Güney Amerika'nın en tehlikeli çetesi gözünü Amazonlara diktihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5092866-g%C3%BCney-amerikan%C4%B1n-en-tehlikeli-%C3%A7etesi-g%C3%B6z%C3%BCn%C3%BC-amazonlara-dikti
Güney Amerika'nın en tehlikeli çetesi gözünü Amazonlara dikti
Brezilya lideri Lula, 1 Ocak 2023'te göreve geldiğinde 1 milyar dolarlık Amazon Koruma Fonu'nu hayata geçirmişti (Reuters)
Güney Amerika'nın en tehlikeli çetesi Primeiro Comando da Capital (Başkent Birinci Komutanlığı anlamındaki bu isim genelde PCC kısaltmasıyla kullanılıyor) Amazonlardaki yasadışı madenleri ele geçiriyor.
Amerikan gazetesi Washington Post, Brezilya'nın birçok eyaletinde militanı bulunan PCC'nin son dönemde Amazonlarda yerlilerin yaşadığı bölgelerdeki madenleri ele geçirdiğini yazıyor.
Brezilya yönetiminin rakamlarına göre geçen sene PCC, yılda 1 milyar dolara yakın gelire sahipti. Örgütün yaklaşık 42 bin savaşçısı olduğu düşünülüyor.
Son 20 yılda cezaevi nüfusunun yaklaşık 3,5 kat arttığı Brezilya'da, 1990'larda Sao Paulo'daki bir hapishanede doğan PCC, son dönemin en büyük suç örgütlerinden birine dönüştü.
Haberde, çetenin Amazon derinliklerindeki faaliyetlerinin eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro döneminde (2019-2023) arttığına dikkat çekiliyor. Bu dönemde Amazonları korumaktan sorumlu federal güvenlik güçlerinin nüfuz kaybettiği, çetelerin de madenlere daha kolay ulaştığı yazılıyor.
PCC'nin, özellikle Brezilya'nın kuzeyinde Amazon yağmur ormanlarına ev sahipliği yapan Roraima bölgesine odaklandığı ve buradaki yasadışı madenleri silah zoruyla ele geçirdiği aktarılıyor.
Çetenin kanundışı ağaç kesimi, altın madenciliği ve arazi gaspı gibi faaliyetler yürüttüğü bildiriliyor. Bunların yerlilerin yaşadığı koruma altındaki bölgelerde gerçekleştiğine işaret ediliyor.
Brezilya Çevre Bakanlığı'na bağlı Brezilya Çevre ve Yenilenebilir Doğal Kaynaklar Enstitüsü'nden (Ibama) Hugo Loss, bölgedeki duruma dair şunları söylüyor:
Bölgeler haydut yuvalarına dönüşüyor. Suçlular, yerli topluluklarındaki gençleri devşiriyor. Bunların birçoğu adalet sisteminden kaçan çete üyeleri, başka alternatifleri olmadığı için ormanda saklanıyorlar. Orada uyuşturucu ticaretinden altın madenciliğine kadar kendileri için kazançlı bir ortam yarattılar.
WP, mayısta PCC üyesi 8 kişinin Amazonlardaki Palimiu yerlilerine baskın düzenlediğini ve topluluktan bir kişinin öldürüldüğünü aktarıyor.
Geçen yıl şubatta da bir grup PCC militanının, Roraima eyaletinden geçen Uraricoera Nehri üzerinde, Yanomami yerlilerinin yaşadığı yerin yakınındaki büyük bir altın madenini ele geçirdiği belirtiliyor.
Luiz Inácio Lula da Silva iktidara geldiğinde çevre güvenliğinden sorumlu yetkililer bu bölgeyi ziyaret etmişti. Yasadışı madenlerin nehri ve toprağı kirlettiğini, ayrıca sıtma salgını başladığını gören yetkililer, acil durum ilan etmişti.
ABD'nin İran'a saldırısı, Tahran’ın nükleer silah edinme çabalarını güçlendirecek mi yoksa engelleyecek mi?https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5158377-abdnin-i%CC%87rana-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1-tahran%E2%80%99%C4%B1n-n%C3%BCkleer-silah-edinme-%C3%A7abalar%C4%B1n%C4%B1-g%C3%BC%C3%A7lendirecek-mi
ABD'nin İran'a saldırısı, Tahran’ın nükleer silah edinme çabalarını güçlendirecek mi yoksa engelleyecek mi?
