Trump daha organize bir şekilde kaotik bir dünya düzeni kuruyor

Trump'ın Grönland ve Panama Kanalı'na yönelik tehditleri, ulusal egemenliğe yönelik diğer tehdit türlerini meşrulaştırırken, devletlerin egemenliğine tecavüzü açık bir teklif haline getiriyor

ABD Başkanı Donald Trump (AP)
ABD Başkanı Donald Trump (AP)
TT

Trump daha organize bir şekilde kaotik bir dünya düzeni kuruyor

ABD Başkanı Donald Trump (AP)
ABD Başkanı Donald Trump (AP)

İnci Mecdi

ABD Başkanı Donald Trump, yeni 'altın çağında' ABD'nin yalnızca kendi ulusal çıkarlarını gözeteceğini söyledi. Defalarca kez ülkesinden ‘egemen’ bir devlet olarak bahsetti.

Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Washington'ın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra herkes için refahı teşvik etmek ve dünyayı demokrasiye yönlendirmek için kurulmasına yardımcı olduğu uluslararası örgütlerden tek başına uzaklaşmasıyla ön plana çıkıyor. Trump'ın görevdeki ilk altı gününde güçlü bir şekilde belirginleşen bir diğer işaret de devletlerin ‘ulusal egemenliğine’ yönelik tecavüzler oldu.

Küreselleşme, iş birliği ve bazı kurallar aracılığıyla sınırları gönüllü olarak açma ve aşma çabası iken Trump, süper güçlerin ‘yalnızca tek taraflı ulusal çıkarlar’ elde etmek için daha küçük devletlerin egemenliğini geçersiz kılabileceği, daha doğrusu ‘ihlal edebileceği’ yeni bir sistem kurmak istiyor. Trump’ın Danimarka'nın egemenliği altında olan Atlantik adası Grönland'ı satın alma çağrısı, Kanada'yı ilhak etme önerisi, Çin’in hegemonyasını bahane ederek Panama Kanalı'nı ele geçirmekle tehdit etmesi ve pazar günü Gazze Şeridi'nde yaşayan 1,5 milyon Filistinliyi Mısır ve Ürdün'e gönderme fikrini ortaya atması, bu durumu açıkça ortaya koyuyor. Bunun yanında Trump, yasadışı göçmenleri Kolombiya'ya gönderme kararına Kolombiya karşı çıkınca, her zamanki tehdit ve misilleme dilini kullandı ve ABD'ye gelen tüm Kolombiya mallarına yüzde 25 acil gümrük vergisi uygulanacağını açıkladı.

Egemenliğin İhlali

Trump'ın jeopolitik manevraları farklı büyüklükte korkulara yol açıyor. Washington ve diğer Batı başkentlerindeki gözlemciler, Trump'ın Grönland'ı satın almak ve Kanada'yı ilhak etmekten söz etmesinin, egemenliğe tecavüzü açık uçlu bir önerme haline getirme tehdidinde bulunduğunu ve devlet egemenliğini açıkça göz ardı etmesinin uluslararası normların temelinden yeniden düzenlenmesine yol açabileceğine dair korkuları artırdığını söylüyor.

Trump'ın Grönland hakkında söyledikleri sadece jeopolitik kazanımlar elde etmek için yüksek sesle söylenmiş sözlerden ibaret değil. İş adamı olan Trump’ın buzullar eridikçe ve yeni nakliye yolları açıldıkça okyanusun stratejik bir bölümünü işgal eden bu devasa ve bağımsız adayı kontrol etmeye kararlı olduğu görülüyor. ABD gazetesi New York Times’a (NYT) göre Trump, 20 Ocak'ta göreve başlamasından beş gün önce Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen ile gergin bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Trump görüşmede, ABD'nin Danimarka’nın egemenliğindeki Grönland Adası’nın kontrolünü istediği konusunda ısrar etti.

Meselenin hassasiyeti nedeniyle isimlerinin açıklanmasını istemeyen ve 45 dakika süren telefon görüşmesi hakkında bilgi sahibi olan iki Avrupalı yetkili, görüşmenin gergin geçtiğini söylediler.

Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi Başkanı Fredrik Kempe, kuruluşun internet sitesinde yer alan bir makalede, görüşmenin tehditkâr ve sert bir tonda yapıldığını, Danimarka Başbakanı Frederiksen'in askeri ve mali alanlarda daha fazla iş birliği için çeşitli önerilerde bulunurken, halihazırda ABD için önemli bir askeri üsse ev sahipliği yapan Grönland'ın satılık olmadığını vurguladığını yazdı.

