ABD'li eski dublör, sahte araba kazalarıyla sigorta dolandırıcılığı yapmakla suçlanıyorhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5099749-abdli-eski-dubl%C3%B6r-sahte-araba-kazalar%C4%B1yla-sigorta-doland%C4%B1r%C4%B1c%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1-yapmakla-su%C3%A7lan%C4%B1yor
ABD'li eski dublör, sahte araba kazalarıyla sigorta dolandırıcılığı yapmakla suçlanıyor
43 yaşındaki Vanessa Motta, Adalet Bakanlığı'nın dolandırıcılık olayında dava açtığı 8 kişiden biri (mottalaw.com)
ABD Adalet Bakanlığı, New Orleanslı dublör bir kadının sahte sigorta taleplerinde bulunmak için araba kazaları düzenlediğini iddia etti.
43 yaşındaki Vanessa Motta, Louisiana'daki dolandırıcılık olayında yargılanan 8 kişiden biri. Motta'nın eşi ve profesyonel sürücüler de dahil olmak üzere sanıkların 18 tekerlekli araçlarla kasıtlı bir şekilde çarpışarak olay yerinden kaçtığı ileri sürülüyor.
Kamyonlara çarpan sürücüler "vurucu" diye adlandırılıyordu. Savcılara göre kazadan sonra bir kaçış şoförü "vurucunun" kaçmasına yardım ediyordu.
"Vurucuların" araçlarındaki diğer yolcular, yetkililere kazaya yol açan aracı kendileri kullandıklarını söylüyordu. Dolandırıcılık planının diğer üyeleriyse tanık rolünü üstlenerek çarpışmalarda suçu kamyon sürücülerine atıyordu.
Yerel haberlerde, Motta'ya sahte başvurular yapmaktan dava açıldığını ve kendisinin geçen ay suçlamaları reddettiği bildiriliyor.
Motta'nın avukatı Sean Toomey, müvekkilinin iddia edilen dolandırıcılık olayında mağdur olduğunu öne sürdü.
Toomey, Louisiana'daki mahkemeye "Bu kazalar gerçekten kurmacaysa müvekkilim de mağdurlardan biriydi ve başkaları onu suiistimal etti" dedi.
Kendisi de avukat olan Motta, 2017'de Motta Law LLC adlı hukuk bürosunu açmıştı. Motta'nın hukuk lisansı daha sonra askıya alındı ve posta ve elektronik dolandırıcılık, adaleti engellemek ve tanık etkilemek için komplo kurmaktan dava açıldı.
Motta dublörlük yaparken Jurassic World, Logan, Hızlı ve Öfkeli 7 (Furious 7) ve Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (Dawn of the Planet of the Apes) gibi filmlerde rol almıştı.
Polis, bir noktada planın ölümcül bir hal aldığını söyledi. Polise göre, kazalara karıştığı iddia edilen Ryan "Red" Harris, suçlara tanıklık etmemesi için eski suç ortağını vurdu. 2020'de hayatını kaybeden adam, bir soruşturmada federal yetkililerle işbirliği yapıyordu.
Kadın sanıklardan biri, o dönemde katil olduğu öne sürülen kişiyle çıktığını ama katilin, iddia edilen cinayeti birine anlatması halinde kendisini öldürmekle tehdit ettiğini söyledi.
Motta, halihazırda 250 bin dolar kefaletle serbest bırakıldı ve duruşmasını bekliyor. Independent Türkçe
‘Şimdi harca, sonra öde’ stratejisi, Starmer hükümetini mali erteleme tuzağına düşürüyor
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Avam Kamarası'nda konuşma yapıyor. (Reuters)
Birleşik Krallık Maliye Bakanı Rachel Reeves, değer olarak ‘devasa’ ancak yapısı bakımından alışılmışın dışında bir bütçe sundu. Bütçe, geçen yıl yapılan artışa yakın seviyede, 26 milyar sterlinlik (34 milyar dolar) büyük bir vergi artışı içeriyor. Ancak bu bütçe, kısa vadede borçlanmayı artırmaya ve halk arasında popüler olmayan vergi artışlarına dayanırken, harcama disiplinini sağlama önlemlerini parlamentonun son yıllarına erteleyen alışılmadık bir yaklaşıma sahip.
Cutting NHS waiting lists, cutting debt and borrowing, cutting the cost of living.
