İngiliz The Telegraph gazetesi, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth'in ülkesinin artık müttefikleriyle ‘dengesiz bir ilişkiye müsamaha göstermeyeceği’ ve NATO üyelerini savunmaya daha fazla harcama yapmaya çağırdığı sözlerine cevaben Avrupa'nın Rusya'ya karşı kendini savunma kabiliyetini gündeme getirdi.
Brüksel'de düzenlenen NATO savunma bakanları toplantısına katılan Hegseth, “Avrupa'nın güvenliğini korumak NATO'nun Avrupalı üyeleri için bir zorunluluk olmalı ve bunun bir parçası olarak Avrupa, Ukrayna'ya yardımda aslan payını sağlamalıdır” dedi.
Hegseth, ABD'nin ‘öncelikli olarak Avrupa'nın güvenliğine odaklanmadığını’ ve kıtanın savunma harcamalarını iki katından fazla arttırması gerektiğini ifade etti.
Amerikan askeri ve ekonomik gücü, 75 yılı aşkın bir süredir Avrupa'nın güvenliğini garanti altına almıştır. NATO, Avrupalı üyelerine saldıran herkesin dünyanın en güçlü askeri varlığıyla karşı karşıya kalacağını vaat etmektedir. Bu garantili koruma, Washington'un kendilerini desteklediğinden emin olan Avrupa ülkelerinin güvenliklerini ihmal etmelerine izin vermiştir.
ABD'nin bu koruması Soğuk Savaş döneminde doruk noktasındaydı. Her zaman bir ABD subayı tarafından yönetilen NATO'ya halen ABD hâkim.
Avrupa'da 100 binden fazla askeri personel konuşlandıran ABD, en az 25 önemli üsse sahip. Bu varlık, 1,3 milyon asker ve 800 bin yedek askerden oluşan ABD ordusunun geri kalanı tarafından destekleniyor.
ABD'nin askeri bütçesi dünyanın açık ara en büyük bütçesi; dünya genelindeki toplam askeri harcamaların yaklaşık yüzde 40'ını oluşturuyor ve en yakın rakibi Çin'in üç katından fazla.
ABD çekilirse zayıflıklar nerede olur?
ABD o kadar baskın ki diğer ülkeler doğal olarak onun liderliğinin gerisinde kalıyor.
Hiçbir ülke bu boşluğu dolduracak ve Avrupa'nın savunmasına liderlik etme sorumluluğunu üstlenecek kadar güçlü değil. Stratejik kararların İngiltere, Fransa ve Almanya gibi bir grup Avrupa ülkesi tarafından alınması gerekecektir. Ancak bu ülkelerin çok farklı öncelikleri ve fikirleri vardır ve büyük bir anlaşmazlık potansiyeli mevcuttur.
Başka hiçbir ordu ABD'nin yapabildiği şekilde büyük ölçekte savaşamaz.
Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana ABD koruması altında olan pek çok Avrupa ordusu küçülmüş ve büyük çatışmalar yerine küçük, kısa harekatlar için tasarlanmıştır. Geniş bir kabiliyet yelpazesine sahip olabilirler, ancak bu kabiliyetler sığdır ve uzun süre devam ettirilemezler.
ABD'nin sağladığı tek şey silah ve asker değildir. NATO, kuvvetlerini desteklemek ve onları uyumlu bir birlik haline getirmek için ABD'nin askeri bilgi, ekipman ve uzmanlığına güvenmektedir.
Bu araçlar istihbarat ve lojistikten gözetleme ve erken uyarıya, askeri uydulardan nakliye uçakları ve yakıt ikmal tankerlerine ve havadan gözetleme uçakları ve insansız hava araçlarına (İHA) kadar uzanmaktadır.
Örneğin Afganistan'daki NATO misyonunda Avrupa ülkeleri malzeme, nakliye ve istihbarat için büyük ölçüde ABD'ye güvenmek zorunda kalmıştır.
Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü'nde (RUSI) Avrupa güvenliği üzerine kıdemli bir araştırmacı olan Ed Arnold, Avrupa'nın şimdilik bu boşlukları dolduramayacağını ifade etti. Arnold, “Bunların bazıları düzeltilebilir ama bunun için çok para ve çok zaman gerekir. Avrupalılar bu ikisine de sahip değil” ifadelerini kullandı.
Hegseth, Avrupa ülkelerinin NATO'ya yaptıkları savunma harcamalarını GSYİH'nın yüzde 2'sinden yüzde 5'ine çıkarmalarını istiyor.
Avrupalı liderler bunun bir kısmının gerçekleştiğini söylüyor. NATO geçen hafta üye olmayan ülkelerin harcamalarının 2024 yılında beşte bir oranında artacağını açıkladı.
Baltık ülkeleri ve Polonya gibi kendilerini Rusya tarafından özellikle tehdit altında hisseden NATO üyeleri kendilerini yeniden silahlandırıyor ve Varşova savunmaya GSYİH'nın yüzde 4'ünden fazlasını harcıyor. Ancak motivasyon ve net bir stratejik yön olmadan para yeterli olmuyor.
Almanya 2022 yılında, harap olmuş kuvvetlerini modernize etmek için bir fon oluşturduğunu açıkladı.
Peki ya nükleer silahlar?
İngiltere ve Fransa'nın kendi nükleer cephanelikleri var. Diğer taraftan ABD, NATO'nun silah paylaşım programı kapsamında Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye'ye konuşlandırılmaları ve depolanmaları için nükleer silahlar sağladı.
ABD'nin Avrupa'daki tutumu değişirse, nükleer caydırıcılığa ne olacağının açıklığa kavuşturulması bir öncelik olacak, ancak uzmanlar nükleer politikanın değişeceğine inanmıyor.
Trump ciddi mi?
Trump yönetimi istikrarı bozmak için tehditler savurmakla ya da pazarlık yapıp sonra geri adım atmakla ünlü olabilir ama Hegseth'in yorumlarının hiçbiri Avrupalı liderleri şaşırtmamalı.
Arnold, “Bunun bir blöf olduğunu düşünürlerse akılsızca davranmış olurlar. Bence bu kez durum ciddi. Çünkü Hegseth'in sözleri açık ve netti” dedi.
Washington yıllardır Avrupa'nın güvenlik faturasını ödemekten dolayı hayal kırıklığı yaşıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama, Avrupa'nın üzerine düşeni yapmadığından yakınıyordu.
Muammer Kaddafi rejimini devirmek için 2011'de Libya'ya müdahale ettiğinden beri Washington, Avrupa'nın liderliği üstlenmesinin zamanının geldiğini söyledi.
Şimdi asıl soru, Avrupa'nın kıtanın savunmasına liderlik etmesinin nasıl olacağı... ABD bu işi bırakacak mı ya da katkısını mı azaltacak? Yoksa Washington arkasına yaslanıp bir kenara mı çekilecek?