İsrail neden savaşın başına, Gazze'ye yönelik saldırılarına geri döndü?

Analistlere göre çatışmaların yeniden başlaması, müzakerelerin hızlanması ya da Gazze'deki rehinelerin serbest bırakılması için bir fırsat olabilir

İsrail tankları Gazze sınırında ilerlerken arka planda Gazze Şeridi'ndeki tüm mahalleler görülüyor (AFP)
İsrail tankları Gazze sınırında ilerlerken arka planda Gazze Şeridi'ndeki tüm mahalleler görülüyor (AFP)
TT

İsrail neden savaşın başına, Gazze'ye yönelik saldırılarına geri döndü?

İsrail tankları Gazze sınırında ilerlerken arka planda Gazze Şeridi'ndeki tüm mahalleler görülüyor (AFP)
İsrail tankları Gazze sınırında ilerlerken arka planda Gazze Şeridi'ndeki tüm mahalleler görülüyor (AFP)

Emel Şehade

İsrail, Gazze Şeridi’nde Hamas Hareketi ile varılan ve iki ay süren ateşkesin ardından Gazze’ye yeniden ve yoğun bir şekilde saldırdı. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir tarafından güvenlik birimlerinin onayıyla hazırlanan ve cumartesi akşamı hükümet tarafından görüşülen plana göre bu hafta Gazze Şeridi’nde yeni bir kara saldırısı başladı.

Havadan ve denizden yoğun bombardımanla başlayan plan, kısa süre sonra kara operasyonuna geçerek Netzarim Koridoru’nun yeniden ele geçirilmesini, operasyonun kapsamının Refah'a doğru genişletilmesini ve Selahaddin Caddesi'nin kapatılarak Gazze Şeridi'nin kuzeyi ile güneyinin birbirinden ayrılmasını sağladı. Planın sonraki aşamalarına göre Hamas liderlerinin bulunduğu karargâhlar başta olmak üzere hedefleri vurmak ve Hamas’ın askeri kabiliyetlerini zayıflatmak için kara birlikleri aynı anda büyük yerlerde yoğun olarak konuşlandırılacak. İsrail'in tahminlerine göre Hamas'ın 20 bin üyesi ve büyük miktarda silah ve askeri teçhizatı bulunuyor.

İsrail ordusu, ‘8. Emir’ olarak bilinen ilk aşamada on binlerce yedek askeri göreve çağırarak hükümet tarafından görüşülecek olan planın sonraki aşamalarını önceden haber verdi. Hava savunma sistemi için hazır olması talimatı verildi. Başta Demir Kubbe olmak üzere İsrail’in hava savunma sistemleri üzerinde testler yapıldı.

Çoklu cepheler

İsrail güvenlik birimleri, Yemen’deki Husilerin roketli saldırılarının ardından Gazze’deki savaşa başka cephelerden misilleme yapılması olasılığını ele aldılar. İsrail ordusu, Hermon Dağı'nın Suriye'ye doğru en ucundan Lübnan sınırının en ucuna, Ürdün sınırı boyunca doğuya ve Mısır sınırına doğru güneye kadar çeşitli cephelerde alarm ve hazırlık durumunu yükseltti.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Gazze Şeridi'ni yok etmeye ve Gazzelilerin buradan çıkarılmasına en sert şekilde devam etme sözü vererek, “Rehineler serbest bırakılmazsa tüm bedeli ödeyeceksiniz” diye tehdit etti.

scdfrgt
İsrail güçleri, Selahaddin Caddesi'ni kapatarak Gazze Şeridi'nin kuzeyi ile güneyini birbirinden ayırdı (AFP)

Ancak Gazze halkına vurulan en güçlü darbe, daha önce Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'e verdiği, ateşkesin ikinci aşamasına ilişkin müzakerelere gitmeme ve İsrail'in bir buçuk yılı aşkın bir süre önce Gazze’deki savaş için belirlediği hedeflerle aynı olan hedeflere ulaşana kadar savaşa devam etme sözünü yerine getirerek saldırı kararı alan Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi'ne yönelik oyununun kurallarının değişmeye başlaması oldu.