Bu yaklaşım, Birleşik Krallık Finansal Araştırmalar Enstitüsü’nün (IFS) tanımıyla ‘şimdi harca, sonra öde’ stratejisini temsil ediyor. Buna göre, ek harcamalar şu anda yapılırken, gelecekte harcama disiplinini sağlamak ve vergi artışlarını uygulamak için verilen vaatler üzerinden mali denge sağlanması hedefleniyor.
Reeves’in bütçesi tahvil piyasalarını yatıştırmış olabilir, ancak yüksek vergilerin İngilizlerin yaşam standardı üzerindeki etkilerini hafifletmesi veya ülke genelindeki olumsuz ruh halini ve partisinin sıkıntılarını kısa vadede gidermesi pek olası değil. Reeves’in açıkladığı vergi artışları, resmi bütçe tahminlerini hazırlayan kurum tarafından da, yaşam standartları üzerinde ciddi etkiler yaratabileceği uyarısına yol açtı. Ayrıca bütçenin hazırlık sürecindeki kaotik durum (Bütçe Sorumluluk Ofisi’nin, Reeves konuşmasını yapmadan önce tüm temel detayları yanlışlıkla internet üzerinden yayımlaması) İşçi Partisi milletvekillerini hükümetin yönetim kapasitesi konusunda ikna etmedi.
Birleşik Krallık Maliye Bakanı Rachel Reeves, hükümetin yıllık bütçe sunumu sırasında Londra'daki Avam Kamarası'nda konuşuyor. (AFP)
Bütçe Sorumluluk Ofisi (OBR) Başkanı Richard Hughes bugün, hem Reeves’e hem de Avam Kamarası Maliye Komitesi Başkanı’na yazdığı bir mektupta, OBR’nin Kasım 2025 ekonomik ve mali tahminlerine ‘yanlışlıkla’ 26 Kasım’da erişim sağlanmasına izin verdiğini belirtti.
Vergi dilimlerinin erimesi
OBR’nin tahminlerinde öne çıkan sürpriz, Reeves’in beklenmedik şekilde kamu harcamalarını artırma baskısıyla karşılaşması oldu. Yükselen enflasyon tahminleri, hükümeti sosyal yardım ödenekleri ve devlet emekli maaşları için ayrılan bütçeyi artırmaya ve özel eğitim ihtiyaçlarını finanse etme baskısını tanımaya zorladı.
Ancak durumu dengelemek için bu ek harcamalar, vergi gelirlerindeki artışla karşılandı. Bu artış yeni vergilerden kaynaklanmadı; temel sebep ‘vergi dilimlerinin erimesi’ fenomeniydi. Bu durum, hükümetin vergi dilimlerini dondurduğu sırada, enflasyon nedeniyle nominal ücretlerin artmasıyla, daha fazla kişinin otomatik olarak daha yüksek vergi dilimlerine girmesi anlamına geliyor. Böylece, resmi bir vergi artışı yapılmadan hazine gelirleri artıyor.
Bu dinamikler, Rachel Reeves’in büyük mali zorluğu aşmasını sağladı. Beklenmedik gelirler sayesinde, bütçe için mali rezervi 22 milyar sterline çıkarma kararı aldı. IFS, bu adımı ‘akıllıca’ olarak nitelendiriyor; çünkü 2026 yılında meydana gelebilecek ekonomik şoklara karşı bir güvence sağlıyor.
Taahhütleri aşan vergi paketi
Reeves, iki amaçla vergi artışı yaptı; mali rezervi güçlendirmek ve ek tahmini harcamaları finanse etmek, bunların başında ise evrensel kredi sisteminde iki çocuk sınırının kaldırılması yer alıyor. Ana gelir vergisi oranlarını, katma değer vergisini veya ulusal sigorta katkılarını artırmaktan kaçındı. Bunun yerine, kişisel vergi dilimlerinin dondurulmasını 2030-2031’e kadar üç yıl daha uzatarak milyonlarca kişiyi ya vergi ödemeye ya da daha yüksek gelir dilimine taşımayı seçti. Bu uzatma, ulusal sigorta eşiklerini de kapsayarak İşçi Partisi’nin seçim taahhüdünü ihlal ediyor ve açık bir şekilde ‘çalışanlar’ üzerinde vergi artışı anlamına geliyor. Buna ek olarak, emeklilik katkıları, yatırım gelirleri ve sermaye kazançlarındaki diğer artışlar, tasarruf ve yatırım teşviklerini zayıflatıyor.
