Trump teorisyenlerinin biyografileri ve Proje 2025

Robert Nozick'in özgürlükçü mantosunu yırtıp atan öfkeli Kevin Roberts hakkında.

Görsel: Sebastien Thibault
Görsel: Sebastien Thibault
TT

Trump teorisyenlerinin biyografileri ve Proje 2025

Görsel: Sebastien Thibault
Görsel: Sebastien Thibault

Bryn Haworth

Geçtiğimiz yaz, Florida’nın West Palm Beach ilçesinde bir seçim mitingi sırasında, o zaman Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olan Donald Trump ‘güzel Hıristiyanlar’ olarak tanımladığı kişilere hitap etti. Kendisinin de bir Hıristiyan olduğunu hatırlatan Trump, “Dışarı çıkın ve oy verin! Sadece bu seferlik. Bunu bir daha yapmak zorunda kalmayacaksınız! Sadece dört yıl daha bunu biliyor musunuz? Her şey yoluna girecek, bir daha oy kullanmanıza gerek kalmayacak” diyerek onlara sıcak bir tonda oy vermeleri çağrısında bulundu.

Sözleri belli belirsiz bir kehaneti andırıyordu. Destekçilerinin o zamana kadar istedikleri her şeye sahip olacaklarını mı kastediyordu, yoksa demokrasiyi tamamen bitirmek gibi daha endişe verici bir şeyi mi ima ediyordu?

Trump'ın seçim kampanyası bu gibi anlarla doluydu. Öyle ki bunlara ayak uydurmak bir yerden sonra oldukça yorucu hale geldi. Aynı ay içinde, ikinci dönemindeki potansiyel gündemini özetleyen 900 sayfalık bir plan olan ‘Proje 2025'ten de uzaklaştı. Bu projenin çok radikal olduğunu söyleyerek küçümseyen Trump, “Proje 2025'i hazırlayanlar, sağdan, radikal sağdan bazı insanlar ve onlar soldaki radikallerin antitezi niteliğindeler” ifadelerini kullandı.

Proje 2025'i hazırlayanların önde gelen isimlerinden biri olan Heritage Vakfı'ndan Kevin Roberts, “Şafak Işığı” başlıklı bir kitap yazdı, ancak Trump'ın seçim zaferi kesinleşene kadar kitabı yayınlamamayı tercih etti. Kitap o kadar radikaldi ki, yayıncı “Amerika'yı Kurtarmak için Washington'u Yakmak” olan alt başlığını, “Amerika'yı Kurtarmak için Washington'u Geri Almak” olarak değiştirdi.

Roberts, yeni yönetimin oluşumunun en popüler figürü olmadığından isminin pek çok kişi tarafından bilinmemesini telafi etmeye çalışmış olabilir. Ancak fikirleri ılımlı olmaktan oldukça uzak olan Roberts’ın kitabının başlığı çoktan yumuşatılmış olsa da kitabında kullandığı coşkulu dili değişmeden kaldı. Kitabında Ivy League üniversiteleri, FBI, New York Times, Eğitim Bakanlığı ve hatta Boy Scouts of America dahil olmak üzere birçok büyük kurumu yozlaşmış ve onarılamaz olarak tanımlayan Roberts, “ABD’nin yeniden gelişmesi için bu kurumların reforme edilmesi değil, yakılması gerekiyor” diye yazdı ve bu radikal tutumunu savunmak için de besteci Gustav Mahler'in “Gelenek küllere tapmak değil, ateşi korumaktır” sözünü alıntıladı.

Roberts'ın fikirleri o kadar radikalleşti ki, muhafazakâr çevrelerde bile endişeye neden oldu. Proje 2025'in eski direktörü Paul Dance bile geçtiğimiz ekim ayında Roberts'ın radikal söylemlerini eleştirmek zorunda kaldı. Tartışmalar Roberts'ın, Steve Bannon'ın podcast yayınında “Sol izin verirse kansız olacak olan ikinci Amerikan devriminin tam ortasındayız” şeklinde tehditler savurmasıyla daha da şiddetlendi.