Kademeli baskı stratejisi

İsrail ordusu, kara operasyonun ilk aşamasına ilişkin plana göre Gazze'nin derinliklerine ilerledi ve hedefleri adım adım gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre İsrail, ilk aşamada Gazze’yi çevreleyen koruma alanındaki kontrolünü genişletirken daha sonra sınıra yakın bölgelerde yoğunlaşarak Gazze Şeridi'nin merkezinde ve güneyinde Netzarim Koridoru’nun ortasına kadar ulaştı.

İsrail ordusunun Golani Tugayı operasyonlarını yoğunlaştırmak için hazırlığını tamamladı. Esir takası anlaşması müzakerelerinde ilerleme olup olmamasına göre plan hakkında kararın verildiği dünkü toplantının ardından hükümetten gelecek yeni talimatlar beklenirken operasyonların Gazze Şeridi’nin güneyinde yoğunlaştırılması kararlaştırıldı.

Rehineler için ölüm fermanı

İsrail güvenlik birimlerinin üst düzey yetkilileri yaptıkları açıklamalarda, İsrail ordusunun salı gecesi Hamas'a yönelik acımasız ve ani saldırısının olumlu gelişmelere yol açtığını söylediler. Onlara göre saldırılar Hamas’ı rehineleri serbest bırakmayı kabul etmeye iterken arabulucuların Hamas’ı yeniden müzakere masasına geri getirmeye çabalarını artırdı. İsrail’in başlattığı saldırılar, ABD Başkanı Donald Trump'ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un yaklaşımına geri dönülmesine ve ABD'nin rehine işlerinden sorumlu temsilcisi Adam Boehler'in İsrail tarafından reddedilen yaklaşımının sona ermesine katkıda bulundu. Boehler’in yaklaşımına göre Hamas, uzun süreli bir ateşkes karşılığında sadece ABD vatandaşı olan İsrail askeri Aidan Alexander'ın yanı sıra dört çifte vatandaşın naaşlarını teslim edecekti.

csdfrg
İsrail'de savaşın yeniden başlamasına karşı protestolar aralıksız olarak devam ediyor (AFP)

Muhalefet partilerinin liderleri ve muhalif siyasetçiler, İsrail tarafından Gazze'ye karşı yeniden başlayan savaşın Itamar Ben-Gvir'i hükümete geri döndürmeyi amaçladığını vurgularken Netanyahu, Hamas'ın müzakerelerdeki tutumunu sertleştirmesinin ardından güvenlik birimlerinin liderlerinin savaşı onayladıklarını ve desteklediklerini düşünüyor. Özellikle İsrail'in iç istihbarat teşkilatı Şin Bet'in başkanı Ronen Bar’ın hakkındaki görevden alma kararından bir gün sonra savaşı onayladığına ve desteklediğine dikkati çeken Netanyahu'ya göre bu durum, savaşın gerekli olduğunu ve siyasi bir hamle olmadığını teyit ediyor.

Netanyahu tarafından esir takası anlaşması müzakere heyetinden çıkarılan Yedek General Nitzan Alon'un da Hamas'ı İsrail'in koşullarını kabul etmeye ve rehineleri serbest bırakmaya zorlamak için Gazze'ye savaş açılmasını desteklediği, kapalı kapılar ardında yapılan toplantılardan sızdırılan bilgiler arasındaydı.

Öte yandan İsrail, ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasını müzakere etmeyi reddederken Witkoff'un savaş tamamen durmasa bile ateşkesin ilk aşamasında halen hayatta olan rehinelerin ve ölenlerin yarısının serbest bırakılması önerisini uygulamakta ısrar etti. Ancak bu öneri İsrail içinde anlaşmazlıklara ve tartışmalara yol açtı.

