda kendisine tehdit oluşturacak şekilde yeniden güçlenemeyeceğini garanti etmesi halinde mümkün olabilir.

xcdvf
Gazze Şeridi'nin kuzeyinden kaçan yerlerinden edilmiş Filistinliler, 12 Kasım 2024 (Reuters)

David Ignatius'un Washington Post gazetesinde yayınlanan 7 Kasım tarihli makalesine göre Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) önerdiği gibi Gazze'de barışı ve istikrarı korumak için uluslararası güçlerin konuşlandırılmasını ve Filistin Yönetimi'nin geçici istikrar ve uzun vadeli yeniden inşa süreci için bir rol üstlenmesini istiyor. Ignatius, Washington'ın aynı zamanda Lübnan'da Hizbullah'ın, Lübnan-İsrail sınırından uzak tutulmasını sağlayacak ve muhtemelen Suriye'den Hizbullah'a silah akışını sınırlayacak şekilde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2006 tarihli ve 1701 sayılı kararının daha katı bir şekilde yeniden yürürlüğe konmasını da istediğini yazdı.

Bir sonraki adım olarak İran'ın nükleer programının kısıtlanması gündemde. Bu adım için Trump yönetiminin, Başkan Biden'ın 2021 yılında İran'ın nükleer silah edinmesini önlemek için gerekirse güç kullanacakları açıklamasını yinelemesi gerekiyor. Ancak bu, aynı zamanda er ya da geç Tahran ile müzakere masasına oturulmasını da gerektirecek.

Bölgenin istikrara kavuşturulması: Uzun vadede

Başkan Trump'ın, önceki başkanlık döneminde Suudi Arabistan ve İsrail arasında diplomatik ilişkilerin kurulması gibi daha büyük bir başarıya ulaşmak amacıyla imzalanan İbrahim Anlaşmalarını genişleterek, Biden yönetiminin kazanımlarını geliştirmeye çalışacağına şüphe yok. Bunun için İsrailliler ve Filistinliler arasında gerçek bir barışa doğru ilerleme kaydedilmeli. Her ne kadar Trump'ın önceki döneminde yürürlüğe koyduğu barış planı başarılı olmamış olsa da en azından daha kapsamlı bir çözümü düşünmeye istekli olduğunu gösterdi.

İsrail caydırıcılık kabiliyetini yeniden kazandığında ve sınırlarındaki tehditleri belki de kalıcı olarak ortadan kaldırdığında, doğru bir yönetim altında Filistinlilerle barış için risk almaya istekli olabilir. Bu bağlamda Arap ülkeleri kilit bir rol oynuyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre İran'ın Suriye ve Irak üzerinden Ürdün'e uyguladığı baskı, Husilerin Arap dünyasındaki seyrüsefer güzergahlarını kapatması ve bunun Mısır'ın Süveyş Kanalı gelirleri üzerindeki etkisi gibi son olaylar, onlara İran ve vekillerinin yarattığı tehlikeyi hatırlattı. Bu yüzden hem kendi aralarında hem de İsrail ve ABD ile askeri ve ticari ilişkileri geliştirmeye çalışabilirler.

“Gerçek tehlike ise İran'ın diplomatik arenada çalışmalarını sürdüren Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın temsil ettiği ‘resmi’ yüzünü terk edip, gerçek güç merkezleri olarak Dini Lider ve DMO tarafından temsil edilen ‘gayri resmi’ yayılmacı gündemlerini sürdürmeye devam etmesi ihtimalinde yatıyor.

Trump yönetimi, bu iyimser senaryonun gerçekleşmesi için Gazze Şeridi’ndeki ve Lübnan'daki çatışmaların sona ermesi ve İsrail-Filistin barış sürecinde ileriye dönük net bir yol çizilmesi gerektiğinin farkına varmalı.

NYT'nin 11 Kasım tarihli bir haberine göre İran’daki hükümet çevreleri, Çin, Suudi Arabistan, Irak ve diğerlerinin de dahil olduğu son girişimlere dayanarak sadece Arap ülkeleriyle değil, ABD ile diyaloğu da kapsayacak şekilde diplomatik hamleleri yeniden gözden geçiriyor. İran, komşuları ve ABD arasında ,1990'lı yıllarda özellikle de İran'ın askeri maceralara atılması için gerekli imkanlarını yok eden kararlı saldırılardan sonra hüküm süren nispeten sakin ilişkilere geri dönülebilir. Bu potansiyel kesinlikle var.

Gerçek tehlike ise İran'ın diplomatik arenada çalışmalarını sürdüren Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın temsil ettiği ‘resmi’ yüzünü terk edip, gerçek güç merkezleri olarak Dini Lider (Rehber) ve İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından temsil edilen ‘gayri resmi’ yayılmacı gündemlerini sürdürmeye devam etmesi ihtimalinde yatıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama'nın İran'a yönelik girişimi, büyük ölçüde İran ‘devletinin’ bu resmi ve gayri resmi yüzlerini birbirinden ayırt edememesi nedeniyle başarısız oldu.

