Z kuşağı Avrupa'daki orduları güçlendiriyor mu yoksa zayıflatıyor mu?

Bir ankete göre Birleşik Krallık'ta gençler orduya katılmak yerine paket servis elemanı olmayı tercih ediyor

Z kuşağı, 1996 ve 2012 yılları arasında doğan insanların oluşturduğu bir gruptur (Independent Arabia)
Z kuşağı, 1996 ve 2012 yılları arasında doğan insanların oluşturduğu bir gruptur (Independent Arabia)
TT

Z kuşağı Avrupa'daki orduları güçlendiriyor mu yoksa zayıflatıyor mu?

Z kuşağı, 1996 ve 2012 yılları arasında doğan insanların oluşturduğu bir gruptur (Independent Arabia)
Z kuşağı, 1996 ve 2012 yılları arasında doğan insanların oluşturduğu bir gruptur (Independent Arabia)

Bahaa Alawam

Birleşik Krallık'ta yakın zamanda yapılan bir anket, Z kuşağının (Gen Z) orduya katılmaktansa evlere paket servis elemanı olarak çalışmayı tercih ettiğini gösterdi. Yaşları 15 ile 27 arasında değişen 2 bin gençle yapılan anket, Z kuşağının yıllık 55 bin sterlinin üzerinde maaş almayı hayal ettiğini ortaya koydu. Bu da 30 yaşına geldiklerinde yıllık 70 bin doların üzerinde bir maaş beklediklerini gösteriyor. Ancak ordu onlar için bunu sağlayamayabilir.

Rakamlara göre deniz kuvvetleri genç Britanyalılar için en cazip dördüncü iş. Bu listede kara kuvvetleri beşinci ve hava kuvvetleri yedinci sırada yer alırken, evlere paket servisi elemanlığı altıncı sırada geliyor. Teknoloji şirketleri Google, Apple ve Microsoft ise yaşlı Z kuşağı için iş listesinin en cazip ilk üç sırasında yer aldı.

Veriler, Birleşik Krallık ordusunun asker sayısının gelecek yıl 70 binin altına düşmesinin beklendiği bir dönemde açıklandı. Bu açık, 2024 yılından bu yana savaş gemileri ve zırhlıları işletmek üzere eğitilen askeri personel sayısına da yansımış durumda. Devletin krizi çözme girişimleri şimdiye kadar çoğunlukla maaşlar nedeniyle başarısız oldu. Gönüllülük kapısının açılmasında bir süreliğine yaşanan gecikme, Birleşik Krallık ordusuna katılabilecek potansiyel asker sayısının yaklaşık yüzde 70'ini kaybettirdiği gibi bir grubun da sağlık koşulları nedeniyle katılamamasına neden oldu.

Birleşik Krallık’ta yaşayan Z kuşağını orduya çekme sorunu Avrupa'da da bir ikilem olarak görülüyor. Alman Meclisi Federal Ordu (Bundeswehr) Sorumlu Üyesi Eva Högl, Almanya’nın 2031 yılına kadar 200 bin aktif askeri personel hedefine yaklaşamayacağı, hatta geçtiğimiz yıl asker sayısının asker kaçaklarının sayısının büyük oranlarda artmasının bir sonucu olarak bir miktar düştüğü uyarısında bulundu. Almanya’da 2023 yılında gönüllü olarak orduya katılan kadın ve erkek askerlerin dörtte biri sonraki altı ay içinde ordudan ayrıldı.

Ancak Almanya Silahlı Kuvvetleri’nden yüksek rütbeli bir komutan, Financial Times'a yaptığı açıklamada, ordunun Z kuşağı üyelerinin silahlı kuvvetlere farklı fikirlerle ve gerçekliğe kendi bakış açılarıyla katıldıklarını söyledi. Onların kırılgan olduklarını, kolayca ağladıklarını ve iş-yaşam dengesinden bahsettiklerini belirten Alman komutan, en iyisinin onlara kararlarını tartmaları için bolca zaman vermek ve duygusal, tereddütlü bir adım atmalarına yol açacak şekilde acele ettirmemek olduğunu vurguladı.

