İran, İsrail'i vurduğu yeraltı füze tesisini tanıttı

"Bu yanardağ her an patlayabilir"

 İran'ın Rusya'ya balistik füze gönderdiği iddiaları da tartışma yaratmıştı (Reuters)
İran'ın Rusya'ya balistik füze gönderdiği iddiaları da tartışma yaratmıştı (Reuters)
TT

İran, İsrail'i vurduğu yeraltı füze tesisini tanıttı

 İran'ın Rusya'ya balistik füze gönderdiği iddiaları da tartışma yaratmıştı (Reuters)
İran'ın Rusya'ya balistik füze gönderdiği iddiaları da tartışma yaratmıştı (Reuters)

İran Devrim Muhafızları Ordusu, yeraltı füze tesisini tanıttı.

Ulusal televizyon kanalı IRIB TV'nin cuma günü paylaştığı görüntülerde, tesiste "yeni özel füzelerin" üretildiği belirtiliyor. 

Videoda İran Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami ve Tuğgeneral Emir Ali Hacızade de görünüyor.

Devrim Muhafızları'na bağlı medya kuruluşu Tasnim'in aktardığına göre Hacızade, yeraltı füze tesisi için şu ifadeleri kullanıyor: 

Bu dağların altındaki yanardağ en kısa sürede patlayabilir.

İran'ın yarı resmi haber ajansı Mehr, İsrail'e karşı nisan ve ekimde düzenlenen saldırıların bir kısmının bu tesisten gerçekleştirildiğini aktarıyor. 

İsrail ordusu, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına nisanda saldırı düzenlemiş, Devrim Muhafızları Ordusu'ndan iki tuğgeneralle üç kişiyi daha öldürmüştü. Bunun üzerine İran, yaklaşık 170 drone ve 120 balistik füze kullanarak İsrail'e misilleme yapmıştı. Bir İsrailli çocuğun şarapnel nedeniyle yaralandığı bildirilmişti.

Hamas lideri İsmail Haniye'nin, İran'ın başkenti Tahran'da 31 Temmuz'da öldürülmesi gerginliği tekrar artırmıştı. İran, 1 Ekim'deki misillemesinde 180 füze fırlatmıştı. İsrail de buna karşılık İran'daki askeri hedefleri vurmuştu.

İsrail'in sağcı gazetesi Jerusalem Post, füze tesisi tanıtımını "İsrail'e saldırı düzenlenen tesis açığa çıktı" başlığıyla paylaştı.

Suriye'de Beşar Esad rejiminin yıkılmasıyla İran, Ortadoğu'daki önemli bir cephede yenilgi aldı. CNN'nin haberinde Lübnan, Gazze ve Yemen'deki İran destekli milislerin saldırıya uğramasına ve Esad'ın düşmesine rağmen Tahran'ın "güç kaybetmediğini göstermeyi amaçladığı" yazılıyor.   

Videonun yayımlanması, Donald Trump'ın göreve gelmesine sayılı günler kala gerçekleşti. 20 Ocak'ta ülkenin başına geçecek Trump'ın, ilk dönemindeki gibi İran'a yönelik "maksimum baskı" politikası yürüteceği öngörülüyor.

Independent Türkçe, CNN, Jerusalem Post



Baba İran’ın dağılmasının ardından yetimlerin kaderi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Baba İran’ın dağılmasının ardından yetimlerin kaderi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bölgede şu anda İran ile bağlantılı siyasi grupların ve silahlı örgütlerin kaderinde radikal bir değişime yol açacak iki bileşik olay yaşanıyor.

İran rejiminin bölgede bir asrın üçte biri boyunca askeri bir istisna olarak övündüğü stratejik askeri yapının “örümcek ağından daha zayıf olduğu” kanıtlandı. Bu durum, devlet yapılarının, kurumlarının ve toplumlarının İran’a bağlı olan grup ve örgütlere karşı seslerini yükseltmelerinin kapısını aralayacaktır.

Diğer olay da açıklanan ve üzerinde mutabakata varılan Türkiye ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki askeri/siyasi bağlamdır. Bu bağlam, özellikle uzun vadede İran için büyük bir jeopolitik meydan okuma oluşturacaktır.

PKK'nın en zorlu coğrafi bölgelerden birinde 40 yıl boyunca biriktirdiği silah cephaneliği ile askeri altyapıyı dağıtması, özellikle bölgemizde, direniş hareketlerinin nihayetinde, başarabileceklerine dair bir model sunmaktadır ve bu hareketlerin çoğu İran ile siyasi araçlarına bağımlıdırlar.

PKK'nın olağanüstü kararıyla inşa edeceği şey, bölgemizin siyasi deneyimleri boyunca eksik olan bir “model” sunmak olacaktır. Zira yaşanacak olan bölgenin, 40 yıldır silahlı eylemde bulunan bir örgütün deneyimiyle, çözümsüz sorunlarını çözmek için tamamen farklı bir mekanizma ve süreçle karşılaşacak olmasıdır. 40 yıldır silahlı eylemini sürdüren ve bölgenin askeri açıdan en güçlü ve uluslararası karar alma merkezleriyle en yakın bağlantıları olan ülkelerinden birinin, bu süre boyunca kendisini yenemediği bu örgüt, buna rağmen, silahlı örgütlerin devletlere karşı askeri eylemlerinin etkisizliğini kabul ederek silahlarını bırakmaya, açık ve şiddet içermeyen siyasi eylemle temsil edilen farklı bir faaliyet alanına girmeye karar verdi.

