Yüzyılın Anlaşması ile Trump'ın Filistin'e ilişkin yeni planı arasındaki fark nedir?

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede (AFP)
TT

Yüzyılın Anlaşması ile Trump'ın Filistin'e ilişkin yeni planı arasındaki fark nedir?

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk döneminin sonunda medyada Yüzyılın Anlaşması olarak bilinen ve Kudüs'le ilgisi olmayan sembolik bir askerden arındırılmış Filistin devleti karşılığında İsrail-Arap siyasi ve ekonomik normalleşmesini öngören plan ile ikinci döneminin başında Gazze Şeridi'ni kontrol etmek, halkını sürmek, normalleşme karşılığında yeniden inşa etmek ve Batı Şeria'nın işgalini genişletmek için yeni bir plan sunması arasında beş yıl geçti.

İlk plan, o dönemde ABD başkanlık yarışının başlaması ve Joe Biden'ın yeni başkan olarak gelmesiyle başarılı olamadı. Her iki plan da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun huzurunda, uluslararası Arap tepkisinin ortasında sunuldu.

Şarku’l Avsat'ın konuştuğu Arap kaynaklara göre, ‘iki plan arasında pek bir fark yok; zira her iki plan da adil çözümleri kabul etmeden İsrail'i kesinlikle desteklemeyi taahhüt ediyor.’ Yeni planın farkı ise ‘etnik temizlik ve Gazze Şeridi'ndeki Amerikan işgali’.

Kaynaklar, geniş ve etkili bir Arap hareketinin, bir Arap zirvesinin ve uluslararası seferberliğin, başarısızlıkla sonuçlanan ilk anlaşmada olduğu gibi söz konusu planı engellemesini bekliyor.

İlk girişim

Kudüs üzerinde hiçbir yetkisi olmayan, askerden arındırılmış bir Filistin devletine ilişkin yaklaşık üç yıl süren medya sızıntılarının ardından Trump, 28 Ocak 2020'de Washington'da Netanyahu ile birlikte düzenlediği basın toplantısında Filistinlilerin yer almadığı barış planını açıkladı. Bu planın bir Filistin devletini içereceğini, ancak Kudüs'ün İsrail'in başkenti olarak kalacağını söyledi ve birçok ülkenin bu devletteki yeni projeler için 50 milyar dolar sağlamaya katılacağına işaret etti.

xcdvfgt
Gazze Şeridi'ne yardım taşıyan kamyonlar (Reuters)

O dönemde Netanyahu, Trump'ın planının direnişi silahsızlandırmayı ve Ürdün Vadisi, Batı Şeria yerleşimleri ve diğer bölgelerde İsrail yasalarını uygulamayı içerdiğini açıkladı.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise o dönemde “Kudüs satılık değildir… Bu komplo anlaşması geçmeyecektir” demişti. Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt da 1 Şubat 2020 tarihinde düzenlediği basın toplantısında ‘ABD planının oy birliğiyle reddedildiğini’ açıkladı.

İkinci girişim

Beş yıl sonra ABD Başkanı, Netanyahu ile düzenlediği basın toplantısında, ülkesinin Gazze Şeridi'nin kontrolünü üstleneceğini ve ABD yönetiminin İsrail'in Batı Şeria üzerindeki egemenliğini göz önünde bulundurarak ‘önümüzdeki dört hafta içinde’ yeniden inşa sürecini denetleyeceğini açıkladı.

Trump, 25 Ocak'ta Mısır ve Ürdün'ün Gazzelileri kabul etmesini önermesinden günler sonra, iki milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı Gazze Şeridi'nin Ortadoğu'nun Rivierası’na dönüşeceğini öngörerek Filistinlilerin Gazze Şeridi'nden taşınmasını umduğunu ifade etti.

Trump, geçtiğimiz pazartesi günü bir gazetecinin İsrail'in Batı Şeria'nın bazı bölümlerini ilhak etmesini destekleyip desteklemediği yönündeki sorusunu yanıtlamayı reddetti, ancak İsrail'in ‘çok küçük bir toprak parçası’ olduğunu söyledi. Diğer yandan Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçiler, ABD hükümet belgelerinde Batı Şeria teriminin kullanılmasını yasaklayan yasa tasarıları sundular.

