Tartus Limanı sözleşmesinin iptali Rusya'nın Suriye'deki projelerinin geleceğine ilişkin tartışmaları alevlendirdi

Projelerin çoğu özel şirketlere ve Esed'e yakın isimlere aitti

Lazkiye vilayetindeki Hmeymim Hava Üssü’nün girişi önünde yeni Suriye ordusundan bir asker, 29 Aralık 2024. (AFP)
Lazkiye vilayetindeki Hmeymim Hava Üssü’nün girişi önünde yeni Suriye ordusundan bir asker, 29 Aralık 2024. (AFP)
TT

Tartus Limanı sözleşmesinin iptali Rusya'nın Suriye'deki projelerinin geleceğine ilişkin tartışmaları alevlendirdi

Lazkiye vilayetindeki Hmeymim Hava Üssü’nün girişi önünde yeni Suriye ordusundan bir asker, 29 Aralık 2024. (AFP)
Lazkiye vilayetindeki Hmeymim Hava Üssü’nün girişi önünde yeni Suriye ordusundan bir asker, 29 Aralık 2024. (AFP)

Tartus Gümrük İdaresi Müdürü Riyad Cudi'nin Tartus Limanı’nın yönetimi için bir Rus şirketiyle yapılan anlaşmayı iptal etme kararı, bu hamlenin siyasi önemi ve devrik Devlet Başkanı Beşşar Esed döneminde Rus şirketleriyle anlaşma imzalanan diğer projeler üzerindeki etkisi konusunda bir tartışma başlattı.

Rus devlet medyası, haberi, Şam'da hükümet düzeyinde resmi olarak teyit edilmeden önce duyurdu. Parlamento kaynaklarından gelen ilk tepkiler, bu hamlenin Moskova ile Şam arasındaki ilişkilerin geleceğini etkilemeyeceği yönündeydi. Bilgi sahibi kaynaklar ise imzalanan sözleşmelerin niteliği hakkında konuştu. Bu projelerin çoğu, özel şirketlere ve Esed'e yakın isimlere aitti.

Cudi kararında limanın tüm kaynaklarını Suriye hazinesine iade edeceğini ve ‘limanın yıpranmış makinelerinin rehabilite edilmesi, bina ve sahaların donatılması ve tüm ihtiyaçları karşılayacak ve limana hizmet edecek işçilerin güvence altına alınmasının yanı sıra çalışanların limanda yeniden işe alınacağını’ söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Davos Forumu'ndaki kaynaklardan aktardığına göre Suriye’deki yeni yönetimin Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani, ‘Suriye'nin ekonomik reform kapsamında devlete ait liman ve fabrikaları özelleştirmeyi, yabancı yatırımları davet etmeyi ve uluslararası ticareti teşvik etmeyi amaçladığını’ belirtti.

cdfvgtrhy
Rus gemisi Laodicea Tartus Limanı’na ulaştı. (Arşiv - SANA)

Rus şirketi Stroytransgaz, Tartus Limanı için 2019 yılında eski rejimle 49 yıllık bir yatırım sözleşmesi imzaladı. Taraflardan biri (eski rejim ya da Rusya) itiraz etmediği takdirde bu süre otomatik olarak 25 yıl uzatılacaktı.

O dönemde limanın ticari yatırımının, limana komşu Tartus Deniz Üssü’ndeki Rus askeri varlığıyla bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı.

Anlaşma, ‘Rus şirketinin limanın altyapısını geliştirmek ve operasyonel gereksinimleri karşılamak için yaklaşık yarım milyar dolar yatırım yapacağını’ öngörüyordu.

cvfgb
Tartus'taki Rus üssünün 17 Aralık 2024 tarihindeki uydu görüntüsü (Maxar Technologies - Reuters)

Daha sonra Rus şirketin limanı geliştirmek için sözleşme şartlarına uymadığı anlaşıldı ve yeni yetkililer limanın yapısının aynı kaldığını doğruladı. Sözleşmenin feshedilmesi kararının doğrudan nedeni bu olabilir. Ancak bu karar, 2017 yılında imzalanan ve fosfat madenlerinin bakım ve rehabilitasyonunu ve Tedmur'daki eş-Şarkiye madenlerinden 50 yıl süreyle fosfat çıkarma hakkını öngören devasa fosfat sektörü yatırım sözleşmesi de dahil olmak üzere, Rus şirketlerinin Suriye'de imzaladığı diğer büyük sözleşmelerin geleceği hakkında birçok soruyu gündeme getiriyor.

