Yeni devletin inşası sırasında Suriye siyasi söylemi

Sürdürülebilir bir siyasi çerçeve ve meşru bir yönetim yapısı oluşturmanın önemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’yi Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da hazır bulundu (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’yi Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da hazır bulundu (AFP)
TT

Yeni devletin inşası sırasında Suriye siyasi söylemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’yi Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da hazır bulundu (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’yi Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da hazır bulundu (AFP)

Ömer Önhon

Suriye’deki yeni yönetimden Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı Enes Hattab’ın aralarında bulunduğu üst düzey bir heyet, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve diğer üst düzey yetkililerle görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye'yi ziyaret etti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da heyet üyelerini kabul etti.

Uzun yıllar yaşadığı ve İstanbul'daki bir üniversitede yüksek lisans ve doktorasını tamamladığı Türkiye'yi yakından tanıyan Şeybani, Türkiye'ye yaptığı ilk resmi ziyareti sosyal medya üzerinden Türkçe olarak duyurdu. Şeybani, ‘geçtiğimiz 14 yıl boyunca Suriye halkını yalnız bırakmayan Türkiye Cumhuriyeti'ni ziyaret ettiğini’ belirtti.

Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin detayları açıklanmasa da Fidan ve Şeybani’nin daha sonra düzenledikleri ortak basın toplantısı oldukça olumlu mesajlar içeriyordu. Özellikle Hakan Fidan'ın Türkiye’nin istihbarat paylaşımı ve askeri kapasite geliştirme de dahil olmak üzere geniş bir yelpazede savunma ve güvenlik konularında Suriye hükümetine destek vermeye hazır olduğunu teyit etmesi dikkati çekti.

Türkiye'nin DEAŞ’a karşı mücadelede ve DEAŞ’lılar ile ailelerinin kaldığı mülteci kamplarının yönetiminde Suriye’ye yardım etmeye hazır olduğunu açıkça vurgulayan Fidan, “Suriye'ye operasyonel destek sağlayabiliriz” dedi.

Öte yandan Şeybani, Suriye'nin kendi topraklarından Türkiye'ye yönelik herhangi bir tehdit oluşmamasını sağlayacaklarını ve Suriye'nin kuzeydoğusunun merkezi hükümetin kontrolü altına girerek Arap kimliğini yeniden kazanacağını vurguladı.

Bu açıklamalar, özellikle Suriye'nin karşı karşıya olduğu zorluklar çerçevesinde Suriye-Türkiye ilişkileri için umut vaat ediyor. Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) lideri ve devlet başkanı yetkilerini kullanan Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin ülkeyi ileriye taşımak ve yeniden inşa çabalarına uluslararası destek çekmek için aktif bir şekilde çalıştığı Suriye'de yeni bir yönetim ve belki de yeni bir devlet kuruluyor.

Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin ayrıntıları açıklanmazken, görüşmelerin ardından Fidan ve Şeybani tarafından düzenlenen ortak basın toplantısında son derece olumlu mesajlar verildi.

Şeybani diplomatik çalışmaları çerçevesinde Fransa, Almanya ve İtalya dışişleri bakanlarının yanı sıra ABD ve Avrupa Birliği (AB) heyetleri gibi çok sayıda Arap ve Batı ülkesinden yetkililerle görüşmeler gerçekleştirdi.

Bu diplomatik ivme her ne kadar yeni yönetimin uluslararası taraflarca tanınması açısından önemli olsa da HTŞ'nin El Kaide ve Nusra Cephesi kökenli olması nedeniyle şüpheciler devam ediyor. Öte yandan HTŞ liderliğindeki yeni yönetim, Suriye halkı ya da Suriye Halk Meclisi tarafından seçilmediği için meşru siyasi otorite iddiasında bulunamıyor.

Sürdürülebilir bir siyasi çerçeve ve meşru bir yönetim yapısı oluşturmak son derece önemli olsa da bu görev karmaşık ve zor olmaya devam ediyor. Bu görev için hem zaman hem de sabır gerekiyor. Ancak zaman daralıyor ve siyasi istikrarın sağlanmasındaki gecikmeler ülkeyi yeni bir krize sürükleyebilir.

Geçici hükümetin görev süresinin mart ayında sona ermesi ve daha geniş kapsamlı bir geçiş hükümetinin görevi devralması bekleniyor. Suriye toplumunun çeşitliliğini yansıtan ve Suriye'nin dört bir yanından bin 200'den fazla temsilciyi bir araya getirecek olan Ulusal Diyalog Konferansı önemli bir dönüm noktası olacak.