Roberts'ın coşkulu söylemi, ABD’ye ilişkin derin bir dini vizyondan besleniyor. Bu tür bir açıklamasında Roberts, ‘açıktan yapılan ibadeti küçümseyen’ kurumların yerle bir edilmeyi hak ettiğini’ iddia etti.

Pek çok kişi bu açıklamayı doğrudan bir provokasyon olarak değerlendirdi ve Trump da bu açıklamayla arasına mesafe koydu. Washington Post gazetesine konuşan Paul Dance, “Eğer soldan söylemlerini yumuşatmalarını istiyorsak, biz de üzerimize düşeni yapmalıyız. Özellikle Başkan Trump'a yönelik şimdiye kadar iki suikast girişimi gerçekleştirilmişken bu tür şiddet içeren ve kışkırtıcı söylemlere yer yok” diye uyaran bir açıklamada bulundu.

Ancak hızını alamayan Roberts, ABD’nin eski başkanlarından Ronald Reagan'ın politikalarının şekillenmesinde önemli bir rol oynayan Heritage Vakfı'ndaki eski ideolojik muhafızlarla alay ederek onları ‘balmumu müzesi muhafazakarları’ olarak adlandırdı ve ‘modası geçmiş’ diye nitelendirdiği fikirlerinin ‘ulusu yavaş yavaş öldürmeye’ katkıda bulunduğunu iddia etti.

Bir de sol var tabii ki, o da Roberts’ın eleştirilerinden kaçamadı. Londra'da düzenlenen 'ulusal muhafazakârlık' konulu konferansta coşkulu bir konuşma yaparak solu katı bir şekilde eleştiren Roberts, “Açgözlü, elitist, ırkçı ve küreselleşmiş yeni sol, demokrasi, eşitlik, çeşitlilik ve adalet gibi ideolojik öncülleri tarafından savunulan tüm ilkeleri terk etti. Dini, özellikle de Hıristiyanlığı, ulus-devleti, siyasi hesap verebilirliği ve hatta nesnel gerçeği küçümsüyor. Amacı seçimleri kazanmak değil, onları tamamen ortadan kaldırmak ve tüm muhalif sesleri susturmak” ifadelerini kullandı. Roberts'ın bu coşkulu söylemi, ABD’ye ilişkin derin bir dini vizyondan besleniyor. Bu tür bir açıklamasında Roberts, ‘açıktan yapılan ibadeti küçümseyen’ kurumların yerle bir edilmeyi hak ettiğini’ iddia etti.

vfgthy
Donald Trump Beyaz Saray'da, 9 Nisan 2025 (AFP)

Peki, Roberts’ın argümanını ve Katolik inancını bu denli radikalleştirmesinin nedeni nedir? Bu sorunun yanıtı, Roberts'ın Katolik Kilisesi içinde her zaman karanlık ve hatta tartışmalı bir kuruluş olarak görülen Opus Dei ile olan yakın ilişkisinde yatıyor olabilir. Durum, gazeteci Gareth Gore'un insan kaçakçılığı ve çocuk istismarı da dahil olmak üzere ciddi ihlallerde bulunmakla suçladığı Katolik Kilisesi dışında daha da ciddi bir hal aldı.

Bir röportajda kendisine Opus Dei'nin ABD’de Katolik bir örgüt olarak erişimine ilişkin soru yöneltilen Gore, şu yanıtı verdi:

“Üyelerinin Katolik nüfusun yoğun olduğu şehirlerde yoğunlaşması beklenir. Ancak Opus Dei üyelerinin en yoğun olduğu yer New York ya da Chicago değil, Washington’dır. Bu da örgütün çalışmalarının niteliği ve ne tür insanları cezbetmeye çalıştığı hakkında çok şey söylüyor. ABD’deki 3 bin üyenin 800'ü sadece başkent Washington’da yaşıyor. Bu yoğunlaşma bir tesadüf değil, daha ziyade örgütün onlarca yıldır kaynaklarını nüfuz merkezlerine sızmaya yatırmasının bir sonucudur. Opus Dei her zaman iktidar koridorlarına nüfuz etmeye ve hükümetin eklemlerini kontrol etmeye çalışmıştır.” (Slate- 28 Ekim 2024).

