Moskova-Tahran anlaşmasının İranlılar arasındaki “kötü şöhretli” yankısı

Gözlemciler bu durumu, Dini Lider’in adamları tarafından daha önce verilen ve ülkenin Kafkasya'da geniş topraklar kaybetmesine neden olan tavizlere benzetiyor

Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de aralarında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın birer kopyasını tutarken (AFP)
Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de aralarında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın birer kopyasını tutarken (AFP)
TT

Moskova-Tahran anlaşmasının İranlılar arasındaki “kötü şöhretli” yankısı

Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de aralarında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın birer kopyasını tutarken (AFP)
Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de aralarında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın birer kopyasını tutarken (AFP)

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump'ın yemin ederek göreve başlamasına birkaç gün kala Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile stratejik ortaklık anlaşması imzaladı.

Ekonomik, ticari, askeri, savunma ve güvenlik alanlarının yer aldığı geniş bir yelpazeyi kapsayan anlaşma, Moskova ve Tahran'ın uluslararası tecritten kurtulma ve kendilerine uygulanan yaptırımların şiddetini en aza indirme çabalarının da bir göstergesi oldu.

Pezeşkiyan, Putin ile görüşmesi sırasında İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in, bölge hükümetlerinin kendi işlerini yönetmeleri gerektiğini ve politikalarını uygulamak için uzak bölgelerden güç getirmeye gerek olmadığını, çünkü bunun bölgede kaosa yol açacağını söylediğini aktardı. Putin ise buna, İran ve Rusya arasındaki ikili ilişkilerin Hamaney'in gözlemleri ve yönetimi temelinde yürütüldüğünü vurgulayarak karşılık verdi.

Çok taraflı sistem

İki lider, Stratejik Ortaklık Anlaşması’nı imzaladıkları sırada Tahran ve Moskova arasındaki ilişkileri güçlendirmeye çalıştıklarını belirtti. Pezeşkiyan Putin'e, hükümetinin, böyle bir anlaşmanın uygulanmasının önündeki tüm engelleri kaldıracağı güvencesini verirken Putin, anlaşmanın Buşehr Nükleer Santrali’nin genişletilmesi ile enerji, ulaştırma ve ulaşım altyapısı alanlarını kapsadığını açıkladı.

Pezeşkiyan, Rusya'ya gelmeden önce Tacikistan'ı ziyaret etmişti. Bu ziyaret sırasında Hamaney, X hesabından yaptığı açıklamada, “Küresel gelişmelerin geleceği, Amerika'nın tecridine yol açacak çok taraflı bir sistemin yaratılmasını ve Asya'nın bilim, ekonomi, siyasi ve askeri yeteneklerin merkezi haline gelmesini vaat ediyor” ifadelerini kullandı. Hamaney, “Şiddet ve adaletsizliğe karşı direniş fikri genişleyecek” iddiasında bulundu.

Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de uzun basın toplantısı düzenlediler (AFP)Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de uzun basın toplantısı düzenlediler (AFP)

Aralarında İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi'nin de bulunduğu İranlı yetkililer, Rusya ile imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasının aslında iki ülkenin 2010 yılında imzaladığı anlaşmanın güncellenmiş bir versiyonu olduğunu söylüyor.

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran'da iktidara geldikten birkaç gün sonra Moskova'ya giderek Putin'le İran rejiminin Rusya için stratejik bir ortak olduğu konusunda güvence veren anlaşmayı bazı değişikliklerle canlandırmaya çalışmıştı.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bekayi, anlaşmanın yeni halinin 2024 yılından beri hazır olduğunu ve iki tarafın anlaşmayı imzalamak için doğru zamanı beklediğini söyledi.

Savunma angajmanları

Her iki taraf da anlaşmanın ‘ikili iş birliğini ve ilişkileri güçlendirmeyi’ amaçladığını iddia ederken gözlemciler, Moskova ve Tahran'ın mevcut siyasi konumlarını, uluslararası yaptırımlarla maruz kaldıkları izolasyonu ve anlaşmanın Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşüyle aynı zamana denk gelmesini dikkate aldıklarını düşünüyor.