İsrail’deki Rehine Aileleri Forumu üyelerinin yanı sıra esir takası anlaşması yapılması ve savaşa son verilmesi çağrısında bulunan protesto gösterilerinin organizatörleri, İsrail'in şartlarını kabul etmesi ve bir esir takası anlaşması yapması için Hamas üzerindeki baskıyı arttırma bahanesiyle savaşa girme kararını Gazze'de geriye kalan 24 rehine için verilmiş bir ölüm fermanı olarak değerlendirdiler.

“Netanyahu'nun demagojisi”

İsrail Hava Savunma Kuvvetleri eski komutanı Tzvika Haimovich, askeri baskı bahanesiyle savaşın yeniden başlatılmasını ‘demagoji’ olarak nitelendirdi.

Haimovich, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Üç gündür süren savaşa bakıp bu hükümetin nasıl bir demagojiye başvurduğunu anlamaya çalışıyorum. Bizi bu savaşın rehineleri geri almak için gerekli olduğuna ve rehinlerin geri dönmesinin tek yolunun Hamas'a askeri baskı yapmak olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Rehineleri geri almak isteyenlerin savaşı yeniden başlatmalarına gerek yoktu. İkinci aşama için müzakerelerin anlaşmanın 16’ncı gününde başlaması gerektiğine dair bir anlaşma imzaladık. Ancak Netanyahu’nun tüm rehinelerin geri alınmasını ve savaşın sona ermesini sağlayacak olan ikinci aşamaya yönelik müzakerelere geçmeyi reddetmesiyle anlaşmayı bozan biz olduk.”

Müzakereleri aksatan ve devam etmesini engelleyenin İsrail tarafının anlaşmaya uymaması olduğunu vurgulayan Haimovich, “Bugün hükümetin, rehinelerin tamamını değil, bir kısmını geri alacağımız müzakereler için bizim de ağır bedeller ödeyeceğimiz bir savaşa geri döndük. Gerçek bu ve hükümetin bu savaşı meşrulaştırmaya yönelik demagojileri karar vericilerimizin masalarından tamamen kaldırılmalı” ifadelerini kullandı.

Bütçenin onaylanması

İsrailli yazar ve siyasi analist Ephraim Ganor, bu saldırının asıl amacının Hamas'tan kurtulmak değil, bütçenin geçmesini sağlamak olduğunu savundu. Hamas’tan kurtulmak için kökünün kazınması gerektiğini, bunun için de öncelikle otoriter bir yapı ve Gazze Şeridi'nde hayatı yöneten bir organ olarak ortadan kaldırılması gerektiğini belirten Ganor, “Ne yazık ki bu hükümet felç olmuş haliyle bunu gerçekleştiremedi. Ani saldırı, Hamas'ın ortadan kaldırılmasına değil, sadece mart ayı bitmeden onaylanması gereken devlet bütçesinin onaylanmasına ve seçimlerin engellenmesine yol açacak. Saldırı, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve hükümet koalisyonuna geri dönen ve şimdi bütçedeki önemli payına katkıda bulunacak olan Itamar Ben-Gvir'in kaprislerini tatmin etmek için tasarlandı” yorumunda bulundu.

sdfrgtyh
Eşyalarıyla birlikte Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiye'den kaçan Filistinliler (AFP)

Bu ani saldırının Gazze'de bugüne kadar hayatta kalmayı başaran rehineleri ciddi şekilde tehlikeye atacağı uyarısında bulunan Ganor, “Zor kullanarak rehineleri geri getirmenin mümkün olmayacağını çoktan öğrendik. Ani bir hava saldırısı ya da yeni bir kara operasyonula Hamas'ı bitirip rehineleri geri getireceğimizi sananlar henüz Hamas'ın kim olduğunu öğrenemedi” diye konuştu.

