Şahin Taburları’nın kamikaze İHA’ları Suriye'de denklemi değiştiriyor

İHA’lar Suriye rejimi güçlerinin saflarında kaosa neden oluyor

Şahin Taburları’nın geliştirdiği kamikaze İHA’nın havalanırken çekilmiş bir fotoğrafı
Şahin Taburları’nın geliştirdiği kamikaze İHA’nın havalanırken çekilmiş bir fotoğrafı
TT

Şahin Taburları’nın kamikaze İHA’ları Suriye'de denklemi değiştiriyor

Şahin Taburları’nın geliştirdiği kamikaze İHA’nın havalanırken çekilmiş bir fotoğrafı
Şahin Taburları’nın geliştirdiği kamikaze İHA’nın havalanırken çekilmiş bir fotoğrafı

Firas Kerem

Heyet Tahrir Şam (HTŞ) gruplarından Şahin Taburları tarafından geliştirilen, kullanılan ve yönetilen kamikaze insansız hava araçları (İHA), Suriye rejimi güçlerine ve İran destekli milislere karşı yürütülen Saldırganlığın Caydırılması Operasyonu’nda önemli kazanımlar elde etti. Çünkü Şahin Taburları, silahlı grupların kara kuvvetleriyle iş birliği içinde savunma hatlarını önceden yarma ve Suriye rejimi güçlerinin Şam'ın kontrolü altındaki herhangi bir bölgedeki herhangi bir savunma hattında direnme ya da savunma pozisyonlarını koruma kabiliyetini zayıflatma yeteneğine sahip.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı özel açıklamalara göre komutanlar, özellikle Saldırganlığın Caydırılması Operasyonu'nda muhaliflerin savaş yönetim tarzındaki stratejik değişiminin yanı sıra rejim güçlerinin mevzilerine yönelik saldırılarda kamikaze İHA’ların kullanılması ve grupların önceki çatışmalarda öne çıkan topçular ve diğer konvansiyonel silahların terk edilmesiyle elde edilen kazanımları ayrıntılarıyla anlattı.

Halep cephelerindeki 14 askeri mevzi, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından kullanılan 6 askeri mevzi (hepsi savunma amaçlı) ve Halep'in batısındaki 46. Alay içindeki komuta mevzileri Şahin Taburları’nın İHA’ları tarafından imha edildi. Muhalif gruplardan resmi bir kaynağa göre İHA’lar Halep'teki rejim güçlerinin savunma hatlarının kırılmasına, rejim subaylarının ve mevzilerdeki unsurlarının moralinin bozulmasına ve zırhlılar da dahil olmak üzere hedefleri imha etme kabiliyeti ve büyük etkinliği nedeniyle korku ve kaos ortamı yaratılmasında güçlü bir şekilde katkıda bulundu.

Muhaliflerin yeni askeri stratejisinde Şahin Taburları’nın İHA’larının başka bir rol oynadığını söyleyen kaynak, “Bu İHA'lar, Suriye rejiminin cephelerdeki mevzilerinde bulunan operasyon odalarını hedef alıyor. Bu da rejim saflarında idari ve komuta dengesizliğine neden olurken muhalif grupların kara birliklerinin ilerlemesine ve bu bölgelerde kalan rejim güçleriyle yaşanan sınırlı ya da büyük çatışmaların ardından bölgelerin kontrolünü ele geçirmesine yardımcı oluyor” ifadelerini kullandı.

Halep cephelerindeki 14 askeri mevzi, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından kullanılan 6 askeri mevzi (hepsi savunma) ve Halep'in batısındaki 46. Alay içindeki komuta mevzileri Şahin Taburları’nın İHA’ları tarafından imha edildi. İHA’lar Halep'teki rejim güçlerinin savunma hatlarının kırılmasına güçlü bir şekilde katkıda bulundu.

Hassas saldırılar gerçekleştirme kabiliyeti yüksek olan bu İHA’ların üretiminden, geliştirilmesinden ve kullanılmasından sorumlu olan Şahin Taburları’nın da katıldığı Saldırganlığın Caydırılması Operasyonu’nda görevli bir komutan, “Bu İHA’lar tamamen yerel imkânlarla ve Suriye rejiminden kaçan ve bu alanda büyük uzmanlığa sahip subaylar tarafından üretilmiş ve geliştirilmiştir. Herhangi bir uluslararası kuruluşun katılımı söz konusu değildir” diye konuştu.

