Türkiye'nin Ortadoğu'daki bölgesel nüfuzunun yeniden şekillenmesinin boyutları

Türkiye’nin Ortadoğu’daki ve Afrika Boynuzu'ndaki nüfuzunun uzun ve köklü bir geçmişi var

Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)
Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)
TT

Türkiye'nin Ortadoğu'daki bölgesel nüfuzunun yeniden şekillenmesinin boyutları

Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)
Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)

Emced Ferid et-Tayyib

Geçtiğimiz haftalarda Arap bölgesi, Ortadoğu ve Doğu Afrika tüm düzeylerde büyük dönüşümlere tanık oldu. Bu dönüşümlerin belki de en dikkat çekici olanı Suriye'de meydana gelen büyük değişimdi. Suriye'de Beşşar Esed rejimi düşerken 1963 yılından bu yana iktidarda olan Baas yönetimi sona erdi.

Türkiye bu değişimin arkasında sadece Suriye muhalefetini doğrudan destekleyerek önemli bir rol oynamakla kalmadı, uluslararası ve bölgesel ittifaklardan ve pozisyonlardan oluşan karmaşık bir ağın yönetimini de üstlendi. Bu değişimin önünü açmak ve sorunsuz bir şekilde kabul edilmesini sağlamak için İran ve Rusya’nın Suriye'deki nüfuzunu sınırlandırmaya çalıştı.

Türkiye, Suriye savaşı trajedisini sona erdirmedeki bu başarısının ardından kendisini sadece Ortadoğu'da değil, Kızıldeniz bölgesinde ve Afrika Boynuzu'nda da önemli ve etkili bir aktör ve bölgesel istikrar sağlayıcı bir güç olarak sunmaya hazırlandığı açıkça görülüyor. Türkiye aynı zamanda Somali ve Etiyopya arasında limanların kullanımı konusunda yaşanan ve neredeyse Afrika Boynuzu'nda yeni bir bölgesel savaşın fitilini ateşlemesine ramak kalan gerginliği ve anlaşmazlıkları da başarıyla dizginledi.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Türkiye, 12 Aralık 2024 tarihinde imzalanan ve Etiyopya'nın Somali’nin egemen otoritesi altında Kızıldeniz'in uluslararası sularına güvenilir ve sürdürülebilir bir şekilde erişimini garanti eden Ankara Anlaşması'nı imzalamak üzere iki ülkeyi bir araya getirmeyi başardı ve Eritre'nin Etiyopya'dan bağımsızlığını kazanmasının ardından 1991 yılından bu yana deniz erişimi olmayan dünyanın en kalabalık ülkesi Etiyopya'nın en büyük endişelerinden ve taleplerinden birini ele aldı.

Ardından 13 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sudan'da şiddetlenen savaşı durdurmaya yönelik doğrudan bir faktör olarak Sudan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında doğrudan müzakere kanalları açmak ve iki ülke arasındaki durumu yatıştırmak için cesur bir girişimde bulunduklarını açıkladı.

Kızıldeniz'in stratejik önemi

Tüm bu gelişmelerle arasında Kızıldeniz, sadece Türkiye'nin hamlelerini okurken, analiz ederken ve değerlendirirken değil, aynı zamanda çatışmalarla dolu bir bölgedeki siyasi ve ekonomik önemi açısından da dikkate alınması gereken merkezi bir konuma sahip.