Berlin, Rusya'nın 2022 yılında Ukrayna'ya savaş açmasından bu yana Alman ordusunun kullandığı teçhizatı ve silahları geliştirmek için yaklaşık 100 milyar euro harcadı. Ülkenin yeni başbakanı olmaya hazırlanan Friedrich Merz, savunma harcamalarını finanse etmek için sınırsız borçlanmaya izin verme planlarını açıklarken Avrupa'da özgürlük ve barışı korumak için ne gerekiyorsa yapma sözü verdi. Bu vaadin bir kısmı geçtiğimiz yıl ‘Alman ulusunun savaşa hazır olması gerektiğini’ açıkça ifade eden Savunma Bakanı Boris Pistorius tarafından dile getirilmişti.

Birleşik Krallık (BK) merkezli anket şirketi YouGov tarafından yapılan bir anket, Almanların yüzde 58'inin zorunlu askerliğe geri dönülmesinden yana olduğunu, ancak bunu destekleyenlerin sadece üçte birinin 18-29 yaş aralığındakiler olduğunu gösterdi. ABD merkezli gazete Washington Post'un Avrupa işleri editörü Lee Hochstadter'e göre Avrupa'nın Z kuşağı, orduya katılmaktan bahsetmeye hevesli olsa da çok azı kamuflaj giydiği ve ülkeleri için savaşmak üzere eğitim aldığı için bu durum tuhaf görünüyor. Ordu personel sayısının Avrupa'nın karşı karşıya olduğu bir sorun olduğunu söyleyen Hochstadter'e göre kıtanın orduları geçmişteki orduların minyatür versiyonlarından ibaret ve en yeni silahlarla donatılmış olsalar da gönüllü ve acemi asker sıkıntısı çekiyorlar. Askerleriyle sık sık övünen Fransa'da bile eleştirmenler, ordularını kısa süreli görevler için uzmanlaşmış ve donatılmış, ancak yüksek yoğunluklu çatışmalara nispeten uzun süre dayanamayacak bir ‘bonzai ordusu’ olarak nitelendiriyor.

Şarku’l Avsat’ın  Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Rusya'nın küçük komşusu Letonya bu yıl zorunlu askerliği yeniden uygulamaya koyarken, erkekler için zorunlu askerlik hizmeti uygulaması bulunan Danimarka da 2026 yılından itibaren zorunlu askerlik hizmetini kadınları da kapsayacak şekilde genişletecek ve askerlik süresini herkesi kapsayacak şekilde uzatacak. Norveç, zorunlu asker sayısını yüzde 50 arttırmayı planlarken, geçmişten günümüze tarafsızlığıyla övünen İsveç ise zorunlu askerlik uygulamasını kısmi ve cinsiyet ayrımı gözetmeyecek şekilde değiştirerek bu yıl askeri personel sayısını yüzde 30 arttırdı.

Hochstadter'e göre zorunlu askerlik hizmetini yeniden başlatma ya da kapsamını genişletme fikri, Avrupa ülkelerinin başkentleri arasında giderek yayılıyor. Ancak uygulamaya konulması, özellikle siyasi partiler bu konuda bölünmüşken o kadar da kolay olmayacak. Bu konuda ülkelerin kendi içlerinde ve genel olarak Avrupa'da daha fazla siyasi ivmeye ihtiyaç var.