Açıklamalarını detaylandıran komutan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şahin Taburları tarafından kullanılan üç tip İHA bulunuyor. Bunların başında Ruslar ve İranlılar tarafından son birkaç yıldır Suriye'nin kuzeybatısında sivilleri hedef almak için kullanılan, infilak etmeyen ya da önemli bir hasara uğramayan ve silahlı gruplardaki Suriyeli uzmanlar tarafından onarılıp geliştirilen, bazıları elle fırlatılan İHA’lar geliyor. Bunun yanında hedefe doğru uçmalarını ve el bombası ya da roket güdümlü el bombası (RPG) gibi bir miktar patlayıcı ile donatıldıktan sonra isabetli bir vuruş yapmalarını sağlamak için kameralarla donatılmış pervaneli İHA’lar var. Aynı şekilde kısa bir süre önce Şahin Taburları, hedeflerine doğru uçmak için bir gözetleme kamerasıyla donatılmış jet motorları kullanan İHA’lar üretti. Bu İHA’lar, hedef aldığı yerlerdeki, özellikle de rejimin askeri operasyonlarının komuta merkezlerindeki yıkıcılığı nedeniyle askeri operasyon dengesinin gruplar lehine değişmesinde büyük rol oynadı.”

Şahin Taburları’nın geliştirdiği İHA’lar korku salıyor

Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’ndaki komutanlardan Mahmud el-Abdullah, rejim güçleri yakalandıklarında bulundukları mevzilerde ve kendileriyle yapılan ilk sorgulamalarda, İHA'ların saflarında nasıl korku ve kaos ortamı yarattığını anlattıklarını söyledi.

Savunma ve geri mevzilerdeki güçler arasındaki karışıklık, operasyonda kullanılan İHA’ların hedeflerini isabetli bir şekilde vurma kabiliyetleri ve sahada neden oldukları yıkım, rejim güçleri subaylarının sık sık geri mevzilere ve hatlara doğru kaçmasına ve buralardan gruplarla çatışacak unsurlara emirler vermesine neden oluyor.

Muhalif gruplar tarafından 2019 sonlarında kurulan ve rejim güçleri ile İran destekli milislere karşı Suriye'nin kuzeybatısındaki tüm askeri operasyonların yönetim ve koordinasyonunu üstlenen Fetih’ul-Mubin Operasyon Odası’na yakın kaynaklar şunları söyledi:

“Fetih’ul-Mubin Operasyon Odası’na bağlı gruplardan biri olan Şahin Taburları, gruplar için İHA üretmek, geliştirmek ve fırlatmak üzere sadece Suriyelilerden oluşan bir kadroyla kuruldu. Grupların rejim güçlerine ve müttefiklerine karşı savaş yöntemini geliştirmeye, savaşlara yeni bir stratejisi getirmeye ve rejimin gruplara karşı askeri kabiliyetlerine karşı kendi kabiliyetlerini artırma ihtiyacı buna itti.”

Saldırganlığı Caydırma Operasyonu'na katılan komutanlardan biri, rejim güçleri yakalandıklarında bulundukları mevzilerde ve kendileriyle yapılan ilk sorgulamalarda, İHA'ların saflarında nasıl korku ve kaos ortamı yarattığını anlattıklarını söyledi.

Saldırganlığın Caydırılması Operasyonu’ndan sorumlu Fetih’ul-Mubin Operasyon Odası, İHA’ların kullanımının yanı sıra önemli askeri mevzileri ve rejim güçlerinin önde gelen isimleri hassas bir şekilde hedef aldığını gösteren bazı videolar yayınladı.

Saldırganlığın Caydırılması Operasyonu devam ederken pazartesi günü Şahin Taburlarının bir İHA’sı rejim güçlerinin askeri güvenlik servisi başkanını ve birkaç arkadaşını Suriye'nin orta kesimlerindeki Hama’nın 15 kilometre kuzeyinde bulunan Suran ilçesini hedef aldı. Hedef alınan kişiler olay yerinde öldü.

