Vatikan diplomasisi Moskova ve Kiev arasında tıkanan müzakereleri çözmeyi başarabilecek mi?

Papa 14. Leo, ABD Başkan Yardımcısı Vance ve Dışişleri Bakanı Rubio ile bir araya geldi. Avrupa 'dışarıda kalmaktan' korkuyor.

Papa 14. Leo, Vance ve eşi Usha ile 19 Mayıs'ta Vatikan'da bir araya geldi (AP)
Papa 14. Leo, Vance ve eşi Usha ile 19 Mayıs'ta Vatikan'da bir araya geldi (AP)
TT

Vatikan diplomasisi Moskova ve Kiev arasında tıkanan müzakereleri çözmeyi başarabilecek mi?

Papa 14. Leo, Vance ve eşi Usha ile 19 Mayıs'ta Vatikan'da bir araya geldi (AP)
Papa 14. Leo, Vance ve eşi Usha ile 19 Mayıs'ta Vatikan'da bir araya geldi (AP)

Papa 14. Leo ile ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance arasında pazar günü Papa'nın göreve başlaması münasebetiyle düzenlenen ayinin ardından gerçekleşen tokalaşma sonrası dün sabah Vatikan'a dönen Vance, yeni Papa ile kapalı kapılar ardında 40 dakikalık bir görüşme gerçekleştirdi. ABD Başkan Yardımcısı, bu görüşmenin hemen ardından doğrudan Vatikan Dışişleri Bakanı Monsenyör Paul Richard Gallagher'in yanına giderek ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun da katılımıyla uzun bir görüşme yaptı.

“ABD’ye davet”

ABD yönetiminin göçmen politikaları nedeniyle merhum Papa Francis tarafından eleştirilen Vance, Papa 14. Leo'ya Başkan Donald Trump ve First Lady Melania'nın kendisini ABD'ye davet ettiğini bildiren bir mektubu iletti. Vatikan tarafından yayınlanan bir video kaydına göre ilk Amerikalı papa olan 14. Leo mektubu aldı ve ‘bir ara’ dediği duyuldu.

u78ı
Papa 14. Leo, Rubio ve Vance ve eşleriyle birlikte 19 Mayıs'ta Vatikan'da çekilen bir fotoğraf (AP)

Vatikan kaynakları görüşmenin iki taraf arasındaki dostane ilişkiler çerçevesinde gerçekleştiğini ve tarafların bu ilişkilerin iyi seyrinden ve Kilise ile Devlet arasındaki iyi iş birliğinden duydukları memnuniyeti dile getirdiklerini söyledi. Görüşmelerde kilise faaliyetleri ve din özgürlüğü açısından özel önem taşıyan bir dizi konunun ele alındığını belirten kaynaklar, iki tarafın ayrıca bazı acil uluslararası meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunarak çatışma bölgelerinde uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk hükümlerine saygı gösterileceği ve ilgili tarafların çatışmaları sona erdirmek için barışçıl çözümler bulacağı yönündeki umutlarını ifade ettiklerini aktardı. Kaynaklara göre, Papa ve Vance arasındaki görüşme önce baş başa gerçekleşti, ardından görüşmeye ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve sonrasında da Vance ve Rubio’nın eşleri katıldı.

Vatikan’ın arabuluculuğu

Vatikan'daki diplomatik gözlemcilere göre Washington'ın pazar günü Papa'nın girişimiyle Vatikan tarafından açıklanan Rusya ve Ukrayna arasında barışçıl müzakerelere ev sahipliği yapma teklifinin ayrıntılarını bilmek istemesinden dolayı ABD’nin bu görüşmeyi dün sabah yapmayı istedi. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Papa 14. Leo ve ardından İtalya'nın başkenti Roma’da ABD Başkan Yardımcısı Vance ile yaptığı uzun görüşmenin ardından bu girişime yanıt vermekte gecikmezken, ABD heyetinin çevrelerinden Washington'ın bu girişimi memnuniyetle karşıladığı sızıyordu. Zelenskiy, Vance ile görüşmesinin ardından X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, ‘Ukrayna'nın Rusya ile gerçek müzakerelere hazır olduğunu, ancak öncelikle koşulsuz bir ateşkese varılması gerektiğini’ ifade etti.