Burada İran’a, Lübnan Hizbullahı, Irak Haşdi Şabi Güçleri, Yemen'de Husi hareketi ve diğerleri gibi örgütlerin davranışları hakkında büyük sorularla karşı karşıya kalacağı için büyük bir  parantez açılmalı. “Bu örgütlerin nihai kaderi ve etkinliği nedir?” türünden sorular sorulacak ve bunlar, bu ülkelerde siyasi faaliyetlerde bulunan çeşitli tarafların yanı sıra, uluslararası alanda bu tür modellere net bir biçimde son verilmesini isteyen, aktif güçler tarafından gündeme getirilecektir. Ancak herkesten önce bu yerel silahlı örgütlere sadık ve onlarla bağlantılı olanlar başta olmak üzere, bu ülkelerdeki yerel topluluklar, bu soruları dillendirecektir.

Başka bir düzeyde, örneğin Türkiye ile PKK arasındaki anlaşma, özellikle bölgesel olarak Kürt sorununun tarihinde bir dönüm noktası oluşturacaktır. Bu da onlarca yıldır durgun ve şiddetli baskının baskısı altında kalan İran'ın kendi içindeki Kürt sorununda meydana gelebilecek dönüşümlere kapı açacaktır.

Devletin kimliğine ve yerleşik coğrafyasına temas ettiği, Türk devletinin kuruluşunu, resmi tarihini ve devlet yapısını inşa eden kuruluş mitlerini yerle bir etme gücüne sahip olduğu için, Kürt meselesinin “dördüncü imkansız” olarak görüldüğü Türkiye, şimdi tüm bunların bulunduğu sayfayı çeviriyor. Siyasi sistemi ile Kürt toplumu arasında daha ılımlı, değerli ve ortaklığa dayalı bir ilişki öngörüyor. Geçmişin mirasını aşıyor ve devletin yapısının, tarihi boyunca olduğu gibi, mutlak milliyetçilik, merkezileşme ve kendi içine kapanma olmayacağını vaat ediyor.

İran'ın askeri gücünü kaybetmesi, Irak gibi hükümetleri bu örgütleri dağıtma ve açık dış desteğe güvenmelerinden korkmadan onları ulusal bağlama tabi kılma konusunda daha cesur ve cüretkar yapacaktır

 Bunu yaparak Türkiye, imkansız görüneni başarmış olacaktır ve bunun ardından İran, uzun süreli ve etnik kökenli bir protestolar aşaması yaşamayı beklemelidir. Bu protestoları öncelikle kendi Kürtlerinden, ancak aynı zamanda Farslıların yanı sıra ülkenin kurucu etnik grupları olan Azeriler, Araplar ve Beluciler’den de beklemelidir. Bu etnik gruplar, Fars milliyetçiliğinin dini/mezhepsel söylemle örtülü olsa da merkeziliği nedeniyle ulusal benlikten dışlanma ve bir marjinalleştirilme mirasını taşımakta ve biriktirmektedir. Uzun zamandır araştırma merkezlerinde “tarihin son iki milliyetçi devleti” olarak Türkiye ve İran anılırken, bundan sonra tek bir devlet, İran anılacaktır. Bu ise rejimin istikrarı için önemli bir meydan okuma oluşturacaktır.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İran, zayıflıklarının biriktiği bir dönemde buna karşılık vermezse, şüphesiz uzun vadeli ve kökleşmiş iç isyanlara tanık olacaktır.

Bu aynı zamanda, genel bağlamda bu barış süreci aracılığıyla Kürt-Türk uyumu ve sadece Türkiye'dekiler değil, bölgedeki tüm Kürtlerin siyasi, ruhsal ve kültürel olarak Türkiye ile yakınlaşması anlamına gelecektir. Bu ise Türkiye'nin bölgesel konumuna doğrudan önemli bir siyasi değer katacaktır hem de İran’ın payını azaltarak. Bütün bunlar İran için en hassas ve önemli ülkelerde yani Suriye ve Irak’ta, ama aynı zamanda İran'ın kendisinde de yaşanacaktır. Zira Türk-Kürt uyumu, İran içindeki Kürtler ve Azeriler arasındaki geleneksel gergin ilişkilere dramatik bir gelişme olarak yansıyacaktır ki İran siyasi rejimi onlarca yıldır bundan kaçınmaya çalışıyor.

Son olarak, İran'ın stratejik askeri cephaneliğini kaybetmesi, Irak gibi bazı hükümetleri, bu örgütleri dağıtma, birkaç gün öncesine kadar askeri gücü fazla olan bir devletin açık dış desteğine güvenmelerinden korkmadan, onları ulusal bağlama tabi kılma konusunda daha cesur ve cüretkar yapacaktır.