Bu saldırı, Hama'nın kuzeyinde bulunan Zeynel Abidin Dağı'nın tepesinde bir araya gelen rejim güçleri subaylarının benzer şekilde hedef alınması ve Muhaliflerin Hama kentine girip taktiksel olarak Hama'nın kuzeyindeki geri hatlara çekilmesinden ve ardından Şahin uçaklarının Hama askeri havaalanını doğrudan hedef alıp bir helikopteri imha etmesinden bir gün sonra rejim ordusunun askeri şefi General Abdulkerim Mahmud İbrahim’in Hama şehir merkezine doğru geri çekildiği bir dönemde gerçekleşti. Fetih’ul-Mubin Operasyon Odası, Hama'nın kuzeyinde devam eden çatışmalar sırasında Şahin Taburları İHA’larıyla farklı bölgelerde hedef alınan rejim güçlerinden bazı subayların (Tuğgeneral Casim Diyab, Tuğgeneral Eymen Mulhem ve Albay Mahmud Kadir el-Mahmud) öldürüldüğünü duyurdu.

Veriler Şahin Taburları İHA’larının fırlatıldığı yerden 25 kilometreye kadar mesafe kat edebilme kabiliyetine sahip olduğunu gösteriyor. Hama'nın 40 kilometre batısındaki Masyaf bölgesinde, yani Hama kırsalında grupların ilerlediği son noktadan Hama'nın yaklaşık 20 kilometre kuzeyinde, Cumhuriyet Muhafızları da dahil olmak üzere farklı rütbelerden rejim güçlerine mensup subayların katıldığı bir toplantı yerini hedef alması da bunu doğruluyor.

zxcdvf
Şahin Taburları İHA’sının bir fotoğrafı

Öte yandan operasyonun ve gidişatının gizliliğini sağlamak için askeri sırların, özellikle de muharebe ve taktiksel sırların korunması çerçevesinde gruplardan hiçbir askeri unsur bu İHA’ların sayısından bahsetmedi.

Bu İHA’ların sahadaki ve şiddetli çatışmalardaki rolü Halep ve Hama sınırları ve surlarıyla sınırlı değildi. Halep'in yaklaşık 30 kilometre güneydoğusundaki es-Sefira ve Cebel İzzan bölgelerinde konuşlu rejim güçlerinin direncinin kırılmasında ve morallerinin bozulmasında da benzer ve önemli bir rolü oldu. Gruplar, stratejik öneme sahip es-Sefira ve Cebel İzzan bölgelerindeki Askeri Savunma Sanayi Merkezi’nde konuşlu rejim güçlerinin ve İran destekli milislerin son kalelerine doğru İHA’lı saldırılar düzenledi. Bu saldırılar, grupların karadan yürüttüğü saldırılarla birlikte bu bölgelere yönelik yarı hava saldırısının başlangıcını oluşturdu.



Esed sonrası dönemde ilk üst düzey ziyaret: Uygurlu savaşçılar gölgesinde Çin–Suriye yakınlaşması

Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Pekin'de görüştü (Sana)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Pekin'de görüştü (Sana)
TT

Esed sonrası dönemde ilk üst düzey ziyaret: Uygurlu savaşçılar gölgesinde Çin–Suriye yakınlaşması

Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Pekin'de görüştü (Sana)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Pekin'de görüştü (Sana)

Yang  Xiaotong

Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani'nin Pekin'e yaptığı son ziyaret, eski devlet başkanı Beşşar Esed'in devrilmesinden bu yana üst düzey bir Suriyeli yetkilinin gerçekleştirdiği ilk ziyaretti. Birçok gözlemci, uzun zamandır beklenen bu ziyareti Suriye-Çin ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak görüyor. Zira bir zamanlar Esed'in en sadık müttefiki olan Çin, Güvenlik Konseyi'ndeki diplomatik nüfuzunu, Esed yönetimini tehdit eden kararları engellemek için defalarca kullandı. Bu kararlar arasında, o dönemde ülkenin şu anki Cumhurbaşkanı olan Ahmed eş-Şara liderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şam'ın kalesi olan İdlib'de ateşkes çağrısı yapan bir karar da vardı.

Ziyaret, özellikle iki ülke arasında Suriye'nin yeniden inşası meselesinin görüşülmesi ve terörizmle mücadelede iş birliği taahhüdü konusunda bir mutabakata varılması gibi olumlu sonuçlar doğurdu. Bu da Suriye-Çin ilişkilerinin açıklanmış kapsamlı bir stratejik ortaklık düzeyine yükselebilmesinin önünü açıyor.