cdfvgthy
Zelensky ile Papa arasında 18 Mayıs'ta gerçekleşen görüşmeden bir kare (AFP)

Vatikan’ın eski Dışişleri Bakanı Pietro Parolin, cuma günü İstanbul'da Rusya ve Ukrayna heyetleri arasında yapılan müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasını bir ‘felaket’ olarak nitelendirdi. Parolin, Papa 14. Leo'nun Moskova ve Kiev arasında doğrudan müzakerelere ev sahipliği yapmayı ve gerekli tüm garantileri sağlamayı teklif ettiğini açıkladı.

Parolin, özellikle İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un Papa 14. Leo'nun göreve başlama törenine katılması ve ardından İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile görüşmesi nedeniyle Vatikan'ın İsrail ve Filistinliler arasında benzer görüşmelere ev sahipliği yapma olasılığı sorulduğunda, “Böyle bir girişim için koşullar henüz mevcut değil” yanıtını verdi.

Avrupa’nın ‘dışarıda bırakılma’ korkusu

Öte yandan Avrupalı diplomatik kaynaklar, Avrupa’nın en etkili ülkeleri olan Fransa, Almanya, Polonya, İngiltere ve daha sonraki aşamada İtalya'nın liderleri tarafından geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen yoğun çabaların ve temasların, Avrupa'nın Ukrayna'daki savaşı sona erdirmeye yönelik herhangi bir müzakerede ötekileştirilmemesini sağlamayı amaçladığını söyledi.

dfgthyju
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron, cuma günü Tiran'da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’ne katıldı (EPA)

Washington'ın Avrupa’yı, çerçevesi, koşulları ve yeri belirlenme aşamasına gelen Rusya-Ukrayna müzakerelerinin dışında tutma eğiliminin Avrupa ülkeleri arasında giderek artan endişelere yol açtığını belirten kaynaklar başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinin Trump tarafından geçtiğimiz hafta başlarında Avrupa tarafını bilgilendirmeden Moskova ve Kiev arasında İstanbul'da doğrudan müzakereler yapılacağını duyurmasından ve bağışçı ülkelerin Ukrayna'ya yardım için sarf ettiği çabaları görmezden gelmesinden duyduğu rahatsızlığa işaret etti.

Almanya Başbakanı Friedrich Merz Roma'da yaptığı açıklamada, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ukrayna’daki savaşı mümkün olan en kısa sürede sona erdirmek için birlikte çalışmaya kararlı olduklarına inandığını, ancak daha fazla koordinasyona ihtiyaç olduğunu söyledi.

efrgty
Macron, Starmer, Tusk ve Merz Ukrayna'nın başkenti Kiev’i ziyaret etti, 10 Mayıs 2025 (EPA)

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e eşlik eden diplomatik bir kaynak, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İngiltere Başbakanı Keir Starmer ve Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in perşembe günü Arnavutluk'un başkenti Tiran'dan ABD Başkanı Trump ile telekonferans aracılığıyla yaptıkları görüşmenin ardından bu üç Avrupalı liderin, Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le yapacağı telefon görüşmesinden önce üç temel konuyu açıklığa kavuşturmak üzere Trump'la konuşmaları gerektiğini vurguladıklarını söyledi.

Diplomatik kaynağın aktardığına göre bu üç temel konu şunlar:

1- Rusya Devlet Başkanı Putin’in 2022 yılında yaptıklarını gerçekleştirecek güce ve araçlara sahip olduğu yönündeki açıklamalarından sonra Beyaz Saray'ın başındaki ismin Putin'le yapacağı görüşmelere ilişkin niyetini öğrenmek.

2- Moskova'nın ateşkes ve barışçıl müzakerelerin başlatılması çağrısına yanıt vermemesi durumunda Rusya ve bazı müttefiklerine yönelik yeni ve sert bir yaptırım paketi hazırlamak.