Z kuşağının önceki kuşaklardan farklı olduğu düşünülüyor. Çünkü bu kuşağın üyeleri, bilgiyi kullanma, temasa geçme ve birbirleriyle etkileşim kurma biçimlerini şekillendiren teknoloji ile iç içe büyüdüler. Bazı uzmanlar, diğer faktörlerin yanı sıra bu durumun Z kuşağının kariyer seçimlerine yönelik motivasyonlarında, eğitimin yahut işin onlara neler sunması gerektiğine dair beklentilerinde ve kendi ülkelerindeki iktidarla nasıl ilişki kurduklarında farklılıklara yol açtığına işaret ettiler.

Düşünce kuruluşu RAND Europe ve Londra King's Koleji (King's College London/KCL), Z kuşağının kendine has özelliklerinin askeri eğitim üzerindeki etkisini analiz etmek üzere ortak bir çalışma yürüttü. Çalışma, Z kuşağının teknolojiye olan bağlılığının onları daha içe dönük ve psikolojik ve zihinsel sorunlara daha yatkın hale getirdiğini ortaya koyarken bu kuşağın üyelerinin orduya katılmayı daha az istediklerini ve motive edilmeleri halinde orduda kalma olasılıklarının daha düşük olduğunu gösterdi. Bu yüzden çalışma, Avrupa'daki Z kuşağı çocukları için askeri eğitim ve öğretim programları tasarlanırken bu farklılıkların yanı sıra ortaya çıkan fiziksel normların da dikkate alınmasını önerdi.



Refahın Koruyucusu Operasyonu ile Trump'ın hava saldırıları arasında: Amaç Husilerin lider kadrosunun kökünü kazımak mı, yoksa caydırmak mı?

ABD tarafından Yemen’de gerçekleştirilen hava saldırılarında çok sayıda Husi öldürüldü (Reuters)
ABD tarafından Yemen’de gerçekleştirilen hava saldırılarında çok sayıda Husi öldürüldü (Reuters)
TT

Refahın Koruyucusu Operasyonu ile Trump'ın hava saldırıları arasında: Amaç Husilerin lider kadrosunun kökünü kazımak mı, yoksa caydırmak mı?

ABD tarafından Yemen’de gerçekleştirilen hava saldırılarında çok sayıda Husi öldürüldü (Reuters)
ABD tarafından Yemen’de gerçekleştirilen hava saldırılarında çok sayıda Husi öldürüldü (Reuters)

İsa en-Nehari

ABD Başkanı Donald Trump, Husilerin askeri kabiliyetlerine ve liderlerinin bulunduğu karargâhlara karşı geniş çaplı saldırı emri verdikten sonra Kızıldeniz'in istikrarını tehdit etmeye devam etmeleri halinde Husilere karşı ‘ezici bir ölümcül güç’ kullanacaklarını söyledi. Bu durum, son saldırılarla (eski Başkan) Joe Biden tarafından başlatılan Refahın Koruyucusu Operasyonu arasındaki fark ve beklenen etkiler hakkında soru işaretleri yarattı. Bunlardan biri de ABD’nin Husilerin kökünü kazımak mı istediği, yoksa gemileri hedef almak için kullandıkları askeri kabiliyetleri hedef almakla mı yetineceği sorusu.

Ek hava saldırıları düzenlenmesi bekleniyor

Araştırmacılar ve eski ABD'li yetkililer son operasyonun Husilerle mücadele stratejisinde önemli bir değişim olduğunu ve bu saldırıların geçmişteki operasyonlardan farkının cumartesi günkü saldırıların doğrudan Husilerin lider kadrosunu hedef alması olduğunu düşünüyorlar. ABD merkezli düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi'ne (Atlantic Council) sundukları analizlere göre ABD'nin Husileri caydırmak için daha fazla askeri ve diplomatik çaba göstermesi gerekiyor.