Ulusal Diyalog Konferansı’nın Ahmed eş-Şera’ya geçiş döneminde, ulusal seçimler yapılana kadar ülkeyi yönetmesi için yetki vermesi bekleniyor. Bu yetki aynı zamanda bir geçiş hükümetinin kurulmasını ve Suriye'nin geleceğini belirleyecek yeni bir anayasanın hazırlanmasını da içeriyor. Ancak bu kritik aşamada Suriye, ülkeyi istikrara kavuşturmak ve yeniden inşa sürecini mümkün kılmak için uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç duymaya devam ediyor.

Suriye ile olan 911 kilometrelik sınırından kaynaklanan ağırlığıyla Suriye krizinde her zaman belirleyici bir rol oynayan Türkiye, 2011'den bu yana Suriye sahnesindeki gelişmelerde, özellikle de HTŞ'yi iktidara getiren süreçte etkili bir oyuncu olarak öne çıktı. Türkiye bugün Suriye üzerinde, özellikle de yaklaşan yeniden inşa sürecinde, önemli bir etki yaratabilecek ayrıcalıklı bir konumda.

Türkiye'nin en önemli önceliği Kürtlerin ağırlıkta olduğu Halk Koruma Birlikleri'ni (YPG) ortadan kaldırmak ve topraklarında barındırdığı yaklaşık üç milyon Suriyeli mültecinin geri dönüşünü kolaylaştırmak. YPG ideolojik olarak PKK ile bağlantılı. PKK kurucusu Abdullah Öcalan'ı lideri olarak gören YPG saflarında Türkiye'den çok sayıda PKK’lı yer alıyor. YPG, ABD tarafından Suriye’de DEAŞ’a karşı başlıca yerel müttefik olarak eğitilen ve silahlandırılan 80 bini aşkın üyeli bir askeri güce dönüştü.

Türkiye ve Suriye, 1990'lı yılların sonlarında Şam'ın PKK'ya verdiği destek ve Abdullah Öcalan'a ev sahipliği yapması nedeniyle neredeyse askeri bir çatışmanın eşiğine gelmişti. Suriye, Öcalan'ı topraklarından çıkararak ve 1998 yılında Adana Anlaşması’nı imzalayarak bu krizi önledi.

Bugün YPG'yi Suriye'nin kuzeydoğusunda bağımsız bir silahlı güç olarak kabul etmeyen Türkiye, uzun yıllardır YPG’nin altyapısını ve üst düzey liderlerini hedef alıyor. Ankara, YPG'nin tamamen dağıtılmasını ve Suriyeli olmayan üyelerinin, özellikle de Türkiye'den katılan PKK bağlantılı olanların YPG saflarından çıkarılmasını talep ediyor.

Türkiye'nin YPG ile çatışması ve Türkiye içindeki sözde uzlaşı süreci ile ABD ve Kürt birlikleri arasındaki iş birliği, Suriye hükümetinin bu çetrefilli dosyayı yönetme çabasına ilave zorluklar ve yeni engeller ekliyor.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, birkaç gün önce Şam'da Ahmed eş-Şera ile bir araya gelerek SDG'nin yeni rejime nasıl entegre edileceğini, orduya katılıp katılmayacağını ve bunun için hangi mekanizmanın kullanılacağını görüştü. Abdi ve Şera, Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde bir tür yerel yönetimin kurulup kurulmayacağını ve SDG kontrolündeki bölgelerdeki petrol sahalarının geleceğini de ele aldı.

dvfgbrh
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, Ankara'da düzenlediği basın toplantısında (AFP)

Suriye'deki yeni yönetim, aynı derecede önemli bir konu olan çeşitli grupların derhal silahsızlandırılması ve Savunma Bakanlığı çatısı altına toplanması meselesiyle de ilgilenmeli. Ahmed eş-Şera, silahlı grupların bu vizyonu kabul ettiğini belirtse de bu tam olarak doğru değil. YPG prensipte buna karşı çıkmayabileceğini açıkladı, ancak konunun tartışılması gerektiğini vurguladı.

Suriye'nin güneyinde Suveyda, Dera ve Kuneytra'daki silahlı gruplar ise aynı görüşte değil. Gelişmelerin nasıl ilerleyeceğini bekliyorlar. Bu grupların başında ise Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve hatta İsrail gibi bazı bölgesel tarafla bağlantıları olduğu bilinen Ahmed el-Avde liderliğindeki Güney Operasyonları Odası geliyor.