Geçtiğimiz hafta İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) çerçevesinde Fredrik Kempe'ye konuşan eski İsveç Başbakanı Carl Bildt, Trump'ın ilk uluslararası hamlelerini ‘tehlikeli ve istikrarsızlaştırıcı’ olarak nitelendirerek, “Ben biraz endişeli olan kalabalığın içindeyim” ifadelerini kullandı. Bildt’e göre Trump'ın Grönland ve Panama Kanalı'na yönelik tehditleri, Putin'in Ukrayna'yı işgalinin ardında yatan ulusal egemenliğe yönelik diğer tehdit türlerini meşrulaştırıyor.

Bildt, sözlerini şöyle sürdürdü:

“(Trump) söylediklerinin sonuçlarını biliyor mu? Bu çok tehlikeli. İlkelere dayalı dünya düzeninin altını oyuyor, sınırların kutsallığı bir kural değil, normdur.”

Avrupa hazırlık yapıyor

Eski Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in danışmanı Siyaset Bilimci Zaki Laïdi, Trump'ın Danimarka'ya gümrük vergileri uygulayarak ekonomik yollarla baskı yapmaya karar vermesi halinde, AB'nin karşı gümrük vergileriyle yanıt vermesinin beklendiğini ifade etti. Danimarka'nın Trump'ın tehditlerinden duyduğu endişeyi dile getiren Laïdi, Danimarkalıların “sakin olmaları gerektiğini ama korktuklarını” söyledi.

Hem Laïdi hem de Frederiksen-Trump görüşmesi hakkında bilgi sahibi olan yetkililer, Trump'ın niyetinin belirsiz olduğunu belirttiler. Trump’ın, Grönlandlıları bir referandumda bağımsızlık yönünde oy kullanmaya ve ardından ABD'ye katılmaya teşvik etmek için harekete geçirebileceğini ya da Danimarka ve AB'ye gümrük vergileriyle baskı yapmak isteyebileceğini söylediler. Bir yetkili, Brüksel'in doğru tonu belirlemek ve Trump'ın gerçekten ne istediğini öğrenmek için Danimarkalılarla birlikte çalıştığını belirtti.

Trump, Panama Kanalı konusunda kazı çalışmaları sırasında 38 bin kadar Amerikalının öldüğünü iddia ederek, kanalın kontrolünü ele geçirmek için askeri bir müdahale seçeneğini de göz ardı etmiyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu tehditler, 1989 yılında ABD'nin ülkelerini işgalini hatırlayan Panamalılar arasında korkuya neden oldu. ABD’nin Panama’yı işgali o dönemde BM tarafından ‘uluslararası hukukun ve devletlerin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün açık bir ihlali’ olarak kınandı.

Caydırıcılık üzerindeki baskı

Londra merkezli düşünce kuruluşu Chatham House'un ABD ve Amerika Kıtası Programı Direktörü Dr Leslie Vinjamuri, Trump dünyada tek taraflı ulusal çıkarlara dayalı yeni kurallar oluştururken, bunun, ABD'nin için de ciddi riskler taşıyacağını söylüyor.

Egemenlik üzerindeki normatif ve yasal kısıtlamalar zayıflarsa, bu durumun ABD'nin kendisi üzerinde de daha fazla baskı yaratacağı kesin. Bu da diğer büyük güçlerin sınırları değiştirmek için bir dayatmada bulunasını ya da doğrudan askeri güç kullanmasını engellemek için caydırıcılık (ve aynı zamanda caydırıcılığın inandırıcılığı) üzerinde daha fazla baskı oluşturacak. Bu baskı, Çin ile herhangi bir çatışma durumunda, özellikle de Tayvan konusunda tehlikeli bir duruma dönüşecek.

Ukrayna konusunda Trump'ın Rusya ile anlaşmaya varma sözü Avrupa için en az üç soruyu gündeme getirdi. Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Ukrayna ile ilgili (varsa) kırmızı çizgileri neler? Eğer Trump Ukrayna'yı terk ederse, iş burada biter mi, yoksa ABD’nin Avrupa'ya olan güvenlik taahhüdünü de terk mi eder? Eğer ABD Ukrayna'nın toprak egemenliğini kabul etmeye ve hatta terk etmeye istekliyse, bu dünyanın diğer bölgelerindeki diğer (küçük) devletler için de aynısını yapacağı anlamına mı geliyor?

Düşündürücü ifadeler

Ancak gözlemciler Trump'ın yeni dönemindeki hamlelerini, ilk dönemine kıyasla çok daha organize ve bilinçli olarak nitelendiriyor.

BBC'nin aktardığına göre ABD'nin Ulusal Uyuşturucu Kontrol Politikası Ofisi (ONDCP) eski yetkilisi Lawrence Muir, Trump'ın görevdeki ilk gününde ‘daha disiplinli ve konulara odaklanmış olduğunu’ söyledi.