Ayrıca Rus şirketleri Suriye sularında ve Suriye çölünün bazı bölgelerinde petrol ve doğalgaz arama hakkını elde etti.

Rusya Federasyonu Devlet Duması Uluslararası İlişkiler Komitesi Birinci Başkan Yardımcısı Alexei Chiba, Suriye'nin Tartus'ta Rusya ile yaptığı yatırım anlaşmasını iptal ettiğini, çünkü Rus şirketin yükümlülüklerini yerine getirmesinin zorlaştığını söyledi. Chiba, “Bunun Suriye'deki Rus askeri üsleriyle hiçbir ilgisi yok” dedi.

fgthyju
Tartus Limanı’na varan bir Rus gemisi, Şubat 2023. (SANA)

Anlaşmanın çökmesinin Rusya'nın ‘bir noktada limandaki bakım sorumluluğunu üstlenmesinden kaynaklandığını’ belirten Chiba, “Şimdi oradaki varlığımız keskin bir şekilde azaldı ve verdiğimiz taahhütleri yerine getirmemiz zorlaştı. Dolayısıyla bu bilgi askeri üslerimizle ilişkilendirilmemelidir, bu biraz farklı bir konu” ifadelerini kullandı.

sdfrgt
Rus fırkateyni Amiral Grigorovich'in Tartus Deniz Üssü önündeki uydu görüntüsü, 13 Aralık 2024. (Maxar Technologies - Reuters)

Bu arada, Suriyeli yetkililerin birkaç haftadır limanın açılmasını bekleyen Rus kargo gemilerinin Tartus Limanı’na girmesine izin verdiği bilgisi ortaya çıktı. Sparta 2 kargo gemisi limana girmiş durumda, ikinci gemi ise denizde sırasını bekliyor. Bu girişin, Rusya'nın Tartus Deniz Üssü’nden transfer etmeye başladığı askeri teçhizatın yüklenmesini hızlandıracağı anlaşılıyor.

Öte yandan Şarku’l Avsat'ın görüştüğü bir Rus diplomatik kaynak, Stroytransgaz ve Tartus Limanı’nı işletme sözleşmesiyle ilgili ek ayrıntılara açıklık getirdi.

Kaynak, Rus şirketinin devlete değil özel sektöre ait olduğunu ve varlıklarının Rus ve Suriyeli ortaklar arasında eşit olarak paylaşıldığını söyledi. Dolayısıyla Rus tarafı hisselerin yüzde 50'sine sahipken, diğer yüzde 50'si eski rejime yakın Katerji Group'un Suriyeli şirketlerinden birine ait.

Katerji hisseleri

Kaynak şu açıklamayı yaptı: “Suriye’deki yeni yönetim tarafından atılan adım kaçınılmazdır. Bu adım, Suriye'deki eski rejim ile Rusya hükümetleri arasındaki projeler gibi gösterilerek sözleşmeleri imzalanan ama aslında Esed ailesine yakın özel şirketler ve sermaye tarafından düzenlenen tüm projeler için geçerli olacak.”

Kaynak, Tartus Limanı anlaşmasını imzalayan Rus şirketinin hisselerinin yarısının, geçen yıl Lübnan sınırına yakın bir bölgede İsrail tarafından düzenlenen saldırıda öldürülen iş adamı Muhammed Beraa el-Katırcı tarafından yönetilen Katerji Group'a ait olduğunu da belirtti. Kaynağa göre, el-Katırcı, Beşşar Esed için çeşitli şirketler yönetiyordu. Esed şirketi doğrudan Suriye Halk Meclisi'ne tavsiye etti ve Meclis de bu tavsiye üzerine Tartus Limanı yatırım sözleşmesini onayladı.

vfghy
Suriye'nin Lazkiye kenti kıyısındaki Hmeymim Hava Üssü’ne yaklaşan Rus askeri uçağı, 14 Aralık 2024. (Reuters)

Kaynak, mevcut anlaşmanın iptalinin, yükümlülüklerini yerine getirmeyen ve önceki rejimin yolsuzluklarıyla bağlantılı olan özel şirketlere mantıklı bir yanıt olduğunu ve Rusya-Suriye ilişkilerine bir yansıması olmadığını vurguladı.

