G7 Bildirgesi: Tehlikeli sonuçları olan utanç verici bir anlaşma

Ortadoğu'da bölgesel barış ve istikrardan bahsederken Filistin sorununa ve Arap-İsrail çatışmasına değinmedi

13 Mart 2025'te Quebec, La Malbaie'de düzenlenen G7 dışişleri bakanları toplantısından (AFP)
13 Mart 2025'te Quebec, La Malbaie'de düzenlenen G7 dışişleri bakanları toplantısından (AFP)
TT
20

G7 Bildirgesi: Tehlikeli sonuçları olan utanç verici bir anlaşma

13 Mart 2025'te Quebec, La Malbaie'de düzenlenen G7 dışişleri bakanları toplantısından (AFP)
13 Mart 2025'te Quebec, La Malbaie'de düzenlenen G7 dışişleri bakanları toplantısından (AFP)

Nebil Fehmi

G7 ülkeleri Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere dışişleri bakanları ile Avrupa Birliği’nin temsilcisi, 12-14 Mart tarihlerinde Charlevoix'da bir araya geldi. Ukrayna'daki duruma, Ortadoğu'daki bölgesel barış ve istikrara, Hint-Pasifik bölgesinde güvenlik ve direnme için iş birliğini, Haiti ve Venezuela'da istikrarı, Sudan ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde barışı desteklemeye, yaptırımları güçlendirmeye ve sıkılaştırmaya, hibrit savaşla mücadeleye değinen bir bildirge yayımlandı.

Grup, önceliklerine göre bu konuları seçti ve başkaları yerine bunlara odaklanmayı tercih etti. Bu, hoşumuza gitsin ya da gitmesin, doğal bir haktır. Bu toplantılardan sonra yayınlanan bildirgelerdeki ifadelerin, hazır bulunanların anlayış ve mutabakatlarını yansıtacak ama çoğu zaman dosyaların asıl sahiplerini doğrudan tatmin etmeyecek bir şekilde sonuçlanmasına alıştık. Uluslararası platformlarda uluslararası uzlaşının benimsediği tutuma tamamen aykırı bir tutum ortaya koymadan, yerleşik uluslararası uzlaşı ile tam olarak uyumlu olmamasına da alışkınız.

Bildirgede yer alan çeşitli konulara değinmeyeceğim; zira, son derece tehlikeli sonuçlar ve utanç verici anlaşmalar içerdiğinden, öncelikle bölgemizi ilgilendiren konulara odaklanmayı tercih ediyorum.

Ortadoğu bölümünün başlığında “Ortadoğu’da Bölgesel Barış ve İstikrar” ifadesi yer alırken, bölüm içinde Filistin sorununa ve Arap-İsrail çatışmasına değinilmemiş. Bu durum, söz konusu bölümün bazı paragrafları bölgesel istikrarsızlığın birincil kaynağı olarak İran’ı belirleyip, İsrail işgalinin devam etmesinin tehlikesine değinmediği için araştırmanın genel çerçevesini yansıttı.

Bildirge dengesizdi. Filistin-İsrail ihtilafına değinirken, Filistinli tutuklulardan bahsetmeden, rehinelerin serbest bırakılması ile başladı. Daha sonra G7’nin insani yardımların yeniden başlatılmasına desteğini vurguladı. İsrail'in uluslararası hukuka uygun olarak kendini savunma hakkını teyit etmeye devam etti ve ondan Gazze'den çekilmesini talep etmedi. Hamas'ı çeşitli gerekçelerle kınarken, İsrail'in Cenevre Sözleşmesi ve uluslararası insancıl hukuku açıkça ihlal ederek sivilleri, sağlık tesislerini ve diğer hedefleri vurmasına hiçbir şekilde işarette bulunmadı.