Üç senaryo

Öte yandan İsrailli siyaset bilimci Avi Shilon, rehineler meselesinin kamuoyundaki tartışmaların merkezinde yer almasına rağmen, Gazze'de çatışmaların yeniden başlamasının gerçek hikayesinin bir parçası olmaya devam ettiğini söyledi. Savaşın sona ermesinin ertesi günü, Hamas askeri olarak yenilirse ne olacağını ve Gazze'de kimin hüküm süreceğini soran Shilon, “Bize, rehinelerin Gazze'nin geleceğine ilişkin devam eden müzakerelerde sadece bir kart olduğu söylemiyorlar” dedi.

İsrail'in önünde üç senaryo olduğunu vurgulayan Shilon, bunlardan birincisinin Hamas’ın zayıf olmasına rağmen kontrolü elinde tutarken rehinlerin salıverilmesi karşılığında gerektiğinde onlara saldırmanın her zaman mümkün olacağı değerlendirmesine dayanacak şekilde Gazze'yi terk etmesi, ikincisinin Mısır ve Arap ülkeleriyle Gazze Şeridi'nde Hamas'ın hüküm sürmediği, ama tamamen de teslim olmadığı bir siyasi çözümü görüşmek ve karşılığında rehinelerin serbest bırakılmasının yanı sıra Gazze Şeridi'nde Hamas'ın katılmadığı bir Filistin-Arap yönetiminin olduğu daha iyi bir geleceğe kapının aralanması ve üçüncüsünün de Gazze Şeridi'ni işgal edip, orayı kontrol etmeye  devam ederken bu amaç uğruna rehineleri feda ettiğini kabul etmesi olduğunu söyledi.



Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
TT

Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP

Mustafa Feki

Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Arap Körfezi, son zamanlarda karşılaştıkları krizlerin büyüklüğünü önemli ölçüde vurgulayan benzeri görülmemiş ve zor koşullar yaşadı. Bu krizler, yalnızca sınırlı bir bölgesel sorun olmaktan çıkıp büyük bir uluslararası sorun haline geldiler.

Bölgedeki kanlı diziyle başlarsak, ki bu nihayetinde Filistin topraklarının İsrail tarafından vahşice işgal edilmesinin beklenen bir sonucu gibi görünüyor, 7 Ekim 2023 tarihinin işgalin dirençli Filistin halkına her düzeyde uyguladığı baskının otomatik ve doğal bir sonucu olduğunu hemen fark ederiz. Söz konusu baskı, şiddet döngüsünün genişlemesine ve Gazze'nin mevcut koşulları altında yaşanmaz bir alana dönüşmesine yol açtı. Öldürülmemesi gereken on binlerce çocuk, kadın ve sivili içeren şehit kafileleri her gün birbirini takip ediyor. Karşı karşıya kaldıkları katliamlar hem kardeşlerinden hem de dostlarından hiçbir insani yardım veya destek alamadan katlandıkları zor yaşam koşulları unutulamaz.

Son İran-İsrail çatışmasındaki ateşkesin, Gazze'deki acı verici duruma olumlu bir yansıması olabilir, ne var ki İsrail'in uzlaşmazlığı ve Netanyahu modelinin sabah akşam yaydığı nefret dolu söylemlerin temsil ettiği güç despotluğu, acıların devam edeceğinin, güven ve barış kıyısından hâlâ uzak olunduğunun en iyi kanıtı.

Belki okuyucuyla birlikte ülkelerin ağırlıklarını, gerçekleşen dönüşümlerin doğasını ve bazı tarafların ağırlıkları açısından bölgesel borsa üzerindeki etkilerini düşünebilir ve aşağıdaki kanıtları gözlemleyebiliriz:

İlk olarak, bir yandan Lübnan'da Hizbullah'ın başına gelenlere, diğer yandan Suriye'de yaşananlara bakıldığında, İran toplamda kaybeden gibi görünüyor. Tahran, Esed ailesinin yönetimi boyunca sadakatini sürdüren itaatkar bir müttefikini kaybetti. Buna ilaveten, ABD'nin tam desteğiyle İsrail, İran'ın nükleer projesinin temellerini büyük ölçüde yok etti. İran ayrıca siyasi yaşamının, askeri mevkilerinin ve bilimsel uzmanlıklarının en ön saflarından onlarca şehit verdi.

