Danimarkalılar Trump'a alaycı bir dilekçeyle yanıt verdi: Kaliforniya'yı satın alalım

Trump ve Grönland (NASA)
Trump ve Grönland (NASA)
TT

Danimarkalılar Trump'a alaycı bir dilekçeyle yanıt verdi: Kaliforniya'yı satın alalım

Trump ve Grönland (NASA)
Trump ve Grönland (NASA)

The Guardian gazetesi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Danimarka'ya ait Grönland adasını satın almak istediğini açıklamasına yanıt olarak, 200 bin Danimarkalının ABD'nin Kaliforniya eyaletinin mülkiyetini talep eden alaycı bir dilekçeyi imzaladığını bildirdi.

Gazete, Trump'ın geçen ay başkanlık koltuğuna oturmasından bu yana Kanada'nın ABD'nin 51’inci eyaleti olması çağrısında bulunduğuna, Panama Kanalı'na el koyabileceğini söylediğine, Gazze Şeridi'ne sahip olma planını ortaya attığına ve Grönland'ı satın almaya çalıştığına dikkat çekti.

Dilekçede, “Donald Trump'tan Kaliforniya'yı satın alalım. Hiç haritaya bakıp Danimarka'nın neye ihtiyacı olduğunu düşündünüz mü? Daha fazla güneş ışığına, daha fazla palmiye ağacına… ihtiyacımız var. İşte bu hayali gerçeğe dönüştürmek için elimizde hayatta bir kez karşımıza çıkacak bir fırsat var” ifadeleri yer aldı.

‘Kaliforniya'yı Yeniden Büyük Yap’ sloganı, 1 trilyon dolar toplamayı hedefleyen imza kampanyasının internet sitesinin en üst kısmına yerleştirildi.

xsdfrt
Grönland'ın batı kıyısındaki bir köyün havadan görünümü (Reuters)

Dilekçede, “Dürüst olalım. Trump Kaliforniya'nın en büyük hayranı değil. Burayı ‘en harap eyalet’ olarak nitelendirdi ve liderleriyle yıllardır anlaşmazlık içinde. Eminiz ki doğru fiyat karşılığında buradan vazgeçmeye razı olacaktır” denildi.

Trump ile Kaliforniya'nın Demokrat Valisi Gavin Newsom arasındaki ilişkiler Trump'ın yeniden göreve gelmesinden bu yana bozuk. Newsom kısa süre önce Trump yönetiminin politikaları ve göçmenleri sınır dışı etme çabalarıyla mücadele için 50 milyon dolar ayırdı. Trump ise Los Angeles'taki orman yangınlarının ardından eyalete yapılacak federal afet yardımını kısıtlamakla tehdit etti.

Trump 2019 yılında Grönland'ı satın alma fikrini ortaya atmış ve ABD'nin ‘ekonomik güvenlik için’ özerk bölgeyi kontrol etmesi gerektiğini söylemişti.

Adanın petrol, doğalgaz ve yeşil teknoloji için gerekli diğer hammaddeler açısından zengin olduğuna inanılıyor. İklim krizinin bir sonucu olarak devasa buz tabakalarının erimesi nakliye yollarını açtığı için bu hammaddeler kullanılabilir hale geldi.

sdfergty6
ABD Başkanı Donald Trump (AP)

Ocak ayında Danimarka televizyonunda konuşan Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen Grönland'ın ‘satılık olmadığını’ söyledi. Frederiksen, “Danimarka hükümetinin bakış açısına göre Grönland Grönland'a aittir” dedi.

Benzer şekilde, Donald Trump Jr'ın bu yılın başlarında yaptığı ziyaretin ardından Grönland Başbakanı Mute Egede de şunları söyledi: “Bizler Grönlandlıyız. Amerikalı ya da Danimarkalı olmak istemiyoruz. Grönland'ın geleceğine Grönland karar verecek.”

Danimarka'nın Kaliforniya'yı satın almak için verdiği dilekçe bir şaka olsa da, ABD'nin Grönland'ı satın alma girişimi oldukça ciddi görünüyor.

Cumhuriyetçi temsilci Buddy Carter, Grönland'ı satın almak ve adını ‘Kırmızı, Beyaz ve Mavi Topraklar’ olarak değiştirmek için bir yasa tasarısı sunduğunu açıkladı.



Şara ve Türkiye: Satır aralarındaki mesajlar

Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)
Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)
TT

Şara ve Türkiye: Satır aralarındaki mesajlar

Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)
Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)

Aliya Mansur

Suriye rejiminin devrildiği ve Beşşar Esed'in Moskova'ya kaçtığı andan itibaren Suriye meselesini takip edenler ve konuyla ilgilenenler arasında şu soru gündeme geldi: Türkiye, Suriye'de İran'ın yerini mi alacak? İran'ın nüfuzu ve Tahran'a bağımlılık, Türkiye'nin nüfuzu ve Ankara'ya bağımlılıkla mı yer değiştirecek?

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara bu meşru soruları ve endişeleri çok diplomatik bir şekilde reddetmeye çalıştı. Suriye'nin kimseye tabi olmayacağı, kimseyle savaşa girmeyeceği yönünde çeşitli yönlere mesajlar gönderdi. İlk ziyaretini Suudi Arabistan Krallığı'na yaptı, ardından Türkiye'yi ziyaret etti. Zira Suriye'nin çıkarı, çevresiyle, özellikle de Suriye devrimine yıllardır destek veren Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olmasını gerektiriyor ama Suriye'nin asıl çevresi ve kuluçka merkezi Arap kuluçka merkezidir.

Coğrafya nedeniyle devrim yıllarında Suriye'de en önemli rolü Türkiye üstlendi. Türkiye'nin kendisine bağlı siyasi, askeri ve hatta sivil grupları var ama Şara liderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) bunlardan biri değil. HTŞ ile Ankara arasındaki ilişki dostça olmakla birlikte, Suriye'nin kuzeyinde faaliyet gösteren “Suriye Milli Ordusu”na bağlı birçok fraksiyon ile arasında olduğu gibi bir bağımlılık ve sadakat ilişkisi değil.

Bugün Şam ile Ankara arasındaki ilişkilerde çok sayıda çelişkili sinyal bulunuyor. Şara müzakere ve diyalog yoluyla tüm Suriye toprakları üzerinde kontrolünü sağlamaya çalışıyor ve Suriye'nin kuzeydoğusunda bulunan “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) ile barışçıl çözümden yana olduğunu defalarca dile getirdi. Ankara ise sınırlarını ve güvenliğini garanti altına alacak bir askeri operasyonla PKK ve SDG’yi buradan atmak istediğinden, askeri çözüme daha fazla meyilli. Peki Şara PKK lideri Abdullah Öcalan'ın konuşmasının ufkunu açacağı bir (Suriye-Suriye ve ABD-Türkiye) uzlaşısına ulaşılana kadar, bu savaşı ertelemeyi ve ondan kaçınmayı başarabilecek mi? Şu ana kadar Şara'nın son ziyaretinde Türkleri siyasi çözümü tercih etmesinin nedenleri konusunda ikna etmeyi başardığı görülüyor.

Türkiye, Suriye'deki yeniden inşa projelerinden en büyük payı almak için de acele ediyor. Türkiye'nin aceleciliği ve sık sık yapılan ziyaretler, iki taraf arasında “mutlak bir güven” eksikliğinin işareti olabilir. Esed'in devrilmesinden birkaç gün sonra gelen deniz sınırlarının belirlenmesi talebi, Suriye'nin buna cevabı da aynı bağlamda yer alıyor.

Türkiye ile yeni Suriye rejimi arasındaki ilişki bazılarının tasvir ettiği gibi değil

Şara'nın Şam'a varmasından saatler sonra Ankara, başta geçici hükümet olmak üzere kendisine sadık Suriyeli muhalif kurumlardaki çalışanların maaşlarını artırma kararı aldı. Bazıları bu işareti yakalayamadı. Bugünse, tüm siyasi organların feshedildiğinin ilan edildiği Zafer Konferansı’ndan yaklaşık on gün sonra, Koalisyon ve ona bağlı organların fesih kararını hâlâ reddettikleri anlaşılıyor ve bu organların eğilimleri ve sadakatleri Türkiye’ye. Ankara, Şam hükümetinden güvence almazsa, bu yapılar, Ulusal Diyalog Konferansı'na davetler yapılmaya başladığı anda yeni yönetimin karşısına çıkacak bir sorun haline gelebilir.

Siyasi organlar için geçerli olan her şey askeri organ, özellikle de liderlerinin büyük çoğunluğu Türk politikalarına yakın olan Milli Ordu için de geçerli. Ahmed Şara'nın devlet başkanlığına atandığı Şam'daki Zafer Konferansı’nda Milli Ordu fraksiyonlarının hazır bulunduğu doğru, ancak yeni Suriye ordusuna nasıl katılacakları henüz belirsizliğini koruyor. Bugün haklarında pek çok soru işareti bulunan Suriye Milli Ordusu'ndan bazı komutanların üst düzey görevlere atanması, Türklere yönelik bir tür güven mesajı olarak okunabilir; biz sizinle kötü ilişki istemiyoruz, sizin tayin ettiklerinizi dışlamak istemiyoruz, ancak mutlak sadakat da istemiyoruz.

Türk tarafının, Şara'nın Ankara ziyareti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi öncesinde medyaya sızdırdığı, maddeleri arasında Suriye'nin merkezinde 4 Türk hava üssünün kurulması ve yeni Suriye ordusunun eğitilmesinin de yer aldığı bir ortak savunma anlaşması imzalamak üzere olduğu bilgisi henüz gerçekleşmedi. Mesele medyaya yapılan bir sızdırmadan ibaret kaldı. Bu sızdırmalarsa salt spekülasyon olarak değerlendirilemez, aksine mesajlar ve baskı araçlarıdır. Yerli sanayi üretimini ve bugün neredeyse yok denecek kadar az olan vatandaşın alım gücünü desteklemek amacıyla Türk mallarına getirilen gümrük vergisi meselesi de iki taraf arasındaki ilişkiye dair bir diğer göstergedir.

Bazıları Türkiye'nin Saldırganlığın Caydırılması operasyonunu desteklemede en büyük rolü oynadığını düşünüyor, ancak Erdoğan'ın Esed ile ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda da istekli olduğunu belirtmek önemli. Kaynaklar, detayların farklı bir şeye işaret ettiğini doğruluyor ama bu ayrı bir konu.

Türkiye-Şam ilişkilerinin kötü olduğu söylenemez ama Ankara'nın Şam'dan kısa zamanda çok şey talep ettiği ortada. Bu da bugün Şam'dakilere mutlak bir güven duyulduğunu göstermiyor. Suriyelilerin yanıtları da bir tabi ve tabi olunan ilişkisine işaret etmiyor. Şarku’l Avsatın Majalla’dan aktardığı analize göre Şara, Ankara ile soğuk bir ilişki arayışında değil, Suriye'nin kimseyi kışkırtmadan herkesin desteğine ihtiyaç duyduğunun farkında. Ama aynı zamanda siyasi ajandalardan ve bölgesel ihtilaflardan uzakta Arapların, özellikle Suudi Arabistan Krallığı'nın, yeni Suriye'nin temel kuluçka merkezi olmaları yönünde belirgin bir eğilimi var.

Türkiye, İran ve Rusya'nın Suriye'den çekilmesinin yarattığı boşluğu doldurmaya çalışıyor ve Şam'daki yeni doğanın “meşru babası” olduğunu ima etmeye çalışıyor. Şara ise Suriye'yi eksenler politikasından olabildiğince uzaklaştırmaya, Suriye'nin Arap çevresine, milliyetçi değil, modernist bir kavram olarak Arapçılığa, aynı zamanda ılımlı İslam çevresine ait olduğunu teyit etmeye çalışıyor. Bu denklem çok dikkatli olmayı gerektiriyor ama aynı şekilde Suriye'nin güvenliği ve egemenliğiyle ilgilenen herkesin de mesajları ve sinyalleri yakalaması gerekiyor.

*Bu anliz Şarku’l Avsat tarafından Lodra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.