 Ancak zorluklar varlığını sürdürüyor. En önemlileri arasında Çin'in Suriye ordusundaki Uygur savaşçıların varlığına ilişkin endişeleri ve kalıcı siyasi istikrar ihtiyacı yer alıyor. Bu endişeler ikili ilişkilere gölge düşürmeye devam ediyor ve Pekin'i Şam ile ilişkilerinde iyimser ama temkinli bir yaklaşım benimsemeye yöneltiyor.

Uygur savaşçılarla ilgili güvenlik endişeleri

Yabancı savaşçılar, Esed'in devrilmesinde önemli bir rol oynadı ve bunların arasında Çin'den ayrılıp Suriye'ye savaşmaya gelen yaklaşık 5 bin Uygur savaşçı da bulunuyor. Bunların çoğu, Çin'in batısındaki Sincan bölgesinden gelen Uygur ayrılıkçı örgütü Türkistan İslam Partisi'ne katıldı. Esed'in devrilmesinden itibaren, bu savaşçılar Suriye ordusuna bağlı 84. Tümene entegre edildiler. Suriye'deki liderlerinden biri tuğgeneralliğe, diğer ikisi ise albaylığa terfi ettirildi.

Çin'e geri dönmeleri pek olası görünmese de, ideolojilerini internette yayma kabiliyetlerinin yanı sıra, Irak, Pakistan veya başka yerlerdeki Çin çıkarları için gerçek bir tehdit oluşturuyorlar. Bu nedenle Pekin, Şam'a terörizm ile mücadele ve Türkistan İslam Partisi'ni ortadan kaldırma yükümlülüklerini yerine getirmesi için defalarca çağrı yaptı. Teröristleri barındırmanın bir kaplan yetiştirmek gibi olduğu ve kaçınılmaz olarak felaketle sonuçlanacağı uyarısında bulundu.

Buna karşılık Şam, Pekin'e terörizmin üreme alanı olmayacağına dair defalarca güvence verdi. Bu güvence, Şeybani'nin ziyareti sırasında yayınlanan ortak açıklamada, Şam'ın Çin'in güvenlik endişelerini ciddiye aldığını ve topraklarının Çin'in güvenliğine, egemenliğine veya çıkarlarına zarar vermek için kullanılmasına izin vermeyeceğini vurgulamasıyla yenilendi.

Çin, yakın zamanda BM Güvenlik Konseyi'nde Şara'nın adının uluslararası yaptırımlar listesinden çıkarılmasını öngören bir karar tasarısının oylaması sırasında çekimser oy kullandı. Çekimser oy kullanma ve veto hakkını kullanmama adımı, Çin'in BM Daimi Temsilcisi Fu Cong'un, kararın Çin'in terörizm konusundaki endişelerini yeterince gidermediğini belirttiği bir açıklamasının ardından atılmış olsa da, cesaret verici görünüyordu. Zira Pekin'in artık Şam'ın güvenlik endişelerini giderme konusunda ciddi olduğuna inandığını gösteriyordu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan akatrdığı analize göre Pekin açısından, Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesinin önündeki en büyük engel, Suriye rejiminin yabancı savaşçılar, özellikle de Uygurlar üzerindeki sınırlı kontrolü. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, iktidara geldiğinden beri, katı dini söylemlerden uzaklaştı ve bu da radikal akımları kızdırdı. Cihat amacıyla Suriye'ye gelen yabancı savaşçılar, ona karşı en yüksek sesle muhalefet edenler oldu. Bazıları onu, kendilerini hedef almak için diğer ülkelerle iş birliği yapmakla suçlarken, bazıları da açıkça ona karşı gelerek emirlerine uymayı reddetti.

Şara, Uygurlara sempati duyduğunu ifade etse de, açıkça “Çin ile olan çatışmaları bizim çatışmamız değil” dedi ve Suriye topraklarının Pekin'e yönelik saldırılar için bir platform olarak kullanılmasına izin vermeyeceğini vurguladı. Ancak, sözleri eyleme dönüşmedi. Esed'in devrildiği gün, Türkistan İslam Parti’si, odak noktasını Çin'e kaydıracağına dair bir video yayınladı. Daha sonra yayınlanan videosunda ise, savaşçıların, Kelime-i Şehadet yazılı siyah bayrak yerine, hilal ve yıldızla süslenmiş açık mavi bayrağı taşıması, örgütün asıl amacı olan Çin'den bağımsızlık arayışına geri döndüğünü işaret ediyordu.