Türkiye, HTŞ ve Suriye Milli Ordusu (SMO) arasındaki ilişkiler iyi biliniyor ve artık bu ilişkilerin devletler arası düzeyde ve uygun bir yasal zeminde yeniden yapılandırılması gerekiyor.

Türkiye ile Beşşar Esed yönetimindeki eski Suriye arasında iki önemli güvenlik anlaşması vardı. Bunlardan biri 1998 yılında imzalanan ve Türkiye ile Suriye arasındaki krizi sona erdiren Adana Anlaşması'ydı. Bu anlaşma, iyi bir şekilde uygulandı, ancak krizin patlak vermesinin ardından 2012 yılında askıya alındı.

Türkiye, HTŞ ve SMO arasındaki ilişkiler iyi biliniyor ve artık bu ilişkilerin devletler arası düzeyde ve uygun bir yasal zeminde yeniden yapılandırılması gerekiyor.

Şam, 2010 yılında olumlu yönde değişen koşulları dikkate alan yeni bir anlaşma imzalanmasını önermiş, Ankara da Adana Anlaşması'nın iptali anlamına gelmemesi koşuluyla bunu kabul etmişti. Aynı yıl iki ülkenin dışişleri bakanları Ahmet Davutoğlu ve Velid Muallim, ‘Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması’nı imzaladılar. Fakat anlaşma 2011 krizi nedeniyle yürürlüğe girmedi.

Bunun da ötesinde, ABD ve Batı ülkelerinden müttefikleri, DEAŞ’ın yeniden ortaya çıkma ihtimali ve DEAŞ’lılar ile ailelerinin hapishanelerde ve kamplarda tutulması gerektiği konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor. ABD, Türkiye ve Suriye hükümetine karşı destek kazanmak için Batı'nın hassasiyetlerini ve korkularını kendi lehine kullanan SDG’yi bu konuda güvenilir bir ortak olarak görüyor.

Suriyeli Kürtlerin Fransa'ya yaptığı destek çağrısı ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Fransa'nın Suriye'deki Kürtleri yalnız bırakmayacağı yönündeki açıklamasını değerlendiren Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye'nin Suriye'de muhatabının ABD olduğunu belirterek ‘Avrupa'daki bazı küçük ülkelerin Amerika'nın şemsiyesi altında söz söylemeye dönük politikalarının kendilerine hiçbir katkısı olmadığını’ vurguladı.

Ancak ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump henüz Suriye politikasını açıklamadı ve SDG gibi ABD tarafından eğitilen ve donatılan bir silahlı gücün ortadan kaldırılmasına göz yummayabilir. Buna karşın ABD, Türkiye'yi karşısına almak istemeyecektir. Hatta ABD'li yetkililer son zamanlarda Türkiye'nin güvenlik kaygılarını anladıklarını belirten açıklamalar yaptılar.

Türk ve ABD'li yetkililer arasında bu konuda bazı görüşmeler yapıldı. ABD'nin Ankara, Şam ve SDG arasında arabulucu rolü oynadığı söyleniyor. Bundan bir hafta önce ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşar Vekili John Bass, kısa bir süre içinde ikinci kez Türkiye'yi ziyaret etti. Görüşmelerin sonunda yapılan açıklamalara olumsuz bir hava hakim değilse de hala çözülmesi gereken bazı sorunlar olduğu açıktı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla’dan dergisinden çevrilmiştir.



İngiliz kuvvetlerin İHA’ları gördükleri yerde vurma yetkisi veriliyor

İngiliz Savunma Bakanı John Healey, Londra'daki hükümet merkezinden ayrılıyor (Arşiv- EPA)
İngiliz Savunma Bakanı John Healey, Londra'daki hükümet merkezinden ayrılıyor (Arşiv- EPA)
TT

İngiliz kuvvetlerin İHA’ları gördükleri yerde vurma yetkisi veriliyor

İngiliz Savunma Bakanı John Healey, Londra'daki hükümet merkezinden ayrılıyor (Arşiv- EPA)
İngiliz Savunma Bakanı John Healey, Londra'daki hükümet merkezinden ayrılıyor (Arşiv- EPA)

The Telegraph, İngiliz Savunma Bakanı John Healey'nin beklenen açıklamasına atıfta bulunarak, İngiliz kuvvetlerine, İngiliz askeri üslerini tehdit eden herhangi bir insansız hava aracını (İHA) düşürmek için yeni yetkiler verileceğini bildirdi.