Her ne kadar teokratik rejimin İran halkı tarafından devrilmesi ihtimali düşük görünse ve Trump yönetimi de dahil olmak üzere hiç kimse ciddi bir şekilde savaş ya da rejim değişikliği arayışında olmasa da İran'ın baskın dış politikalarında kademeli bir yumuşama ve buna paralel olarak iç yönetiminde liberalleşme ihtimali var ve bu ihtimalin memnuniyetle karşılanacağı kesin. Bu değişikliklerin gerçekleşmesi ve DMO’nun devam eden yayılmacı politikalarını maskeleyen bir propagandadan ibaret olmaması için Arap ülkeleri, ABD ve İsrail arasında kurulacak bir ittifakın İran'ı alternatif seçenek olarak militarizmden kalıcı olarak uzaklaştırması gerekiyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Trump, Şarm El-Şeyh'te Meloni'ye: Sana güzel olduğunu söylersem rahatsız olur musun?

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh zirvesinde İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile görüştü (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh zirvesinde İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile görüştü (AFP)
TT

Trump, Şarm El-Şeyh'te Meloni'ye: Sana güzel olduğunu söylersem rahatsız olur musun?

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh zirvesinde İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile görüştü (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh zirvesinde İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile görüştü (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm El-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde, tek kadın katılımcı olarak yer alan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'nin "güzelliğini" övdü.

Mısırlı mevkidaşı Abdülfettah es-Sisi ile zirveye eş başkanlık eden ABD Başkanı, yaptığı konuşmada, "Bunu söylemeye hakkım yok, çünkü normalde böyle söylerseniz kariyeriniz biter ama o güzel bir kadın" dedi.

Dünyanın dört bir yanından yaklaşık 30 liderin yer aldığı grup fotoğrafında Meloni tek kadındı.

"Riski göze alıyorum," diye devam etti 79 yaşındaki ABD başkanı, Meloni'yi ararken. "Nerede? Güzel olduğunu söylesem rahatsız olur musun? Çünkü öyle."

"İtalya'da çok saygı görüyor," dedi Trump.

"Çok başarılı bir politikacı." Tam arkasında duran Meloni sadece gülümsedi.

Trump daha önce cinsiyetçi ifadeler kullandığı için eleştirilmişti.

Eylül ayında New York temyiz mahkemesi, cinsel saldırı suçundan mahkumiyetiyle ilgili bir iftira davasında yazar E. Jean Carroll'a 83,3 milyon dolar ödemesine hükmeden kararı onadı.


Açık mikrofon vakası: Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ABD Başkanı Trump'tan oğlu Eric ile görüşme talebinde bulundu

Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, Şarm eş-Şeyh'te ABD Başkanı Donald Trump ile tokalaşırken (AP)
Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, Şarm eş-Şeyh'te ABD Başkanı Donald Trump ile tokalaşırken (AP)
TT

Açık mikrofon vakası: Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ABD Başkanı Trump'tan oğlu Eric ile görüşme talebinde bulundu

Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, Şarm eş-Şeyh'te ABD Başkanı Donald Trump ile tokalaşırken (AP)
Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, Şarm eş-Şeyh'te ABD Başkanı Donald Trump ile tokalaşırken (AP)

Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, dün ABD Başkanı Donald Trump'tan, Trump Vakfı Başkan Yardımcısı olan oğlu Eric Trump ile görüşme talebinde bulundu.

Subianto’nun bu talebi, Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona erdirilmesine yönelik Mısır'da düzenlenen zirvede yaptığı konuşmanın ardından mikrofonun açık kalmasından dolayı herkesçe duyuldu. Trump ve Subianto, konuştukları sırada mikrofonun açık olduğunun farkında değillerdi.

İki liderin, Trump'ın Gazze'de ateşkes anlaşmasına varıldığını açıklanmasının ardından Mısır'ın tatil beldesi Şarm eş-Şeyhi’te düzenlenen zirvede bir araya gelen dünya liderlerine hitap ettikten sonra yaptıkları bu konuşmayla ilgili ne Beyaz Saray ne de Endonezya’nın Washington Büyükelçiliği yorum talebine yanıt verdi.

Mikrofondan gelen seste Trump Vakfı’ndan mı yoksa Başkan veya ailesinin dahil olduğu herhangi bir iş anlaşmasından mı bahsedildiği tam olarak anlaşılmıyordu. İki lider mikrofon olan bir sahnede dururken Trump ile konuşan Subianto, ‘güvenli olmayan’ bir bölgeden bahsetti. Ardından Trump'a “Eric ile görüşebilir miyim?” diye sordu.

