İsrail insansız hava araçları ile Çin savaş uçakları Hindistan-Pakistan gerilim hattına girdi

Rubio, daha geniş çaplı bir çatışma korkusuyla çatışmanın yatıştırılması çağrısında bulundu

Hindistan'ın Keşmir'de bir bölgeye düzenlediği saldırının yol açtığı yıkımın bir kısmı (AFP)
Hindistan'ın Keşmir'de bir bölgeye düzenlediği saldırının yol açtığı yıkımın bir kısmı (AFP)
TT

İsrail insansız hava araçları ile Çin savaş uçakları Hindistan-Pakistan gerilim hattına girdi

Hindistan'ın Keşmir'de bir bölgeye düzenlediği saldırının yol açtığı yıkımın bir kısmı (AFP)
Hindistan'ın Keşmir'de bir bölgeye düzenlediği saldırının yol açtığı yıkımın bir kısmı (AFP)

Hindistan ve Pakistan'ın Perşembe günü karşılıklı olarak insansız hava aracı saldırısı suçlamalarında bulunması, iki nükleer güce gerilimi düşürme çağrısında bulunan uluslararası toplumun endişelerine yol açtı. İki ülke arasında son yirmi yılın en kötü gerginliğinin yaşanmasından bir gün sonra İslamabad, Hindistan tarafından fırlatılan İsrail yapımı insansız hava araçlarının düşürüldüğünü doğruladı ve Çarşamba günü Pakistan'a yönelik saldırılarda Yeni Delhi tarafından kullanılan Rafale jetlerini düşürmek için kullanıldığına inanılan “Çin yapımı” savaş uçaklarının performansını övdü.

dfgthy
Pakistan'da 8 Mayıs'ta Karaçi'de Hindistan saldırılarını kınayan gösterinin bir bölümü (AFP)

Hindistan ve Pakistan orduları, Hindistan'ın Pakistan'a düzenlediği ve her iki taraftan da çoğu sivil en az 48 kişinin ölümüne neden olan bir dizi saldırının ardından Çarşamba günü karşılıklı ağır topçu ateşi açtı. Yeni Delhi, saldırıların Keşmir'in kendi kontrolü altındaki bölümünde 22 Nisan saldırısını gerçekleştirmekle suçladığı grubu hedef aldığını söyledi.

İsrail İHA'ları

Sınır kenti Lahor'da Perşembe gününe aralıklı patlamaların sesiyle uyanırken Yeni Delhi, kentte konuşlandırılan hava savunma sistemlerinin "etkisiz hale getirildiğini" bildirdi.

Hindistan bunu, kendi topraklarındaki “askeri hedefleri” hedef alan Pakistan füzeleri ve insansız hava araçları tarafından bir gecede gerçekleştirilen saldırıya yanıt olarak yaptığını söyledi.

Pakistan ordusu ise, İslamabad'ın ikiz şehri Rawalpindi örneğinde olduğu gibi, bazıları askeri ya da istihbarat karargahı olan en az dokuz şehre Hindistan tarafından fırlatılan 25 İsrail yapımı insansız hava aracını düşürdüğünü açıkladı. Pakistan ordu sözcüsü saldırıda Lahor yakınlarında bir sivilin öldüğünü ve dört askerin de yaralandığını açıkladı. 

Bölge sakinleri sosyal medyada kanat açıklığı yaklaşık iki metre olan insansız hava aracının enkazının fotoğraflarını paylaştı.

Hindistan Savunma Bakanlığı, Hindistan silahlı kuvvetleri başta Lahor olmak üzere Pakistan'ın çeşitli yerlerindeki radarları ve hava savunma sistemlerini hedef aldığını kaydetti.

Pakistan ordusu, İsrail yapımı Harop saldırı helikopterleriyle yapılan saldırıya atıfta bulunarak Hindistan'ın “yeni saldırganlık eylemini” kınadı.

Rawalpindi'de bir sivil savunma çalışanı olan Wajid Khan AFP'ye şunları söyledi “İnsanları hala uçan dronlar olduğu konusunda bilgilendirmek istiyorum. İnsanlar paniğe kapılmamalı ve evlerinde kalmalı.” 

Bu arada, sivil havacılık otoritesi ülkenin ekonomik başkenti Karaçi'deki havalimanının Perşembe gününün neredeyse tamamında kapalı olduğunu duyururken, İslamabad ve Lahor da dahil olmak üzere üç havalimanı kısa bir aradan sonra yeniden açıldı.