Afrika ve Asya kıtaları arasında yer alan Kızıldeniz, bölgedeki siyasi çalkantıların ve rekabetlerin merkezi oldu. Bir deniz yolu olarak Kızıldeniz, dünya konteyner trafiğinin yaklaşık yüzde 30'una ev sahipli yapıyor. Küresel ticaretin yıllık yaklaşık yaklaşık 65,1 trilyon dolarlık kısmı Kızıldeniz üzerinden sağlanıyor. Bu hacim, günlük yaklaşık 2,6 milyon varil ham petrol ve rafine petrol ürününün Kızıldeniz'in en güneyindeki Bab’ul-Mendeb Boğazı, Suveyş Kanalı ve Mısır'da bulunan ve Kızıldeniz'i Akdeniz'e bağlayan günlük 5,2 milyon varil kapasiteli Sumed Boru Hattı üzerinden taşındığı küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12 ila yüzde 15'ini de kapsıyor. Bahsi geçen güzergâhlar üzerinden yapılan doğalgaz ihracatı küresel sıvı doğalgaz (LNG) ticaretinin yaklaşık yüzde 8'ini oluşturuyor. Avrupa doğalgaz ithalat kaynaklarını çeşitlendirmeye, Rus boru hatlarına bağımlılığını azaltmaya ve Körfez ve Kuzey Afrika'dan sıvı doğalgaz ithalatını arttırmaya çalıştığından, Kızıldeniz ve Sumed Boru Hattı üzerinden ihraç edilen doğalgazın önemi Ukrayna savaşından sonra daha da arttı. Çünkü Avrupa doğalgaz ithalat kaynaklarını çeşitlendirmeye, Rusya’nın enerji kaynaklarına bağımlılığını azaltmaya ve Körfez ülkelerinden ve Kuzey Afrika'dan LNG ithalatını arttırmaya çalışıyor.

Kızıldeniz'de son dönemde yaşanan çatışmalar küresel seyrüsefer trafiğinde ve ticarette aksamalara yol açtı. Husilerin Kızıldeniz'deki saldırıları nakliyeleri geciktirirken sigorta ve nakliye maliyetlerini yükseltti. Bazı gemilerin Ümit Burnu'nun etrafından dolaşmak zorunda kalmasıyla nakliye süreleri ve masrafları önemli ölçüde arttı.

Bu rekabet, Sudan’daki mevcut savaşın patlak vermesine önemli ölçüde katkıda bulundu. Suriye'de Beşşar Esed rejiminin devrilmesiyle sonuçlanan son gelişmelerden sonra Rusya, Tartus'ta bulunan ve kendi sınırları dışında olan tek deniz üssünü kaybetti. Bu durumun Rusya'yı ya Sudan'ın Kızıldeniz kıyısında ya da Afrika kıyısındaki askeri varlığına ikmal hatları sağlamak için Libya'nın Akdeniz kıyısında bir askeri üs kurarak Ortadoğu'da bir deniz varlığı edinme çabalarını yoğunlaştırmaya itmesi bekleniyor. Tüm bu karmaşık dinamikler deniz ticaretindeki düşüşe katkıda bulunarak Süveyş Kanalı'nın gelirlerini olumsuz etkiliyor ve Mısır ekonomisine ciddi zarar veriyor.

Türkiye'nin bölgedeki hamlelerinin bu dinamiklerden bağımsız olmadığı bir gerçek. Avrupa ve genel olarak Batı ile huzursuz bir ilişkiye sahip olan Türkiye, 1952 yılından bu yana NATO üyesi. NATO bünyesinde en fazla askere sahip  ikinci ülke konumumda olan Türkiye’nin topraklarında NATO Müttefik Kara Komutanlığı yer alıyor.

Türkiye'nin İncirlik’teki ve Konya’daki hava üsleri Balkanlar, Sırbistan ve Kosova'dan Irak ve Afganistan'a kadar NATO'nun askeri operasyonlarının çoğunda ana askeri üsler olarak kullanıldı. Türkiye ayrıca 2012 yılından bu yana İran'a yaklaşık 500 km uzaklıkta bulunan ve NATO'nun füze savunma sisteminin önemli bir parçası olarak hizmet veren Kürecik radar istasyonuna da ev sahipliği yapıyor. Ancak, 1949 yılında Avrupa Konseyi'nin on kurucu üyesinden biri olan Türkiye, Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olmayı başaramadı. AB Genel İşler Konseyi'nin 2018 haziranındaki bir açıklamasına göre Türkiye’nin çetrefilli bir müzakere konusu olan AB'ye tam üyeliği 2005 yılında çıkmaza girdi.

cvdfgrt
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'da 2019 yılında düzenlenen Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı'nın açılış töreninde dondurma yerken (AFP)

Türkiye’nin Ortadoğu’daki ve Afrika Boynuzu'ndaki nüfuzunun uzun ve köklü bir geçmişi var. Osmanlı İmparatorluğu'na kadar uzanan bu nüfuz, İkinci Dünya Savaşı, milli kurtuluş mücadeleleri ve dünyanın dört bir yanındaki geçiş güzergahlarının ve stratejik bölgelerin kontrolü için yaşanan rekabet sonucu zayıflamış olsa da her zaman dini ve kültürel faktörlerce desteklendi.