Bildirgede, G7’nin Gazze'nin yeniden inşası ve kalıcı Filistin-İsrail barışının sağlanması için bir metodoloji belirlenmesine ilişkin önerileriyle ilgili olarak, Arap taraflarla etkileşime girmeye hazır olduğu belirtildi. Bu olumlu bir imaydı, ancak Arap önerilerine yönelik gerçek bir destekten veya G7 ülkelerinin yeniden inşa sürecine katkıda bulunduklarına veya destek verdiklerine dair bir teyitten yoksundu. Kolektif bildirgelerin devletlerin ferdi açıklamalarından daha zayıf metinlerle yayınlanmasına alışkın olsak bile, bu metinlerin söz konusu ülkelerin asıl pozisyonlarıyla çelişmesi mantıksızdır. Yahut anlaşmaların ve dengelerin, davaların içeriği ve halkların meşru hakları pahasına, bir konu ile diğeri arasında yapılan apaçık ve utanç verici pazarlıkları yansıtması irrasyoneldir.

Burada özellikle kastedilen, bildirgenin Filistin sorununa gereken önceliği vermediği, Filistinlilerin görüşü pahasına İsrail’in kavramlarını, kaygılarını ve bunların çıkış noktalarını öne çıkardığıdır. İsrail'in ihlallerine değinmekten kaçındığı, sadece Hamas'ın uygulamalarına odaklandığıdır. Bütün bunların yanı sıra bildirgede yalnızca “tarafların siyasi beklentilerinden” ve Filistinliler için bir “siyasi ufuktan” söz edildi. Arap-İsrail ihtilafının çözümünde uluslararası alanda kabul görmüş ve en önemlisi “iki devletli çözüm” olan alışılmış ifadeler kullanılmadı. Oysa bu, Avrupa’nın pek çok açıklamasında kullanılan bir ifade olup, ABD'nin 25 Mart 2024'te Güvenlik Konseyi'ne sunduğu kararda da yer almıştı. Unutulmamalıdır ki en doğru ve adil ifade, İsrail devletinin yanında 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kuruluşu ifadesidir. Bildirgede kullanılan ifadeler ise G7’nin 2024'teki pozisyonundan bile vazgeçtiğini gösteriyor. 2024’te yayınlanan bildirgesinde; “Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanması kaydıyla, iki demokratik devlet İsrail ve Filistin'in tanınmış sınırlarla barış ve güvenlik içinde yaşadığı iki devletli çözüme tam destek” ifadesi yer alıyordu.

Bildirgede Filistinlilerin beklentilerinden ve arzularından söz edilirken bile “Filistin devleti” ifadesi kullanılmadı. Avrupa'dakiler de dahil olmak üzere birçok bölgesel açıklamada kullanılan “iki devletli çözüm” kavramına da değinilmedi. Bunun yerine temel ve tehlikeli bir geri adım olan kötü niyetli bir ifadeye başvuruldu, o da Filistinliler için bir “siyasi ufuk” olması gerektiğidir. Bu, özgürlük kavramından tamamen vazgeçme ve egemen devlet kavramından çok uzaklaşma anlamına gelmektedir.

Geçmişte Mısır-İsrail barış anlaşmasına paralel olarak yayımlanan çerçeve anlaşmasından itibaren İsrailli yetkililer, kendileri açısından Filistinliler için kabul edilebilir siyasi ufkun “sınırlı özyönetim” olduğunu belirtmişlerdi. Mısır ile İsrail arasındaki farklılık, Kahire özyönetimi bağımsız bir devlete doğru atılmış geçici bir adım olarak görürken, ki o dönemde ABD de bu tutuma katılıyordu, İsrail’in bunu ilk adım değil, yolun sonu olarak görmesiydi.