Anlaşmanın imzalanmasına eşlik eden tutumlar ve özellikle İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in sosyal medyada paylaştığı mesajlar, anlaşmanın ticari ve ekonomik olmaktan çok güvenlik ve savunma amaçlı olduğunu gösteriyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova ve Tahran arasında yapılan yeni anlaşmanın, iki ülkenin savunma angajmanlarını resmileştirdiğini açıkladı.

İran'ın Moskova Büyükelçisi Kazım Celali'ye göre anlaşma teknoloji, bilgi ve siber güvenlik, nükleer enerji alanında iş birliği, terörle mücadele, Hazar Denizi'nde bölgesel ve çevresel iş birliği, kara para aklama ve organize suçlar gibi çeşitli alanları kapsayan 47 madde içeriyor. Anlaşmada ayrıca askeri alanda eğitim ve ortak yenilikler de yer alıyor.

İranlı kaynaklar, anlaşmanın iki ülkenin kendilerine saldıranlara destek ya da yardım etmesini engelleyen ve topraklarının herhangi birine karşı düşmanca eylemlerde bulunmak için kullanılmasına izin vermelerini önleyen bir maddenin de olduğunu söyledi.

İki taraf, ABD de dahil olmak üzere yasadışı yaptırımlara karşı koyma ve uluslararası çevrelerde birbirlerini destekleme sözü verdi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu madde, İran'a yönelik yaptırımların yeniden yürürlüğe girmesi halinde Rusya'yı zora sokabilir. Çünkü Moskova, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimî üyesi ve BMGK’nın kararlarını uygulamakla yükümlü.

Bu zorlu durum, Avrupa ülkeleri İran'a daha fazla yaptırım uygulayarak baskı yapma konusunda ‘tetiği çekme’ politikasına başladığında ortaya çıkabilir.

İran kamuoyu, Rusya ile İran arasındaki stratejik anlaşmanın Trump'ın yakında yemin ederek başkanlık görevine başlamasıyla eşzamanlı imzalanmasının, İran rejiminin devamlılığını ve ABD'nin seçilmiş Başkanı Trump’ın Tahran'a karşı uygulayabileceği artan baskı karşısında ayakta kalmasını amaçladığını düşünüyor.

Gözlemciler, İran rejiminin Batı'ya karşı düşmanlığı çerçevesinde Rusya’ya ve Çin'e özel imtiyazlar tanıdığını ve bu imtiyazların ‘yeni bir dünya düzeni kurma’ bahanesiyle yapıldığını söylüyor. Hamaney'in Rusça hesabından yaptığı paylaşım da bu iddiaları doğrular nitelikte.

İran ve Rusya arasında yapılan 20 yıllık anlaşma, özellikle de kamuoyu Kremlin ile ilişkilerde geçmişteki kötü deneyimleri hatırladığından, Tahran'ın Moskova'ya büyük tavizler verdiğine inanan İranlar tarafından yoğun şekilde eleştiriliyor. Bazı vatandaşlar bu anlaşmayı, İran'ın Kafkasya bölgesinde geniş topraklar kaybettiği Türkmençay Antlaşması ve Gülistan Anlaşması gibi anlaşmalara benzetiyor.



Avrupalıların yarısından fazlası Rusya ile savaş ihtimalini yüksek görüyor

Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
TT

Avrupalıların yarısından fazlası Rusya ile savaş ihtimalini yüksek görüyor

Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)

Avrupa’da yaşayan çok sayıda kişi, Rusya ile savaş çıkma riskinin yüksek olduğuna inanıyor. Bu sonuç, Fransız Le Grand Continent dergisinin bugün yayımladığı bir anketle ortaya çıktı.

Ankete, Avrupa Birliği’nin (AB) 9 ülkesinden toplam 9 bin 553 kişi katıldı. Katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 51), önümüzdeki yıllarda ülkeleri ile Rusya arasında savaş çıkma olasılığını ‘yüksek’ veya ‘çok yüksek’ olarak değerlendiriyor.

Anketin yapıldığı ülkeler arasında Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Polonya, Portekiz, Hırvatistan, Belçika ve Hollanda bulunuyor. Her ülkede binin üzerinde kişiyle görüşülerek kapsamlı bir örneklem oluşturuldu.

Kasım ayı sonunda Cluster 17 platformu, Fransız Le Grand Continent dergisi için vatandaşlara şu soruyu yöneltti: “Sizce önümüzdeki yıllarda Rusya, ülkenizle savaşabilir mi?”