Dolayısıyla Türkiye'nin bölgedeki son hamlelerinin, Donald Trump'ın ABD başkanlık görevini devralacağı tarih yaklaşırken özellikle Batı’nın ve Avrupa'nın desteğiyle durumu yeniden düzenleme çabasına girmesi ihtimal dışı değil. Trump'ın Rusya ile yakınlaştığı biliniyor. Batı dünyası adına dünya polisi -jandarması- rolünü oynamak yerine küresel politikaları bölgesel oyunculara devretme niyetinde olduğu düşünülüyor.

Trump ve Putin arasındaki yakınlaşma çerçevesinde bu anlaşmalardan bazıları Ortadoğu, Doğu Afrika ve Kızıldeniz'de artan kaos nedeniyle büyük bir ekonomik sarsıntı yaşayan Avrupa'nın işine gelmeyebilir. Belki de Avrupa'yı, Eski Dünya kıtalarının bu çalkantılı bölgesinde önemli bir aktör olarak konumunu sağlamlaştırması için Türkiye'nin müttefikliğine destek vermeye iten de budur.

Türkiye'nin Sudan'a yönelmesi

Türkiye ilk kez Sudan örneğinde diplomatik inceliklerden ziyade çıkarlar temelinde müzakere için tüm kartları açıkça masaya koyduğu bir inisiyatif aldı. Türkiye bunu sadece siyasi konumunu sağlamlaştırmak için değil, aynı zamanda Sudan meselesi Kızıldeniz'deki eski emellerini canlandırdığı için de yapıyor. Sudan’ın eski Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir döneminde Rusya’nın yanı sıra Türkiye de Sudan’ın Kızıldeniz kıyılarında bir liman ya da deniz üssü edinmeye çalışmıştı.

Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’den ilk kez cumhurbaşkanlığı düzeyinde Sudan'a yapılan bir ziyaret gerçekleştirdi. Türkiye'nin Sevakin Limanı’nın bir bölümünü geçici olarak kullanma hakkını elde ettiğini, böylece bölgeyi bir turizm beldesi ve Kızıldeniz üzerinden Mekke'ye giden hacılar için bir geçiş noktası olarak yeniden inşa edebileceğini açıkladı. Dönemin Sudan Dışişleri Bakanı İbrahim Gandur, Türkiye'nin Sudan'ın Kızıldeniz kıyısında (Sudan'ın Kızıldeniz bölgesinin başkenti ve ülkenin ana limanı olan Port Sudan'ın yaklaşık 60 kilometre güneyinde yer alan bir yarımada olan Sevakin’de) Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma harap haldeki bir limanı yeniden inşa edeceğini ve burada sivil ve askeri gemilerin bakımı için bir donanma tersanesi kuracağını duyurdu.

Türkiye'nin bu girişimi, Sudan’daki barış sürecini ileriye taşıyacak bir ivme noktası olabilir, ancak bunun için başta Cidde Müzakere Platformu olmak üzere diğer müzakere girişimleriyle bütünleşmesi gerekiyor. Sudan'daki barış için yürütülen çabaları ilerletmek amacıyla Manama'dan Cenevre'ye, Cibuti’den Moritanya'ya kadar birçok bölgesel girişim oldu. Fakat bu girişimler, uygulanması Sudan hükümetinin herhangi bir müzakereye girmesinin koşullarından biri haline gelen ön anlaşmalara varmayı başaran Cidde Müzakere Platformu’nun ne ötesine geçebildi ne de yerini alabildi. Uluslararası ve bölgesel tarafların bu girişimleri arasında tamamlayıcı roller aramak üzere koordinasyon sağlamaları -ki böyle bir koordinasyon şu an yok- Sudan'da uzayıp giden savaşın kısır döngüsünü kırmada başarının anahtarı olacağına şüphe yok.



Yeni ankette Amerikalıların en büyük endişesi ortaya çıktı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Yeni ankette Amerikalıların en büyük endişesi ortaya çıktı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

ABD Başkanı Donald Trump'ın defalarca "hiç bu kadar iyi durumda olmamıştık" diye ısrar etmesine rağmen, yeni bir ankete göre Amerikalıların en büyük endişesi hâlâ hayat pahalılığı.