Mali disiplinin güvenilirliği
Bu bütçede asıl belirleyici konu, açıklanan mali disiplin paketinin güvenilirliği oluyor. Kesintiler vaat edilmiş olsa da, önümüzdeki üç yılda borçlanmanın hâlâ beklenenden yüksek olması öngörülüyor. Borçlanmanın önceki tahminlerin altına düşmeye başlaması ancak 2029-2030 yıllarında mümkün olacak ve bu tamamen ertelenmiş vergi artışları ile gelecek harcama inceleme döneminde verilen disiplin vaatlerine dayanıyor. Kısa vadede ek borçlanma ve harcama uygulanabilir görünse de, özellikle yaklaşan seçimler öncesi harcama disiplininin sağlanabilirliği büyük ölçüde şüpheyle karşılanıyor. IFS’ye göre bu bütçe, toplam vergi yükünü 2030-2031’de gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 38,3’üne çıkarıyor; bu, mevcut parlamentoda açıklanan vergi artışlarının onlarca yılın en yüksek seviyesi anlamına geliyor.
Kısmi reformlar
Bütçe, bazı olumlu adımlar da içeriyor. Büyük aileleri desteklemek amacıyla iki çocuk sınırının kaldırılması, çocuk yoksulluğunu azaltmaya yönelik etkili bir uygulama olarak öne çıkıyor. Ayrıca özel eğitim harcamalarının aşılması riskinin yerel yönetimlerden merkezi hükümete aktarılması, hükümetin reform yapma teşviklerini artırıyor ve şeffaflığa doğru bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak bütçe, net bir büyüme planı olmaksızın kısa vadeli istikrarı hedefliyor.
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ve Maliye Bakanı Rachel Reeves, hükümetin bütçe sunumu sırasında Avam Kamarası'nda görülüyor. (AFP)
Özetle bu bütçe, Başbakan Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi hükümetinin karşı karşıya olduğu zor ikilemi gözler önüne seriyor. Hükümet, uzun süren kriz dönemlerinin ardından kamu hizmetlerini yeniden inşa etme ve istikrar sağlama sözü verirken, piyasaları yatıştırmak ve gelirleri güvence altına almak için onlarca yılın en yüksek vergi artışını kabul etmek zorunda kalıyor. Bu adım, kreditörler açısından mali disiplin anlamına gelse de, seçmenler üzerinde büyük bir baskı yaratıyor ve ciddi bir siyasi zorluk oluşturuyor. Ek harcamalar, parti içindeki sol kanadı sakinleştirmek için hızlıca geçirildi, ancak acı veren mali önlemler ve gerçek harcama disiplini gelecek seçimlerden sonrasına ertelendi. Bu ‘ertelenmiş disiplin’ yaklaşımı, partinin güvenilirliğini tehlikeye atıyor ve Starmer’ın vaat ettiği değişimi gerçekleştirme görevini zorlaştırıyor; finansal istikrarın gerçek maliyeti, esas olarak mevcut dönemi takip eden dönemlere bırakılıyor.
Trump’ın desteklediği Filistin asıllı Honduras’ın Cumhurbaşkanlığı yarışında Nasri Asfura kim?https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5213403-trump%E2%80%99%C4%B1n-destekledi%C4%9Fi-filistin-as%C4%B1ll%C4%B1-honduras%E2%80%99%C4%B1n-cumhurba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-yar%C4%B1%C5%9F%C4%B1nda-nasri
Trump’ın desteklediği Filistin asıllı Honduras’ın Cumhurbaşkanlığı yarışında Nasri Asfura kim?
Honduras cumhurbaşkanı adayı Nasri Asfoura, Honduras'ın Tegucigalpa kentinde Ulusal Parti kampanyasının kapanış etkinliğinde konuşuyor (EPA)
Filistin kökenli Nasri Asfura, destekçileri arasında “Tito” olarak bilinen, bu yıl Honduras’ta cumhurbaşkanlığı yarışına büyük bir ilgiyle girdi. Amerikan Başkanı Donald Trump’ın kendisine verdiği açık destek, kampanyasının yatırım politikaları ve ekonomik istikrar üzerinde yoğunlaşacağına dair güçlü bir işaret olarak değerlendiriliyor. Bu destek aynı zamanda Tegucigalpa–Washington ilişkilerinin geleceğine ilişkin soru işaretlerini de artırmış durumda.
Asfura, kampanyasını halkın dikkatini çeken “Papi a la Orden” (“Papi hizmetinizde”) sloganıyla yürütüyor. “Latin American Report”un aktardığına göre bu slogan, seçmene yakın duran, hizmete hazır bir lider imajı yaratarak geleneksel adaylara karşı duygusal bir avantaj sağlıyor.