Anket sonuçları, açık bir çatışma riskine dair algının ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini ortaya koydu.

Rusya ve müttefiki Belarus’a komşu olan Polonya’da katılımcıların yüzde 77’si bu riski ‘yüksek’ veya ‘çok yüksek’ olarak değerlendirdi. Fransa’da bu oran yüzde 54, Almanya’da ise yüzde 51 oldu. Buna karşılık, İtalya’da ankete katılanların yüzde 65’i riski ‘düşük’ veya ‘hiç yok’ olarak gördü.

Aynı ankete göre, katılımcıların büyük çoğunluğu (yüzde 81) önümüzdeki yıllarda Çin ile savaş çıkacağına inanmadıklarını belirtti.

Anket ayrıca, katılımcıların ülkelerinin Moskova’ya karşı askeri kapasitesine dair şüphelerini de ortaya koydu. Katılımcıların üçte ikisinden fazlası (yüzde 69), ülkelerinin Rus saldırısına karşı ‘hiçbir şekilde’ veya ‘büyük ölçüde’ savunma yapamayacağını düşündüğünü söyledi.

Fransa, listede nükleer silahlara sahip tek ülke olarak öne çıkarken, Fransız katılımcıların yüzde 44’ü ülkenin ‘bir dereceye kadar’ veya ‘makul ölçüde’ kendini savunabileceğini belirtti. Buna karşılık Belçika, İtalya ve Portekiz’de katılımcıların ezici çoğunluğu (sırasıyla yüzde 87, yüzde 85 ve yüzde 85) ülkelerinin savunma kapasitesine sahip olmadığını ifade etti.


Tahran, bölgeye Türkiye kapısından mı dönüyor?

Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
TT

Tahran, bölgeye Türkiye kapısından mı dönüyor?

Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)

Hasan Fahs

İran liderliği ve yetkililerinin bugünlerde öncelikli işi, İran Silahlı Kuvvetleri’nin toparlandığının, kendilerine karşı başlatılabilecek herhangi bir saldırı veya savaşa karşı tamamen hazır olduğunun, savunma ve saldırı kabiliyetlerinin haziran ayındaki İsrail-Amerikan saldırısından önceki seviyeleri aştığının altını çizmek gibi görünüyor. Ayrıca, herhangi bir yeni saldırıya karşılık olarak hızlı ve kararlı saldırılar düzenlemekten çekinmeyeceğini de belirtiyorlar.

 

Bu açıklamalara ve tutumlara rağmen, liderliği ve yetkilileriyle birlikte Tahran, bu saldırının olası iç yansımaları konusunda beslediği derin korku ve endişeleri gideremedi. Zira bu yansımalar, iç huzursuzluk ve iç savaş senaryoları anılarını canlandırabilir. Bu durum, güvenlik güçleri ile askeri kuvvetlerin, ister güneydoğu İran'daki Sistan-Belucistan, ister batıdaki Kürdistan veya kuzeydeki Azerbaycan olsun, bu tür olaylara sahne olma ihtimali yüksek görülen sınır bölgelerinde uyguladığı proaktif güvenlik önlemlerini açıklıyor.

Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı Muhammed Bagır Galibaf'ın ziyaretlerinin ardından, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani'nin Pakistan'ın başkenti İslamabad'a yaptığı ziyaret, açıklandığı gibi ikili ilişkileri, ticari ve ekonomik iş birliğini güçlendirme hedefleriyle sınırlı tutulamaz. Zira Tahran, herhangi bir huzursuzluk veya İsrail ya da Amerikan askeri saldırısı durumunda, Pakistan topraklarından faaliyet gösteren Beluç grupların Pakistan ile ortak sınır bölgelerinde bu kez farklı faaliyetlerde bulunmalarından endişe ediyor. Bilhassa İslamabad ve Washington'daki askeri liderler arasındaki artan iş birliği ve koordinasyon göz önüne alındığında, İran’ın bu tür sonuçları önlemek için Pakistan ile çok yönlü tarihi bağlarına güvenmesi, bu ziyaretlerin en üst düzeyde tekrarlanmasının temel nedeni.