SSRS'ın CNN için yaptığı son ankette, katılımcılardan, hayatı daha iyi hale getirmek için şansları olsaydı başkana odaklanmasını isteyecekleri tek bir konu seçmeleri istendiğinde, yüzde 32'si ekonomi veya hayat pahalılığına dair endişelerini dile getirdi.

CNN'in haberine göre bu oran Cumhuriyetçi seçmenler ve Cumhuriyetçi eğilimli bağımsızlar arasında yaklaşık yüzde 40'a yükseldi.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, tüm katılımcıların sadece yüzde 5'i göç ve sınır güvenliğini, yüzde 1'i ise suç ve kamu güvenliğini seçti.

Bu anket, yaygın olarak takip edilen bir ölçüye göre ABD ekonomisine olan tüketici güveninin aralık ayında 5. ay üst üste düşmesinin ardından geldi.

Trump, konuşmalarında ve Truth Social paylaşımlarında, zaten bir "altın çağ" yaşadıklarını ve Amerika'nın "ülke olarak şimdiye kadarki en iyi noktada" bulunduğunu şiddetle savunuyor.

Geçen ay "Ekonomi alanındaki harika çalışmalarım henüz tam olarak takdir edilmese de takdir edilecektir!" diye ilan etmiş, aralıkta ise "Alım gücü kelimesi Demokratların bir oyunudur" diye eklemişti.

Ancak kanıtlar, takdirin hâlâ yetersiz olduğunu gösteriyor. CNN anketine katılanlar, "orta sınıfa yardım", "sağlık hizmetleri maliyetleri", "sosyal güvenliği koruma", "konut maliyetleri" ve "gıda fiyatları" gibi birçok ekonomik konuyu en büyük endişeleri olarak gösterdi.

SSRS anket şirketinin basın açıklamasında belirttiğine göre, bu oran tüm katılımcıların yüzde 32'sini oluşturuyor. Katılımcıların dikkat çekici bir şekilde yüzde 16'sı Trump'ın istifa etmesini söyleyeceklerini, yüzde 8'i "genel olarak olumlu yorumlarda" bulunacaklarını belirtti.

Salı günü, kâr amacı gütmeyen ticaret araştırma kuruluşu Conference Board, tüketici güven endeksinin ekimde 92,9'dan kasımda 89,1'e düştüğünü ve katılımcıların mevcut iş koşullarına ilişkin değerlendirmelerinin Eylül 2024'ten bu yana ilk kez olumsuz yönde olduğunu açıkladı.

Michigan Üniversitesi tarafından yapılan benzer bir anketse farklı sonuçlar gösterdi; tüketicilerin ruh hali aralık ayında ekime kıyasla hafifçe iyileşti.

Eski MAGA destekçisi ve şimdilerde Trump eleştirmeni olan Marjorie Taylor Greene, bu yılın üçüncü çeyreğinde tüketici harcamalarındaki artışın büyük ölçüde sağlık hizmetleri maliyetlerinden kaynaklandığını gösteren son verilere dikkat çekti.

X'te yaptığı açıklamada, "Aylardır Amerikalılar için sağlık hizmetleriyle ilgili mali kriz konusunda uyarıda bulunuyordum ve işte geldi" dedi.

Cumhuriyetçilerin bunu düzeltememesi, ara seçimlerde onlara çok pahalıya mal olacak. Bunu düzeltmek için hiçbir şey yapmayan Cumhuriyetçiler, Demokratları suçlayamaz.

Ancak seçmenler bunun yakın zamanda düzeltileceğine inanmıyor gibi görünüyor. CNN anketinde, Trump'ın onların söylediklerine önem vereceğine inanıp inanmadıkları sorulduğunda, katılımcıların yüzde 51'i "Hiç inanmayacak" yanıtını verdi. Yaklaşık yüzde 38'i ise aynı durumun Demokrat liderler için de geçerli olduğunu düşünüyor.