Temel farklılıklar

Şarku’l Avsat'a konuşan eski Başbakan Muhammed Iştiyye, iki plan arasında radikal bir fark görmediğini belirtti. Iştiyye, ‘Filistin halkının Trump'ın kiracısı olmadığını, ancak Trump’ın onların tahliyesini talep ettiğini ve Filistin topraklarının sadece satılacak ya da satın alınacak bir mülk değil, bir kimlik, karargâh, aidiyet ve vatan olduğunu’ vurguladı.

ABD’li stratejik ilişkiler uzmanı Irina Tsukerman, “Yüzyılın Anlaşması, egemenlik konusunda önemli kısıtlamalara tabi olan ve Filistinlilerden önemli tavizler isteyen gelecekteki bir Filistin devletini öneriyordu. Yeni plan ise sadece Hamas'ın kontrolü, insani meseleler ve güvenlik kaygıları gibi kendi zorluklarıyla karşı karşıya olan Gazze Şeridi'ne odaklanıyor” ifadelerini kullandı.

Tsukerman, yeni planda hedeflenen müdahalenin, tüm Filistin topraklarını kapsayan daha geniş bir barış anlaşmasının müzakere edilmesini içeren anlaşmadan ziyade, doğrudan Gazze Şeridi'ndeki yönetimin yeniden yapılandırılmasını amaçladığına inanıyor.

axsdefrt
Gazze Şeridi neredeyse tamamen yerle bir olmuş durumda (AFP)

Yüzyılın Anlaşması, ekonomik teşvikler, İsrail için güvenlik garantileri ve uluslararası aktörlerle çok taraflı müzakerelerin bir kombinasyonu üzerinde çalışıyordu. Trump'ın doğrudan baskısının Gazze Şeridi'ndeki statükoyu hızla değiştirmeye odaklanacağını öngören Tsukerman'a göre Gazze planı, yüksek baskı taktikleri ve cesur talepler kullanan daha agresif bir yaklaşım içeriyor. Bu da acil güvenlik ya da siyasi sonuçlar uğruna daha geniş kapsamlı barış müzakerelerini bir kenara itebilir.

Yüzyılın Anlaşması’nın ‘küresel diplomatik bir bağlamda tasarlandığını, Gazze planının ise küresel uzlaşıdan ziyade doğrudan eyleme odaklandığını’ vurgulayan Tsukerman’a göre ‘Yüzyılın Anlaşması tüm çatışmanın geniş çaplı müzakere edilmiş bir çözümüydü. Gazze Şeridi'ne yönelik yeni plan ise muhtemelen Gazze Şeridi'ndeki zorlukları hedef alan daha odaklı bir müdahale olacak.’

Ürdün'deki Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Müdürü Cevad el-Hamed ise ‘Yüzyılın Anlaşması ile Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki nüfusun yerinden edilmesine ilişkin mevcut planı arasında temel bir uyum olduğu’ görüşünde. El-Hamed, ‘ABD'nin Filistinlilerin haklarını tanımadığını, İsrail'i desteklemek için çalıştığını ve ticari anlaşmalar zihniyetiyle düşündüğünü’ ifade etti.

El-Hamed'e göre ‘direnişin konumu ve İsrail ordusuna karşı kazandığı zafer artık 2020 anlaşmasından farklı… Arap, İslami ve uluslararası ret daha büyük ve daha hızlı.’

Tasfiyeden suça

Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa el-Bergusi, “Yüzyılın Anlaşması Filistin davasını tasfiye etmek ve Batı Şeria'nın bir kısmını ilhak etmekti. Yeni plan ise bir savaş suçu ve ilhakın ardından Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın etnik temizliğe tabi tutulmasıdır” dedi.

Filistinli tarihçi Abdulkadir Yasin, Trump'ın yeni planını Yüzyılın Anlaşması'nın bir uzantısı olarak değerlendirirken, Suudi siyasi analist Mubarek el-Ati ‘yeni planın da önceki gibi İsrail'i desteklediğini’ ileri sürdü.