Öte yandan, Tahran'ın son günlerde, Kürdistan Bölgesi sınırına yakın Batı İran'da gerçekleştirdiği, yeni ve gelişmiş füze ve savunma sistemlerini kullandığı kara tatbikatları ile tatbikatlar sırasında İran'ın bu mevzilere yönelik füze saldırılarının hem yalanlanmasının hem de doğrulanmasının yarattığı belirsizlik, Tahran'ın stratejik derinliğine yönelik tarihsel olarak kendisi için bir endişe kaynağı olan gerçek, kalıcı bir tehditten korktuğunu gösteriyor. Zira bu tatbikatlar, İran sınırına yakın Süleymaniye şehri içinde Komala Partisi ve PJAK örgütüne bağlı İranlı Kürt muhalif grupların yanı sıra ABD ordusuna bağlı paraşütçülerin varlığına, İsrail’in istihbarat örgütü Mossad’ın bölgenin başkenti Erbil'de aktif olarak faaliyet göstermeye geri döndüğüne dair sızıntılar ile aynı zamana denk geldi. İran açısından bu, daha önce Bağdat hükümetiyle imzaladığı ve sınır bölgesinin bu gruplardan temizlenmesi anlaşmasının açıkça ihlali anlamına geliyor.

Bu gelişmeler sırasında, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Suud bin Muhammed es-Sati ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Tahran’ı ziyaret etti ve İranlı yetkililerle kapsamlı görüşmeler gerçekleşti. Her iki tarafın da temasları, İran ile Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'den Kafkasya ve Orta Asya'ya uzanan bölgede örtüşen çıkarlarla ilgili konulara odaklandı.

Bölgenin en önemli iki oyuncusunun bu ziyaretleri aracılığıyla Tahran, Lübnan'da Hizbullah'ın aldığı darbe ve Suriye rejiminin devrilmesinin ardından kaybettiği bölgesel nüfuzunu yeniden inşa etmeyi hedefliyor. Görüşmelerin ikili, ekonomik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesini ele aldığına yönelik açıklamalara rağmen, Suudi ve Türk ziyaretçilerin gerçekleştirdiği temasların, İran Dışişleri Bakanı'nın Suriye ve Lübnan dosyaları özel temsilcisi Muhammed Rıza Şeybani'nin katılımı ve Arakçi ile görüşmesinin devamında Suudi ziyaretçiyle özel bir görüşme yapmasından da anlaşılacağı üzere, açıkça bölgesel bir boyutu da vardı. Bu arada, Fidan'a eşlik eden heyet ise Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile diğer ilgili birimlerde Suriye dosyasından sorumlu yetkilileri de içeriyordu.

İranlı çevrelere göre, Türkiye'nin bu aşamada Tahran'a yönelik açılımı, Ankara ile Tel Aviv arasında çıkar çekişmesi ve bir çatışma tehdidi oluşturan artan gerilimin sonucu gibi görünüyor.  Ankara, Tel Aviv'in Suriye sahasında kendi nüfuzunun devam etmesini kabul etmeyeceği gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyor. Tel Aviv ayrıca, Türkiye'nin, Başkan Trump tarafından açıklanan barış anlaşmasının ikinci aşamasında Gazze Şeridi'ni yönetecek uluslararası güce katılmasının da önünü kesmeye çalışıyor. Bu, Ankara'nın daha önce Aksa Tufanı çatışmasının patlak vermesinin ardından daha ilk ayda önerdiği bir projeydi. Dolayısıyla Türkiye, Ortadoğu'daki rolünü giderek daha fazla tehdit eden İsrail emellerine karşı bir denge unsuru olarak, Tahran ile Şam'daki yeni rejim arasındaki uçurumu kapatmada rol oynamayı düşünüyor olabilir.

Buna karşılık Tahran, Türkiye ile yenilenen koordinasyonu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın beklenen ziyaretini ekonomik bağları güçlendirmek ve ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarmak için kullanmaya çalışıyor. Bu, ekonomik yaptırımların etkisini azaltmaya yardımcı olacak bir koridor sağlayacaktır. Dahası İran iki ülke arasında yeni bir kara koridoru açma konusunda anlaşarak Türkiye ile jeo-ekonomik bir atılım da gerçekleştirdi. Bu koridor, İran ile Kafkasya ve Kuzey Avrupa arasında bağlantı görevi görecek ve Azerbaycan'ın şu anda yeni olan Trump Koridoru'nun bir parçası olarak açacağı, Ermenistan topraklarından da geçecek Zengezur Koridorunun gelecekte alternatifi olma potansiyeline de sahip.