Independent Türkçe


Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
TT

Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)

Tel Aviv’deki siyasi kaynaklar, Rusya’nın İsrail ile Suriye arasında bir güvenlik anlaşmasına varılması amacıyla gizli arabuluculuk yürüttüğünü, bu sürecin ABD yönetiminin bilgisi ve onayı dâhilinde ilerlediğini açıkladı.

İsrail devlet televizyonu Kan 11, Azerbaycan’ın şu anda üst düzey yetkililerin katıldığı toplantı ve görüşmelere ev sahipliği yaptığını; temasların Bakü’de sürdüğünü bildirdi.

Bilgi sahibi bir güvenlik kaynağı, Rus arabuluculuğuna rağmen İsrail ile Suriye arasındaki temaslarda hâlâ bir boşluk bulunduğunu, ancak son haftalarda sınırlı da olsa ilerleme kaydedildiğini söyledi.

Kan 11’e konuşan kaynaklar, Moskova ile Şam’ın ilişkileri güçlendirmek için çalıştığını; Rusya’nın geçen ay Lazkiye kıyı bölgesine asker ve askeri teçhizat sevk ettiğini aktardı. Aynı kaynaklar, İsrail’in Suriye’nin güneyinde Türkiye’nin varlığını pekiştirme girişimleri yerine, Rusya’nın sahadaki varlığını tercih ettiğini kaydetti.

Dün (çarşamba) Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani Moskova’yı ziyaret ederek Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü ve iki ülke ilişkilerinin stratejik düzeye taşınmasının hedeflendiğini belirtti.

İkili ilişkilerdeki en dikkat çekici gelişme ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, 15 Ekim’de Suriye’de geçiş döneminin başkanı Ahmed eş-Şera’yı kabul etmesi oldu. Görüşmede taraflar, stratejik ve siyasi ilişkilerin güçlendirilmesi ile enerji ve gıda alanlarında iş birliğinin önemine vurgu yapıldı.

İsrail’in Rusya ile iyi ilişkiler sürdürdüğü ve Tel Aviv’in Suriye dosyasında Moskova ile çıkar paylaşımı konusunda uzlaşı aradığı biliniyor. Mayıs ayından bu yana Putin ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Suriye başta olmak üzere çeşitli başlıkları ele alan dört uzun telefon görüşmesi yaptığı ifade ediliyor.

scd
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Moskova’da çarşamba günü gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare  (SANA)

Suriye Dışişleri Bakanlığı Enformasyon İdaresi, mayıstaki temasların ardından yaptığı açıklamada, Putin’in Suriye’yi bölmeye yönelik her türlü İsrail müdahalesini kesin biçimde reddettiğini ve Moskova’nın yeniden imar ile istikrarın sağlanmasına desteğini yinelediğini duyurmuştu.

cdfr
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Şam’da düzenlenen ortak basın toplantısından bir kare (EPA)

Tel Aviv’de ise “Türkiye nüfuzuna karşı Suriye’de Moskova ile ortak çıkarlar bulunduğu” değerlendirmesi yapılıyor. Maariv gazetesine göre Rusya, hem Türkiye hem de İsrail ile iyi ilişkiler sürdürüyor ve iki ülke arasında gerilimin tırmanmasını engellemeye çalışıyor. Aynı zamanda, tüm tarafların—Suriye dâhil—onayıyla ülkedeki pozisyonlarını korumayı hedefliyor.

dfgt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, İstanbul’da cumartesi günü ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile yaptığı görüşmeler sırasında, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin de hazır bulunduğu an (EPA)

ABD’nin İsrail-Suriye güvenlik düzenlemelerinde başat rolü üstlenmesine rağmen, Washington’un Rusya dâhil diğer müttefiklerden gelecek “olumlu katkılara” kapıyı kapatmadığı belirtiliyor.

Eski diplomat ve Suriye-Ortadoğu uzmanı akademisyen Mihail Harari’ye göre, Ahmed eş-Şera’nın Suriye’yi temkinli ve dengeli biçimde yönetmesi, ülkeye bölgesel ve uluslararası destek kazandırdı. Harari, İsrail’in Suriye’de kaosun sürmesini isteyen bir aktör gibi görünmekten kaçınması gerektiğini savundu.

