Arjantin'de kırmızı et krizi: Halk yoksulluktan domuza yöneliyor

Eskiden her gün dana eti yiyenler, artık haftada iki-üçe razı olduklarını söylüyor (Reuters)
Eskiden her gün dana eti yiyenler, artık haftada iki-üçe razı olduklarını söylüyor (Reuters)
TT

Arjantin'de kırmızı et krizi: Halk yoksulluktan domuza yöneliyor

Eskiden her gün dana eti yiyenler, artık haftada iki-üçe razı olduklarını söylüyor (Reuters)
Eskiden her gün dana eti yiyenler, artık haftada iki-üçe razı olduklarını söylüyor (Reuters)

Tüm dünyada sığır etinin kalitesiyle tanınan ve küresel üretimin yüzde 5'ini yaparak bu ürünün ithalatında dünyanın ilk 5 ülkesi arasında yer alan Arjantin'de halk şikayetçi. 

Zira ülkeyi vuran ekonomik kriz ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei'nin uyguladığı reçete, bifteği mutfaklarından uzaklaştırdı. 

2024'te kişi başına düşen sığır eti tüketimi, ülke tarihinin en düşük seviyesine indi.

Halkın önemli bir kısmı domuz ve tavuk etiyle yetinmeye çalışırken daha fakir olanlarsa onları dahi alamıyor. 

Başkent Buenos Aires'in adını mezbahalardan alan semti Mataderos'ta kasap olan Gonzalo Hernández, hafta sonunda domuz eti satışlarının çok arttığını söylüyor:

Eskiden ekstradan sattığımız, mangal kömürü gibi bir üründü. Artık işimizin ana parçalarından biri oldu.

Arjantin'in kendisini "anarko-kapitalist" diye niteleyen lideri Milei'nin Nisan 2024'te yüzde 300'ü bulan yıllık enflasyonu düşürmek için aldığı önlemler halkı vurdu. 

Enflasyon yüzde 166'ya gerilese de fiyatlar yükselmeyi sürdürüyor. 

Son 110 yıldır tutulan sığır eti tüketimi kayıtlarında en düşük seviyeye ulaşıldı.

Rosario Ticaret Odası'ndan ekonomist Franco Ramseyer, uzmanı olduğu hayvancılığı yorumlarken toplumdaki et tüketiminin azalmadığını ancak etin cinsinin değiştiğini vurguluyor.

Geçen yıl kişi başı sığır eti tüketimi ABD'de 38, Brezilya'da 34, Şili'deyse 26 kilo civarındaydı. 

Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü'nün raporuna göre 2022'de Türkiye'de büyükbaş ette kişi başına tüketim miktarı 18,44 kiloydu.

Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (ETBİR) verilerine göreyse 2019'da ortalama 12 kilo olan kırmızı et tüketimi, 2020'den itibaren 10 kilonun da altına geriledi. 

2024'te kişi başı 47 kilogram sığır eti tüketen Güney Amerika ülkesi hâlâ bu konuda dünya birincisi. 

Ancak ülkenin geçmişinde 71 kiloyu aşan bir ortalama var. Bu, sağlam bir düşüş anlamına geliyor. 

Ramseyer daha ucuz ve sağlıklı bir alternatif arayışındaki ülkelerin tavuğa döndüğünü hatırlatıyor. 

Arjantin'deyse sucuğa benzeyen "chorizo" gibi işlenmiş domuz ürünleri ve tavuğa yönelik ilgide önemli bir artış yok. Talep, taze domuz etine kaymış.

Kişi başı domuz eti tüketiminde 10 yıl önce senede 8,5 kilo ortalamaya sahip olan Arjantinliler, 2024'te talebi neredeyse iki katına çıkardı. 

Ülkedeki yemek programları da domuz etini içeren tariflere döndü. Pazarlama kampanyaları, taze kesilmiş domuz etinin sığırdan daha sağlıklı olduğunu öne sürüyor. 

53 yaşındaki Milei, Kasım 2023'teki seçimleri kazanarak Arjantin'in yeni lideri olmuştu. 

Tüm grevler ve diğer toplumsal eylemlere rağmen kamu harcamalarını büyük ölçüde kısıyor.

Geçen yıl verdiği bir röportajda "serbest piyasa devrimi" gerçekleştirdiğini savunan Milei, "B planı mevcut değil. Duygulara yer yok. 47 milyon kişi bazı yanıtlar bekliyor" ifadelerini kullanmıştı.