Öte yandan İran, Ankara'ya, Türkiye'nin bölgesel nüfuzunu sınırlamadaki olumsuz rolünü ve Suriye'de yaşadığı ve gücünü zayıflatıp azaltan kayıpları unutmadığı yönünde açık ve doğrudan bir mesaj da gönderiyor. Bu nedenle Türkiye, bu dönemde İran'ın olası iş birliğine ister Tel Aviv ile Azerbaycan iş birliğini ister Kürt muhalif PJAK örgütüne sağladığı desteği kısıtlayarak, İran'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet eden pratik adımlarla karşılık vermeli. Bu durum, PKK’nin desteklemekle suçlanan Tahran'ın, Türk hükümeti ile PKK arasındaki uzlaşmayı teşvik edip memnuniyetle karşıladığı göz önüne alındığında özellikle önemli.

Türkiye'nin bölgede karşı karşıya olduğu siyasi engellemeler ve jeopolitik baskılar, Tahran ile yakınlaşmayı ve geride kalan nüfuzundan faydalanma girişimlerini stratejik bir zorunluluk haline getiriyor. Aynı durum, bölgesel rolünü yeniden kazanmaya ve nüfuzunu yeniden tesis ederek Amerikan baskısına, kendisine ve müttefiklerine yönelik İsrail saldırılarına karşı konumunu güçlendirmeye çalışan Tahran için de geçerli.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Etiyopya, Mısır'ı Afrika Boynuzu'nda ‘istikrarsızlaştırma kampanyası’ yürütmekle suçluyor

Rönesans Barajı (Reuters)
Rönesans Barajı (Reuters)
TT

Etiyopya, Mısır'ı Afrika Boynuzu'nda ‘istikrarsızlaştırma kampanyası’ yürütmekle suçluyor

Rönesans Barajı (Reuters)
Rönesans Barajı (Reuters)

Etiyopya Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır’ı Afrika Boynuzu bölgesinde ‘Etiyopya’yı hedef alan bir istikrarsızlaştırma kampanyası yürütmekle’ ve ‘gerilimi artırmaya zemin hazırlamakla’ suçladı.

İki ülke arasında Mavi Nil üzerindeki Rönesans Barajı konusunda süren anlaşmazlığa atıfta bulunan bakanlık, açıklamasında Mısır’ın ‘Afrika Boynuzu’nda Etiyopya’yı merkeze alan, ancak onunla sınırlı olmayan bir istikrarsızlaştırma kampanyası yürüttüğünü’ savundu.

Bakanlık, Mısır’ın ‘diyaloğu reddettiğini ve gerilimi artırma niyetini açıkça ortaya koyan düşmanca söylemini yoğunlaştırdığını’ iddia etti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise dün yaptığı açıklamada, ülkesinin Etiyopya’nın Rönesans Barajı’na ilişkin tek taraflı adımlarını reddettiğini yineleyerek, “Etiyopya’nın uygulamaları tüm Afrika kıtasının istikrarını tehdit eden ciddi bir tehlike oluşturuyor” dedi.

Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanlığı da geçen ay yaptığı açıklamada, Etiyopya’nın baraj yönetiminde ‘tek taraflı ve kontrolsüz uygulamalarını’ sürdürdüğünü, bunun ‘havza ülkelerinin hak ve çıkarlarını tehdit eden ciddi riskler barındırdığını’ vurguladı.

Etiyopya, milyarlarca dolara mâl olan dev Rönesans Barajı’nın inşasına Nil Nehri üzerinde 2011 yılında başladı. Mısır ise projeyi, Afrika’nın en uzun nehrindeki tarihi su haklarını tehdit eden bir girişim olarak görüyor.

Afrika Birliği (AfB) arabuluculuğunda Mısır ile Etiyopya arasında yürütülen müzakereler Nisan 2021’de sonuçsuz kalmış; bunun üzerine Kahire, Addis Ababa’ya baskı uygulanması için konuyu Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne taşımıştı.