Şarku’l Avsat’ın Harari’nin Maariv’de yayınlanan makalesinden aktardığı analize göre İsrail’in çıkarlarını sağlıklı yönetebilmesi için Şam ile bir güvenlik anlaşmasını hızla sonuçlandırması gerekiyor. Harari, son savaşta elde edilen askerî kazanımların siyasi kazanca dönüştürülmesinin, mevcut “pasif” tutumla mümkün olmayacağını ifade etti.


İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
TT

İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)

Ömer Önhon

Başbakan Binyamin Netanyahu, bu hafta onuncu üçlü zirve için Yunan ve Kıbrıslı mevkidaşları Kiriakos Miçotakis ve Nikos Hristodulidis'i Kudüs'te ağırladı. Zirvenin ardından yayınlanan ortak bildirinin temel noktaları şöyleydi:

• Güvenlik, savunma ve askeri konularda mevcut üçlü iş birliğinin güçlendirilmesi.

• Deniz yollarının ve hayati altyapının yenilenen tehditlerden korunmasında koordinasyonun derinleştirilmesi.

• Enerji sektöründe ortak projelerin geliştirilmesi, elektrik şebekelerinin birbirine bağlanması ve yenilenebilir enerji girişimlerinin geliştirilmesi.

Netanyahu, üçlü zirveyi bugüne kadar yapılan tüm toplantıların en önemlisi olarak nitelendirdi. İlk üçlü zirve, Doğu Akdeniz'de doğal gaz rezervlerinin keşfedildiği 2016 yılında yapılmıştı. O dönemde Türkiye'nin İsrail ve özellikle Mısır ve bazı büyük Körfez ülkeleri başta olmak üzere çeşitli Arap devletiyle ilişkileri oldukça gergindi. Bu ittifak tarafından kurulan üçlü mekanizmanın özü, “Türkiye'ye karşı birleşik bir cephe oluşturmak ve doğal gaz kaynaklarının en uygun şekilde değerlendirilmesi için iş birliği yapmak” üzerine kurulu.

Basın toplantısında bir İsrailli gazetecinin, Türkiye'ye mesajlarının ne olduğu yönündeki sorusuna Netanyahu, Türkiye'nin adını anmadan şu yanıtı verdi: “Kimseyle çatışma arayışında değiliz. Bu, uluslararası kuralları, normları ve istikrarı savunmak için kurulmuş bir ittifaktır ve umarız test edilmek zorunda kalmaz.”

Daha sonra yine Türkiye'nin adını anmadan şunları ekledi: “Topraklarımız üzerinde yeniden imparatorluklar kurabileceklerini hayal edenlere şunu söylüyorum; bu olmayacak. Kendimizi savunmaya kararlıyız ve bunu yapabilecek durumdayız.”

Netanyahu bu sözleriyle, tarihsel haksızlıkları ve korkuları öne sürmeye ve “ortak tehditler” olarak algıladığı şeylerle yüzleşmek için ittifaklar kurmaya dayalı bir politikaya geri dönüyor. İsrail'in Filistinlilere yönelik politikaları nedeniyle Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler zaman zaman gerginleşmiş olsa da 1990'larda eşi benzeri görülmemiş bir zirveye ulaşmıştı. İsrail uçakları geniş Anadolu ovaları üzerinde eğitim tatbikatları yapmış ve yüz binlerce İsrailli turist Türkiye'nin güvenli ve misafirperver ortamında tatil yapmıştı.

Ancak, Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 2002'de iktidara gelmesinden ve Netanyahu'nun başbakanlığından bu yana ilişkiler giderek kötüleşti.

Türk-İsrail ilişkileri, 2010 yılında İsrail güvenlik güçlerinin Gazze'ye yardım ulaştırmak için Akdeniz'deki uluslararası sularda seyreden uluslararası bir filonun parçası olan Mavi Marmara gemisine saldırmasıyla ağır bir darbe aldı. Daha sonra, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısının ardından dibi gördü.

Bugün ise iki ülke arasında bir soğuk savaş yaşanıyor ve Suriye ile Akdeniz'de doğrudan çatışma riski bulunuyor. İsrail, Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolünü, özellikle Suriye'deki etkisini ve varlığını bir tehdit olarak görüyor; zira bu durum, bölgedeki operasyonel üstünlüğünü, özellikle Suriye ve Lübnan'da olumsuz etkileyebilir.