Trump, “Eric’e seni aramasını söyleyeceğim. Öyle yapayım mı? O iyi bir çocuk. Eric'e seni aramasını söyleyeceğim” diye cevap verdi. Endonezya Cumhurbaşkanı, “Daha iyi bir yer arayacağız” dedi. Trump tekrar, “Eric'e seni aramasını söyleyeceğim” karşılığını verdi. Subianto, “Eric ya da Donald Jr.” dedi.

Eric ve kardeşi Donald Jr. gayrimenkul, konaklama hizmetleri ve blok zinciri tabanlı projeler gibi iş faaliyetleri yürüten Trump Vakfı'nın başkan yardımcısı olarak görev yapıyorlar. Vakfın internet sitesine göre Trump Vakfı, Endonezya'nın başkenti Cakarta'nın dışında bir golf kulübü işletiyor.


Netanyahu'nun Şarm el-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılımının teyit ve ardından iptal edilmesinin ardındaki gerçekler

İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'ın katılımıyla Knesset'te konuşmasını yaparken (AFP)
İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'ın katılımıyla Knesset'te konuşmasını yaparken (AFP)
TT

Netanyahu'nun Şarm el-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılımının teyit ve ardından iptal edilmesinin ardındaki gerçekler

İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'ın katılımıyla Knesset'te konuşmasını yaparken (AFP)
İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'ın katılımıyla Knesset'te konuşmasını yaparken (AFP)

Ahmed Abdulhekim

Kahire ve Tel Aviv'in, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Gazze ile ilgili Şarm el-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılacağını duyurması ve ardından katılımın hızla iptal edilmesi, Kızıldeniz sahillerindeki tatil beldesinde düzenlenen zirve ile ilgili kafa karışıklığına yol açtı. Bu durum, zirveye katılacak davetlilerin listesinde Netanyahu'nun adının daha önce yer almaması sebebiyle, bu kararın alınmasının ve ardından geri adım atılmasının arkasındaki nedenler hakkında bir dizi soruyu tetikledi.

İsrail medyası ile Mısır Cumhurbaşkanlığı, Netanyahu'nun zirveye katılacağını vurgularken, Mısır Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada Netanyahu’nun katılımına ilişkin davetin, ABD Başkanı Donald Trump ile Mısırlı mevkidaşı Abdulfettah es-Sisi arasında, bu sabah Trump İsrail'de iken İsrail Başbakanı Netanyahu eşliğinde gerçekleşen bir telefon görüşmesi sırasında, Trump’tan geldiği doğrulandı. Sisi’nin Netanyahu ile de görüştüğünün belirtildiği açıklamada, “Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın katılacağı barış zirvesine Netanyahu’nun da katılması kararlaştırıldı” denildi.

Ancak Mısır Cumhurbaşkanlığı, çok geçmeden Netanyahu'nun “dini bayram” nedeniyle zirveye katılamayacağını duyurdu. Bu, Trump'tan aldığı daveti öven İsrail Başbakanlık Ofisi'nin de belirttiği aynı gerekçeydi.

Davet nasıl gerçekleşti?

The Independent Arabia'nın bu sabah başlamadan önce incelediği Şarm el-Şeyh Zirvesi'nin nihai davetli listesine göre, Netanyahu katılımcı liderler arasında değildi. Şarku’l Avsat’ın Amerikan internet sitesi Axios'tan aktardığı habere göre Netanyahu'ya davet, Tel Aviv'de Başkan Trump'ı kabul etmesinin ardından yapıldı. İnternet sitesi, ismi açıklanmayan bir kaynağa dayanarak, “Netanyahu'nun Şarm el-Şeyh Zirvesi'ne katılması, Başkan Trump'ın Netanyahu ile birlikte Ben Gurion Havalimanı'ndan Knesset'e ABD başkanlık limuzininde yaptığı yolculuk sırasında planlandı” dedi.

Axios, “Muhabirinin Başkan Trump ile İsrail'e giderken Başkanlık uçağında yaptığı röportajda, Trump'ın Netanyahu'nun konferansa davet edilmediğinden haberi olmadığını ve davetlerin Mısırlılar tarafından yapıldığını söylediğini” bildirdi. Site haberinde, “Trump’ın, limuzuni ile havalimanından Knesset'e giderken Netanyahu'ya katılmasının daha iyi olacağını söylediğini” belirtti ve ismi açıklanmayan kaynaktan aktardığına göre, Netanyahu da Trump'ın davetini kabul etti.

Axios'un üst düzey bir ABD yetkilisine dayandırdığı habere göre, “Bundan sonra Başkan Trump, Gazze'deki savaşın başlangıcından bu yana görüşmeyen Sisi ve Netanyahu arasında arabuluculuk yapmaya başladı. ABD Başkanı, Mısır Cumhurbaşkanı'nı arayarak Netanyahu'yu zirveye davet etmesini istedi. Kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında temas kuruldu ve Netanyahu, Şarm el-Şeyh Konferansına resmen davet edildi.”