Filistinli göçmenlerin çocuğu
1958’de Filistinli göçmen bir ailede doğan Asfura, üniversitede yarıda bıraktığı inşaat mühendisliği eğitiminden sonra iş hayatına inşaat sektöründe başladı. Ardından siyasete girerek parlamentoda görev yaptı ve 2014–2022 yılları arasında başkent Tegucigalpa’nın belediye başkanlığını üstlendi. Bu dönemde trafik akışını iyileştirmeye yönelik altyapı projeleriyle dikkat çekti; ancak aynı dönemde kentte yaklaşık 400 ağacın kaybedildiği de kaydedildi.
Fotoğraf: AFP
Asfura, 2021’de Ulusal Parti adına ilk kez başkanlığa aday oldu ancak seçimi kaybetti. Buna rağmen parti içinde yükselişini sürdürerek 2025 seçimlerinde ana aday olarak yarışıyor.
Yasal tartışmalar ve parti geçmişi
Belediye başkanlığı döneminde kamu fonlarından 1 milyon dolardan fazla kaynağı kötüye kullanmakla suçlanan Asfura; zimmet, kara para aklama ve sahte belge kullanma iddialarıyla karşı karşıya kaldı. Ancak tüm suçlamalar daha sonra düşürüldü.
Tegucigalpa'daki son seçim mitinginde bir kare (AFP)
Bu süreç, Ulusal Parti’nin yıpranmış siciliyle de ilişkilendiriliyor. Nitekim partinin eski başkanı ve Honduras’ın eski devlet başkanı Juan Orlando Hernández, ABD’de uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantılı suçlardan hüküm giymişti.
Yatırım ve güvenlik odaklı bir program
“AS-COA” raporuna göre Asfura’nın seçim programı; yabancı yatırımı çekmek amacıyla serbest ticaret bölgeleri, sanayi parkları, ulaşım ve enerji altyapısının güçlendirilmesi ile 10 yıl içinde 550 bin sosyal konut inşa edilmesini içeriyor.
Güvenlik alanında ise polis teşkilatının yolsuzlukla mücadele ve insan hakları konularında eğitilmesi, hassas bölgelerde ortak güvenlik güçlerinin artırılması ve gasp şebekelerini çökertmek için uzman birimler oluşturulması öngörülüyor.
Tito'yu kimler destekliyor?
“Americas Quarterly”e göre Asfura; devlet memurları, ordu ve polis üst kademesi, Tegucigalpa sakinleri, Evanjelik seçmenler ve daha önceki projelerinden yararlanan ekonomik elitler tarafından destekleniyor. Trump’ın desteği ise kampanyasına stratejik bir boyut katıyor ve onu ekonomik istikrara odaklanan bir aday olarak güçlendiriyor.
Seçim şansı ve karşılaştığı engeller
Başkentte belirgin bir popülariteye sahip, deneyimli bir siyasetçi olsa da Asfura’nın karşısında önemli zorluklar var: muhalefet içindeki dağınıklık, geçmiş yolsuzluk iddiaları ve olası bir birleşik muhalefet oyu.
Ayrıca Honduras’ta 1982’de sivil yönetime geçilmesinden bu yana hiçbir parti arka arkaya üçten fazla başkanlık seçimi kazanamadı.
Rakibi: Salvador Nasralla
Asfura’nın en güçlü rakiplerinden biri, Liberal Parti adayı Salvador Nasralla. 2024’te istifa etmeden önce Xiomara Castro hükümetinde başkan yardımcılığı yapan Nasralla; siyasi deneyimi ve güçlü medya varlığıyla tanınıyor. “AS-COA” ve “Latin American Reports”a göre programı; sosyal adalet, yolsuzlukla mücadele, eğitim ve sağlık yatırımlarının artırılması, küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesi ve şehirlerde istihdamın genişletilmesine odaklanıyor. Ayrıca seçimlerin şeffaflığı için uluslararası gözetim talep ediyor.
2025 seçimleri: Son yılların en çekişmeli yarışı
Muhalefetin birleşmesi hâlinde yarışın daha da kızışacağı değerlendiriliyor. Bu durum, 2025 Honduras seçimlerini uluslararası ilginin yoğunlaştığı, son yılların en tartışmalı seçimlerinden biri hâline getiriyor.