Çinli savaş uçakları

İslamabad Perşembe günü Hindistan hava sahasında “beş Hint uçağını düşürdüğünü” doğrularken, AFP'ye konuşan Hintli bir güvenlik kaynağı daha fazla ayrıntı vermeden üç savaş uçağının imha edildiğini söyledi.

Pakistan Dışişleri Bakanı İshak Dar parlamentoya yaptığı açıklamada, İslamabad'ın Çin yapımı J-10C savaş uçaklarının Çarşamba günü şafak vakti Hindistan'ın hava saldırılarını püskürtmeye katıldığını ve sınır yakınlarında üçü Fransız yapımı Rafale jeti olmak üzere beş savaş uçağını düşürdüğünü söyledi.

Dar, ülkesinin Çin'i gerilimin tırmanması konusunda bilgilendirdiğini ve Çin'in İslamabad Büyükelçisi Jiang Zaidong'un askeri operasyonların başlamasından hemen sonra sabah saat 4'te dışişleri bakanlığını ziyaret ettiğini söyledi. Pekin bu gelişmeden haberdar olmadığını söyledi.

'Terörist kampları'

Keşmir'in Hindistan tarafında 22 Nisan'da meydana gelen ve 26 sivilin ölümüne yol açan saldırıyı takip eden günlerde, iki ülke arasındaki fiili sınırı oluşturan Kontrol Hattı'nın (LoC) her iki tarafındaki iki ordu, geceleri hafif silahlarla karşılıklı ateş etmeye başladı. Zamanla çatışma daha da şiddetlendi ve 1947'de ülkenin bölünmesinden bu yana kavgalı olan iki ülke arasında Çarşamba günü gün boyunca çatışmalar devam etti. Uzmanlar, karşılıklı ateş açmadaki şiddet düzeyinin iki ülkede yirmi yılı aşkın bir süredir görülmediğine inanıyor.

Keşmir saldırısını henüz üstlenen olmasa da Yeni Delhi saldırıyı Pakistan merkezli Leşker-i Tayyibe (LeT) örgütüne atfederken Pakistan'ı da suçladı.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin söz verdiği üzere, Savunma Bakanı Rajnath Singh'e göre ordusu Keşmir saldırısına Leşker-i Tayyibe'nin dokuz terörist kampını imha ederek karşılık verdi ve tehlikeyi halktan ya da sivil bölgelerden uzaklaştırdı. Ancak Hindistan'ın Pakistan'ın Keşmir ve Pencap bölgelerinde altıdan fazla kente attığı füzeler ve ihtilaflı sınır boyunca yaşanan karşılıklı ateş sonucunda, ordunun son verilerine göre Pakistan tarafında 31 kişi öldü, 57 kişi de yaralandı.

fgbhyju
Hindistan'ın Keşmir'de bir bölgeye düzenlediği saldırının yol açtığı yıkımın bir kısmı (AFP)

Muridke sakini Mohammad Khurram AFP'ye konuştu: “Sanki deprem olmuş gibi korktum.”

Keşmir'in Pakistan kesimindeki büyük Muzafferabad kentinde, Hindistan'ın bir camiye düzenlediği baskının ardından birkaç ev hasar gördü ve bölge sakinleri kaçmaya başladı. Pakistan ordusu da Keşmir'deki bir hidroelektrik barajının Hindistan saldırısıyla vurulduğunu bildirdi.

Hindistan aralarında üç kadın ve beş çocuğun da bulunduğu 16 kişinin öldüğünü açıkladı. 29 yaşındaki Madasar Chaudhary şunları söyledi: “İlk top mermisi düştüğünde kız kardeşim evdeydi. Komşusunun evinden iki çocuğun çıktığını görmüş ve onlara içeri girip sığınmaları için bağırmış...Ancak şarapnel parçalarıyla vuruldular ve öldüler.”

Washington'dan gerilimi düşürme çağrısı

Diplomatik düzeyde birçok ülke her iki ülkeye de itidal çağrısında bulundu. ABD Başkanı Donald Trump şunları söyledi: “Durmalarını istiyorum.” Şerif'in ofisinden yapılan açıklamaya göre ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio Perşembe günü Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif'i arayarak Hindistan ve Pakistan'ın çatışmayı yatıştırmak için yakın işbirliği içinde çalışması gerektiğini vurguladı.

Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, Tahran'ın arabuluculuk çabalarının bir parçası olarak Hindistan'ı ziyaret eden İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi'ye Yeni Delhi'nin “yeni bir tırmanmaya neden olma niyetinde olmadığını” söyledi. Pakistan tarafından yapılacak herhangi bir saldırıya “çok sert bir karşılık” verileceğini de sözlerine ekledi.