2023 yılına kadar ABD Ulusal Güvenlik Konseyi üyeliği görevini yürüten Daniel Mouton, Trump yönetiminin Husileri durdurma ve geçmişte olduğundan daha fazla çaba gösterme konusundaki ciddiyetinin önümüzdeki günlerde ve haftalarda netleşeceğini söyledi. Husilerin İran, Rusya ve Çin'den destek aldığı düşünüldüğünde, Washington'ın Husilere ikmal yapılmasını engellemek ve İran'a etkili bir baskı uygulamak için Moskova ve Pekin'le diplomatik temaslara ve ilave donanma kaynaklarına ihtiyacı olduğunu belirten Mouton, bu kaynakların askeri varlıklar ve uluslararası koordinasyon açısından önemli olabileceğini belirtti.

Atlantik Konseyi’nden araştırmacı Emily Milliken’e göre son operasyonlar, Kızıldeniz'deki ABD uçak gemisi USS Harry S. Truman'ı ya da bölgedeki ABD üslerini hedef alan misilleme saldırılarıyla karşılanabilir. Milliken, Husilerin Yemen'deki meşru hükümetin son kalesi, petrol ve doğalgaz kaynaklarının ana merkezi olan Marib şehrinde kara operasyonlarına devam etmesini ya da Suudi Arabistan’ın altyapısına saldırılar düzenlemesini bekliyor.

“Husiler devrilmeli”

Öte yandan Atlantik Konseyi'nin İran Strateji Projesi ekibinden Danny Citrinowicz, Husilerin liderlerine ve silah üretim tesislerine yönelik son operasyonların, ABD'nin Husilere yönelik politikasında önemli bir değişim olduğunu ve ABD yönetiminin Husilerin Kızıldeniz'de seyrüsefer özgürlüğünü engellemesine bir son verilmesi görüşünü vurguladığını söyledi. Citrinowicz’e göre bu aynı zamanda ABD'nin bölgedeki dostlarına Washington'ın Husilerle ciddi bir şekilde yüzleşmeye hazır olduğuna dair önemli bir güvence.

Biden yönetimi döneminde başlatılan Refahın Koruyucusu Operasyonu'na yapılan eleştirilerden biri de operasyonun Husileri caydırmada başarılı olmadığı ve askeri kabiliyetlerini önemli ölçüde etkilemediği yönündeydi. Trump’ın emriyle başlayan son operasyonunun da aynı akıbete uğramaması için askeri harekatın sürekli olması gerektiğini düşünen Citrinowicz’e göre operasyon, Husilerin komuta ve kontrol merkezlerini hedef almayı, roket ve füze üretme ve fırlatma kabiliyetlerini zayıflatmayı ve İran'ın Husilere destek sağlamasını engellemeyi amaçlıyor.

Gelecekteki askeri operasyonların Husi rejiminin devrilmesine yol açması gerektiğini vurgulayan Citrinowicz, bunun da İran'ın stratejik öneme sahip bu bölgedeki varlığına ciddi zarar verecek bir hamle olacağının altını çizdi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Citrinowicz, bu tür operasyonların özellikle de ABD'nin İran'ın Husileri desteklemeye devam ettiğinden şüphelenmesi halinde, Tahran ile Washington'ı karşı karşıya getireceğine dikkati çekti.

Atlantik Konseyi araştırmacılarından Usame er-Ruhani'ye göre saldırılar henüz sonuç vermemiş olabilir ama ABD'den Husilerin lider kadrosuna güçlü bir caydırıcı mesaj verdiği kesin. Husilerin bu saldırılara direnebileceğini ve bunun da ABD'nin caydırıcılık politikasının etkisini göstermesinin zaman alacağı anlamına geldiğini ifade eden Ruhani, son saldırıların geçmişten farklı olarak doğrudan Husilerin lider kadrosunu hedef aldığını belirtti.

Al-Arabiya televizyonu, Husilerin liderlerinden bazılarının son saatlerde tutumlarını değiştirerek, Saada ve Amran'a gitmek üzere Sana'dan ayrıldıklarını bildirdi.