Liberal Parti'nin cumhurbaşkanı adayı Salvador Nasralla, kampanyasının kapanış etkinliğini Honduras'ın San Pedro Sula kentinde gerçekleştirdi (AP)
Nasralla, 1953’te Tegucigalpa’da Lübnan kökenli bir ailede doğdu. Şili’de Katolik Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği okudu ve işletme alanında yüksek lisans yaptı. Eğitimine ek olarak aldığı drama ve televizyon dersleri, ona güçlü bir medya kişiliği kazandırdı.
Honduras'ın San Pedro Sula kentinde düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kapanış etkinliğinde Liberal Parti destekçileri Salvador Nasralla için slogan attı (AP).
Önceki seçimlerde oyların yüzde 57’si sayıldığında, Nasralla’nın oyların yüzde 45’inden fazlasını aldığı ve mevcut Başkan Juan Orlando Hernández’in yaklaşık yüzde 40’ta kaldığı açıklanmıştı. Önceki beklentiler Hernández’in zaferine işaret etse de Nasralla kendine güvenini korumuş ve “Ben Honduras’ın seçilmiş başkanıyım” mesajını paylaşmıştı.
2025 yarışı da benzer şekilde büyük çekişmeye sahne olacak gibi görünüyor.
Trump döneminde Müslüman Kardeşler: İdeolojik akışkanlık ve hayatta kalma savaşı ikilemihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5213389-trump-d%C3%B6neminde-m%C3%BCsl%C3%BCman-karde%C5%9Fler-i%CC%87deolojik-ak%C4%B1%C5%9Fkanl%C4%B1k-ve-hayatta-kalma-sava%C5%9F%C4%B1
Ürdün’ün başkenti Amman'da Gazze'ye destek için bir araya gelerek Ürdün ve Filistin bayraklarının yanı sıra Müslüman Kardeşler bayrakları taşıyan protestocular, 27 Ocak 2023 (AFP)
Trump döneminde Müslüman Kardeşler: İdeolojik akışkanlık ve hayatta kalma savaşı ikilemi
Ürdün’ün başkenti Amman'da Gazze'ye destek için bir araya gelerek Ürdün ve Filistin bayraklarının yanı sıra Müslüman Kardeşler bayrakları taşıyan protestocular, 27 Ocak 2023 (AFP)
Abdullah Faysal Âl Rabih
ABD Başkanı Donald Trump’ın geçtiğimiz pazar günü Müslüman Kardeşler’in bazı ülkelerdeki yapılanmalarının ‘yabancı terör örgütleri’ listesine eklenmesini öngören bir başkanlık kararnamesini imzalaması yalnızca cezai bir bürokratik önlem ya da büyük uluslararası değişimlerin bağlamından kopuk bir siyasi tepki değil, aynı zamanda sosyolojik ve siyasi açıdan gri alanların ortadan kalkması olarak tanımlanabilecek tarihi bir dönüm noktasıydı. Kararname aynı zamanda, entelektüel teorileştirme ile fiziksel şiddet arasında ayrım yapan ve onlarca yıldır geçerli olan geleneksel ABD yaklaşımında köklü bir değişimi temsil ediyordu.
Washington bugün bu hukuki ve siyasi süreç aracılığıyla, siyasal İslamcı gruplarla ilişkisini yeniden tanımlamaya karar verdi. İhvan’ın literatürünü karakterize eden, haklar ve demokrasiye odaklanan Batı'ya yönelik söylem ile yönetim ve güçlerin ayrılığı kavramlarına odaklanan başka bir iç söylem arasındaki ikilemin ABD ulusal güvenlik standartları çerçevesinde artık kabul edilemez olduğu düşünülüyor.
Daha önce Al Majalla'da yayınlanan bazı makalelerde, İhvan’ın geleceği ve işleyiş mekanizmaları hakkında analitik sorular sormuştuk. İhvan üyelerinin duygusal ve psikolojik itici gücü olarak halifeliğe duyduğu nostaljik özlemi tartışmış, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında ABD seçimlerine bahis oynama sorununu çözümlemiş ve son olarak ‘Müslüman Kardeşler yeniden gizli faaliyetlere başlar mı? sorusunu sormuştuk.
Beyaz Saray'ın bu yeni hamlesi, bu ipleri birbirine bağlayan yeni ve belirleyici bilgiler sağlarken İhvan’ı faaliyetlerini radikal bir şekilde yeniden yapılandırmaya ve belki de bir başlangıç olarak gizli faaliyetlere geri dönmeye itebilecek zorlu varoluşsal seçimlerle karşı karşıya bırakıyor.