Burada, İran'ın direndiğini ve inkar edilmesi zor birçok güçlü karşılık verdiğini dolaylı olarak kabul etmeliyiz. İsrail'e gönderdiği füze ve insansız hava araçlarının, on binlerce sakinini İran saldırılarından kaçmak için sığınaklara yönelmeye zorladığını itiraf etmeliyiz. Ancak, bu elbette, İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran'ın kalelerini vurması, İran içindeki bir dizi önemli ekonomik ve askeri konumda hayati öneme sahip arterleri hedef almasıyla kıyaslanamaz.

ABD Başkanı Donald Trump, başlangıcından itibaren İran-İsrail çatışmasının baş vaftiz babası rolünü oynadı. Gelişmelerin ayrıntılarına doğrudan kişisel olarak müdahale etti. Öyle ki hem İran hem de İsrail tarafı kazandıklarını iddia ettikleri bir zafer veya rakiplerine karşı sağladıklarını iddia ettikleri bir üstünlükle gururlanarak savaştan çıktılar. Her halükarda durum ve medyatik gelişmeler alanı yorumlara açık, tüm tarafların bakış açılarının kabul edilmesine olanak tanıyor. Zira silahlı çatışmalar geride bir kazanan bırakmaz, aksine kayıp ve zararları tüm taraflara dağıtır.

Burada, İran nükleer programının geçici bir süreliğine de olsa çökertilmesinin, Netanyahu için gurur duyacağı yanıltıcı bir zafer olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu zafer, onu siyasi durumunu ve İsrail hükümetinin başkanı olarak konumunu güçlendirebilecek bir erken genel seçim çağrısında bulunmaya itebilir. Tahran ve Tel Aviv arasında yaklaşık iki hafta süren bu askeri çatışma hakkında ne söylenirse söylensin, İsrail'in imajına bir çizik atıldığını, her koşulda etkilendiğini dürüstçe belirtmeliyiz. İran, bölgedeki en büyük askeri cephaneliğe karşı mücadelede kahramanlıktan veya cesaretten yoksun olmayan bir duruş sergiledi. İsrail'e verilen Amerikan desteği, o savaşta gerçek belirleyici faktördü, kimsenin itiraz edemeyeceği ve olaylar tarafından gölgede bırakılmış gibi görünen bir kriterdi. Zira İsrail ilk kez içeride derin bir darbe aldı, iç hedefler benzeri görülmemiş bir şekilde vuruldu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu da yenilmez ordu efsanesinin ve son on yıllarda yarattığımız büyük putun ne sandığımız kadar sağlam ne de hayal ettiğimiz kadar güçlü olmadığını teyit etti.

İkincisi; eğer şimdi uzun bir geçmişe ve geniş topraklara sahip bir İslam devleti olarak İran'dan bahsedeceksek, kendisinin üstünden atlanması zor birkaç hatasını kaydetmeliyiz. Bunların ilki, arenalar birliği dediğimiz şey ve son kırk yıldır komşu ülkelerde onlar aracılığıyla savaştığı çeşitli kollardır. Lübnan'daki Hizbullah ile başlayıp Suriye ve Irak'tan geçerek Yemen'deki Ensarullah-Husi grubuna kadar uzanan bu kollar, kanlı çatışmaların ve tekrarlanan çekişmelerin bir tarafı olarak kendini dayattı. Böylece İran Batı'nın, Batı Asya, Arap Yarımadası, Arap Körfez bölgesi ve hatta Kuzey Afrika'daki Araplar, Türkler, Kürtler ve diğer etnik gruplara karşı kullandığı bir korkuluğa dönüştü.