Gazete, Healey'nin, Rusya'nın oluşturduğu artan tehdide yanıt olarak İngiltere'nin en önemli askeri üslerini nasıl koruyacağına dair vizyonunu özetlemesinin beklendiğini belirtti. Reuters henüz bu haberi doğrulayamadı.


Hong Kong Havalimanı'nda Türk şirketine ait bir kargo uçağının pistten çıkması sonucu iki kişi öldü

İniş sırasında pistten çıkan ve denize düşen kargo uçağının gövdesi (Reuters)
İniş sırasında pistten çıkan ve denize düşen kargo uçağının gövdesi (Reuters)
TT

Hong Kong Havalimanı'nda Türk şirketine ait bir kargo uçağının pistten çıkması sonucu iki kişi öldü

İniş sırasında pistten çıkan ve denize düşen kargo uçağının gövdesi (Reuters)
İniş sırasında pistten çıkan ve denize düşen kargo uçağının gövdesi (Reuters)

Hong Kong Uluslararası Havalimanı işletmesinden bugün yapılan açıklamada, Dubai'den gelen bir kargo uçağının iniş sırasında pistten çıktığı ve yerdeki bir araca çarptıktan sonra denize düştüğü duyuruldu. Yerel basında yer alan haberlerde, olayda iki kişinin hayatını kaybettiği bildirildi.

Hong Kong Uluslararası Havalimanı, olaydan sonra havalimanının kuzey pistinin kapatıldığını, güney ve orta pistlerin ise çalışmaya devam edeceğini bildirdi. Olay, bugün Hong Kong saatiyle sabah 03:50 civarında (pazar günü 19:50 GMT) meydana geldi ve havalimanı, uçağın bir Emirates uçağı olduğunu doğruladı. Emirates, Reuters'ın yorum talebine henüz yanıt vermedi.

Uluslararası havalimanından yapılan açıklamada, uçaktaki dört mürettebatın kurtarıldığı ifade edildi. Bir yer hizmetleri çalışanı kurtarılırken, bir diğeri ise kayıp olarak bildirildi. South China Morning Post gazetesi daha sonra polisin, yer aracında bulunan iki kişinin hayatını kaybettiğini söylediğini aktardı.

Uçuş takip sitesi Flightradar24, sosyal medyada yaptığı paylaşımda, Hong Kong'da pistten çıkan uçağın bir Boeing 747 kargo uçağı olduğunu belirtti. Web sitesi, X platformunda uçağın büyük havayollarına ilave kargo kapasitesi sağlayan Türk şirketi Air Cargo'ya ait olduğunu ifade etti. Şirket, resmi çalışma saatleri dışında yapılan yorum talebine henüz yanıt vermedi.


Jared Kushner: Stratejik ortak

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

Jared Kushner: Stratejik ortak

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

Con Coughlin

ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddeden oluşan Gazze barış planının ayrıntılarının açıklanmasından kısa bir süre sonra, damadı Jared Kushner'ın anlaşmanın sonuçlandırılmasında önemli bir rol oynadığı ortaya çıktı.

Önceki ateşkes anlaşmasının mart ayında çökmesinin ardından görüşmeler aylarca duraksadıktan sonra, Kushner'ın Hamas ile yeni bir anlaşmaya varma konusundaki ısrarı, Hamas ile ateşkesi uygulamak, ayrıca, yüzlerce Filistinli tutuklunun serbest bırakılması karşılığında kalan İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak için bir anlaşmaya varılmasında kilit rol oynadı.

İsrailli ve Hamaslı müzakereciler arasındaki donukluk ve çıkmaz, Kushner'ın Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff eşliğinde üst düzey Hamas lideri Halil el-Hayye ile rehinelerin serbest bırakılması ve ateşkes anlaşmasının imzalanması için doğrudan bir görüşme yapmasının ardından nihayet çözüldü. Bu durum, ilk Trump yönetimi sırasında İbrahim Anlaşmaları'nın müzakerelerinde de kilit rol oynayan Kushner ile Witkoff’ı, anlaşmayı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve İsrail hükümetinin geri kalan üyelerine sunmak üzere Kudüs'e gitmeye teşvik etti ve nihayetinde anlaşma 9 Ekim'de onaylandı.