Gri bölgenin sosyolojisi ve Batı perspektifindeki değişimler
Bu kararın getirdiği değişimin boyutlarını anlamak için, öncelikle İhvan’ın son on yıllarda Batı'da faaliyet göstermesine olanak tanıyan ortamı incelememiz gerekiyor. Uzun süredir ‘gri bölge’ olarak adlandırılabilecek bir ortamdan yararlanan İhvan, Batılı bazı kurumların siyasal İslamcı hareketlerin doğası hakkında bilgi eksikliği nedeniyle kendisini ılımlı bir alternatif ve ‘cihatçı Selefizm’ ve El Kaide ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı bir kalkan olarak sundu.
Tarihi ve sosyolojik olarak, totaliter ideolojik hareketler varoluşsal baskılar ve yasal kuşatma ile karşı karşıya kaldıklarında, uyumlarını korumak için savunma mekanizmalarını harekete geçirirler
Bu varsayım, siyasal İslam'ı potansiyel bir işlevsel ortak olarak gören Batılı karar alma çevrelerini yıllarca yönlendirdi. Ancak, Trump yönetiminin mevcut yaklaşımı, bu hipotezin radikal bir şekilde revize edildiğini gösteriyor. Yeni önlemlerin dayandığı belgeler ve soruşturmalar, ABD güvenlik kurumları arasında Müslüman Kardeşler'in savunduğu fikirler ile şiddet yanlısı gruplar arasında ideolojik ve muhtemelen örgütsel bir bağlantı olduğu yönünde artan bir kanaate işaret ediyor. Buradaki değişim, İhvan’ı radikalizmin bir alternatifi olarak değil, geleneksel dindarlıktan sadakat, güçler ayrılığı ve yönetim gibi radikal fikirlerin benimsenmesine geçişi kolaylaştırabilecek bir ortamın parçası olarak görülmesinde yatıyor. Böylelikle, nesnel koşullar sağlandığında şiddete başvurmak için psikolojik ve entelektüel zemin hazırlanıyor.
Amerikan kurumları üzerine girilen bahsin düşüşü
Daha önce kaleme aldığımız “ABD’deki İslamcılar: Trump mı Harris mi?” başlıklı makalemizde, Amerikan sahnesinde büyük ölçüde kurumsal koruma üzerine bahse giren siyasal İslamcı hareketin benimsediği yoruma değinmiştik, İhvan’ın Batı'daki liderleri ve destekçileri arasında derin devlet sistemi ve Washington koridorlarındaki halkla ilişkiler ağının, Demokrat Parti ve araştırma merkezlerindeki akımlarla açık kanalların yanında herhangi bir başkan tarafından ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırılmasını engelleyen yasal ve siyasi bir fren oluşturacağı yönünde bir inanç hakim olduğunu ifade etmiştik.
ABD Başkanı Donald Trump, Washington’daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde, 17 Kasım 2025 (AFP)
Ancak, Başkan Trump'ın son hamlesi bu hesapların yanlış olduğunu kanıtladı. İhvan, Batı kamuoyundaki, özellikle de ABD'deki değişimlerin boyutunu doğru bir şekilde kavrayamamış gibi görünüyor. Grup içindeki geleneksel anlaşmazlıkları aşan geniş bir kesim, siyasal İslam’ı artık sadece doğrudan bir güvenlik tehdidi olarak değil, aynı zamanda liberal değerlere ve genel olarak toplumsal güvenliğe bir meydan okuma olarak görüyor. Bu bakış açısındaki değişim, konuyu dar kapsamlı terörle mücadeleden, anayasal kimlik ve değerlerin korunması gibi daha geniş bir bağlama taşıyor.
Ancak bu sınıflandırma, ABD'nin son dönemde yaşadığı gergin sosyo-politik iklimden ayrı olarak tutularak anlaşılamaz. Zira ülkede göçmenlere ve genel olarak Müslümanlara karşı yükselen nefret dalgasını görmezden gelmek mümkün değil. Bu nefret kendini, Michigan eyaletindeki Hamtramck ve Dearborn gibi şehirlerde ezan okunması konusuna medyada ve popülist kesimlerde gösterilen şiddetli itirazlar gibi çeşitli şekillerde gösteriyor. Bu düşmanca atmosfer, İhvan’a istemeden propaganda için bir can simidi sunarak, örgütsel yapısına yönelik cezai tedbirleri İslam ve Müslümanlara karşı topyekûn bir savaşın parçası olarak yeniden çerçeveleme fırsatı veriyor. Güvenlik ve kimlik konularını karıştıran bu anlatı, kendilerini tehdit altında hisseden Müslüman kesimlerde yankı bulabilir ve bu da İhvan’ı Müslüman toplumdan ayırma görevini zorlaştırabilir.
