İran Sağlık Bakanı Danışmanı: Beyrut'taki çağrı cihazı patlamalarında yaralanan 500 kişi İran’da tedavi edildi

DMO: Doğru füze teknolojilerine erişmek için yapay zekâ kullandık

İran Hava Yolları’na ait uçağa nakledilen bir yaralı (Mehr haber ajansı)
İran Hava Yolları’na ait uçağa nakledilen bir yaralı (Mehr haber ajansı)
TT

İran Sağlık Bakanı Danışmanı: Beyrut'taki çağrı cihazı patlamalarında yaralanan 500 kişi İran’da tedavi edildi

İran Hava Yolları’na ait uçağa nakledilen bir yaralı (Mehr haber ajansı)
İran Hava Yolları’na ait uçağa nakledilen bir yaralı (Mehr haber ajansı)

İran Sağlık Bakanı Danışmanı Ali Caferiyan, ülkesinin eylül ayında Beyrut'un güney banliyölerini sarsan saldırıların ilk ayında, çağrı cihazı patlamalarında yaralanan 500 kişiyi tedavi etmek için bin 500 ameliyat gerçekleştirdiğini söyledi.

17 Eylül'de Hizbullah üyeleri tarafından kullanılan binlerce çağrı cihazı Beyrut'un güney banliyölerinde ve Hizbullah'ın diğer kalelerinde eş zamanlı olarak patlatılmış, yaralananlar arasında İran Büyükelçisi Mücteba Emani de yer almıştı.

Bu saldırı ve ertesi gün telsizlerin patlatıldığı ikinci bir saldırıda yaklaşık 40 kişi öldü, 3 bin 400'den fazla kişi de yaralandı.

İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), çağrı cihazı patlamalarında yaralananların tedavisinde görev alan sağlık personelini kutlamak amacıyla bir tören düzenledi.

Şarku’l Avsat’ın İran resmi haber ajansı IRNA’dan aktardığına göre İran Sağlık Bakanı Danışmanı Ali Caferiyan, ‘çağrı cihazlarının patlamasından sonraki ilk hafta içinde 500 yaralı Lübnanlının İran hastanelerine kabul edildiğini’ söyledi.

Caferiyan, “Bu olayın ilk haftasında 500 yaralı ülkemizdeki hastanelere kabul edildi ve ilk bir ay içinde bu yaralılara yaklaşık bin 500 ameliyat yapıldı” dedi.

Eylül ayında aralarında İran Büyükelçisi'nin de bulunduğu yaklaşık 100 yaralının nakledildiğini belirten resmi raporların ardından ilk kez bir İranlı yetkili İran'da tedavi gören yaralıların sayısını açıkladı. Yetkililer henüz İranlı ölü ve yaralıların sayısına ilişkin nihai bir rakam vermedi.

Caferiyan sözlerini şöyle sürdürdü: “Acil servis çalışanları ilk hafta yaralıları taşımak için günde 20 ila 30 ambulans tahsis etti ve yaralıların bir kısmı Meşhed'e nakledildi. Ameliyathaneler aşırı kalabalık olduğunda, hiçbir karşılık beklemeden yardımlarını sunan emekli hemşire arkadaşlarımız oldu. Bu yoğunluğa rağmen, meslektaşlarımız programa göre planlanan ameliyatları gerçekleştirdiği için hastanedeki hastaların tedavisinde herhangi bir aksama yaşanmadı.”

Aynı törende konuşan DMO Komutanı Hüseyin Selami, İsrail'in çağrı cihazlarını patlatmasını ‘terör eylemi’ ve ‘kitle imha silahı kullanımı’ olarak niteledi.

Selami, “Lübnan toplumunun psikolojik istikrarını bozmayı ve parçalamayı, direnme iradesini kaybettirmeyi amaçladılar. Bu eylemle Hizbullah'ın operasyonel komutasını sahadan uzaklaştırmak ve onlara tam bir yenilgi tattırmak istediler” değerlendirmesinde bulundu.

Çağrı cihazı saldırılarında yaralananların geçtiğimiz eylül ayında Tahran'a nakledilmesinin ardından sosyal medyada paylaşılan bir fotoğraf

Çağrı cihazı saldırılarında yaralananların geçtiğimiz eylül ayında Tahran'a nakledilmesinin ardından sosyal medyada paylaşılan bir fotoğraf

Çağrı cihazı saldırılarını yorumlayan Selami, güçlerinin güdümlü füzelerin isabet oranını arttırmasını sağladığını iddia ettiği teknolojiye erişimde yapay zekâ kullanımıyla övündü.