Özelleştirme planlarına ilişkin konuşan Arjantin lideri, "İlk neyi satabiliyorsam onu satacağım. Devlet, özel sektörün kaynaklarını zor kullanarak çalan bir makine. Bu nedenle devleti hiçbir şeyin çözümü olarak görmüyorum. Aksine problemin temel kaynaklarından biri" demişti. 

Bu politikalar bütçe açığı, enflasyon ve kamu harcamalarını düşürürken işsizlik ve fakirliğin artışı tepki topluyor.

Independent Türkçe, Washington Post, Telegraph, Reuters



İran-İsrail çatışması senaryoları: Kim kazanacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

İran-İsrail çatışması senaryoları: Kim kazanacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Baha el-Avam

Savaşın üçüncü gününde, İsrail ordusu ilk uyarısını yayınlayarak, gelecekteki saldırılar için potansiyel hedef haline geldiği için İranlı sivillere silah üretim tesislerinden ve ilgili tesislerden uzak durma çağrısı yaptı. Lübnan ve Gazze'de Tel Aviv'den yapılan benzer uyarılara ve onları takip eden bombardımanlara alıştık. Bu uyarılar savaşın bilinmeyen bir süre uzayabileceğini ve daha geniş bir alana yayılabileceğini ifşa ediyor.

Bir İsrail askeri yetkilisi pazar günü ülkesinin İran'da henüz vurmadığı çok sayıda hedefin olduğunu söylerken, saldırıların ne kadar süreceğini veya bu hedeflerin türünü ve yerini belirtmekten kaçındı. Ancak iki ülke arasındaki savaşın gözlemcilerin ve analistlerin analizlerinde yapılan tahminlerden daha uzun sürebileceğini dolaylı olarak vurguladı.

Savaşın uzaması ilk andan itibaren güçlü bir şekilde gündeme getirilen senaryolardan biri, çünkü İsrail, saldırısının “İran'ın nükleer ve balistik tehditleri ortadan kalkana" kadar devam edeceğini söyledi. Tahran ise “Tel Aviv saldırganlığından geri adım atana” kadar misillemelerinin devam edeceği konusunda ısrar ediyor. Bu senaryonun karşıtıysa, hızlı bir ateşkestir.

Her iki seçenek ve diğerleri ile ilgili karar, öncelikle iki karşıt taraf ile yürütülen uluslararası temaslara ve birçok ülkenin krizi sona erdirmek için inşa etmeye çalıştığı köprülere bağlı. Çatışmayı sona erdirmek için bölge içinde ve dışında devam eden çabalar bir yana, devam etmesine yönelik tüm olası senaryolar dikkate alınmalı.

Çatışmanın devam etmesi, iki taraf arasındaki savaşın kapsamını genişletebilir ve bu bir çıkarım değil, her iki tarafın açıklamalarına ve son iki gündeki gerçekliğe dayanarak varılan bir sonuçtur. Bu genişletmenin amacına gelince, Tel Aviv ve Tahran bazı noktalarda ihtilaf ederken, bazılarında da birleşiyorlar ve çatışma ile savaşlarda ülkelerin hep yaptığı gibi “amaç, aracı meşru kılar.”

ABD, İngiltere ve Fransa'nın İsrail'e yönelik İran füzelerini ve insansız hava araçlarını engelleme konusunda verdiği destek Tahran'ı kızdırıyor. Washington bu yardımı yaptığını kabul ederken, Londra ve Paris, Tel Aviv'e yönelik bilinen sempatilerine ve daha önce Tel Aviv'i hedef alan iki İran saldırısında bunu yapmış olmalarına rağmen, gerçeği açıklamaktan kaçınıyorlar.

İran'ın bu yardıma yanıtı, üç ülkenin bölgedeki askeri üslerini hedef almak olabilir ki bu da Arap ve bölge ülkelerini içeren daha geniş bir savaş senaryosuna giriş demek. Diğer senaryo ise Tahran'ın Irak, Lübnan ve Yemen'deki vekillerinin, İsrail ve müttefiklerinin İran saldırılarını zayıflatma, hedeflerine ve amaçlarına ulaşmasını engelleme güçlerini sınırlamak için savaşa katılmalarıdır.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi bugün, savaşın kapsamını genişletmenin ülkesinin kaçınacağı stratejik bir hata olduğunu söyledi. Bu açıklama, Tahran'ın askeri liderliğinin son iki gündür paylaştığı bir tehditten geri adım atmak demek. Nedeni de ABD Başkanı Donald Trump'ın, bölgedeki ABD üsleri ve müttefikleri hedef alınırsa ülkesinin şiddetli bir karşılık vereceğini duyurması olabilir.