Axios haber sitesi dün Trump'a yakın bir kaynağın ‘Gazze girişiminin iki ay önce üzerinde çalıştığı kendi fikri olduğunu’ söylediğini aktardı. Yeni plan Filistinlilerin reddi ve Arap, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Umman ve Batı'nın yerinden edilmeyi reddeden ve bir Filistin devletinin kurulmasında ısrar eden tutumlarıyla karşılaştı.

Planın akıbeti ne olacak?

Bu reddedilme ışığında Tsukerman, İsrail-Filistin çatışmasında herhangi bir planın başarısını tahmin etmenin çok zor olduğuna inanıyor.

dcfevrgtyhju
ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi'nin kontrolünü ele geçirme niyetini açıkladı. (Reuters)

Yüzyılın Anlaşması, kısmen büyük tavizler verdiği ve Filistin ulusal isteklerini yeterince ele almadığı için Filistinlilerin yaygın desteğinden yoksundu. Kilit aktörler kuşkucu olmaya devam ederse Gazze'ye yönelik yeni plan da önemli engellerle karşılaşabilir.

Birçok Arap devletinin ve halklarının Filistin davasına derinden bağlı olduğu biliniyor. Yeni planın Filistinlilerin temel haklarını zayıflattığı ya da tavizleri arttırdığı düşünülürse, güçlü Arap, Filistinli ve bölgesel muhalefet planın başarılı olmasını engelleyebilir.

Iştiyye'ye göre, Filistin halkı nasıl 1954'teki önceki yeniden yerleşim projelerini ve onun ardıllarını başarısızlığa uğrattıysa ve nasıl Yüzyılın Anlaşması’nı düşürdüyse, bu proje de düşecektir. Iştiyye, bu öneriyi reddeden Suudi, Ürdünlü, Mısırlı ve tüm Arap ve uluslararası tutumları övdü.

Bergusi, Trump'ın planının geçmesini engellemek için Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve diğer Arap ülkelerinin yanı sıra Filistin halkının tutumuna güveniyor. Bergusi, Trump'ın planında başarılı olmasının Filistin halkının yok edilmesi anlamına geleceğini ve bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını vurguladı.

xzscdfrgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Beyaz Saray'da düzenledikleri basın toplantısında soruları yanıtladı. (AFP)

Yasin'e göre Trump, bölgedeki hassas konularla çok hafif bir şekilde ilgileniyor ve söylediklerinin boyutlarının farkında değil. Yasin, ‘Trump'ın yine başarısız olacağı ve Filistin direnişinin bu projeleri reddetmesi ışığında yeni planının ölü bir mektup olacağı’ öngörüsünde bulundu.

El-Ati, Trump'ın planlarını reddeden Arap ortak tutumunu övdü. Trump'ın ilk döneminde Yüzyılın Anlaşması’nı reddetmeyi başaranların, (özellikle Suudi Arabistan, bölgedeki büyük siyasi, ekonomik ve dini ağırlığıyla Trump'ın karşısına çıktığı için) ikinci dönemde de bunu engelleyebileceğine inanan el-Ati, Arap tutumunun daha koordineli hale geleceğini ve bu konuda bir Arap zirvesi ve uluslararası toplumla geniş istişareler göreceğimizi umuyor.



Güney Asya’da sel ve kasırga: Sıfırdan başlamak zorundayız

Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
TT

Güney Asya’da sel ve kasırga: Sıfırdan başlamak zorundayız

Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)

Sri Lanka'da 400'e yakın kişiyi öldüren sel felaketinden kurtulanlar yaşanan kaosu anlattı.

Sri Lanka Afet Yönetim Merkezi (DMC), ülkede geçen haftadan bu yana devam eden şiddetli yağışların yol açtığı afetlerde can kayıplarının 390'a çıktığını, 370 kişidense hâlâ haber alınamadığını bildirdi. 

Ayrıca arama kurtarma ekiplerinin su baskını ve heyelan riski taşıyan birçok bölgeye ulaşmakta güçlük çektiği vurgulandı.

Sri Lanka Devlet Başkanı Anura Kumara Dissanayake, ülke genelinde olağanüstü hal (OHAL) ilan edildiğini duyurmuş, kurtarma çalışmaları için 20 binden fazla askeri personelin görevlendirileceğini belirtmişti.

