Şara, Ankara’yı ziyaret ederken SDG, İsrail’den yardım talep etti

Türkiye'nin Suriye, Irak ve Ürdün ile bölgesel eksen oluşturma çabaları sürüyor.

Suriye Geçici Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara geçtiğimiz hafta Şam'da MİT Başkanı İbrahim Kalın ile bir araya geldi (AFP)
Suriye Geçici Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara geçtiğimiz hafta Şam'da MİT Başkanı İbrahim Kalın ile bir araya geldi (AFP)
TT

Şara, Ankara’yı ziyaret ederken SDG, İsrail’den yardım talep etti

Suriye Geçici Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara geçtiğimiz hafta Şam'da MİT Başkanı İbrahim Kalın ile bir araya geldi (AFP)
Suriye Geçici Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara geçtiğimiz hafta Şam'da MİT Başkanı İbrahim Kalın ile bir araya geldi (AFP)

Suriye Geçici Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaretin ardından bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın davetlisi olarak ikinci yurt dışı durağı olan Türkiye'yi ziyaret edecek.

Şara'nın Ankara ziyareti, Türkiye'nin Suriye, Irak ve Ürdün ile PKK, SDG ve DEAŞ'a karşı ortak çabaları koordine ederek SDG’nin omurgasını oluşturan Kürt ağırlıklı YPG'ye ABD desteğini sona erdirmeyi amaçlayan bölgesel bir eksen oluşturma çabaları sırasında gerçekleşiyor. Bu arada Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (KDSÖY), Türkiye ve desteklediği Suriyeli gruplar ile Halep'in doğusunda tırmanan çatışmalar çerçevesinde İsrail'i açıkça müdahaleye çağırdı.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından dün yapılan açıklamada, “Suriye Arap Cumhuriyeti Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın davetine icabetle 4 Şubat Salı günü (bugün) Ankara’ya bir ziyaret gerçekleştirecektir” denildi.

Açıklamada Erdoğan ve Şara'nın Suriye’deki son gelişmeleri bütün boyutlarıyla ele alacakları ve ülkedeki ekonomik toparlanma, sürdürülebilir istikrar ve güvenliğin tesisi için iki ülke tarafından atılacak ortak adımları değerlendirecekleri belirtildi. Açıklamaya göre görüşmelerde geçiş dönemi yönetimine ve Suriye halkına çok taraflı platformlarda sağlanabilecek destekler üzerinde de durulacak.

csdfvgrt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman pazar günü Riyad'da Şara'yı kabul etti (Reuters)

Şara’nın Suriye'nin geçici cumhurbaşkanı olarak göreve başlamasının ardından ilk durağı Riyad oldu. Şara, pazar günü Riyad'da Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Muhammed bin Selman ile Suriye'deki son gelişmeleri ve ülkenin güvenlik ve istikrarını destekleme yollarını görüştü.

Şara’nın Türkiye ziyareti öncesinde Türk tarafından Şam’a birçok ziyaret gerçekleşmiş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Şam'ı ziyaret etmişti. Aynı şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın da Beşşar Esed rejiminin 11 Aralık'ta devrilmesinden sadece üç gün sonra ülkeyi ziyaret eden ilk üst düzey yabancı yetkili olarak aralık ayında iki kez Suriye’yi ziyaret etti. Kalın, geçtiğimiz hafta pazar günü Bağdat'ı ziyaret eden Fidan ile eş zamanlı olarak Şam’da Şara, Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani ve Genel İstihbarat Şefi Enes Hattab ile bir araya geldi.

Suriye Dışişleri ve Savunma bakanları ile Genel İstihbarat Şefi’nden oluşan Suriyeli bir heyetin ocak ayı ortalarında Ankara'da Türk mevkidaşlarıyla gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından Milli Savunma Bakanlığı'ndan bir heyet çarşamba günü Şam'ı ziyaret etti. Suriyeli heyet, Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da kabul edildi.

SDG’ye karşı bölgesel bir eksen oluşturma çabaları

Türkiye, Şara liderliğindeki Suriye yönetiminin kendisini feshetmeyi ve birleşik Suriye ordusuna katılmayı reddetmesi halinde SDG/YPG'yi ortadan kaldıracağını defalarca ilan etti. Türkiye ayrıca, ABD’nin DEAŞ'a karşı savaşta müttefik olarak gördüğü Kürt birliklerine desteğini sürdürmek için bahane olarak kullandığı SDG tarafından korunan kuzeydoğu Suriye'deki binlerce DEAŞ üyesi ve ailelerinin bulunduğu hapishaneleri koruma görevinde destek vereceğini de teyit etti.