Bir şakanın özü mizahında değil, ilettiği örtük mesajda yatar. Çalışmak, tembelliğin ahlaki panzehiridir ve bu kavram her zaman toplumdaki marjinal gruplarla ilişkilendirilmiştir.

Opus Dei ile olan yakın bağlarını gizlemeyen Roberts, geçtiğimiz eylül ayında yaptığı bir konuşmada, Opus Dei'den bir rahip tarafından yönetilen ve Washington Başpiskoposluğu tarafından denetlenen K Caddesi'ndeki bir kurum olan Katolik Bilgi Merkezi'nde haftalık ayine katıldığını itiraf etti.

Opus Dei’nin kimliği, ‘Tanrı'nın işi’ anlamına gelen adından da anlaşılabiliyor. Opus Dei’nin kurucusu İspanyol rahip Josemaría Escrivá, cemaatine kutsallığın emeğin onuruna dayandığını öğretmiştir. Rahip Escrivá’nın karizması ve büyüleyici hitabet tarzı halen YouTube'da bulunan eski kayıtlarda görülebilir.

Rahip Escrivá, 1972 yılında Barselona'da çekilen bir videoda Endülüslü bir çingene ve oğlu hakkında bir fıkra anlatıyor. Ancak bu fıkranın bir hayal ürünü olduğunu vurgulamakta gecikmeyen İspanyol rahip, fıkrayı şöyle aktarıyor:

Endülüslü bir çingene yere uzanmış şekerleme yaparken yanında da güneşin altında yatan oğlu varmış. Baba oğluna ‘Oğlum, bana bir kap su ver’ diye seslenmiş. Çocuk ‘Yapamam, yorgunum’ diye cevap vermiş. Bunun üzerine baba gülümseyerek ‘Tanrı seni korusun, oğlum’ demiş.

sdfgtrh
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'daki Washington Ulusal Katedrali'nde Ulusal Dua Günü ayinine katıldığı sırada eşi Melania'nın yanında oturan Başkan Yardımcısı JD Vance ile konuşurken, 21 Ocak 2025 (Reuters)

İzleyicilerin spontane kahkahaları, Rahip Escrivá'nın dinleyicilerini etkileme konusundaki eşsiz yeteneğinin bir kanıtıydı. Bununla birlikte, esprinin özü mizahında değil, taşıdığı örtük mesajda yatıyordu. Çünkü İspanyol rahibe göre çalışmak, tembelliğin ahlaki panzehiridir ve bu kavram her zaman toplumdaki marjinal gruplarla ilişkilendirilmiştir.

Rahip Escrivá, Katolik Kilisesi'nde önemli bir rol oynamıştır. Bir keresinde Papa 6. Paul, İspanyol rahibin eşsiz ruhani lütuflarını şu sözlerle tanımlamıştır:

O, en yüksek ruhani armağanlarla kutsanmış olanlardan biri. O da bu armağanlara olağanüstü bir cömertlikle karşılık verdi.

İspanyol rahibin büyük bir hayranı olan Papa 2. John Paul ise onun hakkında şunları söylemiştir:

O, evrensel kutsallık çağrısını duyurmak ve günlük yaşamın ve sıradan faaliyetlerin ruhani aşkınlığa giden bir yol olabileceğini vurgulamak için Rab tarafından seçilmiştir. Onun sıradan yaşamın koruyucu azizi olduğu söylenebilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Roberts'ın Rahip Escrivá'nın ilham verici liderliğine övgüde bulunması, İspanyol rahibin sıcaklığı ve mizahından hala yoksun olduğu ve Amerika vizyonu daha katı ve soyut olduğu, hatta ‘bel altı, gevşek ve yükselmekten aciz bir ulusa din dayatma’ arzusunu gizlemediğinden kendisine pek fayda sağlamıyor. Nadiren mizah duygusu ya da bir nebze manevi ciddiyet sergilediğini söylersek haksızlık yapmış oluruz.

