Trump: Putin'le derhal görüşmek isterim... Zelenskiy de anlaşmaya varmaya hazır
ABD Başkanı Donald Trump dün yaptığı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile derhal görüşmek istediğini belirterek, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin kendisine savaşı sona erdirmek için bir anlaşma imzalamaya hazır olduğunu söylediğini belirtti.
ABD Başkanı'nın Pekin'in Moskova'ya baskı yapmak için müdahale etme arzusu gibi görünen bir tavırla Trump, Çin'in "Rusya üzerinde büyük etkisi" olduğunu söyledi.
Şarku’l Avsat’ın Reuters'ten aktardığına göre Trump, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) harcama yapılmasının gerekliliği konusunda emin olmadığını belirterek, ülkesinin ittifaka üye ülkeleri koruduğunu ancak kendilerinin ABD’yi korumadığını ifade etti.”
Trump, uzun zamandır ittifak gayri safi yurtiçi hasıladaki yüzde iki hedefinin gerisinde kalan ittifakın diğer üyelerinden savunmaya daha fazla para harcamalarını talep ediyor.
Trump, NATO üyesi ülkelerin GSYİH'lerinin yüzde beşini savunmaya harcamaları gerektiğini söyledi ki bu, mevcut hedef seviye olan yüzde ikiden büyük bir artış anlamına geliyor ve ABD dahil hiçbir NATO ülkesinin şu anda ulaşamadığı bir seviye.
Çin'in askerî geçit töreninde tanıttığı en dikkat çekici yeni silahlar hangileri?https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5182327-%C3%A7inin-asker%C3%AE-ge%C3%A7it-t%C3%B6reninde-tan%C4%B1tt%C4%B1%C4%9F%C4%B1-en-dikkat-%C3%A7ekici-yeni-silahlar-hangileri
Çin'in askerî geçit töreninde tanıttığı en dikkat çekici yeni silahlar hangileri?
Çin tarafından sergilenen bazı silahlar (Reuters)
Pekin'de bugün büyük bir askerî geçit töreni düzenlendi. Törende Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ön plana çıktı.
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen tören, Şi'ye Çin'in askeri gücünü sergileme ve dostane ilişkiler kurduğu liderleri bir araya getirme fırsatı sundu. Şi, bu liderlerin gücünü ve Batı'ya karşı müthiş hazırlıklı olduklarını tüm dünyaya göstermeyi umuyordu.
Geçit töreninin başında Şi, dünyanın halen ‘barış ve savaş arasında bir seçimle karşı karşıya’ olduğunu, ancak Çin'in ‘durdurulamayacağını’ vurguladı.
Şarku’l Avsat’ın İngiliz gazetesi The Independent'tan aktardığına göre, 2025 yılı savunma bütçesine yaklaşık 186 milyar sterlin ayıran dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin, geçit töreni sırasında birkaç benzersiz yeni silah sergiledi. Bunlardan en dikkat çekenleri şunlar:
YJ hipersonik füzeleri
Çin ordusu, mevcut hipersonik füzeleri YJ-17, YJ-19 ve YJ-20'nin yanı sıra yeni YJ-15 füzesini de sergiledi.
Ying Ji’nin kısaltması olan YJ füzeleri, gemilerden veya uçaklardan fırlatılabilir. Bu füzeler, büyük gemilere ciddi hasar vermek üzere tasarlanmıştır.
Yeni YJ-15 füzesi (EPA)
Çin, geleneksel savunma sistemlerini atlatma kabiliyetiyle dünya çapında ilgi gören hipersonik silah teknolojisinde hızla ilerliyor.
Büyük insansız deniz araçları
İki yeni, çok büyük, torpido şeklindeki insansız araç sergilendi. AJX002 ve HSU100, iki uzun kamyonla taşındı.