Aylarca titizlikle sürdürülen istihbarat çalışması

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Özel Operasyonlar Ofisi eski yetkilisi Alex Plitsas, ABD'nin geniş çaplı saldırılarının aylar süren titiz istihbarat çalışmaları sonucunda gerçekleştirilmiş olabileceğini söyledi. Plitsas, son operasyonun, Husilerin uluslararası deniz taşımacılığına ve ABD'nin bölgedeki çıkarlarına yönelik saldırılarını durdurmayı başarması halinde, Washington'ın gelecekte düzenleyeceği saldırıların ilki olabileceğini de belirtti.

Husilerin direnmeye devam edebilmesinin nedeninin silahlarını Yemen'in engebeli arazisine yaymış olması olduğunu ve bunun da hedef alınmalarını zorlaştırdığını belirten Plitsas, aylardır süren yoğun istihbarat toplama çabalarına rağmen operasyonel istihbarat eksikliğinin Arap koalisyonu tarafından saldırılar düzenlenmesini engellediğini söyledi. Plitsas, Husilerin uyum sağlama, varlıklarını gizleme ve İran'ın desteğinden yararlanma çabalarının onları bastırma girişimlerini zorlaştırdığını ifade etti.

Kapsayıcı bir ittifaka ihtiyaç var

Atlantik Konseyi’nden eski bir ABD ulusal istihbarat yetkilisi olan Andrew Boren, bazı askeri ittifakların karşı karşıya olduğu zorluklar göz önüne alındığında terörle mücadelenin etkili bir birleştirici güç olabileceğini düşündüğünü söyledi. Boren ABD, Avrupalı müttefikleri ve Suudi Arabistan liderliğindeki Arap koalisyonunun gerekli adımları atma konusunda hemfikir olabileceklerini, çünkü hepsinin de Husilerle mücadele ve İran'ın Yemen'deki etkisini azaltma konusunda aynı motivasyonları paylaştıkları bir alan olduğunu vurguladı. Boren'e göre tarih, Husilerle başa çıkmak için kapsamlı bir yaklaşım ve koalisyon olmadan hava saldırılarının Husileri Yemen'den çıkarmak ya da dünyanın en önemli ticaret yollarından birini istikrara kavuşturmak için tek başına yeterli olmayacağını gösteriyor.

Yine Atlantik Konseyi araştırmacılarından biri olan eski ABD Ülke Güvenliği Bakanlığı Terörizmle Mücadele Politikalarından Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Thomas Warrick, Trump yönetiminin daha ileri gitmeyi düşünmemesi halinde, birkaç gün sürecek olan son saldırıların Husilerin saldırılarını sona erdirmeyeceğini söyledi. Husilerin bu hafta Trump'ın onlara karşı sabrının tükendiğine dair sert bir ders aldığını belirten Warrick, “Dışarıdan bakan her gözlemci, Husilerin Kızıldeniz'de seyrüsefer halindeki uluslararası gemilere saldırmaya başlamasından bu yana Biden yönetiminin sınırlı saldırılarının onları caydırmadığı sonucuna muhtemelen uzun zaman önce varmıştır” dedi.

Trump yönetiminin Husileri durdurup durdurmayacağını görmek için saldırıları yoğunlaştırmaya karar verdiğini ifade eden Warrick, ancak hem ABD hem de Husiler için en büyük riskin, Husilerin lider kadrosunu ve askeri yeteneklerini hedef almak dışında herhangi bir yıkımın Trump yönetiminin hedefini gerçekleştirmeyecek olması olduğunu vurguladı.

ABD Başkanı Trump, Husilere karşı geniş çaplı bir askerî harekât emri verdikten kısa süre sonra, Kızıldeniz'deki gemilere yönelik saldırıları durmamaları halinde ülkesinin ‘Husilerin üzerine cehennemi yağdıracağı’ uyarısında bulundu.

Öte yandan bu saldırılar, Trump'ın göreve geldiği ocak ayından beri Yemen'e yapılan ilk saldırılar oldu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.