Yunanistan ve Türkiye NATO üyesi, ancak Ege Denizi'nde uzun süredir devam eden anlaşmazlıklar nedeniyle ilişkileri gergin. Bu anlaşmazlıklar arasında münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığı, karasuları ve bazı ihtilaflı adaların yasal statüsü ve ilgili denizcilik hakları konuları yer alıyor. Atina ve Ankara siyasi ve teknik mekanizmalar ağını korusa ve son iki yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Aralık 2023'te Atina'ya, Başbakan Kiriakos Miçotakis'in Mayıs 2024'te Ankara'ya yaptığı ziyaretler de dahil olmak üzere üst düzey temaslar yeniden canlanmış olsa da temel anlaşmazlıklarda çözümsüzlük sürüyor.

Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz güvenlik mimarisinde merkezi fay hattı olmaya devam ediyor. 1974'ten beri ada, güneyde Kıbrıslı Rumlar (uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti) ve kuzeyde sadece Türkiye tarafından tanınan Kıbrıslı Türkler arasında fiilen bölünmüş durumda. Nikosia (Lefkoşa), Kıbrıs meselesindeki pozisyonunu ilerletmek ve Türk nüfuzunu sınırlamak için uluslararası forumlardan ve ortaklıklardan sürekli olarak yararlandı. Bu bağlamda, güvenlik konuları, devam eden enerji ajandası ile birlikte İsrail, Yunanistan ve GKRY arasındaki üçlü iş birliği çerçevesinin ön saflarına yerleşti.

frgty
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Kudüs'te yapılan üçlü toplantının ardından ortak basın toplantısında, 22 Aralık 2025 (AFP)

Yunanistan ve GKRY için İsrail ile iş birliğini derinleştirmenin en güçlü motivasyonu, gelişmiş teknolojik ve savunma yetenekleridir. Buna yapay zekâya olan artan ilgi, teknoloji transferi ve yüksek teknoloji sektörlerindeki yatırım bağları da dahildir. Savunma boyutu artık ikincil önemde değil; zira Yunanistan, füze topçu sistemleri de dahil olmak üzere İsrail ile büyük anlaşmalar yaptı ve Türkiye ile devam eden gerilimler arasında daha geniş hava ve füze savunma projeleri hakkında görüşmelerde bulunuyor. GKRY’nin, İsrail'in Barak-MX hava savunma sistemini teslim almaya başladığı da bildiriliyor. Türkiye bu anlaşmaya sert bir şekilde itiraz etti.

Zirveden önce üç ortağın, ortak bir “hızlı müdahale gücü” kurma niyetine dair haberler dolaşmıştı, ancak böyle bir girişim açıklanmadı. Anlatıldığına göre kavram tartışıldı, ancak nihayetinde kısmen NATO taahhütleriyle ilgili komplikasyonlardan kaçınmak, Türkiye ile gereksiz bir yüksek tansiyonu önlemek ve istenmeyen bölgesel sinyaller vermekten kaçınmak için ertelendi.

Bununla birlikte, zirveden bir gün sonra üç ülkenin askeri yetkilileri Nicosia'da ortak bir eylem planı ve Yunanistan ile İsrail arasında ikili bir askeri iş birliği programı imzaladı. Açıklanan unsurlar arasında, ortak özel operasyon birimi eğitimi ve insansız sistemler, özellikle dronlar ve elektronik savaş dahil olmak üzere yenilenen tehditler konusunda uzmanlık paylaşımı ile genişletilmiş bir ortak kara, deniz ve hava tatbikatı programı yer alıyor.

df
Türk gemisi “Mavi Marmara”, Hayfa Limanı’ndan Türkiye'ye dönüş yolculuğunda bir Türk römorkörü tarafından çekiliyor, 5 Ağustos 2010 (AFP)

Liderler ayrıca deniz güvenliğinin önemini vurguladılar ve GKRY’de Denizcilik Siber Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi'nin kurulmasını onaylayarak, bunu deniz yollarının ve hayati altyapının korunmasıyla doğrudan ilişkilendirdiler. Bu endişeler, uzun zamandır üçlü iş birliğinin temelini oluşturan enerji ve enerji güvenliği dayanaklarıyla kesişiyor.