Şarku’l Avsat’ın DMO'ya bağlı Tesnim haber ajansından aktardığına göre Selami, “İsabet noktaları ile zarar görmeyi hak etmeyen insanlar arasındaki ayrımın dar olduğu operasyonlarda, yapay zekâ sayesinde elde ettiğimiz teknolojiyi kullanarak hassas hedefleme sağlayabildik” dedi.

Selami, güçlerinin Ekim 2018'de Suriye'de Fırat'ın doğusundaki DEAŞ mevzilerine düzenlediği bir saldırıya atıfta bulundu.

Selami kullanılan teknoloji hakkında ayrıntı vermedi. Yapay zekâ teknolojisinin, komuta ve kontrol sistemleri de dahil olmak üzere füzeler ve insansız hava araçları (İHA) gibi silahlar için kendi kendini yönlendirme tekniklerinde kullanımı son yirmi yılda başladı.

Selami, geçtiğimiz eylül ayında Hizbullah üyelerini hedef alan ve İran Büyükelçisi Mücteba Emani'nin de yaralandığı çağrı cihazı saldırılarında yaralananların tedavisinde görev alan sağlık personelini onurlandırmak üzere düzenlenen törende konuştu.

Diğer yandan DMO Dış Operasyonlar Şefi İsmail Kaani, “İslam Cumhuriyeti direnişe verdiği destekte kararlıdır” dedi.

Gazze Şeridi'nde ateşkesin başlamasını ‘Siyonist varlık için en büyük yenilgi’ olarak nitelendiren Kaani, “Bugün İsrail ateşkesi kabul etmek zorunda kaldı. Bugün Siyonist varlığın bugüne kadar yaşadığı en büyük yenilgi ortaya çıkacak” ifadelerini kullandı.



Trump ve Netanyahu… ‘Kişisel anlaşmazlıktan’ daha fazlası

Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)
Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)
TT

Trump ve Netanyahu… ‘Kişisel anlaşmazlıktan’ daha fazlası

Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)
Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)

Michael Horowitz

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz iki hafta boyunca İsrail'i diken üstünde durmak zorunda bıraktı. Başkan Trump’ın İsrail hükümetini defalarca kez şaşırtması, ülkenin liderleri arasında perde arkasında belki sessizce ama açıkça hissedilir bir endişenin artmasına yol açtı.

İlk şok, Trump'ın İran destekli Husilerle beklenmedik bir ateşkes ilan etmesiyle yaşandı. Ateşkesin duyurulması, Husilerin İsrail'in Ben Gurion Uluslararası Havaalanı'na düzenlediği füze saldırısına karşılık olarak İsrail'in Sana Havaalanı'na büyük bir saldırı düzenlemesinden sadece birkaç dakika sonraydı. Basında yer alan birçok habere göre İsrail, açıklanmasından önce ateşkesten haberdar edilmedi. Kısa süre sonra anlaşmanın, Husilerin İsrail'e yönelik bugün de devam eden saldırılarının durdurulmasına ilişkin herhangi bir atıfta bulunmadığı anlaşıldı.

Ama bu sadece bir başlangıçtı.

ABD Başkanı’nın Körfez ülkelerine yaptığı ziyaretle birlikte, İsrail'e yönelik sürprizleri de devam etti. Bu sürprizler, İsrail'in uzun süredir güvenliğine tehdit ve Türkiye'nin adamı olarak gördüğü Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile yapılan görüşme ile doruğa ulaştı. Daha da kötüsü Trump, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı bir kez daha överken, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da Ukrayna konusunu görüşmek üzere Türkiye'yi ziyaret etti. Fakat muhtemelen görüşmeler bunun ötesine geçti.

Trump, Ahmed eş-Şera’yı ‘oldukça çekici biri’ olarak tanımlamakla kalmadı, İsrail tarafının şaşkınlığı arasında Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasına ilişkin sürpriz bir açıklamada bulundu. Bu kararın öncesinde, açıklamadan önceki günlerde bile ABD yönetiminin böyle bir adım atmaya niyetli olduğuna dair herhangi bir işaret yoktu.

Şara’ya karşı katı bir tutum sergileyen İsrail hükümeti, yaptırımları kaldırmak bir yana, bunu Şam'a karşı bir koz olarak kullanmak için sürdürülmesi gereken hayati bir araç olarak görüyordu. Ancak bu karar, ABD Başkanı'nın İsrail ile Suriye arasında normalleşme sürecini zorlamaya niyetli olduğunu açıkça yansıtıyordu.