Türkiye son zamanlarda Irak, Suriye ve Ürdün ile birlikte, başta Kuzey Irak'taki PKK, Suriye'deki YPG ve DEAŞ olmak üzere terör örgütlerini ortadan kaldırmak için ortak çaba sarf etmeyi amaçlayan dört yönlü bir bölgesel eksen oluşturmaya çalışıyor.

zxscdfvg
Katar ve Türkiye dışişleri bakanları pazar günü Doha'da ortak basın toplantısı düzenlediler (AFP)

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, pazar günü Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Doha'daki görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, ABD'nin Suriye'deki Kürt gruplarla bağlarını koparmasını sağlayacak bir hamleyle Türkiye, Suriye, Irak ve Ürdün'ün DEAŞ kalıntılarıyla mücadelede iş birliği yapacağını söyledi.

Asıl meselenin YPG'nin DEAŞ mahkumlarını koruması ve onları cezaevlerinde tutması olduğunu, başka bir şey yapmadığını da sözlerine ekledi.

Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Fidan'ın pazartesi günü Ürdünlü mevkidaşı Eymen Safadi ile başta Suriye ve Filistin'deki gelişmeler olmak üzere bölgesel konuları ele aldığı belirtildi.

SDG'den İsrail'e çağrı

KDSÖY Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed, Halep'in doğusunda Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) grupları ile SDG arasındaki çatışmaların tırmanması üzerine İsrail'den Suriye'ye müdahale etmesini istedi. Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını reddettiklerini ifade eden Ahmed, ABD’ye de YPG'ye desteğini kesmemesi çağrısında bulundu.

Pazar günü İsrail'in Jerusalem Post gazetesine konuşan İlham Ahmed, “Suriye'nin güvenliği İsrail'in müdahalesine ihtiyaç duyuyor. Ortadoğu krizi, İsrail ve Yahudi halkının rolü olmadan bölge için demokratik bir çözüme ulaşılamayacağını herkesin anlamasını gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

cdfvgthy
İlham Ahmed (X platformu)

Ahmed, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Suriye’nin kuzeyi ve doğunda özyönetim var, kıyı şehirleri özel bir statüye sahip ve Dürziler de kendilerini koruyan gruplar tarafından desteklenen kendi yönetimlerini kurdu. (Yeni Suriye yönetiminin tüm grupları ordu bünyesinde birleştirme girişimine atıfta bulunarak) Eğer birisi (aniden) tüm bu tarafları tek bir rejim altında toplamaya veya birleştirmeye çalışırsa, bu bir iç savaşa yol açar. Suriye'nin çeşitli bileşenleri bunu kabul etmeyecektir.”

Geçtiğimiz ay İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar ile bir telefon görüşmesi gerçekleştiren İlham Ahmed, HTŞ'nin terör listesinden çıkarılması ve Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılmasının HTŞ'nin ülkeyi tamamen kontrol etmesinin ve başkalarının yönetime katılımına izin vermeden ve ideolojisinde herhangi bir değişiklik olmadan ‘tek adam yönetimi’ yaklaşımının önünü açabileceği uyarısında bulunarak, “Hepimiz HTŞ'nin geçmişini ve tarihini biliyoruz” dedi.

dc
Suriye Ulusal Savunma mensupları Münbiç'te onlarca kadın tarım işçisinin ölümüne ve yaralanmasına yol açan patlamanın meydana geldiği yerde (Suriye Sivil Savunması - X)

Donald Trump başkanlığındaki yeni ABD yönetiminin Amerikan askerlerinin Suriye'den çekilmesi kararı almamasını umduğunu ifade eden Ahmed, çekilmenin olumsuz yansımaları olabileceği uyarısında bulundu.

Türkiye'nin bombardımanı ve Suriyeli gruplar ile SDG arasındaki şiddetli çatışmalar Tişrin Barajı, Karakozak Köprüsü ve Halep'in doğusundaki diğer eksenlerde devam ederken, Türkiye Suriye'nin kuzeydoğusundaki SDG mevzilerini insansız hava araçları (İHA) ve topçularla hedef alıyor.

Münbiç’te patlama

İlham Ahmed’in İsrail'in Suriye'ye müdahalesine ilişkin sözlerinin ardından Suriye Sivil Savunması, pazartesi günü Halep'in doğusundaki Münbiç kentinde bomba yüklü bir aracın infilak etmesi sonucunda 14'ü kadın, biri erkek 15 sivilin öldüğünü, 15 tarım işçisi kadının da tarlaya giderken yaralandığını açıkladı.

Sivil Savunma, patlamanın sivillerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgede gerçekleştiğini, çok sayıda can kaybına yol açtığını ve mülkleri tahrip ettiğini söyledi.

Geçtiğimiz aralık ayında başlatılan Özgürlük Şafağı Operasyonu sırasında SMO gruplarının Münbiç'in kontrolünü ele geçirmesinden bu yana kent, SMO gruplarının konuşlandığı alanları ve kent merkezindeki hayati noktaları hedef alan bombalı araçla düzenlenen saldırılara sık sık sahne oluyor.

wefrgty
Geçtiğimiz cumartesi günü Münbiç'te Türkiye yanlısı gruplara ait bir mevzinin yakınlarında infilak eden bomba yüklü bir aracın kalıntıları (X platformu)

Dün meydana gelen patlama, Münbiç'in kontrolünün SDG'ye bağlı Münbiç Askeri Konseyi güçlerinden alınmasından bu yana meydana gelen altıncı patlama oldu. İki gün önce gruplara ait bir askeri mevzi yakınlarında bomba yüklü bir aracın infilak etmesi sonucu SMO gruplarının 9 üyesi öldü, aralarında sivillerin de bulunduğu 15 kişi yaralandı.

Halep'in doğusundaki çatışmalar

Halep'in doğusundaki son gelişmelere gelince Türk savaş uçakları, Karakozak Köprüsü yakınlarındaki Necm Kalesi'nin karşısındaki bir bölgeye 3 hava saldırısı ve Halep'in doğu kırsalındaki Ayn el-Arap'ta (Kobani) el-Ca'ada Okulu ve el-Camii çevresi ile Sarin kırsalındaki Dikan köyü bölgesine hava saldırıları düzenledi.

xcdfvgt
Türk savaş uçakları Halep'in doğusundaki Tişrin Barajı çevresini bombaladı (AFP)

Öte yandan SDG’ye ait İHA’ların Tişrin Barajı çevresindeki köylerde SMO gruplarına ait bir askeri aracı hedef alması sonucu 2 unsur öldü, 7 unsur yaralandı.

Bir diğer gelişmede MİT, terör örgütü PKK/YPG'nin sözde Ayn el-Arab (Kobani) sorumlularından Mahmut Ağca'yı Ayn el-Arap’ta nokta operasyonla etkisiz hale getirildi.

Türk güvenlik kaynakları pazartesi günü yaptıkları açıklamada, Ağca'nın 2006 yılında PKK'ya katıldıktan sonra 2015 yılından bu yana Türkiye topraklarında gerçekleştirilen ve Türk güvenlik güçleri mensuplarını hedef alan pek çok terör operasyonunun planlamasında yer aldığını belirttiler.

Diğer taraftan TSK ve onunla birlikte hareket eden SMO grupları, Rakka kırsalındaki Ayn İsa ilçesinin doğu kırsalındaki bölgeleri hedef aldı. Fırat'ın doğusundaki Barış Pınarı Harekatı bölgesinde kontrolleri altındaki bölgelerden Muşrife Ummu el-Beramil köyü çevresine 10 adet top mermisi düştü.



İran'daki reformistler ve radikaller Pezeşkiyan'ı kuşatıyor ve rejimi zor durumda bırakıyor

Mesud Pezeşkiyan hükümeti şu anda çoğunluk olan “reformistler” ile karar alma mekanizmasındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda (AFP)
Mesud Pezeşkiyan hükümeti şu anda çoğunluk olan “reformistler” ile karar alma mekanizmasındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda (AFP)
TT

İran'daki reformistler ve radikaller Pezeşkiyan'ı kuşatıyor ve rejimi zor durumda bırakıyor

Mesud Pezeşkiyan hükümeti şu anda çoğunluk olan “reformistler” ile karar alma mekanizmasındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda (AFP)
Mesud Pezeşkiyan hükümeti şu anda çoğunluk olan “reformistler” ile karar alma mekanizmasındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda (AFP)

Hasan Fahs

İran'daki durumu takip eden Arap ve uluslararası çevrelerin yanı sıra İran siyasi çevrelerinin önemli bir kısmı, birkaç gün önce “Reformist Partiler Cephesi” tarafından yayınlanan bildiriyle meşguldü. Bildiride, kendisini imzalayanların bakış açısına göre İran'ın iç ve dış krizlerden çıkışı için bir yol haritası yer alıyordu. Konuyu takip edenler için bu yol haritasının belki de en önemli noktası, “ABD ile kapsamlı ve doğrudan müzakerelerin başlatılması ve ilişkilerin onur, bilgelik ve karşılıklı çıkar temelinde normalleştirilmesi amacıyla, yaptırımların kaldırılması karşılığında uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin gönüllü olarak askıya alınması ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) denetiminin kabul edilmesi” çağrısını içeren maddeydi.

Bu tutumu, İran'ın tutumu içinde veya reformist güçler ile rejimin karar alma hiyerarşisinde bu partilerin büyük ölçüde temsilcisi olarak kabul edilen Mesud Pezeşkiyan liderliğindeki devlet arasında ya da “reformistler” ile rejim arasında bir ayrışma olarak yorumlamadan önce, bu açıklamanın, iç boyutlarıyla nükleer faaliyetler ve Washington ile diyalogla ilgili taleplerden ziyade rejimin yapısına yönelik daha fazla meydan okuma oluşturan talepler içerdiğini belirtmek gerekir.

Bu noktada, çeşitli yönelimleri ile İran siyasi güçleri arasında, otorite ve yönetim mekanizmalarında köklü bir değişiklik yapılması gerekliliği konusunda geniş çaplı bir tartışmanın döndüğüne işaret edilmeli. Bu tartışma, son haftalarda İran'ın yeni bir saldırıya maruz kalma olasılığı hakkındaki konuşmaların artmasıyla yoğunlaştı. Saldırının bu sefer Tel Aviv’le sınırlı kalmayacağı, ABD ve NATO ülkelerinin de katılacağı öngörülüyor. Keza rejimin devrilmesinin neden olacağı çöküş ve sonuçları ister bir iç savaş ister İran coğrafyasının güç mücadelesi veren zayıf devletlere bölünmesi olsun, yeni saldırının amacının, rejimi ortadan kaldırmaktan başka bir şey olmayacağı da tahmin ediliyor.

Reformist Cephe’nin bildirisi, İran'ı yakın tehlike çemberinden çıkarmak için çalışma yönündeki açık arzu ve niyetini dile getirdi ki, karar alma çevreleri ve hatta Devrim Muhafızları eski komutanı Hamaney'in askeri danışmanı Yahya Rahim Safevi gibi Dini Lider'e yakın çevreler bile, bu yakın tehlikenin gerçekleşebileceğini inkar etmiyorlar. Buna rağmen, muhafazakâr ve radikal güçler, daha sert önlemlerle kendi vizyonları doğrultusunda değişim çağrısında bulunuyorlar. Ancak, devlet ve hükümetin, önceki dönemlerden miras kalan kronik ve birikmiş krizlere ilave olarak, ABD ile artan çatışmanın yol açtığı krizlere hızlı bir çözüm üretme konusundaki açık yetersizliğinin eşlik ettiği sert, boğucu günlük ekonomik baskılar altında ezilen sokakta bir patlama yaşanması ihtimalini hesaba katmıyorlar.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analizde Reformist Cephe bildirisinde nükleer programdan vazgeçmeye veya sona erdirmeye dair herhangi bir atıf yer almıyor, yalnızca İran müzakere heyetinin Amerikan tarafıyla müzakere masasına geri dönmek için bir giriş noktası olarak önerdiği “zenginleştirme faaliyetlerini askıya alma” ilkesine başvurma olasılığına değiniliyor. Bu atıf, Dışişleri Bakanı'nın siyasi danışmanı ve müzakere heyeti üyesi Mecid Taht Revançi'nin birkaç gün önce İran'ın yaptırımların kaldırılması karşılığında faaliyetlerini askıya alabileceğine yönelik açıklamasında da yer aldı.

Ancak bu, Mesud Pezeşkiyan hükümetine yönelik kuşatmayı tamamlıyordu. Zira hükümet, özellikle İran üzerindeki olası yıkıcı etkileriyle birlikte yeni bir savaşın patlak vermesi durumunda, önümüzdeki dönemde yaşanabilecek olumsuz gelişmelerin sonuçlarından kaçınmaya çalışan reformist çoğunluk ile karar alma yapısındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda. Dahası radikaller aşırılık ve fanatizmlerinde öyle ileriye gittiler ki, Cumhurbaşkanının yeterliliğini sorgulamaya başladılar, onu bu yeterlilikten mahrum bırakıp cumhurbaşkanlığından uzaklaştırmak amacıyla, bunları bir parlamenter mekanizmaya dönüştürmek için harekete geçtiler. Bu, ilk Cumhurbaşkanı Ebu'l-Hasan Beni Sadr'ın yaşadığı deneyimin yeniden canlandırılmasıydı.

Bildirideki özellikle nükleer kriz ve uluslararası toplumla ilişkilerle ilgili olan önemli başlıklar göz önüne alındığında, UAEA ile ilişkilerle ilgili hükümet tarafından meclis ve Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi aracılığıyla onaylanan mekanizmaların reddedilmesine dair hiçbir atıf yer almıyordu. Bildiriye imza atanların UAEA ile ilişkilerin yeniden kurulması ve denetim sürecinin yeniden başlatılması çağrısı, özellikle ABD-İsrail'in İran tesislerine yönelik saldırısı sonucunda iki taraf arasındaki güvenin sarsılmasının ardından, Ulusal Güvenlik Konseyi'nin değerlendirmesi ile bağlantılı resmi tutumla da uyumlu.

Radikaller, hükümeti ve diplomatik mekanizmalarını İran'ın hak ve kabiliyetlerinden feragat etmekle suçluyor. Batılı ülkelerin, özellikle de “troyka”nın, tetikleyici mekanizmayı harekete geçirip Güvenlik Konseyi yaptırımlarını yeniden yürürlüğe koyamayacaklarına, çünkü bunun kendi çıkarları pahasına olacağına inanıyorlar. Bu arada, reformcular, bu “troyka” ile ilişkilerin sürdürülmesinin ekonomik krizi daha da kötüleştirebileceğini, İran'ı “yaptırımlar cehennemine” sürükleyebileceğini ve BM Şartı'nın 7. Bölümü kapsamına geri alınmasına yol açabileceğini savunuyor.

ABD ile müzakerelerle ilgili temel hususa gelince, bildiri yeni bir şey sunmuyor. Tahran, mevcut çalkantılı dönemin, ciddi çözümlere ulaşmak için bir seçenek olarak dışlamadığı veya göz ardı etmediği doğrudan müzakerelere girmesini gerektirdiğinin farkında. Ayrıca, İranlı ve Amerikalı müzakereciler, bu müzakerelerin kapsamlı ve sonuç odaklı olmasını, normalleşme sürecinin önünü açmasını şart koşuyor. Bu ciddiyet, İran müzakere heyetinin, dolaylı müzakerelerin dördüncü turundaki önerisiyle belirginleşmişti. İran heyeti, Amerikan yatırımlarının İran pazarına giriş yapabileceğinden ve İran ekonomisinin çeşitli alanlarda Amerikan şirketlerine 1 trilyon dolardan fazla teklifler sunma kapasitesinden bahsetmişti.

Tahran'ın jeopolitik boyutta karşı karşıya kaldığı muazzam baskılar ki bunların sonuncusu ABD’nin himayesinde imzalanan Azerbaycan-Ermenistan anlaşmasıydı, keza genel olarak Ortadoğu'da, özellikle de Irak ve Lübnan'da stratejik düzeyde güç ve nüfuzunu yeniden tesis etme girişimleri, her türlü yeni saldırıya karşı tam hazırlıklı olma çabaları karşısında, liderlik, otorite ve karar alma sistemi, bir yandan rejim ile halk arasındaki ilişkiyi onarmaya çalışıyor. Reformist Cephe’nin bildirisinde siyasi özgürlükler ve ekonomik krizlerle ilgili olarak değinilen sorunlu konularda, halk ile rejim arasında sarsılan ve önemli ölçüde azalan güveni yeniden tesis etmeye çabalıyor. Diğer yandan da iç çekişmeleri büyük bir temkin ve ihtiyatla, bunlardan kaynaklanabilecek tehlikelerin farkında olarak ele alıyor. Zira değişim, on yıllar içinde birikmiş ideolojik söylemden acelesiz ve telaşsız bir şekilde vazgeçmeyi gerektiriyor. Kaldı ki hızlı tepki, işlerin kontrolden çıkmasına yol açabilir ve maruz kalınan iç ve dış baskılar karşısında geri çekilme ve zayıflık olarak yorumlanabilir.