Avustralyalı deniz analisti Alex Luck, uzunluğu yaklaşık 60 fit (18 metre) olduğu tahmin edilen ilk aracın tasarımının, bunun muhtemelen bir ‘keşif’ aracı olduğunu gösterdiğini, ikincisinin ise ‘daha belirsiz olduğunu, ancak mayın döşeme kabiliyetine sahip olduğunun söylendiğini’ belirtti.
AJX002 insansız su altı aracı (AP)
Naval News'e göre Çin deniz kuvvetleri, halen ABD'nin gerisinde olsa da, ekstra büyük insansız su altı araçları (XLUUV) konusunda dünyanın en büyük programına sahip ve beş model üretilip test edilerek hizmete sokulmuş durumda.
Nükleer savaş başlığı taşıyabilen kıtalararası balistik füzeler
Çin, nükleer savaş başlığı taşıyabilen üç tür kıtalararası balistik füzeyi tanıttı: DF-61, DF-31 ve DFC-5.
DFC-5 füzesi (Reuters)
Çin ordusu ayrıca, askeri bir kamyonun üzerinde sergilenen ilk havadan fırlatılan nükleer füzesi JL-1'i de tanıttı.
Çin devlet televizyonu CCTV’ye göre, JL-1 ve JL-3 füzelerinin DF-61 ve DF-31 füzeleriyle birlikte sergilenmesi, ‘Çin ordusunun kara, deniz ve hava stratejik nükleer kuvvetlerinin ilk toplu sergilenmesi’ anlamına geliyor.
JL-3 füzesi (Reuters)
DFC-5 füzesinin menzilinin 20 bin kilometreden fazla olduğu tahmin ediliyor. Devlet medyası, ‘bu stratejik kıtalararası nükleer füzenin tüm dünyayı kapsadığını ve 12 savaş başlığı taşıyabildiğini’ belirtti.
Uzay savunma sistemi
Yabancı uyduları vurabilen HQ-29 uzay savunma sistemi, hava gücünün göze çarpan bir gösterisi olarak askerî geçit töreninde ilk kez tanıtıldı.
HQ-29 uzay savunma sistemi (AFP)
Lazer tabanlı silahlar
Çin ordusuyla bağlantılı X platformundaki bir hesap tarafından ‘dünyanın en güçlü lazer hava savunma sistemi’ olarak tanımlanan güçlü bir silah büyük ilgi gördü.
LY-1 cihazları (DPA)
Bugünkü törende, uzun askeri araçların üzerinde mavi LY-1 ekranlı birkaç büyük, garip beyaz cihaz görüldü.
AFP’ye konuşan Luck “Bu konfigürasyonu ilk kez geçen yıl ağustos ayında gördük, ancak net görüntüler değildi. Gemilere monte edilen LY-1 cihazları en azından ileri test aşamasında gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.
ABD tarafından da kullanılan bu ‘yönlendirilmiş enerji silahları’, tek bir düşük maliyetli, yüksek hassasiyetli saldırı ile ciddi hasara neden olabilir.
İnsansız araçlar
Su altı insansız hava araçlarının yanı sıra, deniz askeri operasyonlarında kullanılabilen su üstü araçları da dahil olmak üzere birkaç insansız araç sergilendi.
Luck, bu insansız hava araçlarının ‘limanlara giriş ve çıkış’ için insanlı araçlar olarak da kullanılabileceğini ve muhtemelen mayın temizleme amaçlı olduğunu söyledi.
Tahliye, ikmal ve mühimmat nakliyesi ve keşif gibi çeşitli yeteneklere sahip birkaç insansız hava aracı ve kara aracı da sergilendi.
Radar
Çin, tören sırasında birkaç radar cihazını sergiledi.
Radarlarla donatılmış uçaklar, ülkenin keşif yeteneklerini sergilemek için tören alanının üzerinde uçtu.
KJ-600 erken uyarı uçağı, halka açık bir törende ilk kez tanıtıldı.
Erken uyarı uçağı KJ-600 (Reuters)
China Daily'ye göre KJ-600 uçağı, uçak gemilerinde kullanılmak üzere tasarlanmış ve önümüzdeki aylarda Fujian gemisinde hizmete girmesi bekleniyor.