Madrid Konferansı, Oslo ve Filistin-İsrail anlaşmalarıyla birlikte yaşanan gelişmelerle, Filistinlilerin isteklerinin, sınırda ani çatışmaların önlenmesi için özel güvenlik tedbirleri konusunda mutabakata varılması imkânı ile birlikte bağımsız bir devlet olduğu aşikâr hale geldi. İsrail ise bölgesel koşullara, İsrail hükümetlerinin yapısına bağlı olarak Filistinlilerin bu pozisyonuna yaklaşmak ile uzaklaşmak arasında gidip geldi. Şimdi ise Filistinlilerin sınır dışı edilmesinin, Büyük İsrail'i kurmak için Ürdün Nehri’nin batı yakası yani Batı Şeria ile diğer bölgelerin ilhak edilmesinin, ancak burada kalacak Filistinlilere hiçbir siyasi hakkın tanınmamasının açıkça talep edildiği bir noktaya vardık. Bu nedenle, bildirgede “siyasi ufuk” ifadesinin kullanımı, ABD de dahil olmak üzere G7’nin çeşitli üyelerinin attığı ciddi bir geri adım olarak değerlendirilmektedir. Filistinlilerin haklarının, devlet kurma özlemlerinin meşruiyetinin, bu hedefin gerçekleşmesi için verilen sabit uluslararası desteğin ve yardımın zayıflatılmasına yönelik bir eğilimin göstergesi olması nedeniyle, bu durum, çok tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır. Bu ifade kaba bir şekilde kullanıldı ve bildirgede İsrail'in kendini savunma hakkı teyit edildi, hem de G7’nin tüm üyeleri daha önce İsrail'in aşırı şiddet kullanımını eleştirmiş olmasına rağmen.

Bildirgenin Filistinlilere ilişkin içerdiği hususlara dair güçlü çekincelerim olmasına rağmen, bu fikirleri gündeme getirmesine şaşırmadım; zira bunlar, potansiyel bir Filistin devletinin tüm unsurlarını zayıflatmaya yönelik sistematik bir kampanyanın parçası. Nitekim halk yerinden edildi ve topraklar ilhak edildi. Bir sonraki ve yakın adım Batı Şeria'dır. Buna paralel olarak çatışmanın çözümünün temelleri Filistin devleti fikrinden çok uzak bir biçimde değiştiriliyor. Beni şaşırtan ve üzen, Fransa ve diğerlerinin bu ifadeleri kabul etmeleriydi. Zira bunlar, yaz başında New York'ta bir Filistin devleti kurulması yolunda adımlar atmak için bir konferans düzenlemeye yönelik takdire şayan Suudi Arabistan inisiyatifini benimseyen ülkeler arasında yer almışlardı.

Fransa ve diğerlerinin bu tuhaf tutumunun, Filistinliler aleyhine de olsa, G7 bildirisinde Ukrayna ile ilgili güçlü ve destekleyici ifadelerin kullanılmasını garanti altına almak amacıyla, ABD ile varılan resmi veya örtülü bir anlaşma bağlamında ortaya çıktığını söylemek haksızlık olmaz. Bu tutumun, söz konusu ülkelerin ve özellikle de Fransa'nın 1967 sınırları temelinde Filistin devletini açıkça tanıdıklarını deklare etmeleri ile hızla düzeltilmesi gerekiyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Lazerle çalışan İsrail hava savunma sistemi bu yıl kullanıma hazır

«الشعاع الحديدي».. منظومة دفاع جوي إسرائيلية جديدة تعمل بالليزر
«الشعاع الحديدي».. منظومة دفاع جوي إسرائيلية جديدة تعمل بالليزر
0 seconds of 1 minute, 32 secondsVolume 90%
Press shift question mark to access a list of keyboard shortcuts
00:00
01:32
01:32
 
TT
20

Lazerle çalışan İsrail hava savunma sistemi bu yıl kullanıma hazır

İsrail'in geliştirdiği "Demir Işın" lazer füze önleme sistemi- 17 Eylül 2025 (Reuters)
İsrail'in geliştirdiği "Demir Işın" lazer füze önleme sistemi- 17 Eylül 2025 (Reuters)

İsrail Savunma Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, bu yılın ilerleyen dönemlerinde kullanıma hazır olacak düşük maliyetli, yüksek güce sahip lazer tabanlı bir füze savunma sisteminin testlerini başarıyla tamamladığını duyurdu.

