Trump neden sürekli parmağını insanlara doğrultuyor?

ABD Başkanı Donald Trump (AP)
ABD Başkanı Donald Trump (AP)
TT

Trump neden sürekli parmağını insanlara doğrultuyor?

ABD Başkanı Donald Trump (AP)
ABD Başkanı Donald Trump (AP)

ABD Başkanı Donald Trump, işaret parmağını sürekli olarak destekçisi ya da muhalifi insanlara doğrultması ile ünlüydü; bu jestin anlamı ve ardındaki sır konusunda pek çok kişinin kafasını karıştırdı.

Birleşik Krallık'taki Lancaster Üniversitesi'nde dilbilim profesörü olan Christopher Hart, Trump'ın parmak hareketinin insanlar üzerinde güçlü ve şaşırtıcı bir etki yarattığına inanıyor.

Hart, araştırmasının büyük bir kısmını politikacıların takipçilerini etkilemek için sözlerini nasıl kullandıklarına ayırmış olsa da sözsüz sinyallerin takipçileri nasıl çekebileceği hakkında çok az araştırma yaptı. Ancak Trump'ın referansının her zaman zihnini meşgul ettiğini belirtti.

Trump işaret parmağını sürekli insanlara doğrultmasıyla ünlü (AFP)Trump işaret parmağını sürekli insanlara doğrultmasıyla ünlü (AFP)

Social Semiotics dergisinde yayınlanan yakın tarihli bir çalışmada Hart, 18 Nisan 2016'da Buffalo, New York'ta düzenlenen ve 11 binden fazla kişinin katıldığı Trump kampanya mitingini analiz etti.

Hart, ABD Başkanı'nın dakikada birden fazla kez parmağını işaret ettiğini tespit etti; bu oranı "çok büyük" olarak tanımladı.

Hart "Bu hareketi yapan tek siyasetçi Trump değil, ancak bunun bu kadar sık ​​tekrarlanması beni şaşırttı. İzleyicilerine ve medyaya atıfta bulunuyor ve muhalifleri veya kendisine veya ABD'ye düşman olan herhangi bir parti gibi var olmayan kişilerden bahsederken de parmağını oraya doğrultuyor.”

Trump dakikada birden fazla kez parmağı ile işaret ediyor (Reuters)Trump dakikada birden fazla kez parmağı ile işaret ediyor (Reuters)

Peki, Trump neden sürekli parmağı ile işaret işaret ediyor?

Şarku’l Avsat’ın Social Semiotics’ten aktardığına göre Hart şu değerlendirmede bulundu: "Başkan, takipçilerine atıfta bulunduğunda onlarla etkileşimini artırmaya, onları daha fazla kendi saflarına çekmeye ve onlardan biriymiş gibi hissetmelerini sağlamaya çalışıyor. Kendisini eleştirenlere atıfta bulunurken, onları küçümsediğini ve onlarla alay ettiğini göstermek istiyor.”

Trump, muhaliflerini ve eleştirmenlerini küçümsediğini ve alay ettiğini göstermek için parmağı ile işaret ediyor (Reuters)Trump, muhaliflerini ve eleştirmenlerini küçümsediğini ve alay ettiğini göstermek için parmağı ile işaret ediyor (Reuters)

Şöyle devam etti: "Elbette Trump'ın bu hareketi, onun eğlence dünyasındaki ve özellikle güreş alanındaki deneyimini yansıtıyor. Geçmişte, vahşi jestlerin ve güç gösterme işaretlerinin kullanımının yaygın olduğu Dünya Güreş Eğlence Federasyonu'nun gösterilerine sık sık konuk oluyordu."

Hart, Trump'ın sık sık kendisinden söz ettiğine de dikkat çekerek, bunun amacının, samimiyetini göstermek ve kendisi ile izleyicileri arasında duygusal bir ilişki yaratmak olduğunu belirtti.

Trump, 4 Mart 2025'te Kongre'de yaptığı konuşmada parmağı ile işaret ediyor (AFP)Trump, 4 Mart 2025'te Kongre'de yaptığı konuşmada parmağı ile işaret ediyor (AFP)

Dilbilim profesörü, Trump'ın "benzeri görülmemiş popülaritesinin" ardındaki sırrın sürekli işaret parmağını kullanması olduğuna inanıyor.