Gazze ve el-Faşir'de açlığın silah olarak kullanılması ve uluslararası sistemdeki aşınmanın belirtilerihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5182323-gazze-ve-el-fa%C5%9Firde-a%C3%A7l%C4%B1%C4%9F%C4%B1n-silah-olarak-kullan%C4%B1lmas%C4%B1-ve-uluslararas%C4%B1
Gazze ve el-Faşir'de açlığın silah olarak kullanılması ve uluslararası sistemdeki aşınmanın belirtileri
Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin, Han Yunus'ta zaten yetersiz olan gıdayı paylaşmak için her gün çektikleri acı, 1 Eylül 2025 (AP)
Emced Ferid et-Tayyib
Kıtlık, doğal kuraklık veya kaynak sıkıntısının bir sonucu olmaktan çok, siyasi tercihlerin bir yansımasıdır. Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Hint ekonomist ve filozof Amartya Kumar Sen, 1970'lerde yoksulluk ve kıtlık üzerine yaptığı öncü çalışmasında bunu kanıtlanmıştır. Sen, kıtlığın gıda yetersizliğinden değil, gıdaya erişimin olmayışından kaynaklandığını savunmuştur. Bu gerçek, bugün açlığın kasıtlı olarak bir savaş silahı olarak kullanıldığı Gazze Şeridi ve el-Faşer'de (Sudan) en çarpıcı şekilde görülüyor.
İki paralel durumla karşı karşıyayız. Bir yandan Gazze'de iki milyondan fazla insan İsrail'in uyguladığı abluka nedeniyle sistematik açlığa maruz bırakılırken Kuzey Darfur'daki el-Faşir'de de benzer bir durum yaşanıyor. El-Faşir’de Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri, geçtiğimiz yılın mayıs ayından bu yana bir milyon sivile abluka uyguluyor ve bölgedeki soykırım trajik bir şekilde tekrarlanıyor.
Her iki sahne de uluslararası sistemdeki derin bir kusuru; sessizlik, suç ortaklığı ve celladı kurbanla eşdeğer gören sahte tarafsızlığı ortaya koyuyor. Gazze ve el-Faşir'de her gün yaşanan trajediler, uluslararası toplumdan daha ilkeli ve etik bir ilgi ve taraflar arasındaki resmi tarafsızlığın sahte rahatlığının ötesine geçerek bu krizlerin gerçekliğini ele alan acil bir müdahale talep ediyor. Dünya, açlığın silah olarak kullanılmasına göz yummamalı, aksi takdirde bunun devam etmesinde suç ortağı olur.
Açlığın kanlı tarihi
Açlık, soykırım savaşlarında faşizmin her zaman tercih ettiği bir silah olmuştur. İnsanlık tarihi, yapay kıtlığın ne doğal bir felaket ne de çatışmanın tesadüfi bir sonucu olduğunu, aksine toplulukların iradesini kırmak ve onları aşağılamak ve yavaş yavaş ölümle boyun eğdirmek için kasıtlı olarak kullanılan bir araç olduğunu doğrulayan kanlı bölümlerle doludur.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Ukrayna'dan Gazze'ye, Etiyopya'dan Darfur'a kadar, aynı model farklı şekillerde tekrarlanıyor, ancak yaşamın en temel ihtiyacı olan gıdanın, siyasi ve askeri boyunduruk altına alma aracına dönüşmesi gibi ortak bir nokta var.
Ukrayna, 1930'larda Stalin'in tarımsal ürünlere el koyma politikalarını uygulamaya koymasıyla milyonlarca insanın ‘Holodomor’ adlı kıtlık sırasında hayatını kaybetmesine neden olan en korkunç açlık olaylarından birine tanık oldu. Bu kıtlık, bir kuraklığın ya da gıda yetersizliğinin bir sonucu değil, tüm bir toplumu yok etmek ve iradesini kırmak için kasıtlı olarak kullanılan bir silahtı.
