Trump'ın ültimatomu İran ile diplomatik bir çözüme yönelik bir adım mı yoksa askeri bir saldırının işareti mi?

Kritik formüller ve koşullar

ABD Başkanı Donald Trump, Washington’daki Beyaz Saray'da bazı kararnameler imzalarken gazetecilerle konuşuyor, 10 Şubat 2025
ABD Başkanı Donald Trump, Washington’daki Beyaz Saray'da bazı kararnameler imzalarken gazetecilerle konuşuyor, 10 Şubat 2025
TT

Trump'ın ültimatomu İran ile diplomatik bir çözüme yönelik bir adım mı yoksa askeri bir saldırının işareti mi?

ABD Başkanı Donald Trump, Washington’daki Beyaz Saray'da bazı kararnameler imzalarken gazetecilerle konuşuyor, 10 Şubat 2025
ABD Başkanı Donald Trump, Washington’daki Beyaz Saray'da bazı kararnameler imzalarken gazetecilerle konuşuyor, 10 Şubat 2025

Mecid Rafizade

Bir yanda ABD ve İsrail, diğer yanda İran arasında Tahran'ın nükleer programı nedeniyle uzun süredir devam eden gerginlik, geçtiğimiz mart ayından bu yana çok hassas bir noktaya ulaştı. ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran'a yeni bir nükleer anlaşmayı kabul etmesi için iki ay süre vermesiyle gerilim tırmandı.

İran ise nükleer programını, yaptırımların hafifletilmesi karşılığında Tahran'ın bazı nükleer faaliyetlerine devam etmesine izin veren 2015 yılında İran ve P5+1 ülkeleri (BMGK’nın 5 daimi üyesi İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya ile Almanya) arasında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşmadaki benzer koşullar altında sürdürmekte ısrar ediyor. İki tarafın hedeflerindeki bu keskin ayrışma, özellikle İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik önleyici saldırıları ciddi bir şekilde değerlendirdiğini gösteren haberlerin basında yer almasıyla askeri bir çatışmaya doğru olası bir sürüklenme korkusunu arttırdı.

Trump'ın ültimatomu kararlı ve netti. Nükleer tesislerin tamamen sökülmesi, tüm uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin derhal durdurulması, balistik füze programlarının sona erdirilmesi ve uluslararası denetçilerin tüm nükleer tesislere tam ve koşulsuz erişimine izin verilmesini öngören bir formüle sahipti.

Mesaj açıktı ve askeri bir operasyon olasılığına açıkça atıfta bulunuyordu. Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz, aynı yaklaşımla tüm seçeneklerin masada olduğunu söyledi.

Washington'ın görüşüne göre bu ültimatom, İran'ın nükleer hırslarını kontrol altına almayı ve Tahran'ın bölgesel etkisini sınırlandırmayı amaçlayan daha geniş bir strateji çerçevesinde yer alıyor. Trump yönetimi sadece İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmayı değil, nükleer altyapısını ve dolayısıyla nükleer silah geliştirme ihtimalini tamamen ortadan kaldırmayı hedefliyor.

Öte yandan İran'ın yanıtı gecikmedi. ABD’nin bu çıkışına net bir karşılık veren İran’ın Dini Lideri Ayetullah Hamaney, ABD’nin uyarısına karşı çıkmakta gecikmezken bunu ‘samimiyetsiz bir oyun’ olarak nitelendirdi. İran’ın görüşüne göre nükleer silahsızlanmanın tamamlanması söz konusu dahi değil. İran, nükleer yeteneklerinin ulusal güvenlik sisteminin temel bir unsuru olduğuna inanıyor. Bu yüzden kararlı ve kesin olarak ifade ettiği reddi, stratejik ve ideolojik mülahazalara dayanıyor.

İran, bazı değişikliklerle de olsa 2015 tarihli nükleer anlaşmaya dönülmesini istiyor. İran ile dünya güçleri arasında imzalanan bu ilk nükleer anlaşma, uluslararası yaptırımların önemli ölçüde hafifletilmesi karşılığında İran'ın sıkı kısıtlamalar altında sınırlı bir nükleer program sürdürmesine izin veriyordu. Tahran, herhangi bir yeni anlaşmanın, ekonomisini ciddi şekilde zorlayan yaptırımların kaldırılmasına yönelik açık hükümler içermesi ve nükleer programı üzerinde kendisine bir özerklik marjı tanıması gerektiğinde ısrar ediyor.