Kushner'ın barış planındaki rolü sorulduğunda Trump, “Jared çok zeki bir adam. İbrahim Anlaşmaları'nın imzalanmasını da o sağladı. Gerçekten zeki bir adam, bölgeyi ve insanları, ayrıca birçok oyuncuyu tanıyor” diye yanıtladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Demokratlar bile bu barış anlaşmasının imzalanmasında rol oynadı. Biden döneminde ABD'nin İsrail büyükelçisi olarak görev yapan Thomas R. Nides, “Jared, İbrahim Anlaşmaları'nda olağanüstü bir rol oynadı. Bibi ile nasıl başa çıkacağını çok iyi biliyor ve Arap devletleri hakkında derin bir anlayışa sahip” yorumunu yaptı. Kushner'ın Trump yönetimi adına başarılı bir müzakereci olarak çalışabilmesinin, sebepsiz olmadığı, aksine bölgedeki kapsamlı ticari çıkarlarından kaynaklandığı söyleniyor.

Kushner'ın barış planındaki rolü sorulduğunda Trump, “Jared çok zeki bir adam” diye yanıtladı

Kushner, 2021 yılında Ortadoğu'da stratejik ilişkiler kuran yatırım şirketi Affinity Partners'ı tesis etti. İsrail ile bağlarına gelince, Kushner çocukluğundan beri sık sık İsrail'i ziyaret ediyor. Ailesi, özellikle de İsrail yanlısı davaların destekçisi ve önde gelen bir bağışçı olan Jared'ın babası Charles Kushner ile uzun süredir devam eden bir dostluğu olan Netanyahu ile yakın bağları var. Çeşitli kaynaklar, Netanyahu'nun Kushner'ın New Jersey'deki evinde oldukça çok zaman geçirdiğini, genç Jared alt katta uyurken Netanyahu’nun onun odasında uyuduğunu söylüyor.

Üst düzey ABD yetkilileri, Kushner'ın son barış müzakereleri turunda başlangıçta gayri resmi bir danışmanlık rolü üstlendiğini ve bir barış anlaşmasına varma çabalarına katılımının son birkaç ayda yoğunlaştığını belirtti.

Ağustos ayında Kushner ve eski İngiltere başbakanı Tony Blair'in Beyaz Saray'da Gazze konulu bir toplantıya katıldıkları ve Başkan’a savaş sonrası ile ilgili bir plan için fikirler sundukları bildirildi. Diplomatik kaynaklar, Financial Times'a Kushner'ın, Tony Blair Küresel Değişim Enstitüsü'nün yardımıyla bir yıldan uzun süredir Gazze için barış planları üzerinde çalışan Blair ile koordinasyon halinde olduğunu söyledi.

Eylül ayı sonlarında Kushner, Netanyahu'nun ziyareti sırasında Trump'ın 20 maddelik barış planını görüşmek üzere düzenlenen toplantılara katıldı. Bu çabalar, Kushner'ın geçen hafta Witkoff eşliğinde Ortadoğu'ya yaptığı hızlı turla doruğa ulaştı.

dfrgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kudüs'teki görüşmeleri sırasında Jared Kushner’ın elini sıkıyor (Reuters)

İlk Trump yönetimi sırasında, Kushner ve eşi Ivanka Trump, Başkan Trump'ın Beyaz Saray'daki bu döneminde tartışmasız en etkili aile üyeleriydi. İlk döneminde Trump'a sınırsız erişimleri vardı ve Ortadoğu barış müzakereleri ile Kovid-19 aşısının geliştirilmesi de dahil olmak üzere çok çeşitli konularda önemli etkilere sahiptiler.

New Jersey'li bir arabulucu ve gayrımenkul geliştiricisi olan Kushner, yönetim deneyimi olmamasına rağmen başkanın resmi danışmanı olarak görev yaptı ve hatta Beyaz Saray’daki bazı basın toplantılarında konuşmacı olarak yer aldı. Kushner ve eşi Ivanka, yönetimdeki nüfuzları nedeniyle inceleme ve tetkiklerden kaçamadılar. Buna ek olarak, yetersiz nitelikleri ve kişisel pozisyonları ile siyasi pozisyonlarını birbirine karıştırmaları nedeniyle sürekli eleştirilere maruz kaldılar.