Guardian'ın irtibata geçtiği Layani Rasika Niroşani, yoğun yağışlara alışık olduklarını fakat bu kadar büyük bir afetle karşılaşacaklarını tahmin etmediklerini söylüyor. 

Selde her şeyini kaybettiğini belirten iki çocuk annesi 36 yaşındaki kadın şöyle devam ediyor: 

Evimiz toprak altında kaldı. Ailem hâlâ şok içinde. Sıfırdan başlamak zorundayız. Bazen bu, yaşamaktan bile daha kötü olabilir.

Kantharuban Praşant da sel nedeniyle evlerini kaybeden 125'ten fazla aileye Badulla'daki bir okulda barınak sağladıklarını belirtiyor.

Yardım malzemelerine ulaşmakta güçlük çektiklerini belirten 32 yaşındaki öğretmen, birçok ailenin selde mahsur kaldığını söylüyor. 

Bazı Sri Lankalılar, yetkililerin afet uyarısı yapmadığına da dikkat çekiyor. 45 yaşındaki Ja Nilanthi, nehir suları tehlikeli seviyeye ulaştığında bile herhangi bir uyarı veya tahliye emri almadıklarını belirtiyor.

Ditwah Kasırgası ve muson yağışlarının yol açtığı sel ve toprak kaymaları nedeniyle can kaybı Endonezya'da 604'e, Tayland'da 176'ya ve Malezya'da üçe yükseldi. 

Güney Asya'da toplamda en az 1172 kişinin canını alan afetlerin yol açtığı yıkımın boyutu henüz tam olarak bilinmiyor. 

Bilim insanlarına göre Güney Asya, iklim değişikliğine karşı yüksek riskli bölgelerden biri. 

Independent Türkçe, Guardian, Reuters, CNN


Gazeteciler, Filistin topraklarında işlenen savaş suçları ve basın özgürlüğünün engellenmesi nedeniyle Paris'te suç duyurusunda bulundu

Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
TT

Gazeteciler, Filistin topraklarında işlenen savaş suçları ve basın özgürlüğünün engellenmesi nedeniyle Paris'te suç duyurusunda bulundu

Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), Fransa şubesi Ulusal Gazeteciler Birliği (SNJ) ile iş birliği yaparak, 26 Kasım'da Paris'teki Ulusal Terörle Mücadele Savcılığı'na, Filistin topraklarında medya özgürlüğünü engelleme ve savaş suçları işleme suçlamalarıyla şikayette bulundu.

Kimliği belirsiz kişiye karşı açılan dava, Fransız gazetecilerin güvenliklerini ve çalışmalarına devam edebilmelerini sağlamak amacıyla gizlice toplanan çok sayıda tanık ifadesine dayanıyor.

İki kuruluştan yapılan açıklamada, "Temel ilkeler olan basın özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı Gazze ve Batı Şeria'da yeniden tesis edilmelidir"denildi.

"İşgal altındaki Filistin topraklarında gazetecilerin çalışmalarının yaygın olarak engellendiği göz önüne alındığında, sembolik açıklamalar önemini koruyor, ancak yeterli değil. Harekete geçilmeli ve Fransız yargısının bu konuda bir rolü olmalı. Geçen hafta Paris'te yaptığımız şikayetin anlamı da bu."

Şikayette, özellikle 7 Ekim 2023'ten bu yana hiçbir yabancı gazetecinin serbestçe girmesine izin verilmeyen Gazze'ye uygulanan medya karartması ve Hamas saldırıları hedef alınıyor.

İki kuruluş, bu durumu "silahlı çatışmada eşi benzeri görülmemiş bir karartma" olarak nitelendirirken, Filistinli gazetecilere ve medya çalışanlarına yönelik "sert baskı"nın da eşlik ettiğini belirterek, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun 225 cinayeti belgelediğini kaydetti.

Kuruluşlar, İsrail ve Batı Şeria'da gazetecilerin çalışmalarına getirilen kısıtlamaları da kınadı.

Sahada çalışan Fransız muhabirler, günlük hayatta olayları takip etmelerinin engellendiğini, tehdit edildiğini, ekipmana el konulduğunu, fiziksel saldırılara maruz kaldıklarını, silahların savrulduğunu, tutuklamalar, aramalar ve sorgulamalar, gözaltılar ve keyfi sınır dışı edilmeler yaşandığını ve hatta bazen "vurulduklarını" anlattılar.