Son olarak da Şam ile Fransızca konuşan savaşçılardan oluşan bir grup olan Liva el-Guraba (Yabancılar Tugayı) arasında çatışmalar çıktı. Tugayın lideri Ömer Omsen, Suriyeli yetkilileri Fransa ile iş birliği yapmakla suçladı. Ancak Şam, yabancı savaşçıları değil, DEAŞ ile iş birliği yapmak ve bir Fransız kızı kaçırmakla suçladığı Omsen'i hedef aldığını ısrarla savundu.

Şam, çoğu kendi ülkelerinde aranan ve siyasi veya ekonomik tavizler karşılığında teslim edilmekten korkan diğer yabancı savaşçıları endişelendirmemek için olayı önemsizleştirmeye çalıştı. Suriye ve Irak'ta 2.500'den fazla DEAŞ militanı hâlâ aktifken ve saldırıları bir önceki yıla göre iki katına çıkmışken, Şam bu deneyimli savaşçıları düşmanlaştırma riskini göze alamaz. Zira onlara aşırı baskı uygulamak, onları ayrılmaya ve DEAŞ veya diğer aşırılıkçı örgütlere katılmaya itebilir.

Ancak Pekin'in özellikle amaçladığı husus olan Uygur savaşçıların iadesi şimdilik pek olası görünmüyor, özellikle de Şam'ın 400'den fazla Uygur savaşçısını Çin'e teslim edeceği yönündeki söylentileri hemen yalanlaması göz önüne alındığında. Yine de, Şeybani'nin ziyareti sırasında Pekin ve Şam arasında terörizm ile mücadelede iş birliği konusunda varılan anlaşma, olası bir çözüme kapı açıyor.

dfgh
Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Pekin'de yaptığı görüşme (SANA)

Çin açısından kabul edebilir koşullar arasında, Şam'ın Uygur savaşçılar üzerinde daha fazla kontrol sağlaması, örneğin uluslararası seyahatlerini kısıtlamak için Uygur kökenli Suriye vatandaşlarına pasaport verilmesinin engellenmesi veya 84. Tümen'in Çin yatırımlarının yoğunlaştığı Şam'dan uzak bölgelerde yeniden konuşlandırılması yer alıyor.

Yüksek risk, düşük getiri

Esed döneminde bile Çin, Suriye'ye yatırım yapma vaatlerini yerine getirmedi ve Suriye'ye yatırım yapmayı yüksek riskli, düşük getirili bir macera olarak gördü. Çin'in 2017'de Suriye'de bir sanayi sitesi kurmak için 2 milyar dolar yatırım sözü verdiğini, ancak projenin hiçbir zaman hayata geçirilmediğini hatırlayalım. İlerleyen yıllarda da Çin'in doğrudan yabancı yatırımları sınırlı kaldı ve 20 milyon doları aşmadı, hatta 2018'de 1 milyon doların altına düştü.

Bu durum, Suriye'nin 2022'de Kuşak ve Yol Girişimi'ne katılmasından ve ikili ilişkilerin 2023'te stratejik ortaklığa yükseltilmesinden sonra bile devam etti. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin 2024'te ülkesinin elinden gelenin en iyisini yaparak ekonomik yardım sağlamaya devam edeceğine dair sözlerine rağmen durum değişmedi.

Buna rağmen Pekin'in hesaplarında bir değişiklik olduğuna dair herhangi bir işaret yok. Çin bugüne kadar sadece “Suriye'nin yeniden inşasına katılmayı düşüneceğini” taahhüt etti. Şam'ın diplomatik konumu, ABD ve Avrupa yaptırımlarının kaldırılmasıyla Şara liderliğinde önemli ölçüde iyileşmiş olsa da, güvenlik durumu kırılganlığını koruyor.

Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 20'si Şam'ın kontrolü dışında. Güneyde İsrail, Golan Tepeleri'nde daha fazla alanı ele geçirdi ve kendisine bağımlı bir Dürzi oluşumunu destekliyor. Güneydoğuda, ABD Suriye'nin bazı bölgelerini işgal etmeye devam ediyor. Bu arada, kuzeydoğuda, ABD destekli ve çoğunluğu Kürtlerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), petrol üretim bölgelerinin çoğunu kontrol ediyor ve Suriye ordusuna entegre olmayı reddediyor. DEAŞ ise Suriye çölünde dağınık bir şekilde pusuda bekliyor ve yeniden canlanmak için fırsat kolluyor.