ABD'nin savaşa dahil olmasını İngiltere’nin katılımı takip edebilir. Bu, Londra'nın bölgeye uçak ve çeşitli askeri varlıklar konuşlandırarak hazırlandığı bir olasılık. Başbakan Keir Starmer, Kanada'nın Alberta eyaletindeki Kananaskis'te düzenlenen G7 zirvesine giderken, bu açıklamayı yaptı.

Lübnan, Yemen ve Gazze'deki milis grupların sponsorları İran’ın yanında savaşa dahil olma olasılığı Tahran'a faydadan çok zarar verebilir. Zira bu milislerin gücü, liderlerinden halk tabanına kadar askeri, siyasi, ekonomik ve insan kaynaklarının çoğunu kaybettikleri İsrail ile yaklaşık iki yıllık çatışmanın ardından önemli ölçüde azaldı. Bu nedenle, katılımları bir fark yaratmayacak, aksine Tel Aviv'in müttefiklerinin savaşa dahil olmasını haklı çıkaracaktır.

Irak'taki İran yanlısı milislerin sağlam kaldığı doğru, ancak onların katılımları da olayların gidişatını değiştirmeyecek. Bunun birinci nedeni ABD’nin Irak’taki büyükelçiliğinde ve kamplarında önlemler alması. İkincisi, Bağdat'taki siyasi sınıfın bu konuda bölünmüş olması. Tahran'ın menfaatinden daha ağır basacak sonuçlardan duyulan korku nedeniyle müdahale etmeme kararı, bu sınıf arasında daha güçlü basıyor gibi.

Tek başına ABD, bombardıman uçaklarına ve İran'ın nükleer tesislerine, özellikle de Fordow tesisine nüfuz edebilecek sığınak delici silahlara sahip. Savaşa, ister tek başına ister Batı koalisyonunun bir parçası olarak katılmasının iki amacı olacaktır; Tahran'ın silahlarına ve nükleer gücüne kalıcı olarak son vermek veya yakın ve uzak birçok ülkede yaşananlara benzer şekilde siyasi rejimini tamamen değiştirmek.

Tahran’da rejim değişikliği, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tercih ettiği senaryo.  İran'a yönelik saldırıları genişleterek ve silahlarını, ekonomisini ve nükleer programını hedef alarak, savaşı daha kısa sürede ve daha az hasarla bitirmek için müttefiklerini doğrudan veya dolaylı olarak ülkesinin yanında savaşa katılmaya teşvik ederek bunun için çabalıyor.

Bu senaryoda Netanyahu'nun sorunu, savaşın kamuoyunun kendi aleyhine dönmesine neden olacak kadar sürmesi ve ülkesinin uğradığı insani ve ekonomik kayıpların kendisinin ve hükümetinin kaldırabileceğinden fazla olması. Bu olasılık, İsrail'de hedefine ulaşan her İran füzesiyle, Tel Aviv ve müttefiklerinin engelleyemediği Tahran tarafından fırlatılan bir füze sonucu kaybedilen her can ile büyüyor.

Şimdiye kadar, Washington ve birçok Batı ve Arap başkenti, Tahran'ı nükleer müzakere masasına geri döndürmeyi, krizi sona erdirmenin bir yolu olarak tercih ediyor. Amerikalı yazar ve gazeteci Thomas Friedman'a göreyse, müzakere seçeneği uzun sürmeyecek. Ancak mevcut savaşın sonucu ne olursa olsun, 1956, 1967, 1973, 1982, 2023 ve şimdi (2025)  gibi İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Ortadoğu haritasını yeniden şekillendiren çatışmalar tarihine eklenecek.

Friedman'a göre, İran rejimini devirme seçeneği mevcut fakat 21. yüzyılın başından bu yana bu savaştan önceki sayısız değişimden sonra bölgede öğrenilen iki ders şudur;
 birincisi, İran gibi rejimler gerçek güçleri ortaya çıkana kadar güçlü görünürler ve sonra hızla devrilirler. İkincisi, rejimlerinin çöküşünden sonra ülkelerdeki diktatörlüğün alternatifi mutlaka demokratik değildir.