Şikayette, belirli bir kişiyi hedef almadıklarını belirtilerek, belgelenen ihlallerin işgal altındaki topraklarda, siviller ve yerleşimcilerin yanı sıra askeri, polis, gümrük ve idari birimlere atfedildiği, "olayların doğru ve dengeli bir şekilde aktarılmasını engellemek ve tek taraflı bir anlatım dayatmak" amacı güdüldüğü belirtildi.

Bu bağlamda SNJ Genel Sekreterleri Vanessa Ribush ve Julien Fleury, "Gazeteciler gözlemci olarak görülmekte zorlanıyorlar, çünkü çoğu zaman aktivist, hatta terörist gibi muamele görüyorlar" dedi.

"Onlarca silahlı yerleşimci tarafından takip edildiklerinde, hayatlarına yönelik tehlike mevcut ve bazen somut hale geliyor. Gazetecilerin temel haklarının bu şekilde ihlal edilmesi cezasız kalamaz" diye eklediler.

İki örgüt, işgal altındaki topraklarda yaşanan ihlallerin, İsrail'in "devlet dokunulmazlığı"nı ileri sürmesini engellediğini ve özellikle ihlallerin Fransız vatandaşlarını etkilemesi ve temel özgürlüklerini ihlal etmesi nedeniyle, Fransız yargısının harekete geçmesinin önünü açtığını savundu.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Anthony Bellanger ise "Fransız gazetecilerin uluslararası insancıl hukukun tamamen geçerli olduğu alanlarda çalışmalarını engellemelerine, tehdit ve sindirilmelerine veya hedef alınmalarına artık izin vermeyeceğiz" dedi. Bellanger, "Basın özgürlüğü çiğnendiğinde ve savaş suçları işlendiğinde, Fransa vatandaşlarını korumak için harekete geçmelidir. Şikayetimiz, uluslararası hukukun üstünde kimsenin olmadığını ve gerçeğin susturulamayacağını herkese hatırlatmak için gerekli bir adımdır" ifadesini kullandı.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve Ulusal Gazeteciler Birliği'ni temsil eden avukatlar Inès Dafoe ve Louise L. Yafe, bu şikayetin Fransa'da "eşi benzeri görülmemiş" olduğunu doğrulayarak, "Gazetecilerin çalışmalarının sistematik olarak engellenmesi ve onları hedef alan savaş suçları temelinde, çatışma bölgesindeki Fransız muhabirlerini korumak için ulusal bir mahkemeye ilk kez böyle bir dava açıldı" dediler.

"Basın özgürlüğünün korunması, hukukun üstünlüğüyle yönetilen her devlette temel bir ilkedir ve Fransız gazetecilerin görevlerini yerine getirme yetenekleri ihlal edildiğinde, mahkemelere başvurmalarını tamamen haklı çıkarır" vurgusu yapıldı.


Kremlin: Putin-Witkoff görüşmesi, çatışmanın barışçıl çözümü için önemli bir adım

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
TT

Kremlin: Putin-Witkoff görüşmesi, çatışmanın barışçıl çözümü için önemli bir adım

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in bugün ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile yapacağı görüşmenin Ukrayna ile olan çatışmanın barışçıl bir şekilde çözülmesi için önemli bir adım olduğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Rus medya kuruluşu RT’den aktardığına göre Peskov, Putin ve Witkoff'un bugün Washington'un son günlerde Kiev ile yaptığı görüşmelerde elde ettiği sonuçları tartışacaklarını söyledi.

Peskov, “Rusya barış görüşmelerine açık, ancak Ukrayna'daki askeri operasyon çerçevesinde belirli hedeflerine ulaşması gerekiyor... Rusya, Ukrayna çatışmasına gelecek nesiller için bir çözüm bulunmasını istiyor” ifadelerini kullandı.

Witkoff, Miami'de Ukrayna heyetiyle yapılan görüşmelerin sonuçlarını Rusya Devlet Başkanı’na aktarmak ve Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için Başkan Donald Trump'ın önerilerini iletmek üzere Putin ile görüşmeye hazırlanıyor.