Önce İsrail açıklarında, daha sonra Kıbrıs açıklarında keşfedilen açık deniz gazı, son çeyrek yüzyılda Doğu Akdeniz'in enerji haritası üzerindeki rekabeti ve pazarlığı yoğunlaştırdı. Buna karşılık Türkiye coğrafi konumu, yakınlığı ve mevcut altyapısı sayesinde kendisini önemli bir bölgesel merkez olarak konumlandırıyor ve bu da onu Rusya, Azerbaycan ve Orta Asya'dan Avrupa pazarlarına gaz ve petrol için tercih edilen bir transit güzergah haline getiriyor.

İsrail, GKRY ve Yunanistan, İsrail'den başlayıp Kıbrıs ve Girit'ten geçerek Yunanistan'a bağlanacak ve Türkiye'yi bypass edecek boru hattı aracılığıyla Avrupa'ya doğalgaz taşımak için alternatif bir rota arayışına girdiler. Ankara ayrıca GKRY, Yunanistan, İsrail, Mısır ve diğer birkaç ülkenin katılımıyla 2020 yılında kurulan Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu'ndan da dışlandı. Ancak, bin 900 kilometrelik kara ve deniz güzergahına sahip East-Med boru hattı olarak bilinen proje, maliyeti yüksek ve uygulanamaz olduğu gerekçesiyle reddedildi. Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğini çekmesiyle 2022 yılında donduruldu. Ancak bugün, Ukrayna'daki savaşın yarattığı ortamda, üç ülke projeyi yeniden canlandırmaya çalışıyor.

csdf
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York'taki BM Genel Merkezi'nde düzenlenen BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede, 19 Eylül 2023 (AFP)

Kudüs'te bir araya gelen liderler, Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa'yı birbirine bağlaması planlanan Hindistan-Ortadoğu Ekonomik Koridoru (IMEC) projesini ilerletme konusundaki kararlılıklarını da vurguladılar. Koridor Hindistan'dan başlıyor, Ortadoğu'daki çeşitli Arap ülkelerinden ve İsrail'den geçerek GKRY’ne ulaşıyor ve ardından Yunanistan üzerinden Avrupa'ya bağlanıyor. Hindistan, 2025’teki askeri çatışma sırasında Türkiye'yi Pakistan'ın yanında yer almak ve ona insansız hava araçları sağlamakla suçlamış ve bu durum iki ülke arasındaki ilişkilerde önemli bir bozulmaya yol açmıştı.

Üçlü (İsrail, Yunanistan ve GKRY), ortak bildiride, ABD'nin de katılımıyla “3+1” formatındaki görüşmelerinin önemini vurguladı. Başkan Donald Trump ve Recep Tayyip Erdoğan arasında, özellikle Trump yönetiminin Türkiye'ye Suriye ve Gazze'de özel bir rol vermesinden sonra sıcak bir ilişki olsa da İsrail Suriye'deki herhangi bir Türk varlığını reddediyor ve Ankara'nın Gazze için önerilen mekanizmalara katılımına şiddetle karşı çıkıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Netanyahu, aralık ayı sonunda Washington'da Trump ile yapacağı görüşmede büyük olasılıkla bu itirazları dile getirecek. Ayrıca ABD Başkanı’na, Gazze'deki 20 maddelik barış planının uygulanmasında Türkiye'ye alternatif olarak GKRY ve Yunanistan’ı önermesi de bekleniyor.

Buna karşılık, isminin açıklanmasını istemeyen bir Türk yetkili, GKRY ve Yunanistan'ın İsrail ile yakınlaşma yoluyla Türkiye'ye baskı yapma girişimlerinin, ikili ilişkileri iyileştirme ve Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarına zarar vereceğini vurguladı. İsrail ve bölgedeki bazı Arap devletlerinin Türkiye'nin katılımı konusundaki çekincelerini veya endişelerini dile getirebileceklerini ama Ankara'nın aksine GKRY ve Yunanistan'ın barış çabalarına katkıda bulunmak için gerekli güç ve bağlantılara sahip olmadığının açık olduğunu ve aslında, İsrail ile ittifaklarının onlara kazançtan ziyade bir yük gibi göründüğünü belirtti.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.