Bir zamanlar New York'ta oldukça saygın bir konumda olan çift, mali açıklamalar, etik incelemeler ve basının sürekli takibi altında, gözlerin hep üzerlerinde olduğu bir ortamda çalışmak zorunda kaldılar. Kushner, 2016 Rusya seçimlerine müdahalesi ile ilgili bir soruşturma (ki hiçbir suç ortaklığı olmadığı kanıtlandı), güvenlik ruhsatları ile ilgili sorunlar ve ailesinin emlak işine verilen kredilerle ilgili sorgulamalarla karşı karşıya kaldı.

“Tarihi Kırmak: Tarih Yazan Anlar” adlı anı kitabında Kushner, karşılaştığı engelleri ve zorlukları şöyle anlatıyor: “Zorluklarla karşılaşacağımızı biliyorduk, ancak önümüzde bizi bekleyen fırtınanın şiddetinin farkında değildik. Belki de hazır olmamamız şansımızaydı, zira hiçbir şey bizi Washington'un sert darbelerine hazırlayamazdı; hedef almalar, soruşturmalar, itibarımızı hedef alan yalan medya haberleri ve belki de en kötüsü, bizzat Batı Kanadı'nın içinden gelen arkadan bıçaklamalardı.” 2021'de görevden ayrıldıktan sonra Kushner eşiyle birlikte Manhattan'dan Cumhuriyetçi Parti destekçisi Miami'ye taşındı.

Dolayısıyla Trump bu yıl Beyaz Saray'a dönmeden önce, Kushner ailesinin onunla birlikte gitmeyeceğini vurgulaması şaşırtıcı değildi. Ivanka bir podcast'te, “Politika... çok karanlık bir dünya,” diye açıkladı. “Bir insan olarak beni tatmin eden ve mutlu eden şeylere tamamen aykırı” dedi.

10 Ocak 1981'de Livingston, New Jersey'de doğan Kushner, milyarder emlak geliştiricisi Charles Kushner'ın dört çocuğundan biri. Baba Kushner, aynı zamanda Demokrat Parti'nin ve çok sayıda hayır kurumunun önde gelen destekçilerinden ve fon sağlayıcılarından biriydi.

Kushner, Harvard Üniversitesi'nde okudu ve 2003 yılında mezun oldu. 2005 yılında babası Charles, vergi kaçakçılığı, tanıkları manipüle etme ve siyasi kampanyalara yasa dışı bağış yapma gibi suçlardan suçlu bulundu ve iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Baba Kushner davasında dönemin başsavcısı, geleceğin New Jersey valisi ve daha sonra Kushner'ın Trump'ın başkanlık kampanyasının danışman grubu içinde birlikte çalıştığı Chris Christie görev almıştı.

Charles hapisteyken Jared, babasının emlak işini devraldı ve babasıyla ilişkisi yakın olmaya devam etti. 2006 yılında Kushner, yirmili yaşlarının ortalarındayken New York Observer'ı satın aldı ve yayıncısı oldu. Ertesi yıl Kushner, Manhattan'da 666 Fifth Avenue adresindeki bir ofis binasını o zamana kadar görülmemiş bir bedel olan 1,8 milyar dolara satın alarak tekrar manşetlerde yer aldı. 2008 yılında Kushner Companies'in CEO'su oldu.

Yaklaşık iki yıllık bir ilişkinin ardından Kushner, Ekim 2009'da Bedminster, New Jersey'de Ivanka Trump ile evlendi. Çiftin Arabella, Joseph ve Theodore adında üç çocuğu bulunuyor.

dfrgt
Jared Kushner, eşi Ivanka Trump ve İsrail Başbakanı'nın eşi Sara Netanyahu, Kudüs'teki İsrail meclisinde (Knesset), 13 Ekim 2025 (AFP)

Bugün soru şu: Kushner, devam eden ve karmaşık barış sürecinde kilit bir oyuncu olmaya devam edecek mi? Kushner’ın pek çok güçlü yanı, Trump'a erişebilmesinde, servetinde ve kurduğu bölgesel ağlarda yatıyor olabilir. Kushner’ın kendisinin dediği gibi: “Gerektiğinde yardım ve tavsiye sunmak için buradayım.” Neyse ki, şu anda resmi makamların dayattığı resmi prosedürlerden, incelemelerden veya hesap verme yükümlülüklerinden muaf. Ancak şimdiye kadar kayınpederine yalnızca ateşkese varılmasında yardım etti ve bu henüz kapsamlı bir barış değil.