Gazze ve el-Faşir'de yaşanan benzer krizler münferit olaylar değil, İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası sistemdeki daha geniş çaplı bir aşınmanın belirtileridir. Uluslararası insani hukuk kurallarına aykırı şekilde zorunlu açlık, bir baskı aracı olarak kullanılıyor.
Naziler, 1941 ile 1944 yılları arasında Leningrad Kuşatması sırasında şehre 872 gün boyunca boğucu bir abluka uyguladılar ve bu süre zarfında bir milyondan fazla insan açlıktan ve soğuktan öldü. Amaç sadece askeri değildi, aynı zamanda yavaş yavaş kitlesel ölüm yoluyla kasıtlı olarak boyun eğdirmekti.
Etiyopya'da 1970'li ve 1980'li yıllarda, Tigray bölgesinde yardımların engellendiği ve zorla yerinden edilmelerin gerçekleştirildiği bir dönemde kıtlık bir savaş silahı olarak kullanıldı. Dünyanın vicdanını sızlatan korkunç görüntüler doğanın bir sonucu değil, sistematik bir politikanın yansımasıydı. Son on yılda Suriye'de dünya, sivillerin hayatta kalmak için ot yemek zorunda kaldıkları Guta ve Humus kuşatmalarına tanık oldu. Kuşatma tesadüfi değildi, açlığı bir baskı silahına dönüştürmek için kasıtlı olarak uygulanan bir hamleydi. Gazze ve el-Faşir'de, geçmişten günümüze uzanan bu olaylar münferit olaylar değil, açlığı siyasi bir silah olarak kullanan tek bir karanlık zincirin halkalarıdır.
Gazze ve devam eden Filistin trajedisi
Gazze'deki trajedi, Filistinlilerin hayatlarını yerinden edilme, yoksunluk ve acı çekmenin kısır döngüsüne dönüştüren, uzun süredir devam eden Ortadoğu krizinin merkezinde yer alıyor. Uluslararası Gıda Güvenliği Sınıflandırması (IPC), Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırıları ve ardından İsrail'in geniş çaplı askeri müdahalesinden, geçtiğimiz ağustos ayına Gazze'nin gıda felaketi ölçeğinde resmi olarak beşinci ve en yüksek aşırı kıtlık aşamasına girdiğini duyurdu.
Bu durum bir kaza ya da öngörülemeyen koşulların sonucu değil, İsrail'in kasıtlı politikasının bir sonucudur. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) ve Birleşmiş Milletler (BM) uzmanlarının raporları, yardımların girişine getirilen kısıtlamaların, tarımsal altyapı ve su şebekelerinin tahrip edilmesiyle birleşerek, topluluğun gıda sağlama kapasitesinin sistematik olarak çökmesine nasıl yol açtığını açıkça ortaya koyuyor. Antropolog Alex de Waal, Gazze'nin ‘toplumunun artık kendini besleyemeyecek bir noktaya geldiği’ uyarısında bulunarak, İsrail'i gelecek nesiller boyunca iyileşmeyecek derin yaralar bırakacak ‘soykırım amaçlı açlık’ suçlamasıyla itham etti.
BM Genel Sekreteri António Guterres, Gazze’deki durumu ‘insan yapımı bir felaket’ olarak nitelendirdi, ancak açıklamasında bunun arkasında kimin olduğunu belirtmekten kaçındı ve genel siyasi taleplerle sınırlı kaldı. Bu talepler daha geniş kapsamlı çatışma bağlamında geçerli olabilir, ancak açıklamanın temel konusunu, yani yapay kıtlığın ötesine geçiyor. Bu ihmal, açıklamanın ifadesindeki bir eksiklik olmakla kalmayıp, trajediyi siyasi bir açıklamaya indirgeyerek açlık suçunun doğrudan sorumluluğundan dikkatleri başka yöne çekmesi nedeniyle daha geniş kapsamlı bir ahlaki kusuru da yansıtıyor. Böylece açlık, meşru bir savaş silahı olarak normalleşiyor ve failleri, siyasi araçlarla cezadan kaçınmanın ya da yaptıklarını haklı göstermenin bir yolunu buluyor. Ancak, çatışmanın karmaşıklığı ve siyasi ve askeri incelikleri ne olursa olsun, yadsınamaz bir gerçek var. Gazze'de her gün açlıktan ölen çocuklar, ateşkes müzakerelerinin veya esir takası anlaşmalarının sonuç vermesini bekleme lüksüne sahip değiller.