Böyle bir gelişme uzun vadede geniş çaplı faydalar sağlayabilir ve büyük bir diplomatik başarı olur. Ancak İsrail’in mevcut hükümeti, İbrahim Anlaşmaları’nı Suriye'yi de kapsayacak şekilde genişletmeye hiçbir zaman ilgi göstermedi.

Böyle bir gelişme uzun vadede geniş çaplı faydalar sağlayabilir ve büyük bir diplomatik başarı olur. Ancak İsrail’in mevcut hükümeti, İbrahim Anlaşmaları’nı Suriye'yi de kapsayacak şekilde genişletmeye hiçbir zaman ilgi göstermedi.

Trump'ın Katar ziyaretiyle birlikte, İsrail'de Doha'nın ABD Başkanı üzerindeki potansiyel etkisine ilişkin endişeler arttı. Bu endişeler, Amerikan basınında Katar'ın Başkan'a lüks bir uçak hediye ettiğine dair haberler çıktıktan ve özellikle de Trump'ın “Sadece bir aptal böyle bir hediyeyi reddeder” sözlerinden sonra daha da arttı. Bu durum, Katar'ın Trump yönetimindeki karar alma mekanizmalarında yeniden yer edindiğine dair İsrail'in şüphelerini artırdı.

Amerikan basınında, Trump'ın Netanyahu'yu, hükümeti Gazze'deki savaşı sona erdirmezse artık İsrail'in yanında yer almayacağı yönünde tehdit ettiğine dair haberler de yer aldı.

Bu gelişmeler, Gazze Şeridi’ndeki savaşta çok hassas bir döneme denk geldi. Beklenmedik bir başka gelişmeyle ABD yönetimi, savaşı sona erdirmek ve kalan rehineleri kurtarmak için yürütülen müzakerelerin çıkmaza girdiği bir dönemde, ABD vatandaşı İsrailli asker Edan Alexander'ı serbest bırakması için Hamas'a baskı yapmayı başardı. Kısa süre sonra ABD yönetiminin bir kez daha İsrail'i saf dışı bırakarak, Hamas'la doğrudan görüşmeler yaptığı ve yaklaşan ziyaret öncesinde bir iyi niyet jestine ihtiyaç duyduğuna ikna ettiği anlaşıldı.

Ancak iki durumu birbirinden ayırmak önemli. Bunlardan birincisi anlaşma, İsrail hükümetini şaşırtmış ve stratejik çıkarlar arasında büyüyen bir uçurumun altını çizmiş olsa da İsrail halkı tarafından geniş çapta memnuniyetle karşılandı. Ateşkese varılması talebiyle düzenlenen halk protestoları, İsrail'in çıkarlarını Netanyahu'nun değil, Trump'ın daha iyi temsil ettiğine dair sinyaller vermeye başladı. Bu durum, protesto hareketi ve rehinelerin aileleri arasında, çoğu İsraillinin arzuladığı şeyi gerçekleştireceği umuduyla ABD Başkanı’na doğru artan bir eğilim olduğunu da teyit etti.

Kişisel kriz mi?

ABD ile İsrail arasında kamuoyu önünde yaşanan bir dizi gerilim ve Trump'ın İsrail'i seyahat programından çıkarma kararı, Başkan Trump ile Başbakan Binyamin Netanyahu arasında kişisel bir kriz olduğuna dair spekülasyonları körükledi. Her iki lider de ‘şahsi’ diplomasi tarzlarıyla tanınıyor ve bu tarzlarında önemli politikalardan ziyade ‘kişiler arasındaki kimyaya’ önem veriyor ya da en azından ilişkilerini böyle göstermeye çalışıyorlar.

Ancak gerçekte durum muhtemelen daha da karmaşık. Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkiyi güçlü bir kişisel ilişki olarak tasvir etmek, her ne kadar kamuoyu önünde öyleymiş gibi davranma konusunda şüphesiz iyi olsalar da birbirleriyle gerçekten dost olmadıklarını gösteren -bu yazarın daha önce belgelediği- birçok göstergeyi göz ardı etmek olur.

Böyle bir tasvir Donald Trump'ı motive eden şeyin özünü gözden kaçırıyor. Trump'ın dış politikaya yaklaşımı geleneksel jeopolitik çıkarlara, köklü ittifaklara ve tutarlı bölgesel dinamiklere değil, ister ‘anlaşmalar’ ister ABD ekonomisine yatırım akışı şeklinde olsun, medya etkisi yüksek ikili ‘kazanımlar’ arayışına dayanıyor.