İran'ın istediği müzakere çerçevesi muhtemelen uranyum zenginleştirme programını belirli sınırlar içerisinde tutmayı ve füze programlarını anlaşma kapsamı dışında bırakmayı içerecektir.

ABD ve İsrail, İran’ın füze kabiliyetlerini bölgenin istikrarına ve güvenliğine karşı doğrudan bir tehdit olarak görüyor. Tahran ise özellikle ABD’nin ve İsrail'in tehditlerinin arttığına inandığı bir ortamda, bu durumu savunma sisteminin önemli bir ayağı olarak görüyor.

Bu anlamda İran'ın önerdiği çerçeve, 2015 tarihli nükleer anlaşmanın şartlarıyla neredeyse aynı. Bu çerçeveye göre nükleer faaliyetler, önemli ekonomik muafiyetler karşılığında belirli kısıtlamalar dahilinde devam edecek. Böyle bir anlaşmaya varılması, Tahran'ın Washington tarafından öne sürülen nükleer altyapının tamamen tasfiye edilmesi talebine uymadan nükleer programını sürdürmesinin önünü açacak.

Gerçek ve giderek büyüyen bir olasılık olarak askeri seçenek

Ufukta bir anlaşma olmadığı ve diplomatik çabalar aksadığı için askeri müdahale olasılığı oldukça gerçekçi bir senaryo haline geldi. Trump yönetimi, İran'ın hiçbir koşulda nükleer silah edinmesine izin vermeyeceğini ve askeri müdahalenin bir seçenek olduğunu kesin bir dille ifade etti. Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz, yaptığı açıklamalarda ‘tüm seçeneklerin masada olduğunu’ vurgularken İran'ın nükleer altyapısını tasfiye etmeyi reddetmesi halinde buna karşın askeri bir çözüm arayışında olduklarını belirtti.

İran’a askeri müdahale fikri, İran'ın nükleer programından duydukları endişeyi gizlemeyen İsrailli yetkililer tarafında da yankı buldu. İsrail uzun zamandır İran'ın nükleer programına ilişkin emellerini bekasına yönelik bir tehdit olarak görüyor ve İran'ın nükleer silah geliştirmesine izin vermeyeceğini açıkça ifade ediyor. Geçtiğimiz haftalarda İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine önleyici saldırılar düzenlemeyi düşündüğüne dair haberler basında yer aldı. Söz konusu haberlerde İsrailli yetkililerin ABD'li mevkidaşlarıyla askeri seçenekleri görüştüğü bildirilirken analistler, İsrail ordusunun muhtemelen önümüzdeki birkaç ay içinde olası saldırılara hazırlandığını düşünüyor.

Askeri müdahale olasılığı son derece gerçekçi bir senaryo haline geldi.

İsrail'in son derece gelişmiş olan askeri yetenekleri, artık İran'ın nükleer tesislerine karşı saldırı düzenleyebilecek kapasiteye ulaşmış durumda. Dünyanın en gelişmiş hava kuvvetlerinden biri olan İsrail Hava Kuvvetleri, son derece sofistike istihbarat yeteneklerine sahip. İsrail ordusu, İran’ın derinliklerindeki hedefleri vurabilecek uzun menzilli füzelerin ve hassas güdümlü mühimmatların geliştirilmesi için büyük yatırımlar yaptı.

dfergty5h6
İran'daki Buşehr Nükleer Santrali, 8 Ekim 2021 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail, İran'ın nükleer tesislerine hava saldırıları düzenleyebilecek kapasitede olmasına rağmen, bu tür saldırıları gerçekleştirme konusunda çok sayıda zorlukla karşı karşıya. İran'ın nükleer tesislerinin yoğun bir şekilde tahkim edilmiş ve ülke geneline dağılmış olması, hedef alınmalarını ve imha edilmelerini zorlaştırıyor. İsrail ordusu, özellikle gelişmiş bombardıman uçakları ve istihbarat desteği açısından ABD ordusunun yardımına ihtiyaç duyduğunu uzun zamandır dile getiriyor. Basında yer alan haberlere göre İsrail, İran’ın hava savunma sistemlerini delebilecek ve hassas saldırılar gerçekleştirebilecek yeteneklere sahip olan ABD’nin hayalet bombardıman uçaklarına ihtiyaç duyduğunu ifade ediyor.