Elbit Systems tarafından Rafael Advanced Defense Systems iş birliği ile üretilen Demir Işın sistemi, Gazze'de Hamas, Lübnan'da Hizbullah ve Yemen'de Husiler tarafından atılan binlerce roketi engellemek için kullanılan Demir Kubbe, Davut Sapanı ve Ok füze savunma sistemlerini tamamlıyor.

csdfrg
Reuters'ın 17 Eylül 2025'te elde ettiği bu fotoğrafta, İsrail'in Demir Işın lazer füze önleme sistemi görev başında görülüyor. (Reuters)

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre tek bir füzeyi engellemenin maliyeti şu anda en az 50 bin dolar iken, ağırlıklı olarak küçük füzelere ve insansız hava araçlarına odaklanan lazer sistemleri nispeten daha düşük maliyette.

Bakanlık, "Demir Işın'ın performansını kanıtladıktan sonra, bu uzun menzilli lazer silah sistemlerinin konuşlandırılmasıyla hava savunma yeteneklerinde önemli bir sıçrama bekliyoruz" ifadesini kullandı.

Bakanlık, yıllar süren geliştirme çalışmalarının ardından Demir Işın sisteminin güney İsrail'de birkaç hafta boyunca test edildiğini ve entegre bir operasyonel ortamda, çok çeşitli operasyonel senaryolarda roketleri, havanları, uçakları ve insansız hava araçlarını (İHA) engelleyerek etkinliğini kanıtladığını belirtti.

Bakanlık, bu sistemin ilk partisinin yıl sonuna kadar ordunun hava savunma sistemlerine entegre edilmesinin planlandığını ifade etti.

Daha kısa menzilli, daha düşük güçlü lazer sistemleri halihazırda kullanımda bulunuyor.

csdfrg
İsrail'in geliştirdiği "Demir Işın" lazer füze önleme sistemi- 17 Eylül 2025 (Reuters)

İsrail Savunma Bakanlığı Genel Müdürü Amir Baram, "Bu, dünyada ilk kez yüksek güçlü lazer tespit sisteminin tam operasyonel olgunluğa ulaştığı bir durum" dedi.

Rafael Yönetim Kurulu Başkanı Yuval Steinitz, şirketin tescilli adaptif optik teknolojisiyle tasarlanan Iron Beam'in "modern savaş dünyasında şüphesiz devrim yaratacağını ve benzeri görülmemiş bir etki oluşturacağını" söyledi.

Elbit ise diğer askeri uygulamalar için yüksek güçlü lazerler geliştiriyor. CEO Bezalel Machlis, şirketin "öncelikle hava savunma yeteneklerinde stratejik değişim yaratma potansiyeline sahip bir hava lazeri geliştirmek" üzerinde çalıştığını ifade etti.


İngiliz Kralı, Trump'ın barışa yönelik "kişisel bağlılığını" memnuniyetle karşıladı

Kral Charles ve Trump dün Windsor Kalesi'nde akşam yemeğinde (DPA)
Kral Charles ve Trump dün Windsor Kalesi'nde akşam yemeğinde (DPA)
TT
20

İngiliz Kralı, Trump'ın barışa yönelik "kişisel bağlılığını" memnuniyetle karşıladı

Kral Charles ve Trump dün Windsor Kalesi'nde akşam yemeğinde (DPA)
Kral Charles ve Trump dün Windsor Kalesi'nde akşam yemeğinde (DPA)

Kral III. Charles, dün Trump'ın Birleşik Krallık'a yaptığı resmi ziyaret sırasında, ABD Başkanının dünya genelindeki çatışmaları sona erdirme konusundaki "kişisel kararlılığını" memnuniyetle karşıladı.

Windsor Kalesi'nde düzenlenen resmi ziyafette Kral, "Ülkelerimiz, özellikle Sayın Başkan, dünyanın en karmaşık çatışmalarından bazılarına çözüm bulma ve barışı sağlama konusundaki kişisel kararlılığınız olmak üzere, kritik diplomatik çabaları desteklemek için birlikte çalışıyor" dedi.

Trump ise Birleşik Krallık'a yaptığı resmi ziyareti "hayatımın en büyük onurlarından biri" olarak nitelendirdi.