ABD Başkanı Donald Trump ve İran Dini Lideri Ali Hamaney (AFP)
Herhangi bir ülkenin nükleer silah sahibi devletler kulübüne girmesinin üzerinden neredeyse yirmi yıl geçti. ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz hafta sonu İran'ın üç nükleer tesisini bombalayarak bu kapıyı kapalı tutma sözü verdi.
Trump'ın önleyici saldırısının, özellikle de saldırıdan ve ardından gelen kırılgan ateşkesten bu kadar kısa bir süre sonra, ülkeleri nükleer silah edinmekten caydırmada başarılı olup olmayacağını tahmin etmek zor. Ancak İran ve diğer ülkelerin, Beyaz Saray'ın amaçladığından çok farklı bir sonuca varacaklarına dair endişeler artırıyor.
Nükleer bomba sahibi olan son ülke Kuzey Kore daha önce hiç böyle bir saldırıyla karşılaşmamıştı. Nükleer programını sökme taleplerine yıllarca karşı koyduktan sonra Kuzey Kore artık büyük ölçüde kabullenilmiş durumda. Trump, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile dostane mesajlar paylaştı ve bir anlaşma müzakere etmek için onunla iki kez görüştü.
Eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde İran'la müzakerelerde bulunan silah kontrol uzmanı Robert J. Einhorn New York Times'a verdiği demeçte, “İran'ın küçük bir nükleer cephaneliğe sahip olma riski geçen haftaki olaylardan önce olduğundan daha yüksek” dedi. Einhorn, İran'ın nükleer bomba üretmek için acele etse bile büyük engellerle karşılaşacağını, özellikle de ABD ve İsrail'in böyle bir hamleyi tespit etmeleri halinde tekrar saldıracaklarını bildiğini söyledi.
Yine de nükleer silah sahibi süper güçlerin (ABD, Rusya ve Çin) komşularına karşı giderek daha güvenilmez ve hatta saldırgan olduğu bir dünyada nükleer silahların yayılmasının mantığı büyük önem taşıyor. Analistler, nükleer silah sahibi olmayan devletlerin İran'ın durumunu izlediklerini ve bundan ne gibi dersler çıkarmaları gerektiğini hesapladıklarını söylüyorlar.
Kuzey Kore'yi nükleer programından vazgeçirmek için 2007 ve 2008 yıllarında Pyongyang'la uzun süren ve başarısızlıkla sonuçlanan görüşmeleri yürüten Christopher R. Hill, “Kuzey Kore kesinlikle nükleer silahlara sahip olduğu günden pişmanlık duymuyor” dedi.
Hill, nükleer bombanın cazibesinin ABD'nin müttefikleri için daha da güçlendiğini, ancak şimdi karşılarında ittifakları ‘Önce Amerika’ vizyonuyla uyumsuz gören Trump'ın olduğunu söylüyor. Demokrat ve Cumhuriyetçi başkanlar döneminde Güney Kore, Irak, Polonya ve Sırbistan'da ABD büyükelçisi olarak görev yapan Hill şu ifadeleri kullandı: “Amerikan nükleer şemsiyesini üstlenme konusunda çok temkinli olurdum. Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler ABD'ye güvenip güvenemeyeceklerini sorguluyorlar.”
Yeni seçilen Devlet Başkanı Lee Jae-myung'un Kuzey Kore ile ilişkileri geliştirme sözü vermesine rağmen Güney Kore'de nükleer silahların geliştirilmesine yönelik destek arttı. Eski ABD Başkanı Joe Biden 2023 yılında, kısmen kendi nükleer silah yeteneklerini geliştirmek isteyen Güney Koreli siyasetçi ve bilim adamlarını engellemek amacıyla, Seul'ü ABD ile nükleer planlamaya daha fazla dahil etmek için bir anlaşma imzaladı.
