İsrail tankları Filistin Yönetimi’ni ortadan kaldırmak için Batı Şeria'da

İsrail, Filistin devleti hayalini ortadan kaldırmayı ve şehirler arasında iletişimi engellemeyi amaçlıyor

Batı Şeria'daki Cenin Mülteci Kampı’na bakan bir noktadaki iki İsrail tankı, 24 Şubat 2025. (AP)
Batı Şeria'daki Cenin Mülteci Kampı’na bakan bir noktadaki iki İsrail tankı, 24 Şubat 2025. (AP)
TT

İsrail tankları Filistin Yönetimi’ni ortadan kaldırmak için Batı Şeria'da

Batı Şeria'daki Cenin Mülteci Kampı’na bakan bir noktadaki iki İsrail tankı, 24 Şubat 2025. (AP)
Batı Şeria'daki Cenin Mülteci Kampı’na bakan bir noktadaki iki İsrail tankı, 24 Şubat 2025. (AP)

İsrail tanklarının Batı Şeria'ya gönderilmesi sadece gereksiz bir askerî güç gösterisi değildi; eğitimli askerleri, uçakları, tankları, zırhlı araçları ve hatta füzeleri olmayan Batı Şeria'daki silahlı gruplarla savaşmak için değil, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana başlattığı ve elinden geldiğince tüm Filistin varlığını, yönetimini, gruplarını ve halkını hedef alan bir bağlamda yapıldı.

İsrail tankları 22 yıl aradan sonra ilk kez geçtiğimiz pazar günü Batı Şeria'nın kuzeyinde göründü; 22 yıl önce tanklar Batı Şeria'yı bir güç gösterisi için işgal etmişti ve bu işgalin amacı bugün olduğu gibi otoriteyi yıkmak ve Filistinlileri yerlerinden etmek değildi.

sxcdfrgt
Dünkü bombalamanın ardından Cenin Mülteci Kampı üzerinden yükselen dumanlar (AFP)

Savunma Kalkanı Operasyonu'ndan bu yana geçen 22 yılda Filistinliler ve İsrailliler için çok şey değişti. Filistin Yönetimi'nin gücü, rolü, işlevi azaldı ve Gazze Şeridi'ni Hamas'a kaptırdı. Hamas 7 Ekim sabahı gelip her şeyi değiştirmeden önce aşırı sağ İsraillilerin kontrolünü ele geçirdi ve hükümetin dizginlerini elinde tuttu.

Bugün, Gazze Şeridi'ndeki yıkıcı savaştan bir buçuk yıl sonra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve aşırılık yanlısı koalisyonu açık sloganlar atıyor ve ‘Hamas'ı ortadan kaldırmak’ ve ‘Gazzelileri yerinden etmek’ için bir plan benimsiyor. Netanyahu diğer sloganların yanı sıra ‘Ertesi gün Gazze'de Hamasistan ya da Fetihistan yok’ sloganına bağlı kalıyor. Filistin Yönetimi'nin Batı Şeria'da kalmasını isteyip istemediğini ya da Batı Şeria'daki Filistinlilerin yerlerinden edilmesini isteyip istemediğini ise söylemiyor.

Ancak burada Batı Şeria'da olanlar her şeye cevap veriyor. Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne dün yaptığı açıklamada, Batı Şeria'da yaşananların Gazze Şeridi'nde yaşananların ve yaşanmakta olanların bir devamı olduğu uyarısında bulundu.

xcdfvgrt
Batı Şeria'daki Cenin Mülteci Kampı’nda İsrail güçleri tarafından tahrip edilen bir sokakta scooter süren Filistinli bir genç (AFP)

Ebu Rudeyne, “İşgal makamlarının Gazze Şeridi'nde başlattıkları soykırım suçlarını Batı Şeria'da, istilalar, cinayetler, yerleşimler, ilhak girişimleri, ırkçı genişleme ve bölgelerin izolasyonu ile tamamlama tehlikesi konusunda uyarıyoruz” dedi.

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü, Filistinlilerin yerinden edilmeyi ve alternatif vatanı reddettiğini yineledi.

Ebu Rudeyne, geniş ve kapsamlı bir operasyonun başlangıcında Batı Şeria'nın kuzeyindeki birçok kampı yerle bir eden ve 40 bin kişiyi evlerinden çıkaran İsrail'in, Hamas’ı ortadan kaldırmayı ve Filistinlileri burada (Batı Şeria) ve orada (Gazze Şeridi) yerlerinden etmeyi amaçladığına inanıldığını söyledi.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, tanklarını Batı Şeria'ya gönderirken İsrail ordusuna Batı Şeria'daki kamplarda en az bir yıl kalmaları talimatını verdiğini doğrulayarak, “Geçmişin gerçekliğine geri dönmeyeceğiz” dedi.

dfrgtyh67u
Batı Şeria'daki Cenin Mülteci Kampı’nda devam eden askeri operasyon sırasında bir İsrail tankı, 24 Şubat 2025. (AP)

Katz hangi gerçekliğe geri dönmek istemediğini söylemedi, ancak üst düzey bir güvenlik yetkilisi Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, Netanyahu'nun Filistin Yönetimi’ni, Filistinlileri, mültecileri, geri dönüş hakkını ve onlarla ilgili hiçbir şeyi istemediğini söyledi. Yetkili, “Netanyahu çıktı ve İsrail'in yaptığı en büyük hatanın Oslo olduğunu söyledi. Oslo, görevi Filistinlileri geçiş aşamasından devlet olma aşamasına taşımak olan ulusal bir otorite yarattı ve bugün Netanyahu Oslo'dan ve Oslo'dan kaynaklanan şeylerden kurtulmak istiyor” ifadelerini kullandı.

İsrail Oslo'dan kurtulabilir mi?

Oslo Anlaşması'nın, imzalanmasından beş yıl sonra, 1998'de bir Filistin devletinin kurulmasıyla sona erecek ve çatışmayı kesin olarak bitirecek geçici bir varlık olması gerekiyordu. Ancak 32 yıl sonra bugün bile ne Filistinlilere devlet ne de İsraillilere güvenlik getirerek hedeflediği şeyi başardı.

İsrail, anlaşmanın siyasi hükümlerini uygulamadı ve geçtiğimiz yıllarda Batı Şeria'nın alanlarını daraltarak ve Gazze Şeridi'ni kuşatarak, ordusunu ve yerleşimcilerini her yere salarak, mali anlaşmalara bile uymayarak, Filistin Yönetimi'ne ve fonlarına karşı bir kampanya başlatarak ve Filistin Yönetimi gelmeden önce Batı Şeria'yı yöneten sivil idareyi yeniden canlandırarak ondan geriye kalanları büyük ölçüde yok etti.

sxcdfgrt
Dünkü bombalamanın ardından Cenin Mülteci Kampı üzerinden yükselen dumanlar (AFP)

Şarku’l Avsat'a konuşan Filistinli bir yetkili şu ifadeleri kullandı: “Bugün Batı Şeria'nın gerçek hâkimi Netanyahu'dur. İsrail, Oslo'yu imzaladığından beri anlaşmayı uygulamadı, çok seçici davrandı ve pratikte de uygulamadı. İsrail’in bugünkü planı da Oslo’dan kurtulduktan sonra Filistin Yönetimi’nden de kurtulmak.”

Filistin Yönetimi'ne yönelik darbe, Gazze Şeridi'ne yönelik savaşın başlamasından sadece iki ay sonra Netanyahu'nun ordusunun Batı Şeria'da Filistin Yönetimi ile olası bir savaşa hazırlandığını söylemesiyle çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Filistinli yetkili, “Filistin Yönetimi ile Hamas arasındaki fark, Hamas'ın bizi hemen yok etmek istemesi, Filistin Yönetimi'nin ise bunu aşamalı olarak yapmayı planlamasıdır” dedi.

Bu da İsrail'in neden 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da gerilimi artırdığını, ardından Gazze Şeridi'ndeki savaşın bitmesini beklediğini, Batı Şeria'yı savaş hedefleri listesine koyduğunu ve daha şiddetli bir gerilim başlattığını açıklıyor.

Peki İsrail neden barış anlaşması imzaladığı Filistin Yönetimi’nin altını oyuyor?

Netanyahu'nun söylediklerine ek olarak İsrail, Filistinlileri temsil eden herhangi bir oluşum istemiyor ve onlardan kurtulmayı hayal ediyor. Mevcut hükümet bunun için bir plan geliştirmiş durumda ve bu plan, bir devlet kurulmasını engellemek için Batı Şeria'daki otoriteye karşı çalıştığını söyleyen aşırılık yanlısı İsrailli bakan Bezalel Smotrich tarafından da kabul edildi.

Sızdırılan bir kayıtta Smotrich, Batı Şeria üzerinde İsrail'in sivil kontrolünü dayatmaya yönelik resmi bir hükümet planından bahsediyor.

Smotrich'in devam etmekte olan ve bölgelerin ilhakını da içeren planı, Filistin Yönetimi'nin otomatik olarak dağıtılması anlamına gelecek. Pratikte İsrail'de 2020'den beri Batı Şeria'nın büyük bir bölümünde Filistin egemenliği yerine İsrail egemenliğini dayatmaya yönelik bir plan yürürlükte.

Gerçekleşmesi halinde bu, Filistin Yönetimi'ni küçük kantonlara sıkıştırmak ve bir Filistin devleti hayalini ve şehirleri arasındaki her türlü bağlantıyı sona erdirmek anlamına gelecek.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres dün Cenevre'de BM İnsan Hakları Konseyi’ne yaptığı açıklamada, “İşgal altındaki Batı Şeria'da İsrailli yerleşimciler tarafından işlenen şiddet ve diğer ihlallerin artmasından ve ilhak çağrılarından derin endişe duyuyorum” dedi.



Gazze'nin işgalinden sonra ne olacak? İsrail korkunç bir sınavla karşı karşıya

 İsrailli rehinelerin yakınları ve aile üyeleri, 700 günlük esaretlerini anmak için sarı balonlar taşıyor (AFP)
İsrailli rehinelerin yakınları ve aile üyeleri, 700 günlük esaretlerini anmak için sarı balonlar taşıyor (AFP)
TT

Gazze'nin işgalinden sonra ne olacak? İsrail korkunç bir sınavla karşı karşıya

 İsrailli rehinelerin yakınları ve aile üyeleri, 700 günlük esaretlerini anmak için sarı balonlar taşıyor (AFP)
İsrailli rehinelerin yakınları ve aile üyeleri, 700 günlük esaretlerini anmak için sarı balonlar taşıyor (AFP)

Emel Şehade

Devlet Denetçisi Matanyahu Englman'ın raporunun yankıları gölgesinde ve Aksa Tufanı savaşının 700. günüyle aynı zamana denk gelen bu dönemde, İsrail toplumu, bir tartışmaya sahne oluyor. Tartışmanın konusu; ordunun bu dönemdeki başarıları ve karar vericilerin, İbrani devletinin 1948'deki kuruluşundan bu yana tarihindeki en uzun ve en tehlikeli savaş olarak kayda geçen bu uzun savaş döneminin sonuçlarından ders çıkarıp çıkarmadıklarıdır.

Devlet Denetçisi'nin raporu, bir yandan Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın artan tehditleriyle, diğer yandan da ordunun Gazze şehrini işgal etmenin tehlikesi hakkında artan uyarılarıyla aynı zamana denk geldi. Ordunun planına göre Gazze şehrini işgal etmek, saldırı ve çatışmaların yoğunlaşmasına yol açacak. Rapor ayrıca bazı güvenlik ve askeri uzmanları, iki yıla yaklaşan bu savaş hakkında araştırma ve incelemeler yapmaya sevk etti. Netanyahu’nun, İsrail'in yaşadığı durumdan, bu savaş sırasında savunma da dahil olmak üzere iç cepheyle ilgili her şeydeki başarısızlıklardan kendisini ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'i sorumlu tutan Devlet Denetçisi'ni hedef almakta haklı olup olmadığı da araştırılıyor.

İsrail'i neler bekliyor?

Cuma günü Gazze şehrindeki bir konut binasının bombalanmasıyla ilgili İsrail ve uluslararası gündeme damga vuran sahnelerden bu yana, Katz'ın Gazze'de cehennemin kapılarının açılmaya başladığını ima eden tehditleri eşliğinde, İsrail içi, bu operasyonda kendilerini neyin beklediği konusunda kafa karışıklığı ve endişe içinde. Zira Devlet Denetçisi raporuna göre, gerek hayatta kalan rehinelerin hayatlarına yönelik tehlikeler, gerekse çoğu bu savaş için eğitimsiz olan askerlere yönelik tehlikeler, dahası geri kalan cephelerin, tam bir hazırlıksızlık içinde olan, İsrail iç cephesini füzeleriyle bir kez daha tehdit etme tehlikesi bulunuyor.

Bu durum, eski Savunma Bakanı Ehud Barak'ın stratejik danışmanı Barak Sereh'in de belirttiği gibi, İsrail'i nereye gittiği konusunda hiçbir fikri olmadığı bir yol ayrımına getiriyor. Sereh “Siyasi kademenin Gazze şehrinin işgali ve yakın bir anlaşma için en ufak bir umut ışığı olmadan savaşın devam etmesiyle ilgili kararları giderek artan bir tehlike oluşturuyor. Dünya genelinde İsrail'e yönelik artan boykotlar ve İsrail içinde şiddetli gösterilerle birlikte siyasi bir tsunami yaşanıyor” diyor. Sereh, en tehlikelisi de “bizi neyin beklediğini bilmiyoruz. Her seferinde şu soru gündeme geliyor: Sırada ne var? Liderlik yanıt vermekten kaçınıyor ve bugünden sonra ne olacağı önemsiz ve ikincil bir mesele haline geliyor” diye ekliyor.

Sereh'e göre, “karar vericiler sonrasında ne olacağı, savaştan ne elde edeceğimiz, ertesi gün ne olacağı, hayatta kalan rehinelerin kaderinin ne olacağı ve İsrail'in bizi bekleyenlere hazır olup olmadığı sorularını cevaplamaktan korkuyorlar. Tüm bu sorular, Netanyahu hükümeti için duyulan korkudan kaynaklanan siyasi nedenlerle cevapsız kalıyor.” Sereh “Savaş ve İsrail'in yaklaşımları arasındaki tüm bu kafa karışıklığı bizi bu duruma, bu tehlikeli yol ayrımına getirdi” uyarısında bulunuyor.

 Netanyahu sorumluluktan kaçıyor

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Netanyahu liderliğindeki siyasi kadronun, kısmi rehine takası tekliflerini reddetmekte ve Gazze şehri ile Gazze Şeridi'nin merkezini işgal etme planını sürdürmekte inat etmesi, orduyu, rehinelerin aileleriyle görüşmeye ve onlara açıkça “çatışmanın tehlikeli olduğunu ve kısa sürede bitirilemeyecek bir savaş alanına dönüşecek bölgelerde yaşayan rehinelerin olup olmadığını bilmediğini” bildirmeye sevk etti.

Gazze'de, binanın havaya uçurulmasının ardından Katz, operasyonun ileri aşamasının başladığını duyurdu. Operasyon ilk aşamalarında tüm binaların yıkılmasını ve Gazze'nin dümdüz edilmesini içeriyor. Bu hedef aynı zamanda Gazzelilere evlerini terk edip güneye gitmeleri için baskı yapmanın bir yolu. Nüfusun en az yüzde 30'unun, yani yaklaşık 300 bin Filistinlinin evlerini terk etmeyi reddedeceği tahmini gerçekleşirse, ordunun çatışmada karşılaşabileceği zorluklar, saldırı planına önemli bir engel teşkil edecektir. Sakinler arasında yaşanması beklenen ölümler ve yaralanmalar sebebiyle gösterilecek uluslararası tepki de buna ekleniyor.

Bu değerlendirmeler karşısında Netanyahu geri adım atmayı reddediyor. Güvenlik ve askeri uzmanlara göre, pratikte, bu operasyonun olası sonuçları ve yansımaları konusunda sorumluluk almayı reddediyor; tıpkı savaşın başlangıcından bugüne kadar Devlet Denetçisi raporunun kendisine yüklediği sorumluluğu kabul etmediği gibi.

Ders Çıkarmak

Devlet Denetçisi raporunun vurguladığı temel başarısızlık, yalnızca savaşın başlangıcından bu yana geçen dönemde değil, aynı zamanda 2006'daki İkinci Lübnan Savaşı'ndan bu yana da dersler çıkarılmamış olmasıdır. İsrail hükümetlerinin hiçbiri ders çıkarmadı ve bu yılların çoğunda hükümete Netanyahu başkanlık ediyordu. Bugün, savaştan yaklaşık iki yıl sonra, hükümet önceki dönemden de ders çıkarmayı reddediyor.

IDF Operasyon Müdürlüğü'nün eski başkanı Israel Ziv, iki yıllık savaş hakkında bir araştırma yaptı ve bu süre zarfında savaşta önemli rol oynayan komutanlarla görüştü. İsrail'in Hamas'ı yenemeyeceği sonucuna vardı. Ordunun iki yıl içinde Hamas savaşçılarının yüzde 60'ını etkisiz hale getirdiğini tespit etti. Geriye kalan yüzde 40'lık kısım, yani 15 binden fazla savaşçı, İsrail ordusuna karşı bir güç oluşturuyor. Bunlara bir de Hamas’ın bünyesine kattığı yüzlerce yeni savaşçı ekleniyor. Ama Ziv, çoğunluğu 18 yaşın altında ve eğitimsiz gençler oldukları için yeni savaşçıları etkisiz bir güç olarak görüyor.

Ziv, ordunun Hamas liderliğinin yüzde 90'ını etkisiz hale getirmeyi başardığını ve bunun başlı başına mevcut çatışmalara devam etmeye gerek olmadığı anlamına geldiğini belirtiyor. “Karar vericiler tarafından 7 Ekim'in tekrarlanmasını önlemek için savaşın sürdürülmesinin gerekliliği konusunda öne sürülen tüm söylemler artık geçerli değil. Çünkü Hamas veya herhangi bir örgüt, böyle veya buna benzer bir saldırıyı gerçekleştirmek için kendini yeniden yapılandırmak istiyorsa, en az 10 yıla ihtiyacı olacaktır. Bu da, bugünden itibaren hazırlıklara başlar ve şu anda sahip olmadığı muharebe, askeri ve örgütsel kabiliyetlere sahip olursa mümkün. Ne var ki Hamas şu anda bunların hiçbirine sahip değil.”

İsrailliler için tehlike

Bu savaşın devam etmesinin bir diğer tehlikesi de, diğer cephelerin açık kalmasına neden olması ve İsrail'i, özellikle Yemen'den gelecek füze tehdidine maruz bırakmasıdır. Güvenlik uzmanları, özellikle Devlet Denetçisi raporunun çeşitli bölgelerde İsraillilerle başa çıkmadaki başarısızlıkları ortaya koymasının ardından, bu konuda uyardı.

Devlet Denetçisi, sivil savunmada ciddi bir örgütlenme ve yetkinlik eksikliğinin damga vurduğu Aksa Tufanı savaşının iki yılı boyunca sivil cephedeki tehlikeli boyuta dikkat çekti. Geçtiğimiz iki yılda olduğu gibi, bugün de, özellikle Gazze'ye ilk kez savaşmak üzere gönderilen askerlerin eğitimi veya işgal operasyonları için eğitilmemiş yedek askerler için hiçbir hazırlık yapılmadı.

Rapora göre, Netanyahu ve Smotrich, “merkezi bir organın kurulmaması ve birden fazla, koordineli olmayan iletişim merkezlerinin bulunması nedeniyle, sivil durum hakkında tam bir resmin yokluğun”ndan sorumlu.

Rapora göre, başarısızlıklar ve boşluklar İkinci Lübnan Savaşı'ndan bu yana devam ediyor. Raporda, “2006'dan bugüne, çoğunluğu Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetleri dersler çıkarmadı ve iç cepheyi ele almak için önerilerde bulunmadı. 7 Ekim'den sonra İsrail'deki duruma rağmen, acil durumlarda sivil alanı yönetmek için tam yetkili tek bir organ atanmadı ve net operasyonel prosedürler ve esaslı kararlar alınmadı” ifadeleri yer aldı.

Devlet Denetçisi, siyasi tarafları bu başarısızlıkları gidermek için derhal harekete geçmeye çağırdı ve “ülkenin kapsamlı ve devam eden bir savaşın ortasında olduğunu” vurguladı. Raporda, 7 Ekim'den sonra sivil savunmayı yönetecek mekanizmalar kurma girişimlerinin başarısız olduğu da belirtildi. Ekonomik ve Sosyal Konsey, işletmelere tazminat, istihdam sorunları ve psikolojik hizmetler gibi acil ihtiyaçları ele almadı.

Devlet Denetçisi tarafından gündeme getirilen bu ve diğer hususlar, Aksa Tufanı savaşından 700 gün sonra İsrail gündemine hakim olmaya devam ediyor. Gazze işgalinin bir yıl daha sürmesi beklenirken, ekonomik durum kötüleşmeye devam ediyor, yaşam maliyeti artıyor ve İsrailliler kötüleşen ekonomik durum nedeniyle kendilerini daha az güvende ve emniyette hissediyor. Bu durum, İsrail'in son iki yılın en tehlikeli ve en kötü dönemine girdiğini gösteriyor.


Trump'ın karşı çıktığı sosyalist Müslüman Mamdani'ye Sanders'tan destek

83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
TT

Trump'ın karşı çıktığı sosyalist Müslüman Mamdani'ye Sanders'tan destek

83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, New York Belediye Başkanlığı yarışına müdahil olmaya çalışırken solcu Demokrat aday Zohran Mamdani, bir dönem Demokratların başkan adayı olmak için kampanya yürüten Bernie Sanders'ın etkinliğine katıldı. 

Düzenlediği "Oligarşiyle Mücadele" turu kapsamında 20 eyaleti dolaşmaya başlayan bağımsız Vermont Senatörü Bernie Sanders, New York'un Brooklyn bölgesindeki belediye binasında halkla bir araya geldi. 

Cumartesi düzenlenen toplantıya katılan yaklaşık 1700 kişiye konuşan Sanders, mevcut New York Belediye Başkanı Eric Adams ve eski New York Valisi Andrew Cuomo'nun bağımsız aday olmasına tepki gösterdi. 

Zohran Mamdani'nin 4 Kasım'daki seçimlerde Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Curtis Sliwa'nın yanı sıra bu iki siyasetçiyle mücadele edecek olmasını "New York eyaletindeki önemli Demokrat liderler nasıl Demokratların adayını desteklemiyor, anlamakta güçlük çekiyorum" diye yorumladı.  

ABD'deki oligarşiyi hedef alarak "Servete sahipler, güce sahipler ama halk bizim yanımızda" diyen Sanders, Mamdani için "Demokrat Parti'nin geleceği" ifadesini kullandı. 

Diğer yandan Trump da Hint asıllı Müslüman Mamdani'nin kazanmaması için elinden geleni yapıyor.

"Eğer birden fazla aday onun karşısına çıkarsa bu seçim kazanılamaz" diyen Trump, Cuomo'nun Mamdani'yi yenebileceğine inanıyor. 

ABD basını, Adams'a federal hükümette bir rol verilmesinin planlandığını bildiriyor. 

New York'taki mevcut emlak vergisi sistemini adil bulmadığını savunan Mamdani, "daha zengin ve daha beyaz" mahallelerin vergilendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Yıllık geliri 1 milyon doları aşanlara yüzde 2 vergi getirilmesini önererek kira dondurma, devlet destekli konut inşaatı ve ev sahiplerine sıkı denetim vaatlerinde bulunuyor.

Emlak vergisi planının hayata geçebilmesi için eyalet meclisi ve valinin de onay vermesi gerekiyor. 

Yahudilerin güçlü olduğu New York'u yönetmeye talip olan siyasetçi, İsrail'i soykırımla suçlayıp Filistinlilere destek vererek ülke gündemini salladı. 

Halk otobüslerinin ücretsiz hale getirilmesi ve belediye tarafından işletilen halk marketleri açılması gibi vaatlerde bulunan Mamdani, birçok ırkçı tehditle karşı karşıya.

Independent Türkçe, Guardian, AP


Michelle Obama, Barack Obama'nın hangi çocuklarını büyütmekte zorlandığını anlattı

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Michelle Obama, Barack Obama'nın hangi çocuklarını büyütmekte zorlandığını anlattı

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Michelle Obama, eşi, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın en küçük kızı Sasha'yı büyütürken yaşadığı zorlukları samimiyetle paylaştı.

Eski first lady'nin IMO podcast'inin 20 Ağustos Çarşamba günkü bölümünde, ağabeyi Craig Robinson'la birlikte Michelle, 27 yaşındaki Malia'yla 24 yaşındaki Sasha arasındaki farkları ve Barack'ın en büyük kızını büyütmeyi neden daha kolay bulduğunu anlattı.

Michelle, o haftanın konukları Gabrielle Union ve Dwyane Wade'e, "Barack'a şunu söylemek isterdim: En büyük kızımız Malia söz konusu olduğunda, o senin kim olduğunu, nelerden hoşlandığını anlayacak ve bunu konuşacağız" dedi.

Malia'nın sürekli babasını hoşnut etmeye çalıştığını, Sasha'nın ise bunu umursamadığını açıklayarak devam etti.

Becoming yazarı, "Malia gençken dışarı çıkma sıklığında azalma veya farklı şeyler yapma gibi bir durum söz konusu değildi" dedi. "

Bana, 'Bu hafta sonu dışarı çıkıyorum ama içeri girip babama 15 dakika kadar zaman vereceğim' derdi.

Normalde en büyük kızı bunu babasıyla siyaset konuşmaya çalışarak yaparmış.

Michelle, "Beyaz Saray Durum Odası'na girer ve 'Bana Suriye'den bahset' derdi" diye anımsıyor ve Barack'ın konuşmadan, "Malia'yla harika sohbet ettik" diye bahsettiğini ekliyor.

Ancak Barack, Sasha'yla neden aynı ilişkiyi kuramadığını anlamakta zorlanıyor ve onu "zor" diye niteliyormuş. Michelle daha sonra en küçük çocuğunu savunmaya geçti. "Sasha kedi gibi" dedi.

'Bana dokunma, beni okşama. Seni memnun etmiyorum. Sen bana gel' diyor.

Anne babaların "bukalemun gibi" olması, her çocuğun farklı bir kişiliği olmasına ve yanıt verdiği ebeveynlik tarzına uyum sağlaması gerektiğini söyledi.

Ebeveynlik zorluklarına rağmen Barack, geçen ay eşinin podcast'ine katılarak, iki kızı yerine bir erkek çocuk yetiştirmenin zor olacağını itiraf etmişti.

Barack o dönemde, "Kızlarımızı yetiştirmede epey iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum ancak bir erkek çocuk yetiştirmenin daha zor olacağını düşündüğümü çokça söyledim" demiş ve Michelle de "Katılıyorum" diye yanıtlamıştı.

Eski başkan, "Daha yargılayıcı, daha sert olabilirdim ve denerdim. Öz farkındalığımın bununla mücadele edecek kadar yüksek olacağını düşünmek istiyorum ama özellikle de bana bunu gösterecek bir babam yoksa, benim için baba-oğul ilişkilerinin daha zor olabileceğini düşünüyorum" diye eklemişti.

Independent Türkçe