Özel düzenlemeye geri dönüşün kaçınılmazlığı olarak savunma dinamikleri
Fransa ve Ürdün'ün aldığı önlemleri daha önce analiz ettiğimizde, olası bir senaryo olarak gizli faaliyetlere dönüş hipotezini ortaya koymuştuk. Bugün, ABD’nin sınıflandırma konusunda hukuki ve mali ağırlığını ortaya koymasıyla, bu senaryo sadece bir olasılıktan, örgütün hayatta kalma içgüdüsünün dikte ettiği neredeyse kaçınılmaz bir yola dönüşüyor. Tarihi ve sosyolojik olarak, totaliter ideolojik hareketler varoluşsal baskılar ve yasal kuşatma ile karşı karşıya kaldıklarında, uyumlarını korumak için savunma mekanizmalarını harekete geçirirler.
Jeopolitik düzeyde, Trump'ın kararı Washington ile Ortadoğu'daki müttefikleri arasında görüşlerin önemli ölçüde yakınlaştığını yansıtıyor.
Şu an İhvan’ın literatürde ‘zorlukların hukuk bilimi’ olarak adlandırılan ve yeniden uyarlanabilir stratejilere başvurması bekleniyor. Bu stratejiler, gözetim ve güvenlik ihlallerinin olasılığını azaltmak için büyük, kamuya açık örgütsel yapılardan küçük hücreler veya kapalı aileler sistemine kademeli bir geçiş yoluyla yapısal daralma, sıkı denetime tabi olacak resmi finansal kanallardan ve kayıtlı derneklerden uzak alternatif finansman kaynakları arama ve gayri resmi ekonomiye güvenme veya kripto para birimleri kullanmayı içeriyor. Lider kadrosu, tereddütlü unsurları ayıklamak ve ideolojik olarak en sadık çekirdek kadroyu korumak için örgütsel filtreleme yöntemine de başvurabilir.
Uluslararasıcılık ve hukuki gerçeklik arasında kimlik krizi
Her zaman tarihe seçkin referanslarla duygusal çağrılarda bulunan ulusötesi kavramlara dayanan ve Müslümanların geçmişini tamamen pembe bir tablo olarak resmeden bir söylem benimseyen İhvan’ın İslam dini ve Müslümanların geçmişteki gücü ve ihtişamının en önemli nedeni olan ‘halifeliğe’ nostaljik bir anlatısı vardır. Bu anlatı, sömürgecilerin çizdiği sınırları tanımaz, ulusal aidiyetin ötesine geçen dini bağlara odaklanır. Batı'daki çokkültürlülük ve fikir özgürlüğü şemsiyesi altında ifade alanı bulan bu söylem, şimdi yeni bir hukuki gerçeklikle çarpışıyor. İhvan’ın ve bazı yapılanmalarının ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırılması kararı, sınırların kaldırılması veya rejimlerin aforoz edilmesi gibi fikirlerin savunulmasını, salt siyasi görüş olmaktan çıkarıp, terörizmi destekleme veya kışkırtma suçunun delili olarak kullanılabilecek bir materyale dönüştürüyor.
ABD’nin Michigan eyaletinin Dearborn şehrindeki Amerikan İslam Topluluğu Camii, 4 Şubat 2024 (Reuters)
Bu kimlik krizi sadece gerilemede değil, aynı zamanda diğer Müslüman gruplarla, bunların geçmişleri yahut ister İslamcı ister laik yönelimleri olsun, birleştirici bir çatı altında bir araya gelmek için kurulan siyasi ittifakların etrafındaki kafa karışıklığında da kendini gösteriyor. Bu çelişkinin belki de en belirgin tezahürü, Zahran Mamdani'nin New York Belediye Başkanlığı zaferinin İhvan tarafından memnuniyetle karşılanmasıydı. Buradaki sosyolojik paradoks dikkati çekti. Çünkü Müslüman Kardeşlerin ilkeleri Mamdani'nin Şii kökeninden kaynaklanan mezhepsel kimliğini ve aşırı sol ile kesişen ve muhafazakar siyasal İslam literatürüyle taban tabana zıt bir çelişki içinde olan sosyalist ideolojik kimliğini göz ardı ediyor.