Trump, Ahmed eş-Şara’yı ‘oldukça çekici biri’ olarak tanımlamakla kalmadı, İsrail tarafının şaşkınlığı arasında, Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasına ilişkin sürpriz bir açıklamada bulundu.

Trump, Ortadoğu turunun sonunda Abu Dabi'den ayrıldıktan sonra Air Force One uçağında gazetecilere açıklamalarda bulunurken, 16 Mayıs 2025 (AFP)Trump, Ortadoğu turunun sonunda Abu Dabi'den ayrıldıktan sonra Air Force One uçağında gazetecilere açıklamalarda bulunurken, 16 Mayıs 2025 (AFP)

Aslında Başkan Trump'ın, uluslararası ilişkiler uzmanlarının uzun vadede hayati önem taşıdığını düşündüğü birçok konuda belirli bir ideolojisi yok. Eğer somut bir ‘sonuç’ elde etme olasılığı varsa ister Husiler ister Taliban ister Hamas isterse İran ya da Rusya olsun, herhangi bir tarafla diyalog kurmaya hazır. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump için önemli olan, niteliği ne olursa olsun ve nereden gelirse gelsin ‘anlaşmalar’ ve ‘zaferler’ elde etmektir.

Bu anlayışla Trump ve Netanyahu arasındaki anlaşmazlık, -yakın ilişkileri aslında medya tüketimi için olduğundan- şahsi hayal kırıklığından değil, Netanyahu'nun Trump'a istediğini, yani ‘kazanımlar’ ve ‘anlaşmalar’ sunamamasından kaynaklanıyor. ABD Başkanı, İsrail'in Gazze Şeridi ve Suriye ile ilgili anlaşmaları reddettiğini, İran ile bir anlaşma ihtimaline karşı çıktığını ve Suudi Arabistan ile normalleşme şansını azaltan tutumlar sergilediğini düşünüyor. Dolayısıyla Trump'ın Ortadoğu turunda İsrail'i görmezden gelmesi şaşırtıcı değildi. Bunun sebebi rekabet değil, daha ziyade orada ‘zafer’ olarak sayılabilecek bir şey bulamamış olmasıydı.

Tavizler vermek

Trump yönetimi, mevcut İsrail hükümetini memnun eden konuların ötesinde bile fırsatlar aramaya istekli olduğunu gösterdi. Diplomatik açıdan, ideolojik olmayan yaklaşımı ona başkalarının düşünmeye bile cesaret edemeyeceği inisiyatifler sunma ve anlaşmalar yapma esnekliği veriyor. Ancak Trump'ın dış politikasının temel sorunu başka bir yerde, yani açıklamalara, sembolizme ve medya manşetlerine odaklanıyor olmasında yatıyor ve genellikle içerik, tutarlılık ve süreklilik eksikliğiyle öne çıkıyor.

Netanyahu muhtemelen bunun farkında ve bunu kendi lehine kullanmaya çalışabilir. Gazze konusunda Trump'ın, özellikle de Ortadoğu turunun sona ermesinin ardından, başka bir haber başlığına geçmesini beklemekle yetinebilir. İran konusunda ise ABD'nin İran'ın nükleer programının azaltılması mı yoksa ortadan kaldırılması mı gerektiği konusundaki kararsızlığı, her iki taraf da bir anlaşmayı tercih etse bile müzakereleri rayından çıkarabilir. Bu tam da Netanyahu'nun o bilindik; ‘baskılara hemen yanıt vermek yerine zaman kazanmak, değişen koşullar üzerine bahis oynamak’ stratejisiyle örtüşüyor.

Ancak bu yaklaşımın risksiz olduğu söylenemez. Trump yönetiminin beklenenden daha hedef odaklı olduğu ortaya çıkarsa, Netanyahu kendisini taviz vermek, sadece bir engelden ibaret olmadığını ve yeni ABD yönetiminin alışılmadık düşünce ve yaklaşımına uymaya istekli bir ortak olduğunu kanıtlamak zorunluluğuyla karşı karşıya bulabilir. Bu durumda İsrail hükümeti, nerede esneklik gösterebileceğini ve nerede dokunulmaz kırmızı çizgiler çizmesi gerektiğini belirleyerek önceliklerini yeniden tespit etmek zorunda kalabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.