Trump, Windsor Kalesi'ndeki 160 konuğa, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri'nin "aynı telde iki nota... her biri kendi başına güzel, ancak gerçekten birlikte çalınması gereken iki nota" olduğunu belirterek, bu eşi benzeri görülmemiş etkinliğin "hayatımın en büyük onurlarından biri" olduğunu söyledi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Kral Charles, ABD başkanını İngiltere'ye yaptığı ikinci resmi ziyarette eşi benzeri görülmemiş törenler, yoğun güvenlik önlemleri, teknoloji yatırımlarına ilişkin duyurular ve protestolar eşliğinde karşıladı.

Trump ve eşi Melania, dünyanın en eski ve en büyük yerleşim yeri olan ve yaklaşık bin yıldır İngiliz kraliyet ailesine ev sahipliği yapan Windsor Kalesi'ne ulaştı. Kaledeki kraliyet karşılamasında kırmızı halılı araba alayı, askeri selamlama ve görkemli bir ziyafet yer aldı.


Süveyda için yol haritası: Suriye'nin güneyinde uzlaşıya giden zorlu yol

Suriye-Ürdün-ABD arasında Süveyda ile ilgili yol haritasına ilişkin anlaşma imzaladı (AFP)
Suriye-Ürdün-ABD arasında Süveyda ile ilgili yol haritasına ilişkin anlaşma imzaladı (AFP)
TT
20

Süveyda için yol haritası: Suriye'nin güneyinde uzlaşıya giden zorlu yol

Suriye-Ürdün-ABD arasında Süveyda ile ilgili yol haritasına ilişkin anlaşma imzaladı (AFP)
Suriye-Ürdün-ABD arasında Süveyda ile ilgili yol haritasına ilişkin anlaşma imzaladı (AFP)

Baha el-Avam

Suriye’nin güneyindeki Süveyda ilinde yaşanan krizi sona erdirmek amacıyla Suriye, Ürdün ve ABD’nin üzerinde uzlaştığı yol haritası hem içeriden hem de dışarıdan birçok tarafça memnuniyetle karşılandı. Ancak yol haritasının Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani tarafından açıklanan versiyonu ile Ürdün Dışişleri Bakanlığı'nın sosyal medya platformlarında yayınladığı versiyonu arasındaki tutarsızlıklar, yol haritasının açıklanmasından hemen sonra soru işaretlerine neden oldu.

Süveyda Yüksek Hukuk Komitesi, yol haritasının bazı maddelerine karşı çıkarak bunu reddetti. Ancak Amman, Şam ile Süveyda arasındaki uzlaşı için ‘yol haritası’ olarak adlandırılan süreci tamamlamak amacıyla, Süveydalıların temsilcileri ile hükümet arasında müzakereleri desteklemek üzere Washington ile iş birliği yapmasını ve diyalogun iki taraf arasındaki anlaşmazlık noktalarını çözmesini umduğunu belirtti.

Yol haritasının Bakan Şeybani tarafından açıklanan resmi versiyonu, yedi maddeden oluşuyor. Yol haritasında; Birleşmiş Milletler (BM) soruşturma ve inceleme sistemi ile koordineli olarak sivillere ve mülklerine saldıranların hesap vermesi, Süveyda’ya insani ve tıbbi yardımın ulaştırılmasının sağlanması, mağdurlara tazminat ödenmesi, köylerin ve kasabaların yeniden inşası, yerinden edilen kişilerin geri dönüşünün kolaylaştırılması, temel hizmetlerin yeniden sağlanması, günlük hayata dönüş için gerekli koşulların oluşturulması, İçişleri Bakanlığı'na bağlı yerel güçlerin yolları korumak ve insanların ve ticari ürünlerin akışını güvence altına almak için konuşlandırılması, kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılması ve tüm taraflardan tüm tutukluların ve kaçırılanların iade edilmesi ve Süveyda halkının tüm taraflarının dahil olduğu bir iç uzlaşı sürecinin başlatılması öngörülüyor.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan açıklama ise Şeybani'nin duyurduğu bilgileri netleştirerek anlaşmada yer alan bazı başka noktalara da değiniyor. Bunların başında, Şam'ın BM Suriye Gerçekleri Araştırma Heyeti'ni Süveyda'yı ziyaret etmeye ve geçtiğimiz temmuz ayında Süveyda’da yaşanan olayları soruşturmaya davet etmesi geliyor. Bu soruşturma sonucunda hazırlanan rapor temelinde Suriye hükümeti, suç işleyenlerden, geçmişleri veya siyasi ve sosyal bağlantıları ne olursa olsun hesap soracak.