Trump'ın parmak işaretlerini kullanma biçiminin "siyasetçilerin genellikle iletişim kurma biçimine aykırı olduğunu ve bu durumun onu canlı ve eğlenceli bir performans haline getirdiğini" belirterek, "Bu onun çekiciliğinin büyük bir kısmı" değerlendirmesinde bulundu.



Uluslararası bir role sahip bölgesel bir merkezin sponsorluğu

Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)
Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)
TT

Uluslararası bir role sahip bölgesel bir merkezin sponsorluğu

Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)
Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)

Refik Huri

Lübnan ve Suriye savunma bakanları arasındaki görüşmelerin Şam'dan Cidde'ye taşınması, sadece bir mekan değişikliği değil. Aynı şekilde ABD ve Rusya'nın, ikili ilişkiler ve ardından Ukrayna’da ateşkes konusunda iki ülkenin üst düzey yetkilileri arasındaki müzakereler, ABD-Ukrayna görüşmeleri, sonrasında Başkan Donald Trump ile Vladimir Putin arasındaki olası görüşme için Cidde ve Riyad'ı seçme konusunda anlaşmaları da Cenevre, Viyana veya Madrid'deki toplantılara benzemiyor. Yaşananlar, uluslararası bir role sahip bölgesel bir merkez olarak Suudi Arabistan'ın önemli bir role sahip olduğuna işaret eden jeopolitik ve stratejik değişkenler çerçevesinde gerçekleşen bir aktivizmdir. Riyad'ın Lübnan-Suriye görüşmelerine sponsor olmasının sembolize ettiği şey, Esed rejiminden miras kalan sorunların çözümü için Beyrut ile Şam arasındaki ilişkiler dosyasını kontrol ettiğidir. Şu anda odaklanılması gereken konu, bazı bölgelerdeki karmaşık sınırları belirlemek, kaçakçılık faaliyetlerini ve Captagon üretimini kontrol altına almak, sınırın iki yakasındaki aşiretler, Hizbullah ve silahı, serbestçe dolaşan silahlı örgütler arasındaki iç içe geçmişliği bitirmektir. Lübnan'daki yeni hükümet İran döneminin kalıntılarının zorluklarıyla karşı karşıyaysa, Suriye'deki yeni yönetim de henüz ülkenin tüm bölgelerini ve güçlerini kontrol altına almamışsa ve Suriye rejiminin mirasıyla karşı karşıya bulunuyorsa, bu durumun düzelmesinin garantisi Suudi Arabistan'dır. Eğer güven, ABD'nin eski dışişleri bakanı George Shultz'un dediği gibi “diplomasinin para birimi” ise, yine güven, Suudi Arabistan'ın “arabuluculuk, güven ve garanti” üçlemesine dayanan yaklaşımının, pozisyonunun ve politikasının temelidir.

Suudi Arabistan'ın rolündeki gelişme dikkat çekiyor. 1960'lı ve 1970'li yıllarda Mısır-Suriye-Suudi Arabistan üçlüsü Arap aktivizminin lokomotifi ve lideriydi. Kral Faysal, Ekim 1973 Savaşı sırasında Mısır ve Suriye'yi desteklemek amacıyla ABD ve Avrupa'ya petrol ambargosu uygulamıştı. Kral Fahd, Kral İkinci Hasan ve Cumhurbaşkanı Şadli Bin Cedid ile birlikte Lübnanlılara Taif toplantılarında ve 1989 yılında Taif Anlaşması'na varmakta öncülük etmişti. Anlaşma Lübnan savaşını durdurmuş ve devletin yeniden tesisinin kapısını açmıştı. Kral Abdullah, prens ve veliaht olduğu dönemde, 2002 yılında Beyrut'ta düzenlenen Arap Zirvesi'nde onaylanan barış girişimini sunmuştu. Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan'ı beş önemli dönüm noktasına taşıdı.