Rus diplomatik kaynak, “Rusya'nın Suriye'deki Rusya-Suriye ortak anlaşmalarının ve projelerinin geleceğiyle ilgili hiçbir endişesi yok. Son yıllardaki bu projelerin çoğu özel projelerdir ve kaderlerine Suriyeliler karar vermelidir. Ancak eski rejime yakın iş adamlarını zenginleştirmek için kurulan pek çok şirketin faaliyetlerine son verileceği ya da kamu yararına hizmet etmek üzere menfaatlerinin transfer edileceği açıktır” ifadelerini kullandı.

Kaynak sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu konuların birçoğu, durumun istikrara kavuşmasının ve Suriye'deki yeni yönetim tarafından kararlaştırıldığı üzere geçici bir durumdan daha istikrarlı bir duruma geçişin hemen ardından Rus ve Suriyeli taraflar arasında kesinlikle ele alınacaktır. Tüm alanlarda iş birliğinin durumunun ve şeklinin ne olacağına dair değerlendirme yapmak için henüz çok erken, ancak Rusya her zaman Rusya ve Suriye arasındaki tarihi ilişkileri sürdürme ve geliştirme isteğini vurguluyor. Şimdi bu ara aşamada, mevcut durumun gereklerine göre, özellikle diplomatik, askeri ve güvenlik açısından sürekli iletişim kanallarımız var.”

xscdfrgt
Suriye'nin Lazkiye Limanı’nda bir konteyner terminali (Arşiv - Sputnik)

Kaynak, ‘her düzeyde ve alanda resmi temasların ve hükümet heyetlerinin karşılıklı ziyaretlerinin, ilk tahminlere göre iki ay içinde başlatılacağına’ olan inancını dile getirdi.

Kaynak, “Rusya-Suriye ilişkilerindeki bazı acil konuların bir sonucu olarak, üst düzey bir Rus heyetinin yakında Şam'ı ziyaret etme olasılığı yüksek. Bu konu şu anda tarih ve gerekli düzenlemelerle ilgili karar alma masasında” dedi.



Trump ve Netanyahu… ‘Kişisel anlaşmazlıktan’ daha fazlası

Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)
Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)
TT

Trump ve Netanyahu… ‘Kişisel anlaşmazlıktan’ daha fazlası

Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)
Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)

Michael Horowitz

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz iki hafta boyunca İsrail'i diken üstünde durmak zorunda bıraktı. Başkan Trump’ın İsrail hükümetini defalarca kez şaşırtması, ülkenin liderleri arasında perde arkasında belki sessizce ama açıkça hissedilir bir endişenin artmasına yol açtı.

İlk şok, Trump'ın İran destekli Husilerle beklenmedik bir ateşkes ilan etmesiyle yaşandı. Ateşkesin duyurulması, Husilerin İsrail'in Ben Gurion Uluslararası Havaalanı'na düzenlediği füze saldırısına karşılık olarak İsrail'in Sana Havaalanı'na büyük bir saldırı düzenlemesinden sadece birkaç dakika sonraydı. Basında yer alan birçok habere göre İsrail, açıklanmasından önce ateşkesten haberdar edilmedi. Kısa süre sonra anlaşmanın, Husilerin İsrail'e yönelik bugün de devam eden saldırılarının durdurulmasına ilişkin herhangi bir atıfta bulunmadığı anlaşıldı.

Ama bu sadece bir başlangıçtı.

ABD Başkanı’nın Körfez ülkelerine yaptığı ziyaretle birlikte, İsrail'e yönelik sürprizleri de devam etti. Bu sürprizler, İsrail'in uzun süredir güvenliğine tehdit ve Türkiye'nin adamı olarak gördüğü Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile yapılan görüşme ile doruğa ulaştı. Daha da kötüsü Trump, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı bir kez daha överken, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da Ukrayna konusunu görüşmek üzere Türkiye'yi ziyaret etti. Fakat muhtemelen görüşmeler bunun ötesine geçti.

Trump, Ahmed eş-Şera’yı ‘oldukça çekici biri’ olarak tanımlamakla kalmadı, İsrail tarafının şaşkınlığı arasında Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasına ilişkin sürpriz bir açıklamada bulundu. Bu kararın öncesinde, açıklamadan önceki günlerde bile ABD yönetiminin böyle bir adım atmaya niyetli olduğuna dair herhangi bir işaret yoktu.

Şara’ya karşı katı bir tutum sergileyen İsrail hükümeti, yaptırımları kaldırmak bir yana, bunu Şam'a karşı bir koz olarak kullanmak için sürdürülmesi gereken hayati bir araç olarak görüyordu. Ancak bu karar, ABD Başkanı'nın İsrail ile Suriye arasında normalleşme sürecini zorlamaya niyetli olduğunu açıkça yansıtıyordu.