Yol haritası üzerine varılan uzlaşıdaki bir nokta ise Ürdün ve ABD’nin Süveyda'ya insani yardım ulaştırılmasını sağlamaya katılması oldu. Bu durum, Süveyda’daki krizin başlangıcından beri Ürdün topraklarından Suriye'nin bu iline insani yardım geçişi için koridor açılmasının mümkün olup olmadığına dair sorulan temel bir soruyu gündeme getirdi. Stratejik ilişkiler araştırmacısı Amer es-Sabaileh'e göre yol haritası Ürdün'e bu koridoru açmak için yasal gerekçe sağlıyor. Ancak bunun pratikte uygulanması için bu insani yardım koridorunu kimin koruyacağı ve Amman bu adımı atarsa Suriye tarafında kiminle muhatap olacağı gibi birkaç noktanın açıklığa kavuşturulması gerekiyor.

ABD ve Ürdün'ün, ildeki hasarlı alanların ve tesislerin yeniden inşası için gerekli finansmanın sağlanmasında vereceği yardımın da netleştirilmesi gerekiyor. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, ülkesinin bu konuda Suriye'nin kendi kaynaklarını yatırmasına destek verdiğini söyledi. Ancak Amman, Süveyda'nın yeniden inşası için gerekli mali desteği nasıl sağlayacağı konusunda net bir açıklama yapmadı.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Suriye hükümetinin eyaleti korumadaki güvenlik rolü, eyaletin idari sınırlarını korumak ve Şam'a bağlayan yolun güvenliğini sağlamakla sınırlı. İç güvenlik ise İçişleri Bakanlığı tarafından atanan bir kişinin liderliğinde Süveyda'nın çeşitli kesimlerinden oluşan yerel polis gücü tarafından sağlanacak. Bu adım, Ürdün ve ABD'nin himayesinde Suriye hükümeti ile Süveydalıları bir araya getiren istişareler ve toplantılar sonucunda kararlaştırılacak.

Toplantılar ve görüşmeler sonucunda sadece polis gücü kurulmakla kalmayacak, aynı zamanda yerel sakinler ile devlet kurumları arasında koordinasyon sağlanarak ildeki sivil ve idari kurumlar da yeniden faaliyete geçecek. Ancak ‘Tüm bu süreçte Süveyda adına kim müzakere edecek?’ sorusu, yanıt bekleyen en önemli soru olmaya devam ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre Ürdün'ün başkenti Amman'dan konuşan Sabaileh, Yüksek Hukuk Komitesi üyelerinin Süveyda'da bulunmaması ve Suriye’deki Dürzilerin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri'nin temsilcilerinin toplantılara katılmamasının yol haritasının ölü doğduğunu gösterdiğini belirtiyor. Bunun nedeni, onların uzlaşı sürecinin kilit oyuncuları olmaları. Onların yokluğu krizin çözülmesini sağlamayacak, aksine krizi daha da şiddetlendirecek ve uzatacak. Suriye hükümeti onları temsil etmiyor ve Şam'da onlarla ilgilenenler Süveyda'yı temsil etmiyor ve orada hiçbir etkisi yok. Ayrıca Ürdün, sahada aktif olan bu taraf adına konuşamaz.