İsrail ve ABD arasındaki iş birliği, İran’a yönelik herhangi bir askeri operasyonun başarısı için oldukça büyük bir önem arz ediyor. Geçmişte ortak askeri tatbikatlar gerçekleştiren iki ülke, istihbarat paylaşımı ve askeri koordinasyon alanlarında da yakın bir ilişki içindeler. İsrail'in İran’a karşı askeri bir hamlede bulunması halinde ABD'nin lojistik ve istihbarat desteği ve muhtemelen doğrudan askeri yardım sağlayacağına şüphe yok.

İran'ın nükleer programı kritik bir aşamada

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) İran'ın nükleer faaliyetlerini yakından takip ediyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan gelişmelerle ilgili endişe verici raporlar yayınlayan UAEA’ya göre İran'ın nükleer programı, uranyum zenginleştirme seviyesinin silah yapımında kullanılabilecek seviyeye yaklaşmasıyla tehlikeli bir boyuta ulaştı.

İran, geçtiğimiz şubat ayı itibariyle 250 kilogramdan fazla yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyum biriktirerek nükleer silaha sahip olmaya bir adım daha yaklaştı. Bu seviyedeki uranyum stoğu ve İran'ın sofistike santrifüjleri Washington, Tel Aviv ve dünyanın diğer başkentlerinde alarma geçilmesine neden oldu.

UAEA, İran'ın nükleer programının şu anda kritik bir aşamada olduğu ve nükleer silah için yeterli bölünebilir madde üretmesine birkaç ay kaldığı uyarısında bulundu. Bu gelişme, İran'ın bölgesel bir silahlanma yarışını tetikleyebilecek ve Ortadoğu'nun istikrarına gölge düşürebilecek nitelikte bir nükleer sıçrama yapabileceği yönündeki korkuları arttırdı.

Öte yandan durum kötüleştikçe İran'ın seçenekleri de azalıyor. Nükleer programı kritik bir noktaya ulaşmış olan İran’ın dış baskılara direnme kabiliyeti iç siyasi ve ekonomik zorluklarla giderek kısıtlanıyor. İran'ın kısa bir süre önce Suriye'de Beşşar Esed rejimini kaybetmesi, kendisi için büyük bir stratejik gerileme olurken bölgedeki konumunu zayıflattı. En önemlisi de İran’ın ekonomisi uluslararası yaptırımların ciddi baskısı altında kalmaya devam ederken bu durum hükümetin katı tutumunu sürdürmesini daha da zorlaştırıyor.



Şili'de aşırı sağcı aday başkanlık seçimini kazandı

Jose Antonio Kast, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyunu kullandıktan sonra bir seçim merkezinin dışında konuşuyor (AFP)
Jose Antonio Kast, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyunu kullandıktan sonra bir seçim merkezinin dışında konuşuyor (AFP)
TT

Şili'de aşırı sağcı aday başkanlık seçimini kazandı

Jose Antonio Kast, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyunu kullandıktan sonra bir seçim merkezinin dışında konuşuyor (AFP)
Jose Antonio Kast, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyunu kullandıktan sonra bir seçim merkezinin dışında konuşuyor (AFP)

Şilililer dün, Augusto Pinochet'nin diktatörlüğünün sona ermesinden 35 yıl sonra, en sağcı cumhurbaşkanını seçti. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun resmi sonuçlarına göre Jose Antonio Kast oyların yüzde 58'ini alırken, rakibi yenilgiyi kabul etti.

10 milyondan fazla oy sayıldıktan sonra, toplam oyların yaklaşık yüzde 70'ini temsil eden sonuçlarla, Kast, geniş bir sol koalisyonun başında bulunan Komünist Parti üyesi Janet Jara'ya karşı açık bir üstünlük sağladı.

51 yaşındaki Jara, yenilgiyi kabul ederek sosyal medya paylaşımında seçmenlerin yüksek sesle ve açıkça konuştuğunu ve cumhurbaşkanı seçilen kişiye tebriklerini ve en iyi dileklerini ilettiğini söyledi.

Muhafazakâr Katolik Cast, kampanyasını Şili'deki suçlarla mücadeleye odakladı ve çoğu Venezuelalı olmak üzere yaklaşık 340 bin belgesiz göçmeni sınır dışı edeceğine söz verdi.

Şarku'l Avsat'ın edindiği nilgiye göre Kast, askeri diktatörlüğün açık bir destekçisi ve Pinochet hayatta olsaydı ona oy vereceğini söylemişti.

16 Kasım'da yapılan ilk turda, her iki aday da oyların dörtte birini aldı ve sol kanat az bir farkla öndeydi. Ancak, tüm sağcı adaylar birlikte oyların yüzde 70'ini topladı.


Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.