İsrail'in gıda ve ilaç girişine getirdiği kısıtlamalar, güvenlik endişeleri veya misilleme amaçlı gerekçelerle haklı göstermeye çabalasa da bu kabul edilemez. Bu kısıtlamalar sadece uluslararası insani hukuku ihlal etmekle kalmaz, aynı zamanda açlığı kabul edilebilir bir savaş silahı olarak meşrulaştırır, cezasızlığı uzatır ve dünyanın ahlaki vicdanını oluşturması gereken haysiyet ve adalet ilkelerini temelden sarsar.
El-Faşir kuşatması ve soykırım tehdidi
Aynı zamanda, dünyanın başka bir köşesinde, Sudan'ın Kuzey Darfur eyaletinin başkenti El Faşir’de de benzer bir trajedi yaşanıyor. Sudan ordusu, 2023 yılının nisan ayından bu yana HDK'ya karşı şiddetli bir savaş yürütüyor. Bu savaş, Sudan genelinde milyonlarca sivili yerinden etti ve el-Faşir'i boğucu bir kıtlığın yaşandığı bir bölgeye dönüştürdü. IPC, kıtlığın şehirde ve Zemzem ve Ebu Şuuk gibi yakınlardaki yerinden edilmiş kamplarda 1,5 milyondan fazla insana kadar uzanabileceği uyarısında bulundu.
HDK milisleri geçtiğimiz yılın mayıs ayından bu yana el-Faşir'i tamamen kuşatma altında tutuyor. El-Faşir'e giden yolları kapatan milisler, konvoyları yağmaladı ve insani yardımın şehre ulaşmasını engelledi. 2003-2008 yılları arasında yaşanan soykırımın izlerini hala taşıyan Darfur, yeni bir açlık sahnesine dönüştü. Çaresiz aileler hayatta kalmak için hayvan yemi yemek zorunda kalırken, çocuklar acımasız bombardıman altında şiddetli yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybediyor.
Cancavid milislerinin mirasçısı olan HDK üyeleri, açlığı sistematik olarak bir silah olarak kullanıyor.
ABD, bu eylemleri soykırım olarak sınıflandırırken bu durum uluslararası toplumun Darfur'da daha önce başarısızlığa uğramasını hatırlatıyor. Buna rağmen HDK hakkındaki suçlamaları reddediyor ve savaşının devrik Ömer el-Beşir rejiminin kalıntılarını reform etme girişimi olduğunu iddia ediyor. Ancak sivillere karşı sistematik faşist ihlallerin kanıtları, bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını ortaya koyuyor.
Silahlı Çatışma Konum ve Olay Verileri Projesi'nden (ACLED) alınan veriler, 2024 yılı sonlarına kadar Sudan'da sivillere yönelik şiddet eylemlerinin yüzde 77'sinin HDK tarafından gerçekleştirildiğini, Sudan ordusu dahil olmak üzere geri kalan tarafların ise çok daha küçük bir paya sahip olduğunu gösteriyor. 2025 yılında da aynı güçler aynı yaklaşımı sürdürdü. Bağımsız kuruluş Insights'ın raporuna göre yalnızca temmuz ayında 765 sivil öldürüldü ve bu suçların yüzde 88'i HDK’ye atfedildi.
Felaketin bariz nedenleri ve sorumluları olmasına rağmen, uluslararası toplum bu sorunu etkili bir şekilde ele almayı başaramadı.