Bu memnuniyet, tek kriterin Cumhuriyetçi Parti ve Başkan Trump'ın değerleriyle çelişen bir siyasi müttefik arayışı olduğu, bu müttefikin İhvan’ın fikri temelleriyle uyumlu olmayan bir değer sistemini benimsemiş olsa bile, ideolojik akışkanlık durumunu ortaya koyuyor. Bu durum, hesaplı bir siyasi esneklikten ziyade, varoluşsal çıkmazın derinliğini yansıtan, karşıtla ittifak aşamasının bir göstergesidir. Bu yaklaşım, İhvan’ın pragmatik yönünü yansıtıyor. Zira İsrail ile yakın ilişkiler kuran Türkiye'yi yüceltirken, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkeleri İsrail ile ilişkileri nedeniyle eleştiriyor. İlkeler, pragmatizm lehine ortadan kalkıyor.
Yeni jeopolitik: Görüşlerin yakınlaştırılması
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre jeopolitik düzeyde, Trump'ın kararı Washington ile Ortadoğu'daki müttefikleri arasında görüşlerin önemli ölçüde yakınlaştığını yansıtıyor. Yıllardır, ABD ile Suudi Arabistan, Mısır ve BAE gibi Arap ülkelerinden bazı müttefikleri arasında terör tehdidinin tanımında bir uyuşmazlık vardı. Washington genellikle doğrudan şiddet uygulayan örgütlerle mücadeleye odaklanırken, müttefikleri bu şiddeti besleyen entelektüel ve siyasi kuluçka merkezlerinin hedef alınması gerektiğini düşünüyor.
Müslüman Kardeşler'i terör örgütü olarak sınıflandırma kararı, siyasal İslamcı hareketlerle mücadele tarihinde bir dönüm noktası oldu. Bu karar, yapıcı belirsizlik döneminin sonu ile netlik ve sınırların belirginleştiği bir dönemin başlangıcına işaret ediyor.
Trump tarafından imzalanan başkanlık kararnamesi, bahsi geçen Arap ülkelerinin bu boşluğu doldurmak ve terörle mücadelenin sadece askeri yapısını değil, ideolojik ve örgütsel yapısını da ortadan kaldırmayı gerektirdiği fikrine dayanan benimsediği yaklaşımın geçerliliğinin dolaylı olarak kabul edildiği anlamına geliyor. Bu yeni uyumun uluslararası arenada İhvan’a yönelik baskıyı artıracağına, liderlerinin sınır ötesi hareketlerini ve faaliyetlerini koordine etmelerini zorlaştıracağına ve etkin bir şekilde faaliyet gösterme kabiliyetini zayıflatacağına şüphe yok.
Peki sıradaki ne?
Sonuçları tahmin etmek açısından, bu değişimin potansiyel güvenlik etkilerinin dikkate alınması önemli. Örgütsel yapılar üzerindeki yoğun baskı ve kamusal siyasi eylem kanallarının engellenmesi, ideolojik olarak yüklü gençlik tabanları arasında stratejik bir hayal kırıklığı yaratabilir. Bu durum, Seyyid Kutub ve Mevdudi'nin yazılarından etkilenen bazı bireyleri, bireysel olarak şiddet içeren seçenekleri benimsemeye itebilir. Tehditlerin yapısında, örgütlü eylemlerden merkezi olmayan şiddete, yani yalnız kurt fenomenine doğru bir kayma görebiliriz. Örgütsel merkezileşme bozulduğunda, parçalar öngörülemeyen şekillerde dağılabilir.
Ancak bu tehlike, ciddiyetine rağmen, Amerikan karar alıcıları ve müttefiklerinin gözünde, totaliter örgütlerin kurumlar ve toplumlar içinde yayılmasına ve demokratik araçları içten içe zayıflatmak için kullanmasına izin vermekten uzun vadede daha az maliyetli olmaya devam ediyor.
Müslüman Kardeşler'in bazı yapılarını ‘yabancı terör örgütü’ olarak tanıma kararı, siyasal İslamcı hareketlerle mücadele tarihinde bir dönüm noktası oldu. Bu karar, yapıcı belirsizlik döneminin sonu ile netlik ve sınırların belirginleştiği bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Bu dönemde, ulus devletlerin ulusötesi projeler karşısında egemenliklerini ve yasal standartlarını dayatma yetenekleri test edilecek.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة