Yüzyılın Anlaşması ile Trump'ın Filistin'e ilişkin yeni planı arasındaki fark nedir?

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede (AFP)
TT

Yüzyılın Anlaşması ile Trump'ın Filistin'e ilişkin yeni planı arasındaki fark nedir?

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk döneminin sonunda medyada Yüzyılın Anlaşması olarak bilinen ve Kudüs'le ilgisi olmayan sembolik bir askerden arındırılmış Filistin devleti karşılığında İsrail-Arap siyasi ve ekonomik normalleşmesini öngören plan ile ikinci döneminin başında Gazze Şeridi'ni kontrol etmek, halkını sürmek, normalleşme karşılığında yeniden inşa etmek ve Batı Şeria'nın işgalini genişletmek için yeni bir plan sunması arasında beş yıl geçti.

İlk plan, o dönemde ABD başkanlık yarışının başlaması ve Joe Biden'ın yeni başkan olarak gelmesiyle başarılı olamadı. Her iki plan da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun huzurunda, uluslararası Arap tepkisinin ortasında sunuldu.

Şarku’l Avsat'ın konuştuğu Arap kaynaklara göre, ‘iki plan arasında pek bir fark yok; zira her iki plan da adil çözümleri kabul etmeden İsrail'i kesinlikle desteklemeyi taahhüt ediyor.’ Yeni planın farkı ise ‘etnik temizlik ve Gazze Şeridi'ndeki Amerikan işgali’.

Kaynaklar, geniş ve etkili bir Arap hareketinin, bir Arap zirvesinin ve uluslararası seferberliğin, başarısızlıkla sonuçlanan ilk anlaşmada olduğu gibi söz konusu planı engellemesini bekliyor.

İlk girişim

Kudüs üzerinde hiçbir yetkisi olmayan, askerden arındırılmış bir Filistin devletine ilişkin yaklaşık üç yıl süren medya sızıntılarının ardından Trump, 28 Ocak 2020'de Washington'da Netanyahu ile birlikte düzenlediği basın toplantısında Filistinlilerin yer almadığı barış planını açıkladı. Bu planın bir Filistin devletini içereceğini, ancak Kudüs'ün İsrail'in başkenti olarak kalacağını söyledi ve birçok ülkenin bu devletteki yeni projeler için 50 milyar dolar sağlamaya katılacağına işaret etti.

xcdvfgt
Gazze Şeridi'ne yardım taşıyan kamyonlar (Reuters)

O dönemde Netanyahu, Trump'ın planının direnişi silahsızlandırmayı ve Ürdün Vadisi, Batı Şeria yerleşimleri ve diğer bölgelerde İsrail yasalarını uygulamayı içerdiğini açıkladı.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise o dönemde “Kudüs satılık değildir… Bu komplo anlaşması geçmeyecektir” demişti. Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt da 1 Şubat 2020 tarihinde düzenlediği basın toplantısında ‘ABD planının oy birliğiyle reddedildiğini’ açıkladı.

İkinci girişim

Beş yıl sonra ABD Başkanı, Netanyahu ile düzenlediği basın toplantısında, ülkesinin Gazze Şeridi'nin kontrolünü üstleneceğini ve ABD yönetiminin İsrail'in Batı Şeria üzerindeki egemenliğini göz önünde bulundurarak ‘önümüzdeki dört hafta içinde’ yeniden inşa sürecini denetleyeceğini açıkladı.

Trump, 25 Ocak'ta Mısır ve Ürdün'ün Gazzelileri kabul etmesini önermesinden günler sonra, iki milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı Gazze Şeridi'nin Ortadoğu'nun Rivierası’na dönüşeceğini öngörerek Filistinlilerin Gazze Şeridi'nden taşınmasını umduğunu ifade etti.

Trump, geçtiğimiz pazartesi günü bir gazetecinin İsrail'in Batı Şeria'nın bazı bölümlerini ilhak etmesini destekleyip desteklemediği yönündeki sorusunu yanıtlamayı reddetti, ancak İsrail'in ‘çok küçük bir toprak parçası’ olduğunu söyledi. Diğer yandan Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçiler, ABD hükümet belgelerinde Batı Şeria teriminin kullanılmasını yasaklayan yasa tasarıları sundular.

Temel farklılıklar

Şarku’l Avsat'a konuşan eski Başbakan Muhammed Iştiyye, iki plan arasında radikal bir fark görmediğini belirtti. Iştiyye, ‘Filistin halkının Trump'ın kiracısı olmadığını, ancak Trump’ın onların tahliyesini talep ettiğini ve Filistin topraklarının sadece satılacak ya da satın alınacak bir mülk değil, bir kimlik, karargâh, aidiyet ve vatan olduğunu’ vurguladı.

ABD’li stratejik ilişkiler uzmanı Irina Tsukerman, “Yüzyılın Anlaşması, egemenlik konusunda önemli kısıtlamalara tabi olan ve Filistinlilerden önemli tavizler isteyen gelecekteki bir Filistin devletini öneriyordu. Yeni plan ise sadece Hamas'ın kontrolü, insani meseleler ve güvenlik kaygıları gibi kendi zorluklarıyla karşı karşıya olan Gazze Şeridi'ne odaklanıyor” ifadelerini kullandı.

Tsukerman, yeni planda hedeflenen müdahalenin, tüm Filistin topraklarını kapsayan daha geniş bir barış anlaşmasının müzakere edilmesini içeren anlaşmadan ziyade, doğrudan Gazze Şeridi'ndeki yönetimin yeniden yapılandırılmasını amaçladığına inanıyor.

axsdefrt
Gazze Şeridi neredeyse tamamen yerle bir olmuş durumda (AFP)

Yüzyılın Anlaşması, ekonomik teşvikler, İsrail için güvenlik garantileri ve uluslararası aktörlerle çok taraflı müzakerelerin bir kombinasyonu üzerinde çalışıyordu. Trump'ın doğrudan baskısının Gazze Şeridi'ndeki statükoyu hızla değiştirmeye odaklanacağını öngören Tsukerman'a göre Gazze planı, yüksek baskı taktikleri ve cesur talepler kullanan daha agresif bir yaklaşım içeriyor. Bu da acil güvenlik ya da siyasi sonuçlar uğruna daha geniş kapsamlı barış müzakerelerini bir kenara itebilir.

Yüzyılın Anlaşması’nın ‘küresel diplomatik bir bağlamda tasarlandığını, Gazze planının ise küresel uzlaşıdan ziyade doğrudan eyleme odaklandığını’ vurgulayan Tsukerman’a göre ‘Yüzyılın Anlaşması tüm çatışmanın geniş çaplı müzakere edilmiş bir çözümüydü. Gazze Şeridi'ne yönelik yeni plan ise muhtemelen Gazze Şeridi'ndeki zorlukları hedef alan daha odaklı bir müdahale olacak.’

Ürdün'deki Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Müdürü Cevad el-Hamed ise ‘Yüzyılın Anlaşması ile Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki nüfusun yerinden edilmesine ilişkin mevcut planı arasında temel bir uyum olduğu’ görüşünde. El-Hamed, ‘ABD'nin Filistinlilerin haklarını tanımadığını, İsrail'i desteklemek için çalıştığını ve ticari anlaşmalar zihniyetiyle düşündüğünü’ ifade etti.

El-Hamed'e göre ‘direnişin konumu ve İsrail ordusuna karşı kazandığı zafer artık 2020 anlaşmasından farklı… Arap, İslami ve uluslararası ret daha büyük ve daha hızlı.’

Tasfiyeden suça

Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa el-Bergusi, “Yüzyılın Anlaşması Filistin davasını tasfiye etmek ve Batı Şeria'nın bir kısmını ilhak etmekti. Yeni plan ise bir savaş suçu ve ilhakın ardından Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın etnik temizliğe tabi tutulmasıdır” dedi.

Filistinli tarihçi Abdulkadir Yasin, Trump'ın yeni planını Yüzyılın Anlaşması'nın bir uzantısı olarak değerlendirirken, Suudi siyasi analist Mubarek el-Ati ‘yeni planın da önceki gibi İsrail'i desteklediğini’ ileri sürdü.

Axios haber sitesi dün Trump'a yakın bir kaynağın ‘Gazze girişiminin iki ay önce üzerinde çalıştığı kendi fikri olduğunu’ söylediğini aktardı. Yeni plan Filistinlilerin reddi ve Arap, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Umman ve Batı'nın yerinden edilmeyi reddeden ve bir Filistin devletinin kurulmasında ısrar eden tutumlarıyla karşılaştı.

Planın akıbeti ne olacak?

Bu reddedilme ışığında Tsukerman, İsrail-Filistin çatışmasında herhangi bir planın başarısını tahmin etmenin çok zor olduğuna inanıyor.

dcfevrgtyhju
ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi'nin kontrolünü ele geçirme niyetini açıkladı. (Reuters)

Yüzyılın Anlaşması, kısmen büyük tavizler verdiği ve Filistin ulusal isteklerini yeterince ele almadığı için Filistinlilerin yaygın desteğinden yoksundu. Kilit aktörler kuşkucu olmaya devam ederse Gazze'ye yönelik yeni plan da önemli engellerle karşılaşabilir.

Birçok Arap devletinin ve halklarının Filistin davasına derinden bağlı olduğu biliniyor. Yeni planın Filistinlilerin temel haklarını zayıflattığı ya da tavizleri arttırdığı düşünülürse, güçlü Arap, Filistinli ve bölgesel muhalefet planın başarılı olmasını engelleyebilir.

Iştiyye'ye göre, Filistin halkı nasıl 1954'teki önceki yeniden yerleşim projelerini ve onun ardıllarını başarısızlığa uğrattıysa ve nasıl Yüzyılın Anlaşması’nı düşürdüyse, bu proje de düşecektir. Iştiyye, bu öneriyi reddeden Suudi, Ürdünlü, Mısırlı ve tüm Arap ve uluslararası tutumları övdü.

Bergusi, Trump'ın planının geçmesini engellemek için Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve diğer Arap ülkelerinin yanı sıra Filistin halkının tutumuna güveniyor. Bergusi, Trump'ın planında başarılı olmasının Filistin halkının yok edilmesi anlamına geleceğini ve bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını vurguladı.

xzscdfrgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Beyaz Saray'da düzenledikleri basın toplantısında soruları yanıtladı. (AFP)

Yasin'e göre Trump, bölgedeki hassas konularla çok hafif bir şekilde ilgileniyor ve söylediklerinin boyutlarının farkında değil. Yasin, ‘Trump'ın yine başarısız olacağı ve Filistin direnişinin bu projeleri reddetmesi ışığında yeni planının ölü bir mektup olacağı’ öngörüsünde bulundu.

El-Ati, Trump'ın planlarını reddeden Arap ortak tutumunu övdü. Trump'ın ilk döneminde Yüzyılın Anlaşması’nı reddetmeyi başaranların, (özellikle Suudi Arabistan, bölgedeki büyük siyasi, ekonomik ve dini ağırlığıyla Trump'ın karşısına çıktığı için) ikinci dönemde de bunu engelleyebileceğine inanan el-Ati, Arap tutumunun daha koordineli hale geleceğini ve bu konuda bir Arap zirvesi ve uluslararası toplumla geniş istişareler göreceğimizi umuyor.



Trump'ın karşı çıktığı sosyalist Müslüman Mamdani'ye Sanders'tan destek

83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
TT

Trump'ın karşı çıktığı sosyalist Müslüman Mamdani'ye Sanders'tan destek

83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, New York Belediye Başkanlığı yarışına müdahil olmaya çalışırken solcu Demokrat aday Zohran Mamdani, bir dönem Demokratların başkan adayı olmak için kampanya yürüten Bernie Sanders'ın etkinliğine katıldı. 

Düzenlediği "Oligarşiyle Mücadele" turu kapsamında 20 eyaleti dolaşmaya başlayan bağımsız Vermont Senatörü Bernie Sanders, New York'un Brooklyn bölgesindeki belediye binasında halkla bir araya geldi. 

Cumartesi düzenlenen toplantıya katılan yaklaşık 1700 kişiye konuşan Sanders, mevcut New York Belediye Başkanı Eric Adams ve eski New York Valisi Andrew Cuomo'nun bağımsız aday olmasına tepki gösterdi. 

Zohran Mamdani'nin 4 Kasım'daki seçimlerde Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Curtis Sliwa'nın yanı sıra bu iki siyasetçiyle mücadele edecek olmasını "New York eyaletindeki önemli Demokrat liderler nasıl Demokratların adayını desteklemiyor, anlamakta güçlük çekiyorum" diye yorumladı.  

ABD'deki oligarşiyi hedef alarak "Servete sahipler, güce sahipler ama halk bizim yanımızda" diyen Sanders, Mamdani için "Demokrat Parti'nin geleceği" ifadesini kullandı. 

Diğer yandan Trump da Hint asıllı Müslüman Mamdani'nin kazanmaması için elinden geleni yapıyor.

"Eğer birden fazla aday onun karşısına çıkarsa bu seçim kazanılamaz" diyen Trump, Cuomo'nun Mamdani'yi yenebileceğine inanıyor. 

ABD basını, Adams'a federal hükümette bir rol verilmesinin planlandığını bildiriyor. 

New York'taki mevcut emlak vergisi sistemini adil bulmadığını savunan Mamdani, "daha zengin ve daha beyaz" mahallelerin vergilendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Yıllık geliri 1 milyon doları aşanlara yüzde 2 vergi getirilmesini önererek kira dondurma, devlet destekli konut inşaatı ve ev sahiplerine sıkı denetim vaatlerinde bulunuyor.

Emlak vergisi planının hayata geçebilmesi için eyalet meclisi ve valinin de onay vermesi gerekiyor. 

Yahudilerin güçlü olduğu New York'u yönetmeye talip olan siyasetçi, İsrail'i soykırımla suçlayıp Filistinlilere destek vererek ülke gündemini salladı. 

Halk otobüslerinin ücretsiz hale getirilmesi ve belediye tarafından işletilen halk marketleri açılması gibi vaatlerde bulunan Mamdani, birçok ırkçı tehditle karşı karşıya.

Independent Türkçe, Guardian, AP


Michelle Obama, Barack Obama'nın hangi çocuklarını büyütmekte zorlandığını anlattı

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Michelle Obama, Barack Obama'nın hangi çocuklarını büyütmekte zorlandığını anlattı

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Michelle Obama, eşi, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın en küçük kızı Sasha'yı büyütürken yaşadığı zorlukları samimiyetle paylaştı.

Eski first lady'nin IMO podcast'inin 20 Ağustos Çarşamba günkü bölümünde, ağabeyi Craig Robinson'la birlikte Michelle, 27 yaşındaki Malia'yla 24 yaşındaki Sasha arasındaki farkları ve Barack'ın en büyük kızını büyütmeyi neden daha kolay bulduğunu anlattı.

Michelle, o haftanın konukları Gabrielle Union ve Dwyane Wade'e, "Barack'a şunu söylemek isterdim: En büyük kızımız Malia söz konusu olduğunda, o senin kim olduğunu, nelerden hoşlandığını anlayacak ve bunu konuşacağız" dedi.

Malia'nın sürekli babasını hoşnut etmeye çalıştığını, Sasha'nın ise bunu umursamadığını açıklayarak devam etti.

Becoming yazarı, "Malia gençken dışarı çıkma sıklığında azalma veya farklı şeyler yapma gibi bir durum söz konusu değildi" dedi. "

Bana, 'Bu hafta sonu dışarı çıkıyorum ama içeri girip babama 15 dakika kadar zaman vereceğim' derdi.

Normalde en büyük kızı bunu babasıyla siyaset konuşmaya çalışarak yaparmış.

Michelle, "Beyaz Saray Durum Odası'na girer ve 'Bana Suriye'den bahset' derdi" diye anımsıyor ve Barack'ın konuşmadan, "Malia'yla harika sohbet ettik" diye bahsettiğini ekliyor.

Ancak Barack, Sasha'yla neden aynı ilişkiyi kuramadığını anlamakta zorlanıyor ve onu "zor" diye niteliyormuş. Michelle daha sonra en küçük çocuğunu savunmaya geçti. "Sasha kedi gibi" dedi.

'Bana dokunma, beni okşama. Seni memnun etmiyorum. Sen bana gel' diyor.

Anne babaların "bukalemun gibi" olması, her çocuğun farklı bir kişiliği olmasına ve yanıt verdiği ebeveynlik tarzına uyum sağlaması gerektiğini söyledi.

Ebeveynlik zorluklarına rağmen Barack, geçen ay eşinin podcast'ine katılarak, iki kızı yerine bir erkek çocuk yetiştirmenin zor olacağını itiraf etmişti.

Barack o dönemde, "Kızlarımızı yetiştirmede epey iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum ancak bir erkek çocuk yetiştirmenin daha zor olacağını düşündüğümü çokça söyledim" demiş ve Michelle de "Katılıyorum" diye yanıtlamıştı.

Eski başkan, "Daha yargılayıcı, daha sert olabilirdim ve denerdim. Öz farkındalığımın bununla mücadele edecek kadar yüksek olacağını düşünmek istiyorum ama özellikle de bana bunu gösterecek bir babam yoksa, benim için baba-oğul ilişkilerinin daha zor olabileceğini düşünüyorum" diye eklemişti.

Independent Türkçe


Kovid-19 pandemisinden Ukrayna'ya: Krizler Fransa'nın mali durumunu nasıl etkiledi?

Güven oylaması öncesinde Paris'teki Ulusal Meclis binası üzerinde dalgalanan Fransa bayrağı (Reuters)
Güven oylaması öncesinde Paris'teki Ulusal Meclis binası üzerinde dalgalanan Fransa bayrağı (Reuters)
TT

Kovid-19 pandemisinden Ukrayna'ya: Krizler Fransa'nın mali durumunu nasıl etkiledi?

Güven oylaması öncesinde Paris'teki Ulusal Meclis binası üzerinde dalgalanan Fransa bayrağı (Reuters)
Güven oylaması öncesinde Paris'teki Ulusal Meclis binası üzerinde dalgalanan Fransa bayrağı (Reuters)

Fransa Başbakanı François Bayrou, yarın hükümetini güven oylamasına götürecek. Ancak Başbakan Bayrou’nun oylamayı kaybetmesi ve bu durumun euro bölgesinin en büyük ikinci ekonomisinde siyasi krizi daha da şiddetlendirmesi bekleniyor.

Fransa'da siyasi manzara, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2024 yılında parlamento için erken seçim çağrısı yaparak siyasi bir risk alması ve bunun sonucunda parlamentonun derin bir bölünmeye uğramasıyla daha karmaşık hale geldi. Macron'un 2022 yılında yeniden seçilmesinden bu yana çoğunluğunu kaybeden iktidar koalisyonunun üye sayısı azalırken, aşırı sağcı parti Ulusal Birlik (RN) parlamentodaki en büyük parti oldu. Macron'un parlamentodaki nüfuzu, kısmen Koronavirüs (Kovid-19) krizi sırasındaki harcama politikaları ve artan yaşam maliyetleri nedeniyle Fransa'nın kamu borcunun hızla artmasıyla zayıfladı.

Fransa ekonomisi, kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 113,9'una yükselmesiyle, mali reformlar konusunda da büyük baskı altında. Geçtiğimiz yılki bütçe açığı, Avrupa Birliği'nin (AB) izin verdiği sınırın (yüzde 3) iki katıydı.

sdfgt
François Bayrou, Başbakanlık resmi konutu olan Matignon Sarayı'nın bahçesinde fotoğraf çektirirken (AFP)

Zor kararların alınması gerektiğini kabul eden, deneyimli bir merkez sağ politikacı ve Macron'un yeniden seçilmesinden bu yana ülkenin dördüncü başbakanı olan Bayrou, emekli maaşlarının dondurulması, sağlık harcamalarının kesilmesi ve iki resmi tatilin kaldırılması da dahil olmak üzere kemer sıkma önlemleriyle 44 milyar avro (51,51 milyar dolar) tasarruf gerektiren 2026 bütçesini geçirmeyi amaçladı.

Bu durum muhalefetin öfkeli tepkilerine neden oldu.

Bütçenin geçmesinin zorluğuna dikkati çeken Başbakan Bayrou, Temsilciler Meclisi'nde mali stratejisi hakkında güven oylaması yapılmasını talep etti, ancak muhalefet bu hamleyi ‘siyasi intihar’ olarak değerlendirdi. Muhalefet partileri Bayrou'ya karşı oy kullanacaklarını ve onu devirmek için yeterli sayıda koltuğa sahip olduklarını vurguladılar.

Bayrou, Fransa'nın kamu borcunu azaltacak kemer sıkma önlemlerini uygulamak için parlamentonun desteğine ihtiyaç duyuyor, ancak aşırı sağdan aşırı sola kadar tüm ana muhalefet partileri Başbakan Bayrou’nun planını reddettiklerini açıkladılar.

Macron ve kamu borcu

Muhalefet partileri, Macron'u 2017 ilkbaharında iktidara geldiğinden bu yana kamu borcunu 1 trilyon eurodan fazla artırmakla suçluyor ve bu artışı genellikle zenginlere yönelik ‘vergi indirimlerine’ bağlıyor. Peki, bu rakam doğru mu?

Macron 2017 yılının haziran ayında göreve başladığında, kamu borcu 2,281 trilyon euro idi. Mart 2025'te ise 3,345 trilyon euroya ulaştı. Fransa merkezli Le Monde gazetesine göre 1,064 trilyon avroluk bu artış, sıkça alıntılanan rakama karşılık geliyor.

Ancak ekonomistler, mutlak rakamları karşılaştırmanın bir ülkenin mali durumunu ölçmenin en doğru yolu olmadığına inanıyor. Aynı dönemde, bir ülkenin zenginliğini temsil eden GSYİH yüzde 30 arttı. Fransa Ekonomik Koşullar Gözlemevi (OFCE) Başkanı ekonomist Xavier Ragot bu durumla ilgili değerlendirmesinde “GSYİH daha yüksek olan bir ülke daha fazla borç alabilir, çünkü zenginliği ne kadar fazla olursa, o borcu geri ödemek için vergi toplama kapasitesi de o kadar fazla olur” ifadelerini kullandı.

rty
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Başbakan François Bayrou, eski Genelkurmay Başkanı Thierry Burkhard'ın veda töreninde (Reuters)

Bu yüzden uzmanlar, borç-GSYİH oranını kullanmayı tercih ediyor. 2017 yılında borç, GSYİH'nin yüzde 101'i seviyesindeyken, bugün yüzde 113,9 seviyesinde. Bu durum borcun GSYİH'nin yüzde 13'ü kadar arttığı anlamına geliyor. Eğer borç 2017 yılındaki seviyesinde kalmış olsaydı, bugün yaklaşık 400 milyar euro daha düşük olurdu. Bu son rakam, Macron döneminde biriken ek borcun daha doğru bir göstergesi olarak görülüyor.

Başarısızlıklar: Kaçınılmaz mıydı yoksa isteğe mi bağlıydı?

Son sekiz yılda borçların artmasının nedeni, yıllık bazda harcamaların gelirleri aşmasıyla ortaya çıkan kesintisiz bütçe açıkları oldu. Macron'un bütçe açıklarının iki ana nedeni var. Bunlardan biri ekonomik krizler, diğeri vergi indirimleri.

1- Kriz harcamaları:

* Borç artışının büyük bir kısmı, Macron dönemi hükümetlerin iki büyük krizi çözmek için yaptığı olağanüstü harcamalardan kaynaklanıyor.

Bu krizlerden ilki Kovid-19 salgını (2020–2021): Sağlık harcamaları, işletmeleri ayakta tutmak için ‘ne gerekiyorsa onu yapma’ stratejisi ve ekonomik canlandırma planı dahil edildi.

İkincisi ise 2022 enerji krizi: Ukrayna'daki savaş ve enflasyonun neden olduğu bu kriz, artan enerji maliyetlerini kontrol altına almaya yönelik politikalar içeriyordu.

OFCE’nin 2024 ilkbaharında yayınlanan önemli bir araştırmasına göre bu krizle ilgili harcamalar tek başına 2017 ile 2023 yılları arasında borç artışının yarısından dörtte üçüne kadarını oluşturuyor. Bu harcamalar kaçınılmaz görünse de başka politika seçenekleri de mevcuttu. Örneğin, Fransa'nın enerji krizine verdiği yanıt, Almanya'nınkinden daha maliyetliydi. Bu durum, diğer liderlerin de benzer seçimler yapmış olmalarından dolayı Macron'un bu borç artışından tamamen sorumlu tutulamayacağı anlamına geliyor.

2- Vergi indirimleri:

2017'den bu yana borç artışının geri kalan kısmı, yani dörtte bir ile yarısı arasında kalan kısım, daha ‘isteğe bağlı’ politika tercihlerine atfedilebilir. OFCE’nin hesaplamalarına göre Macron döneminde uygulanan vergi indirimleri, borç artışının dörtte biri ile yarısını oluşturuyor.

Bir yandan, Macron dönemi hükümetleri kamu harcamalarını yapısal olarak artırmamış, bu harcamalar (kriz dönemleri hariç) büyük ölçüde sabit kalmış olsa da diğer yandan, devlet vergi gelirleri önemli ölçüde düşmüştür. Şu anda 2017 yılına kıyasla GSYİH'nin yüzde 2,2 puan daha azına tekabül ediyor. Bu da her yıl 65 milyar euro daha azına eşitlendiği demek oluyor.

Peki, borç artışının ana nedeni Macron'un politikaları mıydı? Cevap, muhalefetin öne sürdüğü kadar basit değil. Le Monde gazetesine göre gerçek daha karmaşık ve küresel krizler ile iç siyasi tercihlerin birleşiminden oluşuyor.