Ancak onun fikirleri de Rahip Escrivá'nın emeğin değerine yaptığı vurguyu yansıtıyor. Aile kurma oranlarındaki gerilemeyi, konut krizi ve düşük ücretlerden güvencesiz çalışma koşullarının kötüleşmesine kadar ekonomik istikrarsızlığa yol açan nedenlere bağlıyor. Ayrıca üniversite eğitiminin otomatikman sağladığı ayrıcalığın kaldırılması çağrısında bulunarak, gücü, liseden hemen sonra işgücü piyasasına girenler lehine yeniden dağıtan bir sistem kurulmasını istiyor.

Proje 2025, devleti küçültme ve bürokrasiyi dağıtma çağrılarıyla kendisine özgürlükçü bir damga vurmaya çalışsa da Roberts, liberal olarak tanınmaktan hoşlanmıyor. Muhafazakâr terimini tercih eden Roberts, ne olduğu konusunda muğlak olsa da ‘ortak fayda’ kavramını vurguluyor. Roberts, geçtiğimiz kasım ayında The Texas Horn'a verdiği bir röportajda “Özgürlüğün tanımına ilişkin liberteryen anlayışı tartışmakla kalmayıp onu ortadan kaldırmamız çok önemli” diyerek tutumunu açıkça ortaya koydu.

Roberts’ın bu sözleri, sadece liberteryen anlayış ile bir görüş ayrılığı değil, aynı zamanda onun tamamen reddedilmesiydi. Roberts, liberteryen anlayışın geçerli bir yargı temeli oluşturacak tutarlılıktan yoksun olduğunu ileri sürerek bu reddi en uç noktaya taşıdı. En önde gelen teorisyenlerinden biri olan Robert Nozick bile bu felsefeyi tutarlı bir şekilde savunmakta yetersiz kaldı. Nozick, kariyerinin sonlarına doğru, bu sınırlayıcı yönetim modelinin uygulanamaz olduğunu savunarak, koruyucu devlet modelinin (işlevi başka alanlara müdahale etmeden yasaları uygulamak olan bir devlet) uygulanabilirliğini sorgulamaya başladı.

Vance ve Roberts tarafından teşvik edilen neo-muhafazakârlık, popülist Hıristiyan milliyetçiliğinin bir karışımından ibarettir. Şiddetli, aşırı ve saldırganlığında özür dilemeyen bir siyasi modeldir. Vance'in kendisi de bunu ‘saldırgan muhafazakârlık’ olarak tanımlamıştır.

Roberts, ekonomik popülizmi benimsemesinin yanı sıra, belirgin bir şekilde muhafazakâr bir dini yönelime sahiptir. Roberts, doğum kontrolünün yasaklanmasının gelecekte muhafazakârların karşılaşacağı ‘en zorlu’ siyasi mücadele olduğuna ve Amerikalıların yanlışlarını görmelerini sağlamak için ‘radikal gelişmecilik’ gerektiğine inanıyor. Trump yönetimi denince akla gelen ilk kelime ilerici olmasa da Roberts'ın modern doğum kontrol yöntemleri yerine yumurtlama takibi ve periyodik takvim takibi gibi doğurganlık farkındalığı girişimlerine devlet desteğinin artırılması lehine çeşitlilik programlarının sona erdirilmesi çağrısında bulunması, onu sosyal politikaları dini bir vizyonla yeniden şekillendirmeye yönelik daha geniş muhafazakâr dürtülerle aynı çizgiye getiriyor.

Roberts’ın ahlaki bir zorunluluk olarak emeğe yaptığı vurgu, J.D. Vance'in Elegy for Hillbilly'deki fikirlerini yansıtıyor. İşsizlik ve bağımlılığın yol açtığı toplumsal çürümeyi belgeleyen Vance, şeytanın boşta gezen ellere iş bulduğuna dair kadim bilgileri benimsiyor. Pratik bir Katolik olarak Vance, Roberts'ın ahlaki düzenin temel direği olarak emek görüşüyle tam bir uyum içinde olacağına hiç şüphe yok.