Böyle bir gelişme uzun vadede geniş çaplı faydalar sağlayabilir ve büyük bir diplomatik başarı olur. Ancak İsrail’in mevcut hükümeti, İbrahim Anlaşmaları’nı Suriye'yi de kapsayacak şekilde genişletmeye hiçbir zaman ilgi göstermedi.

Böyle bir gelişme uzun vadede geniş çaplı faydalar sağlayabilir ve büyük bir diplomatik başarı olur. Ancak İsrail’in mevcut hükümeti, İbrahim Anlaşmaları’nı Suriye'yi de kapsayacak şekilde genişletmeye hiçbir zaman ilgi göstermedi.

Trump'ın Katar ziyaretiyle birlikte, İsrail'de Doha'nın ABD Başkanı üzerindeki potansiyel etkisine ilişkin endişeler arttı. Bu endişeler, Amerikan basınında Katar'ın Başkan'a lüks bir uçak hediye ettiğine dair haberler çıktıktan ve özellikle de Trump'ın “Sadece bir aptal böyle bir hediyeyi reddeder” sözlerinden sonra daha da arttı. Bu durum, Katar'ın Trump yönetimindeki karar alma mekanizmalarında yeniden yer edindiğine dair İsrail'in şüphelerini artırdı.

Amerikan basınında, Trump'ın Netanyahu'yu, hükümeti Gazze'deki savaşı sona erdirmezse artık İsrail'in yanında yer almayacağı yönünde tehdit ettiğine dair haberler de yer aldı.

Bu gelişmeler, Gazze Şeridi’ndeki savaşta çok hassas bir döneme denk geldi. Beklenmedik bir başka gelişmeyle ABD yönetimi, savaşı sona erdirmek ve kalan rehineleri kurtarmak için yürütülen müzakerelerin çıkmaza girdiği bir dönemde, ABD vatandaşı İsrailli asker Edan Alexander'ı serbest bırakması için Hamas'a baskı yapmayı başardı. Kısa süre sonra ABD yönetiminin bir kez daha İsrail'i saf dışı bırakarak, Hamas'la doğrudan görüşmeler yaptığı ve yaklaşan ziyaret öncesinde bir iyi niyet jestine ihtiyaç duyduğuna ikna ettiği anlaşıldı.

Ancak iki durumu birbirinden ayırmak önemli. Bunlardan birincisi anlaşma, İsrail hükümetini şaşırtmış ve stratejik çıkarlar arasında büyüyen bir uçurumun altını çizmiş olsa da İsrail halkı tarafından geniş çapta memnuniyetle karşılandı. Ateşkese varılması talebiyle düzenlenen halk protestoları, İsrail'in çıkarlarını Netanyahu'nun değil, Trump'ın daha iyi temsil ettiğine dair sinyaller vermeye başladı. Bu durum, protesto hareketi ve rehinelerin aileleri arasında, çoğu İsraillinin arzuladığı şeyi gerçekleştireceği umuduyla ABD Başkanı’na doğru artan bir eğilim olduğunu da teyit etti.

Kişisel kriz mi?

ABD ile İsrail arasında kamuoyu önünde yaşanan bir dizi gerilim ve Trump'ın İsrail'i seyahat programından çıkarma kararı, Başkan Trump ile Başbakan Binyamin Netanyahu arasında kişisel bir kriz olduğuna dair spekülasyonları körükledi. Her iki lider de ‘şahsi’ diplomasi tarzlarıyla tanınıyor ve bu tarzlarında önemli politikalardan ziyade ‘kişiler arasındaki kimyaya’ önem veriyor ya da en azından ilişkilerini böyle göstermeye çalışıyorlar.

Ancak gerçekte durum muhtemelen daha da karmaşık. Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkiyi güçlü bir kişisel ilişki olarak tasvir etmek, her ne kadar kamuoyu önünde öyleymiş gibi davranma konusunda şüphesiz iyi olsalar da birbirleriyle gerçekten dost olmadıklarını gösteren -bu yazarın daha önce belgelediği- birçok göstergeyi göz ardı etmek olur.

Böyle bir tasvir Donald Trump'ı motive eden şeyin özünü gözden kaçırıyor. Trump'ın dış politikaya yaklaşımı geleneksel jeopolitik çıkarlara, köklü ittifaklara ve tutarlı bölgesel dinamiklere değil, ister ‘anlaşmalar’ ister ABD ekonomisine yatırım akışı şeklinde olsun, medya etkisi yüksek ikili ‘kazanımlar’ arayışına dayanıyor.