Felaketin nedenleri ve sorumluları açıkça ortada olmasına rağmen, uluslararası toplum bu sorunu etkili bir şekilde ele almayı başaramadı.
BM Genel Sekreteri António Guterres geçtiğimiz haziran ayında El-Faşir'e yardım ulaştırılmasını kolaylaştırmak için yedi günlük bir insani ateşkes önerdi. Sudan hükümeti, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ın doğrudan onayıyla Guterres'in önerisini en üst düzeyde kabul etti. Buna karşın HDK öneriyi reddetti ve El-Faşir'de sivilleri doğrudan hedef alan saldırılarına devam etti.
Sudan Başbakanı, 18 Ağustos'ta BM Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) bir mektup göndererek BM’den El-Faşir'deki acıları hafifletmek ve kötüleşen insani felaketi ele almak için acil önlemler almasını istedi. Mektubunda, orada yaşananların ‘sadece bir insani kriz değil, aynı zamanda BM için ahlaki bir sınav’ olduğunu vurguladı. Başbakan bu sözleriyle, uluslararası kuruluşun El Fasher'deki trajediye karşı sessizliğini veya bariz yetersizliğini haklı çıkarmak için kullanabileceği her türlü mazereti ortadan kaldırdı.
Öte yandan jeopolitik karışıklıklar El-Faşir'deki durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Çünkü dış destek milislerin cezasız bir şekilde faaliyet göstermesine olanak tanıyor ve milisler, hesap vermekten kaçınmak için destekçilerinin uluslararası nüfuzunu kullanıyor. BM Uzmanlar Heyeti ve ABD hükümetinin Kongre'ye sunduğu brifingler de dahil olmak üzere çok sayıda rapor, dış güçlerin milislere silah sağladığını ve bunun da milislerin yaygın suçlar işlemesine olanak tanıdığını belgeledi. Sudan'ın Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdindeki girişimleri de bu desteğin milislerin silahlandırılmasıyla sınırlı olmadığını, aynı zamanda gerçek hesap verebilirliği engelleyen siyasi iş birliğini de içerdiğini gösterdi. Birleşik Krallık gibi diğer uluslararası güçler de bu dış desteğe yönelik eleştirileri örtbas etmeye veya bastırmaya çalışarak milislerin cezasız kalmasına katkıda bulundu. Dış destekçilere karşı çıkma konusunda gösterilen bu küresel isteksizlik, Sudan krizini iktidar mücadelelerinde bir pazarlık kozu haline getirmiş ve insani trajediyi uzattı.
Uluslararası gizli anlaşma ve dünyanın karşı karşıya olduğu ahlaki sınav
Gazze ve el-Faşir'de yaşanan benzer krizler münferit olaylar değil, İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası sistemdeki daha geniş çaplı bir aşınmanın belirtileridir. Uluslararası insani hukuk kurallarına aykırı şekilde zorunlu açlık, bir baskı aracı olarak kullanılıyor ve güvenlik ve siyasi gerekçeler, zulmü meşrulaştırmak için öne sürülüyor. Her iki durumda da faşist benzeri otoriterlik ölüm makinesini besliyor. Bu krizlerin çözümü için yeni kınamalar değil, somut adımlar atılması gerekiyor. Bunları görmezden gelmek pasif bir davranış değil, felaketle sonuçlanacak bir suç ortaklığı, ahlaki sorumluluğun terk edilmesi ve gerçekliğin dehşetine göz yummak olur.
1- ‘Koruma sorumluluğu’ ilkesi: Sivilleri yok olmaktan korumak için ahlaki bir yükümlülük olarak yeniden tanımlanmalı ve onu sadece askeri müdahaleyle eşanlamlı olarak gören entelektüel hapishaneden kurtarılmalı. Bu ilke, orijinal etik ve pratik özüne geri döndürülmeli. İnsanları yok olmaktan korumak, yalnızca askeri müdahale veya siyasi hesaplamalarla ilişkili bir slogan değildir.