Bununla birlikte, Washington'un Suriye, İsrail ve SDG arasındaki görüşmelere arabuluculuk etmesi ve DEAŞ'a karşı mücadelede Şam ile iş birliği yapması, Çin'e güvenlik durumunun iyileşeceği konusunda az da olsa iyimser olma olanağı tanıyor. Bu nedenle Pekin, henüz bir yatırım veya ticaret anlaşmasına varılmamış olmasına rağmen yeniden inşa görüşmelerine devam etmeyi kabul etti. Çin'in amacı açık: Suriye barış ve istikrara kavuştuğunda, Pekin kendisini sahne dışında bulmak istemiyor.


İsrail'in yeni ‘detayları’ Gazze anlaşmasının ilerlemesini tehdit ediyor

Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesinde yıkılmış binaların yanından geçen yerlerinden edilmiş insanlar (AFP)
Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesinde yıkılmış binaların yanından geçen yerlerinden edilmiş insanlar (AFP)
TT

İsrail'in yeni ‘detayları’ Gazze anlaşmasının ilerlemesini tehdit ediyor

Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesinde yıkılmış binaların yanından geçen yerlerinden edilmiş insanlar (AFP)
Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesinde yıkılmış binaların yanından geçen yerlerinden edilmiş insanlar (AFP)

İsrail’de, Gazze Şeridi’ndeki ateşkes anlaşmasının hükümlerinde değişiklik ve yeni bir sınır hattı belirlenmesine yönelik tartışmalar yürütülüyor. Bu tartışmalar, arabulucuların ‘kritik’ olarak nitelendirdiği ikinci aşamaya geçişin yakın olduğuna dair değerlendirmelerle örtüşüyor.

Uzmanların Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre söz konusu detaylar, İsrail’in 10 Ekim’de imzalanan ve Gazze’de İsrail’in geri çekilmesi ile güvenlik ve idari düzenlemeleri içeren anlaşmanın ikinci aşamasına ilerlemeyi geciktirme amacı taşıyan manevraları olarak değerlendiriliyor.

Bu belirsizlik ortamında, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 29 Aralık’ta ABD Başkanı Donald Trump ile görüşeceği duyuruldu.

Netanyahu, pazar günü İsrail’de Almanya Şansölyesi Friedrich Merz ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Bildiğiniz gibi birinci bölümü, yani ilk aşamayı tamamladık. Son rehine Ran Gvili’nin cenazesinin dönüşünün ardından yakında ikinci aşamaya geçmeyi bekliyoruz. Bu aşama daha zor, en azından ilki kadar zorlu olacak. Kimse Trump’ın Hamas’a baskı yaparak rehineleri serbest bırakmasını beklemiyordu ama bunu başardık. Şimdi ikinci aşamaya geçiyoruz: Hamas’ın silahsızlandırılması ve Gazze Şeridi’nin silahlardan arındırılması. Üçüncü aşama ise Gazze’den aşırılığın temizlenmesi olacak” ifadelerini kullandı.

ABD basınında çıkan haberlere göre Trump’ın, Gazze barış sürecinin ikinci aşamaya geçtiğini Noel’den önce açıklaması bekleniyordu. Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail’in Gazze’nin bazı bölgelerinden çekilmesini, istikrar için uluslararası bir gücün konuşlandırılmasını ve Trump’ın liderliğinde oluşturulacak Barış Konseyi’ni içeren yeni yönetim yapısının devreye alınmasını kapsıyor.

İsrail Başbakanı’nın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına yaklaşılmasına yönelik açıklamalarının ardından, İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Gazze Şeridi’ndeki sarı hattın yeni bir sınır hattı olduğunu söyledi. Zamir, Gazze’de yaptığı saha turu ve durum değerlendirmesi sırasında, “Hamas’ın yeniden konuşlanmasına izin vermeyeceğiz. Gazze Şeridi’nin geniş bölgelerini kontrol ediyoruz ve kontrol hatlarında konuşlanmış durumdayız. Sarı hat yeni bir sınır hattıdır; Gazze çevresindeki İsrail yerleşimleri için ileri bir savunma hattı ve aynı zamanda bir saldırı hattıdır” dedi.

Sarı hat, İsrail ordusunun ABD Başkanı’nın Gazze savaşını sonlandırma planının birinci aşaması kapsamında çekildiği hattı ifade ediyor.

ABD planına göre İsrail ordusu, Gazze Şeridi’nin yaklaşık yüzde 53’ünü oluşturan ve hâlen bulunduğu bölgelerden kademeli olarak geri çekilecek.

Mısırlı uluslararası güvenlik uzmanı Tümgeneral Ahmed eş-Şehhat, bu İsrail açıklamalarının ‘anlaşma için yeni bir tehdit oluşturduğunu, İsrail’in kötü niyet taşıdığını ve sarı hattın güvenlik hattından coğrafi bir sınıra dönüşme ihtimalinin Gazze’nin bölünmesi yönündeki planları güçlendirdiğini’ belirtti. Şehhat’a göre bu durum, anlaşmanın ikinci aşaması için uygun olmayan bir ortam yaratıyor.

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava ise bu ayrıntıların ‘ikincil önemde olduğunu, Washington’ın himayesinde yürüyen bir anlaşma bulunduğunu ve İsrail’in buna uymak zorunda olduğunu’ ifade etti. Mutava, “İkinci aşamanın bu şekilde tartışılması için erken. Çünkü uluslararası kabul gören ve Arap dünyası tarafından desteklenen bir barış planı var; herhangi bir değişiklik kabul edilmeyecektir” dedi.

c
Gazze Şeridi'nin kuzeyinde bulunan Cibaliye'de yıkılmış binaların arasında duran Filistinliler (AFP)

Diğer yandan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, pazar akşamı bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, ‘Gazze Şeridi’nde ateşkesin her iki tarafça uygulanmasını güvence altına almak ve İsrail’in askeri operasyonlarını yeniden başlatmasına gerekçe oluşturabilecek herhangi bir durumu önlemek için uluslararası güçlerin konuşlandırılmasının gerekli olduğunu’ vurguladı.

Abdulati, Gazze’deki ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasını, İsrail’in ABD planında belirtilen hatlar doğrultusunda Gazze’den çekilmesini öngörmesi ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2803 sayılı kararıyla ilişkili olması nedeniyle ‘büyük önem taşıyan’ bir dönem olarak nitelendirdi. Bakan, ikinci aşamaya geçiş için ciddi ve hızlı adımlar atılması gerektiğini belirtti.

Abdulati’ye göre ikinci aşamanın hükümlerine uyulmasının temel güvencesi, şu anda ABD’nin -özellikle de Başkan Trump’ın- sürece doğrudan dahil olmasıyla sağlanacak.

Ahmed eş-Şehhat ise ABD’nin ikinci aşamanın başarıya ulaşmasında belirleyici rol oynayacağını, Washington’ın İsrail’in olası manevralarını engellemek için Netanyahu üzerinde gerçek baskı kurması gerektiğini ifade etti.

Mutava da Trump ile Netanyahu’nun aralık ayı sonunda yapacağı görüşmenin, ikinci aşamanın geleceğini ve Washington’ın anlaşmanın ilerlemesi için uygulayabileceği baskının sonuçlarını göstereceğini belirtti.


Yarısı Gazze’de İsrail ateşiyle olmak üzere bir yılda Dünyada 67 gazeteci öldürüldü: İsrail ordusu gazetecilerin en büyük düşmanı

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı yıkımdan bir kare (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı yıkımdan bir kare (AP)
TT

Yarısı Gazze’de İsrail ateşiyle olmak üzere bir yılda Dünyada 67 gazeteci öldürüldü: İsrail ordusu gazetecilerin en büyük düşmanı

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı yıkımdan bir kare (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı yıkımdan bir kare (AP)

Dünya genelinde son bir yılda 67 gazeteci, görev başındayken ya da meslekleri nedeniyle hayatını kaybetti. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından bugün açıklanan 2025 bilançosuna göre, bu ölümlerin yaklaşık yarısı Gazze Şeridi’nde İsrail güçlerinin ateşi sonucu gerçekleşti.

RSF, 1 Aralık 2024 – 1 Aralık 2025 döneminin, düzenli veya düzensiz silahlı kuvvetlerin yanı sıra organize suç örgütlerinin suç niteliğindeki uygulamaları nedeniyle gazeteciler için daha ölümcül bir yıl olduğuna dikkat çekti. Raporda, “Gazeteciler ölmez, öldürülür” vurgusu öne çıktı.

Bu açıklama, Cezayir’de bir temyiz mahkemesinin Fransız gazeteci Christophe Gleizes hakkında terörü övmek suçlamasıyla verilen yedi yıllık hapis cezasını onamasından yalnızca altı gün sonra geldi. RSF hâlihazırda 47 ülkede 503 gazetecinin cezaevinde bulunduğunu belirtti. Bu kişilerin 121’i Çin’de, 48’i Rusya’da, 47’si ise Burma’da (Myanmar) tutuluyor. Örgüt ayrıca, bazıları 30 yılı aşkın süredir kayıp olan 135 gazetecinin izine ulaşılamadığını ve çoğunluğu Suriye ile Yemen’de olmak üzere 20 gazetecinin kaçırıldığını kaydetti.

2023 yılı, 49 gazeteci ölümüyle son 20 yılın en düşük seviyesini oluşturmuştu. Ancak İsrail’in, Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki saldırısının ardından Gazze’de başlattığı savaş, bilanço trendini tersine çevirdi. RSF’nin güncel rakamlarına göre 2024’te 66, 2025’te ise 67 gazeteci öldürüldü.

RSF Yayın Direktörü Anne Bocandé, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Bu tablo, gazeteci nefretinin ve cezasızlığın kaçınılmaz sonucudur” dedi. Bocandé, hükümetlere “gazetecileri koruma görevine yeniden odaklanma” çağrısında bulunarak, “Gazetecileri hedef haline getirmekten vazgeçmeleri” gerektiğini söyledi.

RSF: İsrail ordusu gazetecilerin en büyük düşmanı

RSF raporu, İsrail ordusunu gazeteciler için ‘en tehlikeli aktör’ olarak tanımladı. Örgüte göre, son 12 ayda Filistin topraklarında 29 medya çalışanı görev sırasında öldürüldü. Ekim 2023’ten bu yana bölgede mesleki faaliyetleri sırasında veya dışında yaşamını yitirenlerle birlikte bu sayı en az 220’ye ulaşmış durumda.

Çatışma bölgelerinde gazetecilerin siviller gibi korunması gerektiğini vurgulayan RSF, İsrail ordusunun gazetecileri hedef aldığı iddialarının “defalarca ve güçlü biçimde” dile getirildiğini ve bu kapsamda savaş suçu şikâyetlerine konu edildiğini hatırlattı.

İsrail ise bu suçlamalara karşılık olarak, hedeflerinin Hamas unsurları olduğunu, Hamas’ın ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak sınıflandırıldığını savunuyor.

İsrail ordusu, örneğin El Cezire muhabiri Enes el-Şerif’in Ağustos ayında beş diğer basın çalışanıyla birlikte İsrail hava saldırısında öldürülmesine ilişkin olarak, El-Şerif’in “gazetecilik kisvesi altında faaliyet yürüten bir terörist” olduğunu iddia etmişti. RSF ise o dönemde, söz konusu suçlamaların “hiçbir temele dayanmadığını” açıklamıştı.

RSF’den Bocandé, gazetecilere yönelik itibarsızlaştırma kampanyalarının işlenen suçları meşrulaştırma girişimi olduğunu söyleyerek, “Ortada yanlışlıkla sıkılmış bir kurşun yok; bu gazeteciler, bölgede yaşananları dünyaya aktarabildikleri için bilinçli biçimde hedef alınıyor” dedi.

Meksika, üç yılın en kanlı dönemi

RSF, Meksika’nın da “son üç yılın en ölümcül dönemini” yaşadığını ve 2025’te dokuz gazetecinin öldürüldüğünü bildirdi. Raporda, ölen gazetecilerin çoğunun yerel gelişmeleri takip ettiği, organize suç yapıları ile siyaset arasındaki ilişkileri ortaya çıkardığı ve öldürülmeden önce açık şekilde tehdit aldığı ifade edildi. Bu durum, 2024’te göreve gelen solcu Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum’un basın güvenliği vaatlerine rağmen gerçekleşti.

Ayrıca, Ukrayna’da üç, Sudan’da dört gazetecinin öldüğü kaydedildi. Raporda, farklı kurumların verilerinde yöntem ve kriter farklılıkları nedeniyle sayılarda değişiklik olabileceği hatırlatıldı.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ise internet sitesinde 2025 yılı içinde şimdiye kadar 91 gazetecinin öldürüldüğünü bildirdi.