İran'ın benimsediği kollar inşa etme politikası, İran'da İslam Devrimi'nin patlak vermesi ve Şah'ın Şubat 1979'da devrilmesi ile başlayan geniş çaplı bir kaosa yol açtı. Ama iş bununla bitmedi. İran, Arap Körfez bölgesindeki Amerikan hedeflerini vurmaya çalışarak ve Katar hava sahasını ihlal ederek de büyük bir hata yaptı. İlave olarak, İran'ın hatalarına sık sık tahammül eden, işlerine karışmasını ve yanlışlarını görmezden gelen Körfez'de de tahribat yaratmaya çalıştı. İşleri daha da kötüleştiren ise İran parlamentosunun, bu hayati bölgede dünya petrol nakliyatının yüzde 20'sinin geçtiği, büyük öneme sahip bir ticaret ve deniz yolu olan Hürmüz Boğazı'nı kapatma kararı almasıydı.

İran'ın son eylemleriyle Körfez’in duygularını geçici de olsa kendisine karşı yabancılaştırarak kaybettiğine şüphe yok. Oysa Körfez ülkeleri, Maşrık (Levant) ülkeleri, Mısır ve diğerleri, İsrail'in İran'a yönelik saldırganlığını en başından kınadılar. Tahran, düşman listesine geçici de olsa başka ülkeler eklemek yerine dostlarının desteğini almaya çalışmalıydı.

Bu nedenle, İran'ın çok şey kaybettiğine, yalnızca Beyaz Saray'daki güçlü adamın, Tahran ve Tel Aviv arasındaki savaşı sona erdirme başarısını kendisine nispet etmeye çalışan Donald Trump'ın göreceli, geçici memnuniyetini elde ettiğine inanıyorum. Trump daha önce de Pakistan ve Hindistan arasındaki ateşkesi kendisine mal etmişti. Buna bir de ABD’nin Tahran'daki rejimi devirmeye çalışmadığını, bunun yerine yalnızca İran nükleer projesini yok etmeyi ve onu en azından gelecekte aciz hale getirmeyi amaçladığını defalarca dile getirenin de o olduğunu eklemeliyiz.

Üçüncüsü; nükleer programını kaybeden İran'ın, siyasi rejiminin devamı ve onu zayıflatma girişimlerini durdurma konusunda geçici bir kabul kazandığı açıkça ortaya çıktı. İran’ın artık sona eren bu çatışmada en önemli ve en öne çıkan devlet olduğuna şüphe yok. Ancak, Trump'ın gözdesi Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk tarafını da göz ardı etmemeliyiz. Türkiye'nin bir Avrupa-Asya, Akdeniz ve Ortadoğu ülkesi, NATO'nun aktif bir üyesi, bölgede ve genel olarak güç denkleminde hem İsrail hem de İran ile birlikte hesaba katılması gereken bir güç olduğunu aklımızda tutmalıyız. Türkiye de Suriye'de yaptıkları ve Körfez'de elde ettikleri sayesinde ve ayrıca ABD’nin bölgedeki politikalarından duyduğu memnuniyet sayesinde yaşananlardan kazançlı çıktı.

Güç dengesinin, Körfez ülkelerinin de şu ana kadar kazandığını gösterdiğine inanıyorum, çünkü İran tarihsel olarak dost bir ülke ancak onlarla ilişkileri varlığı inkar edilemez veya görmezden gelinemez endişelerden yoksun değil. Biz Araplar olarak, İranlı ve Türk komşularımızın, akıllardan hiç çıkmayan adil Arap davası, yani tüm sonuçları, tarihsel gelişmeleri ve onu çevreleyen koşullarıyla Filistin davası için kalıcı bir çözüme ulaşmada aktif oyuncular olmalarını umut ediyoruz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.