Avrupalıların yarısından fazlası Rusya ile savaş ihtimalini yüksek görüyor

Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
TT

Avrupalıların yarısından fazlası Rusya ile savaş ihtimalini yüksek görüyor

Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)

Avrupa’da yaşayan çok sayıda kişi, Rusya ile savaş çıkma riskinin yüksek olduğuna inanıyor. Bu sonuç, Fransız Le Grand Continent dergisinin bugün yayımladığı bir anketle ortaya çıktı.

Ankete, Avrupa Birliği’nin (AB) 9 ülkesinden toplam 9 bin 553 kişi katıldı. Katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 51), önümüzdeki yıllarda ülkeleri ile Rusya arasında savaş çıkma olasılığını ‘yüksek’ veya ‘çok yüksek’ olarak değerlendiriyor.

Anketin yapıldığı ülkeler arasında Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Polonya, Portekiz, Hırvatistan, Belçika ve Hollanda bulunuyor. Her ülkede binin üzerinde kişiyle görüşülerek kapsamlı bir örneklem oluşturuldu.

Kasım ayı sonunda Cluster 17 platformu, Fransız Le Grand Continent dergisi için vatandaşlara şu soruyu yöneltti: “Sizce önümüzdeki yıllarda Rusya, ülkenizle savaşabilir mi?”

Anket sonuçları, açık bir çatışma riskine dair algının ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini ortaya koydu.

Rusya ve müttefiki Belarus’a komşu olan Polonya’da katılımcıların yüzde 77’si bu riski ‘yüksek’ veya ‘çok yüksek’ olarak değerlendirdi. Fransa’da bu oran yüzde 54, Almanya’da ise yüzde 51 oldu. Buna karşılık, İtalya’da ankete katılanların yüzde 65’i riski ‘düşük’ veya ‘hiç yok’ olarak gördü.

Aynı ankete göre, katılımcıların büyük çoğunluğu (yüzde 81) önümüzdeki yıllarda Çin ile savaş çıkacağına inanmadıklarını belirtti.

Anket ayrıca, katılımcıların ülkelerinin Moskova’ya karşı askeri kapasitesine dair şüphelerini de ortaya koydu. Katılımcıların üçte ikisinden fazlası (yüzde 69), ülkelerinin Rus saldırısına karşı ‘hiçbir şekilde’ veya ‘büyük ölçüde’ savunma yapamayacağını düşündüğünü söyledi.

Fransa, listede nükleer silahlara sahip tek ülke olarak öne çıkarken, Fransız katılımcıların yüzde 44’ü ülkenin ‘bir dereceye kadar’ veya ‘makul ölçüde’ kendini savunabileceğini belirtti. Buna karşılık Belçika, İtalya ve Portekiz’de katılımcıların ezici çoğunluğu (sırasıyla yüzde 87, yüzde 85 ve yüzde 85) ülkelerinin savunma kapasitesine sahip olmadığını ifade etti.


Tahran, bölgeye Türkiye kapısından mı dönüyor?

Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
TT

Tahran, bölgeye Türkiye kapısından mı dönüyor?

Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)

Hasan Fahs

İran liderliği ve yetkililerinin bugünlerde öncelikli işi, İran Silahlı Kuvvetleri’nin toparlandığının, kendilerine karşı başlatılabilecek herhangi bir saldırı veya savaşa karşı tamamen hazır olduğunun, savunma ve saldırı kabiliyetlerinin haziran ayındaki İsrail-Amerikan saldırısından önceki seviyeleri aştığının altını çizmek gibi görünüyor. Ayrıca, herhangi bir yeni saldırıya karşılık olarak hızlı ve kararlı saldırılar düzenlemekten çekinmeyeceğini de belirtiyorlar.

 

Bu açıklamalara ve tutumlara rağmen, liderliği ve yetkilileriyle birlikte Tahran, bu saldırının olası iç yansımaları konusunda beslediği derin korku ve endişeleri gideremedi. Zira bu yansımalar, iç huzursuzluk ve iç savaş senaryoları anılarını canlandırabilir. Bu durum, güvenlik güçleri ile askeri kuvvetlerin, ister güneydoğu İran'daki Sistan-Belucistan, ister batıdaki Kürdistan veya kuzeydeki Azerbaycan olsun, bu tür olaylara sahne olma ihtimali yüksek görülen sınır bölgelerinde uyguladığı proaktif güvenlik önlemlerini açıklıyor.

Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı Muhammed Bagır Galibaf'ın ziyaretlerinin ardından, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani'nin Pakistan'ın başkenti İslamabad'a yaptığı ziyaret, açıklandığı gibi ikili ilişkileri, ticari ve ekonomik iş birliğini güçlendirme hedefleriyle sınırlı tutulamaz. Zira Tahran, herhangi bir huzursuzluk veya İsrail ya da Amerikan askeri saldırısı durumunda, Pakistan topraklarından faaliyet gösteren Beluç grupların Pakistan ile ortak sınır bölgelerinde bu kez farklı faaliyetlerde bulunmalarından endişe ediyor. Bilhassa İslamabad ve Washington'daki askeri liderler arasındaki artan iş birliği ve koordinasyon göz önüne alındığında, İran’ın bu tür sonuçları önlemek için Pakistan ile çok yönlü tarihi bağlarına güvenmesi, bu ziyaretlerin en üst düzeyde tekrarlanmasının temel nedeni.

Öte yandan, Tahran'ın son günlerde, Kürdistan Bölgesi sınırına yakın Batı İran'da gerçekleştirdiği, yeni ve gelişmiş füze ve savunma sistemlerini kullandığı kara tatbikatları ile tatbikatlar sırasında İran'ın bu mevzilere yönelik füze saldırılarının hem yalanlanmasının hem de doğrulanmasının yarattığı belirsizlik, Tahran'ın stratejik derinliğine yönelik tarihsel olarak kendisi için bir endişe kaynağı olan gerçek, kalıcı bir tehditten korktuğunu gösteriyor. Zira bu tatbikatlar, İran sınırına yakın Süleymaniye şehri içinde Komala Partisi ve PJAK örgütüne bağlı İranlı Kürt muhalif grupların yanı sıra ABD ordusuna bağlı paraşütçülerin varlığına, İsrail’in istihbarat örgütü Mossad’ın bölgenin başkenti Erbil'de aktif olarak faaliyet göstermeye geri döndüğüne dair sızıntılar ile aynı zamana denk geldi. İran açısından bu, daha önce Bağdat hükümetiyle imzaladığı ve sınır bölgesinin bu gruplardan temizlenmesi anlaşmasının açıkça ihlali anlamına geliyor.

Bu gelişmeler sırasında, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Suud bin Muhammed es-Sati ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Tahran’ı ziyaret etti ve İranlı yetkililerle kapsamlı görüşmeler gerçekleşti. Her iki tarafın da temasları, İran ile Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'den Kafkasya ve Orta Asya'ya uzanan bölgede örtüşen çıkarlarla ilgili konulara odaklandı.

Bölgenin en önemli iki oyuncusunun bu ziyaretleri aracılığıyla Tahran, Lübnan'da Hizbullah'ın aldığı darbe ve Suriye rejiminin devrilmesinin ardından kaybettiği bölgesel nüfuzunu yeniden inşa etmeyi hedefliyor. Görüşmelerin ikili, ekonomik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesini ele aldığına yönelik açıklamalara rağmen, Suudi ve Türk ziyaretçilerin gerçekleştirdiği temasların, İran Dışişleri Bakanı'nın Suriye ve Lübnan dosyaları özel temsilcisi Muhammed Rıza Şeybani'nin katılımı ve Arakçi ile görüşmesinin devamında Suudi ziyaretçiyle özel bir görüşme yapmasından da anlaşılacağı üzere, açıkça bölgesel bir boyutu da vardı. Bu arada, Fidan'a eşlik eden heyet ise Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile diğer ilgili birimlerde Suriye dosyasından sorumlu yetkilileri de içeriyordu.

İranlı çevrelere göre, Türkiye'nin bu aşamada Tahran'a yönelik açılımı, Ankara ile Tel Aviv arasında çıkar çekişmesi ve bir çatışma tehdidi oluşturan artan gerilimin sonucu gibi görünüyor.  Ankara, Tel Aviv'in Suriye sahasında kendi nüfuzunun devam etmesini kabul etmeyeceği gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyor. Tel Aviv ayrıca, Türkiye'nin, Başkan Trump tarafından açıklanan barış anlaşmasının ikinci aşamasında Gazze Şeridi'ni yönetecek uluslararası güce katılmasının da önünü kesmeye çalışıyor. Bu, Ankara'nın daha önce Aksa Tufanı çatışmasının patlak vermesinin ardından daha ilk ayda önerdiği bir projeydi. Dolayısıyla Türkiye, Ortadoğu'daki rolünü giderek daha fazla tehdit eden İsrail emellerine karşı bir denge unsuru olarak, Tahran ile Şam'daki yeni rejim arasındaki uçurumu kapatmada rol oynamayı düşünüyor olabilir.

Buna karşılık Tahran, Türkiye ile yenilenen koordinasyonu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın beklenen ziyaretini ekonomik bağları güçlendirmek ve ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarmak için kullanmaya çalışıyor. Bu, ekonomik yaptırımların etkisini azaltmaya yardımcı olacak bir koridor sağlayacaktır. Dahası İran iki ülke arasında yeni bir kara koridoru açma konusunda anlaşarak Türkiye ile jeo-ekonomik bir atılım da gerçekleştirdi. Bu koridor, İran ile Kafkasya ve Kuzey Avrupa arasında bağlantı görevi görecek ve Azerbaycan'ın şu anda yeni olan Trump Koridoru'nun bir parçası olarak açacağı, Ermenistan topraklarından da geçecek Zengezur Koridorunun gelecekte alternatifi olma potansiyeline de sahip.

Öte yandan İran, Ankara'ya, Türkiye'nin bölgesel nüfuzunu sınırlamadaki olumsuz rolünü ve Suriye'de yaşadığı ve gücünü zayıflatıp azaltan kayıpları unutmadığı yönünde açık ve doğrudan bir mesaj da gönderiyor. Bu nedenle Türkiye, bu dönemde İran'ın olası iş birliğine ister Tel Aviv ile Azerbaycan iş birliğini ister Kürt muhalif PJAK örgütüne sağladığı desteği kısıtlayarak, İran'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet eden pratik adımlarla karşılık vermeli. Bu durum, PKK’nin desteklemekle suçlanan Tahran'ın, Türk hükümeti ile PKK arasındaki uzlaşmayı teşvik edip memnuniyetle karşıladığı göz önüne alındığında özellikle önemli.

Türkiye'nin bölgede karşı karşıya olduğu siyasi engellemeler ve jeopolitik baskılar, Tahran ile yakınlaşmayı ve geride kalan nüfuzundan faydalanma girişimlerini stratejik bir zorunluluk haline getiriyor. Aynı durum, bölgesel rolünü yeniden kazanmaya ve nüfuzunu yeniden tesis ederek Amerikan baskısına, kendisine ve müttefiklerine yönelik İsrail saldırılarına karşı konumunu güçlendirmeye çalışan Tahran için de geçerli.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Etiyopya, Mısır'ı Afrika Boynuzu'nda ‘istikrarsızlaştırma kampanyası’ yürütmekle suçluyor

Rönesans Barajı (Reuters)
Rönesans Barajı (Reuters)
TT

Etiyopya, Mısır'ı Afrika Boynuzu'nda ‘istikrarsızlaştırma kampanyası’ yürütmekle suçluyor

Rönesans Barajı (Reuters)
Rönesans Barajı (Reuters)

Etiyopya Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır’ı Afrika Boynuzu bölgesinde ‘Etiyopya’yı hedef alan bir istikrarsızlaştırma kampanyası yürütmekle’ ve ‘gerilimi artırmaya zemin hazırlamakla’ suçladı.

İki ülke arasında Mavi Nil üzerindeki Rönesans Barajı konusunda süren anlaşmazlığa atıfta bulunan bakanlık, açıklamasında Mısır’ın ‘Afrika Boynuzu’nda Etiyopya’yı merkeze alan, ancak onunla sınırlı olmayan bir istikrarsızlaştırma kampanyası yürüttüğünü’ savundu.

Bakanlık, Mısır’ın ‘diyaloğu reddettiğini ve gerilimi artırma niyetini açıkça ortaya koyan düşmanca söylemini yoğunlaştırdığını’ iddia etti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise dün yaptığı açıklamada, ülkesinin Etiyopya’nın Rönesans Barajı’na ilişkin tek taraflı adımlarını reddettiğini yineleyerek, “Etiyopya’nın uygulamaları tüm Afrika kıtasının istikrarını tehdit eden ciddi bir tehlike oluşturuyor” dedi.

Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanlığı da geçen ay yaptığı açıklamada, Etiyopya’nın baraj yönetiminde ‘tek taraflı ve kontrolsüz uygulamalarını’ sürdürdüğünü, bunun ‘havza ülkelerinin hak ve çıkarlarını tehdit eden ciddi riskler barındırdığını’ vurguladı.

Etiyopya, milyarlarca dolara mâl olan dev Rönesans Barajı’nın inşasına Nil Nehri üzerinde 2011 yılında başladı. Mısır ise projeyi, Afrika’nın en uzun nehrindeki tarihi su haklarını tehdit eden bir girişim olarak görüyor.

Afrika Birliği (AfB) arabuluculuğunda Mısır ile Etiyopya arasında yürütülen müzakereler Nisan 2021’de sonuçsuz kalmış; bunun üzerine Kahire, Addis Ababa’ya baskı uygulanması için konuyu Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne taşımıştı.