Sisi ve Netanyahu arasında Trump'ın da katıldığı bir telefon görüşmesi yapıldığına dair haberler İsrail medyasında yer alırken, Mısır Cumhurbaşkanlığı, İsrail Başbakanı ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Şarm el-Şeyh Zirvesine katılacağını doğruladı. Açıklamada, “Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını pekiştirmek ve anlaşmaya bağlılığı teyit etmek için barış zirvesine katılacak” denildi. Yine açıklamada, Netanyahu ve Trump'ın pazartesi günü İsrail'den Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah es-Sisi ile bir telefon görüşmesi yaptığı da belirtildi. Yaklaşık bir saat sonra ise Mısır Cumhurbaşkanlığı, Netanyahu'nun “dini bayram” nedeniyle zirveye katılamayacağını duyurdu. Başkan Trump'ın, Sisi ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında İsrail Başbakanı'nın zirveye katılmasını önerdiğini yineledi.

İptal nedeniyle ilgili 3 farklı anlatı

Netanyahu'nun Başbakanlık Ofisi, Başkan Trump'tan aldığı davete atıfta bulunarak, Şarm el-Şeyh Zirvesine katılamamasının nedenini “dini bayrama” bağladı. İsrail Başbakanı, ABD Başkanı'na davet için teşekkür etti ve zirve tarihinin pazartesi akşamı başlayıp salı günü gün batımına kadar devam eden Simhat Tora bayramının başlangıcına denk gelmesi nedeniyle zirveye katılamayacağını belirtti.

Buna karşılık, İsrail gazetelerinde zirveye katılmamasının gerçek nedenleri konusunda çelişkili haberler yer aldı. Israel Hayom gazetesinin haberine göre, Netanyahu'nun Şarm el-Şeyh Zirvesi'ne katılımı, başta Türkiye olmak üzere birçok ülkenin güçlü muhalefeti sonrasında iptal edildi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Başbakanı'nın zirveye katılması durumunda zirveye katılmayacağı tehdidinde bulundu. Türk medyası, savaş suçları işlediği için Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı verilen İsrail Başbakanı'na yapılan davet nedeniyle, Erdoğan'ın Şarm el-Şeyh Zirvesi'ne katılmama kararı aldığını, ancak Netanyahu'nun zirveye katılmayacağını öğrendikten sonra zirveye katılmaya karar verdiğini aktardı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani de aynı tutumu benimsedi. Irak Haber Ajansı, ismi açıklanmayan kaynaklara dayanarak, Sudani'nin “hem Mısır hem de Amerikan taraflarına, Netanyahu'nun katılması halinde Irak'ın zirveden çekileceğini bildirdiğini ve Irak’ın bu pozisyonunda kararlı olduğunu” söyledi. Sudani “Mısır tarafının Netanyahu'ya Şarm el-Şeyh Zirvesine katılması için resmi bir davette bulunmadığını, Trump'ın Netanyahu'yu getirmeye çalıştığını ve katılımını sağlamak için diplomatik temaslarda bulunduğunu” açıkladı. Irak Haber Ajansı, “diğer katılımcıların tutumlarının Irak'ınkine benzer olduğunu ve bu nedenle Trump'ın Netanyahu'yu Şarm el-Şeyh Zirvesine getirme girişiminin başarısız olduğunu” bildirdi. Öte yandan, İsrailli Yedioth Ahronoth gazetesi, Mısır Cumhurbaşkanı’nın Netanyahu'yu davet etmediğini ve Mısır ile Arap dünyasının İsrail Başbakanı’nın zirveye katılımını reddettiğini bildirdi.

Mısır Cumhurbaşkanı ve Amerikalı mevkidaşı, 20 ülkenin liderleri ile BM Genel Sekreteri António Guterres'in katıldığı Gazze ile ilgili Şarm el-Şeyh Barış Zirvesi’ne eş başkanlık ediyor. Zirve, ABD, Mısır, Katar ve Türkiye'nin Gazze'deki savaşı sona erdirmek için arabuluculuk yaptığı ve ilk aşamalarında İsrailli rehinelerin Filistinli tutuklular ile takasını öngören bir anlaşmaya varılmasının ardından gerçekleşti. Anlaşmanın ilk aşaması ayrıca İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nden kademeli olarak çekilmesini de onaylıyor. Bir sonraki aşama ise Hamas'ın silahsızlandırılmasını ve yönetimden ayrılarak yerine “Trump başkanlığındaki yeni bir uluslararası geçiş organının gözetim ve denetimine tabi, teknokrat ve siyasi olmayan bir Filistin komitesi” kurulmasını öngörüyor.