İsfahan'daki bir nükleer tesis, 20 Kasım 2004 (Arşiv – AFP)
Japonya'da kamuoyu, ABD'nin 1945'te Hiroşima ve Nagazaki'ye attığı atom bombalarının bir mirası olarak uzun süredir nükleer silahsızlanmadan yana. Ancak Japonya, bazı NATO ülkelerinin yaptığı gibi, ABD'nin nükleer silahlarını kendi topraklarında depolamayı tartışmaya başladı. Eski Başbakan Şinzo Abe, Ukrayna'nın Sovyet döneminden kalma bombalarının bir kısmını saklamış olması halinde Rus işgalini önleyebileceğini söyledi.
Rusya-Ukrayna çatışmasının başlarında Devlet Başkanı Vladimir Putin'in taktik nükleer silah kullanma tehditleri, Biden yönetiminin Ukrayna ordusunu ne kadar agresif bir şekilde silahlandıracağı konusunda tereddüt etmesine yol açtı. Bu aynı zamanda diğer revizyonist güçlerin komşularını korkutmak için ‘nükleer şantaj’ kullanabileceklerine dair korkuları da derinleştirdi.
Ukrayna'dan çıkarılacak ders şu olabilir: “Eğer nükleer silahlarınız varsa, onları elinizde tutun. Henüz sahip değilseniz, özellikle de müttefikiniz olarak ABD gibi güçlü bir savunucunuz yoksa ve büyük bir ülkeyle savaşa yol açabilecek bir anlaşmazlığınız varsa, nükleer silah edinin.”
ABD saldırılarının ardından İran'ın orta kesimindeki İsfahan uranyum zenginleştirme tesisi (AFP)
Ancak bölgesel silahlanma yarışına dair tüm tahminlere rağmen bu henüz gerçekleşmedi. Uzmanlar bunun, nükleer silahların yayılmasını önleme politikalarının başarısının yanı sıra nükleer silah edinmeye çalışan devletlerin çalkantılı geçmişinin de bir kanıtı olduğunu ifade ediyor.
New York Times'a göre Irak, Suriye ve Libya'nın nükleer silah edinmeye yönelik programları diplomasi, yaptırımlar ya da askeri güç yoluyla ortadan kaldırıldı. Muammer Kaddafi, halk ayaklanmasının ardından NATO destekli bir askeri operasyonla hükümetinin devrilmesinden sekiz yıl sonra, 2003 yılında kitle imha silahlarından vazgeçti.
İran'ın bomba yapmaktan kaçınırken agresif bir şekilde uranyum zenginleştirme stratejisi de sonunda onu korumadı. Clinton ve Obama yönetimlerinde silah danışmanı olarak görev yapan ve Brandeis Üniversitesi'nde Crown Ortadoğu Çalışmaları Merkezi Direktörü olan Gary Samore şunları söyledi: “Her ne kadar insanlar İran'ı bir deneme tahtası olarak görse de, Trump stratejisinin askeri bir saldırıya karşı garanti olmadığını gösterdi… İsrail ve ABD'nin İran'a yönelik saldırılarının diğer ülkelerin hesaplarını nasıl etkileyeceğini belirlemek için henüz çok erken. Bu iş nasıl bitecek? Bir anlaşmayla mı sona erecek yoksa İran nükleer silah peşinde koşmaya devam mı edecek?”
Nükleer silahların yayılması uzmanları doğaları gereği endişeli. Ancak bazıları geçtiğimiz hafta yaşanan olaylarda bir umut ışığı bulmaya çalışıyor. Einhorn, Trump'ın nükleer silah sahibi bir İran'ı bombalama tehdidini hayata geçirerek, kendi nükleer kaygılarıyla yüzleşen ABD'nin müttefiklerine güven verici bir mesaj gönderdiğini söyledi. Einhorn, “Moskova, Pyongyang ve Pekin'de sadece ABD ordusunun erişim ve kabiliyetini değil, aynı zamanda Trump’ın bu kabiliyeti kullanma konusundaki istekliliğini de gördüler” şeklinde konuştu.
Diğer yandan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), ABD saldırısından sonraki ilk saatlerde ABD tarafından saldırıya uğrayan üç İran nükleer tesisinin dışındaki radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış tespit etmediğini açıkladı.