Birincisi, odaklanmak yani tüm Arapları beyhude savaşlara yönelmek yerine kalkınmaya ve geleceği inşa etmeye odaklanmaya çağırmak. Vizyon 2030 bu odağın zirvesidir. İkincisi, İran'ın petrol tesislerine yönelik saldırısına karşılık Washington’un hiçbir şey yapmamasından alınan ders ile uluslararası ilişkileri çeşitlendirmek. Böylece Riyad'a “savunma anlaşması” yapmayı teklif eden ABD ile ilişkilerden vazgeçilmeden Rusya, Çin ve Avrupa'ya açılım sağlandı. Üçüncüsü, Arap ve İslam zirvelerinin ötesinde ortak Arap ve İslam eylemini güçlendirmek. Dördüncüsü, Washington'u Philip Golden'ın “zor ve olmazsa olmaz müttefik Suudi Arabistan” olarak adlandırdığı şeyi kabul etmeye zorlamaktır. Beşincisi, gerçeğe dönüşebilecek olan ve Dalia Dassa ile Sanam Vakil'in Foreign Affairs'de yazdığı gibi, “Ortadoğu'yu yalnızca Ortadoğu iyileştirebilir” ilkesine dayanan “Ortadoğu Güvenlik Forumu”nun kurulmasına hazırlıklı olmaktır.

Arap Baharı olarak adlandırılan devrimler birçok ülkede felaketlere ve çöküşlere yol açsa da, bir Afrika atasözünde dendiği gibi, “biraz şans taşımayan talihsizliktir yoktur.” Yeni Arap Savaşları kitabının yazarı Profesör Mark Lynch, bu başarısızlığın “bir Arap düzeni yarattığına ve bölgesel ilişkileri yeniden şekillendirdiğine” inanıyor. Peki nasıl? Yaptığı gözleme göre, büyük geleneksel Arap güçlerinin büyük sorunlar karşısında pek bir işlevi olmamıştır, Körfez ülkeleri ise gelişip büyümüştür. Başka bir deyişle, Arap dünyasının liderliği Suudi Arabistan'da yoğunlaşmış durumda ve güvenliği garanti altına alan bir liderlik rolüne büyük ihtiyaç var. Çünkü zayıf ve başarısız devletlerin yayılması, güçlü ve zengin ülkeler için bile tehdit oluşturur. Vali Nasr'a göre ise “Ortadoğu'daki güç dengesini belirleyen husus Filistin davası değil, Afganistan, Irak, Lübnan ve diğer yerlerdeki başarısız devletlerin kaderidir.”

Suudi Arabistan'ın Lübnan ve Suriye'yi başarısızlıktan kurtarma ve bu ülkelerde iki devlet tesis etme çabalarının önemi buradan kaynaklanıyor. Suriye'nin başarısızlıktan kurtuluş yolu, toplumdaki çeşitliliği yansıtan, hem eski rejim döneminde katliamlar işleyenleri hem de rejimin devrilmesinden sonraki yeni katliamlara katılanları cezalandırmak için adaleti uygulayan bir otoritenin kurulmasıdır. Mezhepsel hassasiyetlerin giderilmesi, ABD ve Avrupa yaptırımlarının kaldırılmasının ve Arap yardımının sağlanmasının önünü açacaktır. Lübnan'da başarıysa, gerekli ve zorunlu reformların uygulanmasına, devletin silahı yani Max Weber'in “meşru şiddet” olarak adlandırdığı şeyi tekeline almasına, İsrail işgalinin Hizbullah ile savaş sırasında konuşlandığı noktalardan çekilmesine bağlıdır. Böylece yeniden inşa, yatırımların canlandırılması ve otoriteden iyi yönetişime geçiş için yardım sağlanabilir. Peki, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze konusundaki baskıları, “gerçeküstü” tutumları ve Batı Şeria'yı ilhak etmek, Hermon Dağı'ndaki ve Güney Suriye'deki üç şehri kapsayan işgali genişletmek isteyen Netanyahu'ya verdiği destek ne olacak? Bu, ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik yeni stratejisi mi?

Başkan Ronald Reagan'ın da dediği gibi, “yönetim bir kahramanlık mesleği değil, bir uzlaşı mesleğidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Indpendent Arabia’dan çevrilmiştir.