2- Gıda ve ilaç temini artık ertelenebilir bir seçenek değil. Uluslararası toplum, yardım ulaştırmak için mevcut tüm pratik araçları kullanmalı. Gazze ve El-Faşir'de insani yardımı havadan atmak artık son çare değil, sivil hayatları kurtarmak için mevcut tek seçenektir. Bu önlem, daha önce başarıyla gerçekleştirilen operasyonlara (Berlin hava köprüsü, Nuba Dağları ve Güney Sudan'daki operasyonlar) dayanıyor.
Sudan ordusundan bir asker, Hartum'da HDK ile cephe hattını izliyor (AFP)
Ahlaki tarafsızlık yanılsaması yıkılmalı. Failleri ve kurbanları eşit muamele etmek tarafsızlık değil, tehlikeli bir suç ortaklığıdır.
3- Yardımın engellenmesini kınamak yeterli değil. Sorumlular, ister yerel aktörler ister milislere silah veya siyasi koruma sağlayan dış destekçiler olsun, isimleri açıklanmalı, kamuoyunda kınanmalı ve uluslararası hukuk çerçevesinde hesap vermeli.
4- Hesap verebilirlik temel öneme sahip olmalı. Açlık, soykırıma eşdeğer kasıtlı bir silahtır ve bunu ikincil bir sorun olarak ele almak, cezasızlığı meşrulaştırır. Uluslararası toplum, Gazze'deki politikaları için İsrail'e ve Sudan'daki HDK ve destekçilerine işledikleri suçların sorumluluğunu açıkça yüklemeli.
5- “Ahlaki tarafsızlık” yanılsaması yıkılmalı. Failleri ve mağdurları eşit muamele etmek tarafsızlık değil, tehlikeli bir suç ortaklığıdır. Failler ve mağdurlar arasındaki ayrımı ortadan kaldıran sahte bir ahlaki eşitliğe teslim olmak, cezasızlığı meşrulaştırmak ve tarafsızlığı suç ortaklığına dönüştürmekle eşdeğerdir.
Kayıtsızlık ve ihmal, kötülüğün en geniş inkübatörleri ve en tehlikeli tezahürleridir. Amartya Kumar Sen'in dediği gibi, kıtlık doğal bir kaçınılmazlık değil, politik bir yapıdır. Siyasi kararların yarattıkları, karşıt siyasi kararlarla ortadan kaldırılabilir. Ancak bunun ilk şartı tanıma, daha derin koşul ise eylemdir. Gazze ve El-Faşir'deki trajediler sadece iki ayrı felaket değil, aynı zamanda eğer dünya insanlığını yeniden keşfetmezse açlığın 21’inci yüzyılda savaşın baskın silahı haline geleceği, uluslararası sistem tamamen çökeceği, insani değerler anlamlarını yitireceği ve nadiren eyleme geçirilen retorik süslemelere dönüşeceğine dair son bir uyarıya dönüşecek.
Trump, Şi, Kim ve Putin'i ABD'ye karşı komplo kurmakla suçluyorhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5182267-trump-%C5%9Fi-kim-ve-putini-abdye-kar%C5%9F%C4%B1-komplo-kurmakla-su%C3%A7luyor
Trump, Şi, Kim ve Putin'i ABD'ye karşı komplo kurmakla suçluyor
Şi, Kim ve Putin askeri geçit törenini izlemek için tarihi Tiananmen Kapısı'na geldi (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'i, Pekin'de II. Dünya Savaşı'nın sona ermesini anmak için düzenlenen büyük askeri geçit törenine katılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile birlikte ülkesine karşı "komplo kurmakla" suçladı.
Cumhuriyetçi başkan, Truth Social sosyal medya platformundaki gönderisinde, “Başkan Şi ve Çin'in büyük halkına harika bir kutlama günü diliyorum.” Ardından alaycı bir şekilde ekledi: “Lütfen Vladimir Putin ve Kim Jong-un'a, Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı komplo kurarken en içten selamlarımı iletin” ifadelerini kullandı.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة