300 milyon dolarlık tazminat davası açılan Greenpeace iflas riskiyle karşı karşıya

2016'da başlayan protestolar, ABD tarihinde fosil yakıtlarla ilgili en büyük eylemlerden biri olarak görülüyor (AP)
2016'da başlayan protestolar, ABD tarihinde fosil yakıtlarla ilgili en büyük eylemlerden biri olarak görülüyor (AP)
TT

300 milyon dolarlık tazminat davası açılan Greenpeace iflas riskiyle karşı karşıya

2016'da başlayan protestolar, ABD tarihinde fosil yakıtlarla ilgili en büyük eylemlerden biri olarak görülüyor (AP)
2016'da başlayan protestolar, ABD tarihinde fosil yakıtlarla ilgili en büyük eylemlerden biri olarak görülüyor (AP)

Energy Transfer adlı petrol boru hattı işletmecisinin Greenpeace'e açtığı davada ilk duruşma dün ABD'nin Kuzey Dakota eyaletinde görüldü. 

Yapımı 2017'de tamamlanarak faaliyete geçen Dakota Access boru hattının kutsal saydıkları topraklara zarar verdiğini ve su tedarikinde sorunlar yaşatacağını savunan Kuzey Dakota'daki Siyu kabileleri ve diğer yerliler, hattın kapatılması talebiyle büyük protesto gösterileri düzenlemişti.

Yüzlerce kişinin yaralandığı ve gözaltına alındığı eylemler, Birleşmiş Milletler'in yerlilerin egemenlik haklarının çiğnendiği endişesini dile getirmesine neden olmuştu. 

Greenpeace Standing Rock Siyu Koruma Alanı'nı muhafaza etmek için düzenlenen bu gösteriler sırasında Energy Transfer'a karşı iftira ve şiddet dolu bir kampanya yürüttüğü iddiasıyla sanık kürsüsünde. 

1971'de Kanada'da kurulan Hollanda merkezli sivil toplum kuruluşundan (STK) 300 milyon dolarlık tazminat isteyen şirket, federal düzeyde reddedilse de eyalet mahkemesindeki davada bu talebi yineledi. 

Dün jüri seçimiyle başlayan davayı yerenler, şirketin kendisine eleştirel yaklaşanları sindirmek ve susturmak için bu yasal işlemde bulunduğunu savundu. Kuzey Dakota'nın bu konuda önlem almamış az sayıdaki Amerikan eyaletinden biri olduğunu da işaret ettiler. 

Greenpeace Geçici İcra Direktörü Sushma Raman, petrol devlerinin kendilerini ve diğer çevrecileri sustumaya çalıştığını AFP'ye yaptığı açıklamada savundu:

Şunu net bir şekilde ortaya koyalım: Greenpeace'in sınırlı Standing Rock eylemleri bizim şiddetsizliği savunan değerlerimize, yeşil ve barışçıl bir gelecek adına yaptığımız çalışmalara, kanunlara uygundu ve barışçıldı.

Yerlilerin eylem örgütü Standing Rock Grassroots'tan Waniya Locke de Greenpeace'in kendilerine liderlik ettiği iddiasını reddetti:

Hiçbir STK'nın bizim direnişimizi başlatmadığını ve organize etmediğini çok net bir şekilde söylemek istiyorum.

xcsdvfgbhtyju
Waniya Locke, "Güçlü bir duruş gösteren kadınlar önderlik etti" de diyor (AP)

Eylemler sırasında önemli ekipmanlarının zarar gördüğünü ve maddi olarak darbe aldıklarını bildiren Energy Transfer ise ifade özgürlüğüne değil, Greenpeace'in kanunları çiğnemesine karşı dava açıldığını öne sürüyor. 

Greenpeace kendilerinden istenen 300 milyon doların yıllık bütçelerinin 10 katından fazla olduğunu belirterek bu talebin kendilerini iflasa sürükleyeceğini vurguluyor.

Billie Eilish, Jane Fonda ve Susan Sarandon gibi ünlülerin de bulunduğu binlerce kişinin yanı sıra 400'den fazla örgüt, Greenpeace'e destek veren bir açık mektup yayımladı. 

Davanın 5 hafta sürmesi bekleniyor. New York Times, sivil toplum kuruluşunun muhafazakar bir eyalet olan Kuzey Dakota'da jüriyi yanına çekemeyebileceğini bildirdi. 

Amerikan gazetesi, Energy Transfer'ın kurucusu ve yöneticisi Kelcy Warren'ın Donald Trump'ın önemli bağışçılarından biri olduğunu da hatırlattı. 

Diğer yandan Greenpeace de şirkete Avrupa'da karşı dava açtı. 

Kamu katılımına karşı stratejik davaları (Strategic Lawsuits Against Public Participation/SLAPP) engellemek için Avrupa Birliği'ndeki kabul edilen yeni yönergenin ilk kez test edilmesini sağlayacak örgüt olan STK, ABD'deki hukuk sürecinden kaynaklanan masrafları Energy Transfer'ın karşılamasını istiyor.

Bu ay Amsterdam'da verilen dilekçeyle başlayacak davanın ilk duruşmasının temmuzda düzenlenmesi bekleniyor. 

Independent Türkçe, AFP, New York Times



Trump ve Avrupa: Bir dönemin sonu

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
TT

Trump ve Avrupa: Bir dönemin sonu

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)

Refik Huri

ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk döneminde, kıdemli danışmanlarının kaçınılmaz görevi, onun doğaçlama kararlarını “rasyonelleştirmek” idi. İkinci döneminde ise Trump, danışmanları ve hatta MAGA hareketindeki destekçileri kadar aşırı görüşlü görünmüyor. Kendisine iki kez zafer kazandıran “ABD'yi Yeniden Harika Yap” sloganı, onun siyasi uygulamalarının yalnızca ilk kurbanı. İkinci kurban sadece Ukrayna değil, Avrupa. Üçüncüsü ise sadece Filistin değil, Ortadoğu. Bütün bunlar, Washington'un Ukrayna savaşını ve Ortadoğu savaşlarını bir kenara bırakıp Çin ile yüzleşmeye, Hint ve Pasifik okyanuslarındaki meydan okumalara odaklanması başlığı altında gerçekleşiyor. Cumhuriyetçilerin eski Senato grubu başkanı Mitch McConnell, “Eski Başkan Barack Obama'nın Irak'ta yaptığı gibi, bir alana odaklanıp diğerinden çekilmek hem bir hata hem de tehlikelidir" diyor.

 

Trump, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş sonrası dönemlere son vermek istiyor gibi görünüyor.  ABD'nin üç çeyrek asırdır inşa ettiği liberal küresel düzeni terk ediyor. Avrupa ile ortaklığı fiilen tehdit ediyor. Batı’nın “üstyapısını” parçalamaya çalışıyor. ABD'nin müttefiklerini hedef alıyor, düşmanlarına yanaşıyor. Avrupalılara müttefik ve ortak değil, müşteri gibi davranıyor ve onların ülkesine ticari açıdan “düşmanlardan daha kötü” davrandığına inanıyor. Bu, Başkan George W. Bush'un Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in Avrupa'yı “yaşlı kıta” olarak tanımlamasının ötesine geçen bir şey. Robert Kagan'ın “Cennet ve Güç” kitabındaki “Amerikalılar Mars'tan, Avrupalılar Venüs'tendir” ifadesinin ötesinde bir şey. Avrupa ile ortaklık hep devam etti. Avrupalılar hiçbir zaman bir Amerikalı yetkiliden, Münih Güvenlik Konferansı'nda ABD Başkan Yardımcısı JD. Vance'in söylediklerine benzer sözler duymadılar. Vance konferansta; “Avrupa ile ilgili olarak beni her şeyden daha fazla endişelendiren tehdit Rusya, Çin ya da başka bir dış taraf değil, beni endişelendiren içeriden gelen tehdittir. Avrupa'nın bazı temel değerlerinden uzaklaşmasıdır” demişti. Bu sözler Avrupa liderleri tarafından sert bir şekilde karşılandı. Peki, bunlar ne zaman yaşanıyor? Rusya'nın Ukrayna'yı işgali nedeniyle İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'daki en büyük savaş sırasında yaşanıyor.

Ancak Avrupa, Amerikan güvenlik şemsiyesine güvenerek kaderinden kaçmaya devam edemez. Tarihe uzun bir ara verdi ve artık tek eksiği Trump'ın onu emekliye ayırması. Varşova merkezli Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden Simon Sarfati, “Avrupa dünyada bir güçtür, ancak küresel bir güç değildir” diyor. Tarihçi Paul Johnson, Avrupa'yı “Yunan-Roma-Hristiyan kültürünün evliliğinden doğan tarihini terk etmiş hasta bir kıta” olarak görüyor. Johnson “totalitarizmin Rousseau ve Nietzsche'den, Hegel ve Marx'a kadar Avrupa felsefesinde köklerinin olduğunu” söyleyerek uyarıyor.

Ama ABD de bugün daha iyi bir durumda değil. Başkan Obama, “Bilişsel bir krize giriyoruz. Amerikalılar gerçek ile yalanı ayırt etme yeteneklerini yitirdiler ve bu durumda demokrasi başarısız olur” dedi. Trump, Elon Musk'ın elinde kılıçla “derin devlete ve idari devlete” saldırmasına izin veriyor ve bir grup zengin ile birlikte oligarşik bir otoriteyi ve kararlarını yönetiyor. Avrupa belki de tarihten bıktı. Yüzyıllar boyunca dünyayı sömürgeleştirdi ve yönetti. İmparatorluk olarak çalışmayı ancak Birinci Dünya Savaşı ve akabinde gelen İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bıraktı.

Avrupa'nın, Ukrayna'nın arkasında ABD olmadan tek başına duramayacağı yönünde bir kanaat hâkim. Balkan savaşlarında bile çatışmaların sonucunu Amerikan gücü belirlemişti. Avrupa'nın özellikle Trump'ın “ABD kiralık bir silah gibi olmuş, koruma için ödeme yapın” sloganını benimsemesinin ardından, Rusya'ya karşı koyamamasının ve NATO bütçesinin yaklaşık yüzde 70'inin ABD tarafından karşılanmasına ihtiyaç duymasının hiçbir gerekçesi yok. Avrupa Birliği'nin milli geliri, Ukrayna savaşından önce Alman milli gelirinin yüzde 40'ından az ve tek başına New York şehrinin geliri düzeyinde olan Rus milli gelirinin 12 katı. AB ülkelerinde istatistiklere göre 1,3 milyon asker bulunuyor. Ancak Moskova ile AB arasındaki askeri rekabet dengesiz. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Fransa ve Almanya'nın, AB ülkelerini NATO dışında ama ondan bağımsız olmayan bir Avrupa stratejisi benimsemeye çağırma çabaları hâlâ engellerle, çekincelerle, refah devletleri için duyulan korkularla, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hayata geçirilen “Marshall Planı”ndan bu yana çalışanların tembelliği ile ilgili kaygılarla karşılaşıyor. Dahası Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, “Avrupa Amerikan silahlarına büyük ölçüde bağımlı” diyor.

İşte Trump, (Kiev'e çok miktarda para ve silah temin eden) Avrupa'ya bir rol vermeden ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'ye müzakerelerde bir koltuk ayırmadan, Ukrayna savaşı için ABD-Rusya arasında ikili bir çözümü müzakere etmeye karar veriyor. Beyaz Saray'da Andrea Kendall Taylor ve Michael Kofman’ın, “ABD ve Avrupa Rusya'ya karşı direnmek için şimdi yatırım yapmalı, aksi takdirde sonradan daha ağır bir bedel öderler” sözlerine kimse kulak asmıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.