Vinjamuri’ye göre Avrupa'daki ve dünyanın diğer bölgelerindeki liderler, Trump'ın niyetini nasıl anlayacaklarıyla ilgili zorlukla karşı karşıyalar. Belki de Trump esasen ABD’nin uluslararası ilişkilerdeki mevcut konumunu korumayı planlıyor ve sadece daha iyi pazar erişimi ve daha güçlü, daha dengeli ittifaklar elde etmek için alışılmadık taktikler kullanıyor. Bu durumda uzlaşı, diplomasi, ziyaretler, hediyeler ve Trump'ın isteklerini yerine getirecek adımlar akıllıca bir karşılık olabilir. Ancak Trump Kanada, Grönland ve Panama konusunda gerçekten kararlıysa ve yeni bir küresel düzen için büyük bir tasarımın parçası olarak Tayvan ve Ukrayna'yı terk etmeyi planlıyorsa, ABD'nin ortakları ve müttefikleri buna daha stratejik, fakat aynı zamanda daha katı ve daha uzun soluklu bir karşılık vermeli.

Gözlemciler, Avrupa’daki yetkililerin ve diğerlerinin asıl istediğinin, ABD'nin yeni gerçekliğinin en iyi nasıl yönetilebileceğine dair tavsiyeler olduğunu söylüyor. Atlantik Konseyi Başkanı Frederick Kempe, Davos'taki en yaygın tepkinin, PayPal'ın kurucu ortağı ve girişimci Peter Thiel'in Trump’ın ilk döneminde seçilmesinden önce Ulusal Basın Kulübü'nde gazetecilere söylediklerinin başka bir biçimde ifade edilmesi olduğunu söyledi. Thiel, “Amerikalı seçmenler onu (Trump’ı) seçtiler ama gerçek anlamda ciddiye almadılar. Sekiz yıl sonra, Trump dünya sahnesinde her zamankinden daha fazla öne çıkarken, herkes onun değişen zamanımızın bir işareti ve mimarı olarak her zamankinden daha fazla, belki de gerçek anlamda ciddiye alınması gerektiğini biliyor” ifadelerini kullanmıştı.



Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
TT

Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)

Siyasi analizde, sonuçlara varmak için göstergeleri izlemek gerekir. İran Dini Lideri'nin rejimin kurucusu Humeyni’nin ölüm yıldönümü sırasında yaptığı son konuşmadan ve Umman Sultanlığı aracılığıyla Tahran'a sunulan son Amerikan teklifinden, iki taraf arasında kapsamlı olmayıp geçici olsa bile bir anlaşmaya varma olasılığının yüksek olduğu söylenebilir. Hem de Umman himayesinde yapılan dördüncü tur görüşmelerden bu yana Tahran ve Washington arasında görülen keskin görüş farklılıklarına rağmen. Farklılığın sebebi İran'ın daha önce uranyumu 2015 nükleer anlaşmasında kabul edilen aynı seviyede, yani yüzde 3,67 oranında zenginleştirme hakkını tanıyan Amerikan pozisyonunda değişiklik olarak gördüğü son açıklamalar. Amerikan pozisyonunun, İran'ın nükleer programı barışçıl olduğu sürece zenginleştirme prensibini tamamen reddetme yönünde değiştiğini görüyoruz. Buna göre Tahran'ın uranyum zenginleştirme hakkı yok ve nükleer yakıtı yurtdışından ithal edebilir. Bu konu, sorunun çözümüne dair olumlu bir atmosfer oluşturmakta başarısız olan beşinci tura kadar uzanan görüşmelerin ilerlemesinin önündeki en büyük engeldi. Bu arada İran, kendi topraklarında kurulacak ve Suudi Arabistan ile BAE’nin de dahil olacağı bölgesel bir uranyum zenginleştirme kompleksi önerisinde bulundu; böylece topraklarında uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sürdürebilir, nükleer yakıta erişimini sürdürebilir ve komşularına karşı iyi komşuluk gösterebilir.

Öte yandan, ABD tarafının da İranlılara sunulan ve Tahran’ın kendisine yanıt olarak birkaç mesaj verdiği bir teklifi var. Bu teklif, Tahran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurması, ABD'ye ilave olarak İran, Suudi Arabistan ve diğer bazı Arap ülkelerinden oluşan bölgesel bir nükleer enerji birliği kurulması çağrısını içeriyor. Daha sonra Umman Sultanlığı'nın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın gözetiminde bölgesel bir uranyum zenginleştirme tesisi kurulmasını önerdiği söylendi. Washington, Umman'ın teklifini kabul etti ve bu ortak uranyum zenginleştirme tesisinin İran dışında bulunmasını istedi. Axios sitesi, ABD'nin, programını askıya alması karşılığında İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını tanıdığını, topraklarında yüzde 3’e kadar uranyum zenginleştirilebileceğini kabul ettiğini bildirdi. Tahran bölgesel zenginleştirme tesisi teklifini kabul edebilir, ancak bu, onun için yurt içindeki zenginleştirme faaliyetlerine bir alternatif olmayacaktır. Kaldı ki tesisin yurt dışında değil, kendi topraklarında bulunmasını istiyor.

Amerikan pozisyonunun yüzde 3 zenginleştirme etrafında dönmesi durumunda, bunun Washington'un pozisyonundan geri adım attığı anlamına geldiği iddia edilebilir. Washington, önceki iki görüşme turunda İran'ın topraklarında zenginleştirme faaliyetlerini sürdürmesini engellemekte ve yurtdışından nükleer yakıt ithal etmesinde ısrar etmişti. Bu nedenle, Tahran'ın küçük bir oranda bile olsa ülke içinde zenginleştirmeye devam etmesi, bir yandan Washington ile yaptırımları kaldıracak, diğer yandan ABD'nin topraklarında uranyum zenginleştirme hakkını tanımasını garantileyecek bir anlaşmaya varana kadar, orta yol olarak kabul edebileceği bir teklif olacaktır.

Dolayısıyla Amerikalıların önerdiklerine ve İran'ın cevabına göre, altıncı turun yakında yapılması ve daha sonra bir anlaşmaya varılması muhtemel. Amerikan teklifi, ABD'nin uranyum zenginleştirmenin tamamen durdurulması talebi ile İran'ın ülke içinde zenginleştirmeyi sürdürme ısrarı arasındaki uçurumu küçültecek bir uzlaşma olabilir. Hal böyle iken, İran Dini Lideri Ali Hamaney neden iki gün önce buna karşı çıkan ve Washington'a düşmanca yanıt veren, İran'ın pozisyonundan geri adım atmadığını vurgulayan açıklamalar yaptı? Konuşmasında, “Ülkesinin tam bir nükleer yakıt döngüsüne sahip olmakta başarılı olduğunu, nükleer endüstrinin sadece enerji için olmadığını, aynı zamanda tüm endüstrilerin temeli ve ulusal bağımsızlığın sembolü olduğunu, uranyum zenginleştirmenin nükleer meselenin anahtarı olduğunu ve İran'ın düşmanlarının zenginleştirmeyi kontrol altına almak istediklerini” söyledi. Hamaney böylece bir yandan ülkesinin anlaşma için can atmadığını ve ülkenin en yüksek otoritesinin buna bir ölçüde karşı çıktığını göstermeye çalıştı. Diğer yandan, bu konuşma içeriye dönüktü, çünkü Tahran'ın topraklarında uranyum zenginleştirme hakkından mahrum bırakılmayı reddettiğini duyuruyordu. Böylelikle Tahran, Donald Trump'ın sunduğu teklifi kabul etse bile, Dini Lider'in muhalif konuşması tekliften birkaç gün önce yapılmış olacaktı. Trump’ın teklifi uranyumu 2015 anlaşmasındakine yakın düşük bir seviyede zenginleştirmeyi içerdiğinden, Tahran, bunu İran direnişi karşısında Washington'un geri çekilmesi ve teklifin onu içeride zenginleştirme hakkından mahrum bırakmadığı şeklinde pazarlayabilir.

Konuşma ayrıca İran ve Washington'un kamuoyu önünde düşmanca açıklamalar yapma, ancak perde arkasında, aralarındaki boşlukları kapatmak için anlaşma ve ardından bunu açıklama alışkanlığının çerçevesine girebilir. Tahran'a ABD’ye pozisyonunda geri adım attırmakla övünme fırsatı verecek olan Trump, İran zihniyetini ve nükleer meselenin nasıl bir ulusal gurur meselesi, ulusal kimlik ve egemenliğin bir parçası olduğunu incelemiş olmalıydı. Öyle ki hükümet, öğrenciler için nükleer tesislere okul gezileri düzenliyor. Tahran rejimi ayrıca yaptırımlara ve kısıtlamalara rağmen ileri nükleer teknoloji seviyelerine ulaşma yeteneği ile övünüyor. Bu nedenle İran, topraklarında uranyum zenginleştirmekten mahrum bırakılmasını reddederdi. Yine özellikle bir yandan bilimsel ve nükleer ilerlemenin bir sembolü olduğu, diğer yandan da kendisinden vazgeçmesinin Washington veya Tel Aviv’in kendisine yönelik askeri bir saldırısını kolaylaştıracağına inandığı bir kart olduğu için yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyumundan vazgeçmeyi reddederdi.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarfından Independent Arabia sitesinden çevrilmiştir.