Süveyda Yüksek Hukuk Komitesi medya ofisi tarafından sosyal medya üzerinden yayınlanan bir açıklamada, ‘Suriye Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasının dikkatle incelendiği ve Suriye'ye ilişkin bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonu çağrısı ile Suriye yasaları kapsamında hesap verebilirliğin korunması ve uygulanması arasında çelişki olduğunun görüldüğü’ belirtildi. Açıklamada, yol haritasının Suriye hükümetini uzlaşı arayan tarafsız bir taraf olarak gösterdiği, fakat ‘hükümetin ve güvenlik ve askeri kurumların Suriye halkına karşı işlenen katliam ve ihlallerin doğrudan ortağı olduğu’ vurguladı.

Suriye’deki yargı organlarının siyasileştirildiğini, yürütme organına bağlı olduğunu ve adil yargılama garantisi veremediğini belirten komisyon, yerel konseyler ve ortak polis güçleri hakkında ise bunların ‘Süveyda'ya yeni bir vesayet dayatma ve toplumda meşruiyetini yitirmiş ve halkının davasına ihanet etmiş kişileri destekleyerek halk arasında ayrılık tohumları ekme girişimi’ olarak nitelendirdi.

Suriye hükümetinin Süveyda'da güvenlik komutanı olarak Selman Abdulbaki adlı bir kişiyi atama kararına atıfla Süveydalıların bu kişiyi geçtiğimiz temmuz ayında ‘kendilerine karşı suç işleyen silahlı milislerle iş birliği yapmakla’ suçladıklarını belirten Komisyon, bu kişinin Süveyda dışında yaşadığını ve resmi devlet kurumlarının bulunduğu şehir merkezine ulaşamadığını ifade etti.

Komisyon, tüm bunlar çerçevesinde Süveyda'da yaşananlarla ilgili uluslararası bir soruşturma ve uluslararası bir yargılama yapılmasında ısrarcı olduğunu vurgularken, ildeki çeşitli aktörlerin Birleşmiş Milletler (BM) ve ilgili kuruluşlar aracılığıyla tesis etmeye çalıştıkları kendi kaderini tayin hakkına olan bağlılığını yineledi.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Barrack, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı bir paylaşımda, Süveyda'da uzlaşının tek bir adımla başladığını söyledi. Barrack, Şam'da Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani ve Ürdün Dışişleri Bakanı Safadi ile Süveyda konusunda imzalanan yol haritasının sadece iyileşme için bir rota çizmekle kalmayıp, aynı zamanda gelecek nesil Suriyelilerin herkes için eşit hak ve görevlere sahip bir vatan inşa ederken izleyebilecekleri bir yol olduğunu yazdı.

Suriyeli gazeteci Louay Ghabra, Süveyda krizini sona erdirmek için hazırlanan yol haritasının etkinliği konusunda, İsrail'in bu konudaki tutumuna odaklanan başka bir soru daha gündeme getirerek, yol haritasının bir şekilde Suriye ile İsrail arasında henüz imzalanmamış bir güvenlik anlaşmasının önünü açtığını belirtti. Ürdün Dışişleri Bakanı Safadi'nin yol haritasının açıklanması sırasında İsrail'in Suriye'nin güneyine ilişkin güvenlik kaygılarının dikkate alınmasının önemine açıkça değindiğini hatırlatan Ghabra, bunun da Şam ile Tel Aviv arasındaki diyaloğun söz konusu yol haritasına ilişkin ABD, Ürdün ve Suriye arasında varılan uzlaşıya bağlı olduğu ve birinin başarısız olması durumunda diğerinin de otomatik olarak çökeceği anlamına geldiğini söyledi.

Şam'ın İsrail ile yapılacak bir güvenlik anlaşmasıyla ilgilendiğini ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın eylül ayında New York'a yapacağı ziyaret sırasında anlaşmayı sonuçlandırması için ABD'nin önemli bir baskı uyguladığını belirten Ghabra, ancak medyada yer alan haberlere göre İsrail'in şartları sert görünüyor ve bu şartları kabul etmek, bazılarının inandığı gibi Şara yönetimine Süveyda'yı kontrol etme izni vermeyeceğini, aksine eğer bu tek seçenekse ve Süveydalılar kendi kaderini tayin hakkını elde edemezse, Şam ile gelecekteki müzakerelerde Süveyda’nın konumunu güçlendireceğini vurguladı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.