Trump, Ahmed eş-Şara’yı ‘oldukça çekici biri’ olarak tanımlamakla kalmadı, İsrail tarafının şaşkınlığı arasında, Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasına ilişkin sürpriz bir açıklamada bulundu.

Trump, Ortadoğu turunun sonunda Abu Dabi'den ayrıldıktan sonra Air Force One uçağında gazetecilere açıklamalarda bulunurken, 16 Mayıs 2025 (AFP)Trump, Ortadoğu turunun sonunda Abu Dabi'den ayrıldıktan sonra Air Force One uçağında gazetecilere açıklamalarda bulunurken, 16 Mayıs 2025 (AFP)

Aslında Başkan Trump'ın, uluslararası ilişkiler uzmanlarının uzun vadede hayati önem taşıdığını düşündüğü birçok konuda belirli bir ideolojisi yok. Eğer somut bir ‘sonuç’ elde etme olasılığı varsa ister Husiler ister Taliban ister Hamas isterse İran ya da Rusya olsun, herhangi bir tarafla diyalog kurmaya hazır. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump için önemli olan, niteliği ne olursa olsun ve nereden gelirse gelsin ‘anlaşmalar’ ve ‘zaferler’ elde etmektir.

Bu anlayışla Trump ve Netanyahu arasındaki anlaşmazlık, -yakın ilişkileri aslında medya tüketimi için olduğundan- şahsi hayal kırıklığından değil, Netanyahu'nun Trump'a istediğini, yani ‘kazanımlar’ ve ‘anlaşmalar’ sunamamasından kaynaklanıyor. ABD Başkanı, İsrail'in Gazze Şeridi ve Suriye ile ilgili anlaşmaları reddettiğini, İran ile bir anlaşma ihtimaline karşı çıktığını ve Suudi Arabistan ile normalleşme şansını azaltan tutumlar sergilediğini düşünüyor. Dolayısıyla Trump'ın Ortadoğu turunda İsrail'i görmezden gelmesi şaşırtıcı değildi. Bunun sebebi rekabet değil, daha ziyade orada ‘zafer’ olarak sayılabilecek bir şey bulamamış olmasıydı.

Tavizler vermek

Trump yönetimi, mevcut İsrail hükümetini memnun eden konuların ötesinde bile fırsatlar aramaya istekli olduğunu gösterdi. Diplomatik açıdan, ideolojik olmayan yaklaşımı ona başkalarının düşünmeye bile cesaret edemeyeceği inisiyatifler sunma ve anlaşmalar yapma esnekliği veriyor. Ancak Trump'ın dış politikasının temel sorunu başka bir yerde, yani açıklamalara, sembolizme ve medya manşetlerine odaklanıyor olmasında yatıyor ve genellikle içerik, tutarlılık ve süreklilik eksikliğiyle öne çıkıyor.

Netanyahu muhtemelen bunun farkında ve bunu kendi lehine kullanmaya çalışabilir. Gazze konusunda Trump'ın, özellikle de Ortadoğu turunun sona ermesinin ardından, başka bir haber başlığına geçmesini beklemekle yetinebilir. İran konusunda ise ABD'nin İran'ın nükleer programının azaltılması mı yoksa ortadan kaldırılması mı gerektiği konusundaki kararsızlığı, her iki taraf da bir anlaşmayı tercih etse bile müzakereleri rayından çıkarabilir. Bu tam da Netanyahu'nun o bilindik; ‘baskılara hemen yanıt vermek yerine zaman kazanmak, değişen koşullar üzerine bahis oynamak’ stratejisiyle örtüşüyor.

Ancak bu yaklaşımın risksiz olduğu söylenemez. Trump yönetiminin beklenenden daha hedef odaklı olduğu ortaya çıkarsa, Netanyahu kendisini taviz vermek, sadece bir engelden ibaret olmadığını ve yeni ABD yönetiminin alışılmadık düşünce ve yaklaşımına uymaya istekli bir ortak olduğunu kanıtlamak zorunluluğuyla karşı karşıya bulabilir. Bu durumda İsrail hükümeti, nerede esneklik gösterebileceğini ve nerede dokunulmaz kırmızı çizgiler çizmesi gerektiğini belirleyerek önceliklerini yeniden tespit etmek zorunda kalabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.