Vance'in The Dawn's Early Light kitabına yazdığı ön yazıda “Amerikan sağı içinde Roberts'ın saygınlığına ve entelektüel derinliğine sahip hiç kimse muhafazakârlığın gerçekten yeni bir vizyonunu ortaya koymaya çalışmamıştır” şeklindeki kendinden emin ifadeleri kullanması da şaşırtıcı değil. Ancak Vance'in bu sözleri, Cumhuriyetçi Parti içinde bile bazılarını endişelendirmeye yetti. Özellikle ‘arabaları donatma ve silahları doldurma’ çağrısında bulunduğunda, Vance’in söylemi ‘aşırı kavgacı’ olarak görüldü. Pek çok kişiye göre bu, silahlı tırmanış için açık bir çağrıyı andırıyordu. Vance’in Opus Dei ile ilişkileri olan müttefiki Roberts’ın onun coşkulu söyleminden etkilendiği açık.

Vance ve Roberts tarafından teşvik edilen neo-muhafazakârlık, popülist Hıristiyan milliyetçiliğinin bir karışımından ibarettir. Şiddetli, aşırı ve saldırganlığında özür dilemeyen bir siyasi modeldir. Vance'in kendisi de bunu ‘saldırgan muhafazakârlık’ olarak tanımlamıştır. Söylem gelişiminin yörüngesi göz önüne alındığında Vance, provokasyonu siyasi bir silah olarak kullanma konusunda Roberts'ı bile geride bırakmış gibi görünüyor.



Sırrı Süreyya Önder’in ameliyatı bitti, yoğun bakıma alındı

Sırrı Süreyya Önder’in ameliyatı bitti, yoğun bakıma alındı
TT

Sırrı Süreyya Önder’in ameliyatı bitti, yoğun bakıma alındı

Sırrı Süreyya Önder’in ameliyatı bitti, yoğun bakıma alındı

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti üyesi ve Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, dün saat 23.00’da İstanbul’da geçirdiği kalp rahatsızlığı üzerine ambulansla Florence Nightingale Hastanesi’ne kaldırıldı. Ana aort damarında boydan boya yırtılma meydana gelen Sırrı Süreyya Önder, hızlıca ameliyata alındı.

Sırrı Süreyya Önder’in, ana damardaki yırtıkla ilgili operasyonu sabah 07.00’ye doğru sona erdi. Bir süre daha ameliyatta tutulan Sırrı Süreyya Önder, kısa bir süre önce yoğun bakıma alındı. Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu ve cihaza bağlı destek aldığı kaydedildi.

Son bilgi eski HDP milletvekili Hüda Kaya'dan geldi. Kaya, Sırrı Süreyya Önder'in yoğun bakıma alındığını duyurdu. Kaya "Sırrı Süreyya Önder nihayet ameliyathaneden çıkarılıp cihaza bağlı destek alıyor ve yoğun bakıma alındı" dedi.

15 Nisan Salı günü akşam saatlerinde kalp krizi geçiren Önder, ambulansla İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Yapılan tetkiklerde ana aort damarında boydan boya yırtılma tespit edilmesi üzerine acil olarak ameliyata alındı.

Florence Nightingale Hastaneleri Tıbbi Süreçlerden Sorumlu Rektörü Prof. Dr. Çavlan Çiftçi, ameliyatın hayati önemde olduğunu vurgulayarak, “Maalesef kalpten çıkan en büyük, hayati damarın yırtılması... Büyük bir ameliyat. Hastanın hayati tehlikesi hala devam ediyor. Ameliyat 7-8 saat sürecek,” açıklamasını yaptı.

DEM Parti'den ilk açıklama: Ameliyat sürüyor

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, ameliyat süreciyle ilgili kamuoyunu bilgilendirmek üzere hastane önünde bir açıklama yaptı. Doğan, “Hepimiz size iyi haberler verebilmek için dakikalar sayıyoruz. Henüz ameliyat tamamlanmadı. Doktorlar, sürecin uzun olacağını belirtmişti. Şu an her şey öngörüldüğü gibi ilerliyor. Ameliyat bittikten sonra yoğun bakıma alınmasını bekliyoruz,” dedi.

Doğan, ameliyatın halen sürmesinin olumsuz bir işaret olmadığını vurgulayarak, “Ameliyatın uzun süreceği başından beri bekleniyordu. Zor bir vakayla karşı karşıya olduklarını hekimler de söylediler ama bu, başarılı olunamayacağı anlamına gelmez,” ifadelerini kullandı.

Eş genel başkanlar hastanede

DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları da hastaneye gelerek doktorlardan bilgi aldı. Hatimoğulları, hastane önünde yaptığı açıklamada, Önder’e olan inançlarının tam olduğunu dile getirdi.

"Sırrı Süreyya Önder bugün evinde geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu hastaneye kaldırıldı. Aort damarında yırtılma tespit edildi ve acilen ameliyata alındı. Saatlerdir ameliyatta ve ameliyatın uzun süreceği öngörülüyor,” diyen Hatimoğulları, Önder’in geçmişte pek çok zorluğu atlattığını hatırlatarak, “Biz inanıyoruz ki bu badireyi de atlatacak ve sağlıklı bir şekilde hayatına devam edecek” diye konuştu.

Hatimoğulları ayrıca, destek mesajları ileten tüm kurum ve kişilere teşekkür ederek, “Doktorlar, hemşireler, sağlık emekçileri, siyasi parti temsilcileri, milletvekilleri, halkımız ve siz basın mensuplarına teşekkür ediyoruz. Sırrı Süreyya Önder için dayanışma içinde olan herkese minnettarız,” dedi.

Özel'den mesaj

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, dün gece kalp krizi geçiren ve ameliyata alınan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Başkanvekili ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder için "geçmiş olsun" mesajı paylaştı.
 
X hesabından bir paylaşım yapan Özel, "TBMM Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'e geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, acil şifalar diliyorum" dedi. "Sağlık durumunu yakından takip ediyoruz" diyen Özel, "Bir an önce sağlığına kavuşmasını, görevine dönmesini ve herkes için barışı savunmaya devam etmesini diliyorum" ifadelerini kullandı.

Sağlık sorunlarını anlatmıştı

Önder'in kalp krizi geçirmesinin ardından mecliste sağlık sorunlarını anlattığı anlar sosyal medyada gündem oldu. Önder, mecliste sağlık sorunlarını anlattığı anları şu şekilde aktarmıştı:

Bunu söylemek istemezdim ama bir beyne pıhtı attı benim genel kurulu yönetirken. Gittik, işte "Her şer bir hayra gebedir.", pankreasta tümör çıktı. Gittik, aort anevrizması o beyne pıhtı atmasıyla beraber yaşadım. Ağır da bir tedavi görüyorum. Ona rağmen ben bu kadar tahammüllü, bu kadar saygılı ve bu kadar, eee, ayıp bir şey insanın kendisi için bu tanımı kullanmak da, zarafetle yürütmeye çalışırken bu hoyratlık kabul edebileceğim bir şey değil. Yani acaba zarafetimizi, nezaketinizi, edebimizi başka bir şey olarak mı yorumluyorlar duygusuna kapılıyorum.

Önder 3 Mart 2025 tarihinde Habertürk ekranlarında Mehmet Akif Ersoy'a verdiği özel röportajda ağır bir hastalık geçirdiğini aktarmıştı. Yayında, "Bir ağır hastalık süreci geçiriyorum" ifadelerini kullanan Önder, "Hastane servislerinde epey gezdim dolaştım. Bu vesileyle Marmara Üniversitesi'nde Abidin Hocama, Sayın Fahrettin Koca'ya ve Medipol'e, Bilkent Şehir Hastanesi'nde Hasan Hoca'ya, üç dört ayrı merkezde sıkıntılı bir tablom var. Bunlarla boğuşuyorum. Bu şu demek, ufak ufak menzilin gözükmesi demek. Hepimiz ölümlüyüz, ölmeyen kimse varsa ikincisi biz olalım" demişti.