3- Avrupa'nın müzakerelerden dışlanmayacağına dair garanti almak.



Trump ve Netanyahu… ‘Kişisel anlaşmazlıktan’ daha fazlası

Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)
Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)
TT

Trump ve Netanyahu… ‘Kişisel anlaşmazlıktan’ daha fazlası

Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)
Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı, 7 Nisan 2025 (AFP)

Michael Horowitz

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz iki hafta boyunca İsrail'i diken üstünde durmak zorunda bıraktı. Başkan Trump’ın İsrail hükümetini defalarca kez şaşırtması, ülkenin liderleri arasında perde arkasında belki sessizce ama açıkça hissedilir bir endişenin artmasına yol açtı.

İlk şok, Trump'ın İran destekli Husilerle beklenmedik bir ateşkes ilan etmesiyle yaşandı. Ateşkesin duyurulması, Husilerin İsrail'in Ben Gurion Uluslararası Havaalanı'na düzenlediği füze saldırısına karşılık olarak İsrail'in Sana Havaalanı'na büyük bir saldırı düzenlemesinden sadece birkaç dakika sonraydı. Basında yer alan birçok habere göre İsrail, açıklanmasından önce ateşkesten haberdar edilmedi. Kısa süre sonra anlaşmanın, Husilerin İsrail'e yönelik bugün de devam eden saldırılarının durdurulmasına ilişkin herhangi bir atıfta bulunmadığı anlaşıldı.

Ama bu sadece bir başlangıçtı.

ABD Başkanı’nın Körfez ülkelerine yaptığı ziyaretle birlikte, İsrail'e yönelik sürprizleri de devam etti. Bu sürprizler, İsrail'in uzun süredir güvenliğine tehdit ve Türkiye'nin adamı olarak gördüğü Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile yapılan görüşme ile doruğa ulaştı. Daha da kötüsü Trump, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı bir kez daha överken, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da Ukrayna konusunu görüşmek üzere Türkiye'yi ziyaret etti. Fakat muhtemelen görüşmeler bunun ötesine geçti.

Trump, Ahmed eş-Şera’yı ‘oldukça çekici biri’ olarak tanımlamakla kalmadı, İsrail tarafının şaşkınlığı arasında Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasına ilişkin sürpriz bir açıklamada bulundu. Bu kararın öncesinde, açıklamadan önceki günlerde bile ABD yönetiminin böyle bir adım atmaya niyetli olduğuna dair herhangi bir işaret yoktu.

Şara’ya karşı katı bir tutum sergileyen İsrail hükümeti, yaptırımları kaldırmak bir yana, bunu Şam'a karşı bir koz olarak kullanmak için sürdürülmesi gereken hayati bir araç olarak görüyordu. Ancak bu karar, ABD Başkanı'nın İsrail ile Suriye arasında normalleşme sürecini zorlamaya niyetli olduğunu açıkça yansıtıyordu.

Böyle bir gelişme uzun vadede geniş çaplı faydalar sağlayabilir ve büyük bir diplomatik başarı olur. Ancak İsrail’in mevcut hükümeti, İbrahim Anlaşmaları’nı Suriye'yi de kapsayacak şekilde genişletmeye hiçbir zaman ilgi göstermedi.

Böyle bir gelişme uzun vadede geniş çaplı faydalar sağlayabilir ve büyük bir diplomatik başarı olur. Ancak İsrail’in mevcut hükümeti, İbrahim Anlaşmaları’nı Suriye'yi de kapsayacak şekilde genişletmeye hiçbir zaman ilgi göstermedi.

Trump'ın Katar ziyaretiyle birlikte, İsrail'de Doha'nın ABD Başkanı üzerindeki potansiyel etkisine ilişkin endişeler arttı. Bu endişeler, Amerikan basınında Katar'ın Başkan'a lüks bir uçak hediye ettiğine dair haberler çıktıktan ve özellikle de Trump'ın “Sadece bir aptal böyle bir hediyeyi reddeder” sözlerinden sonra daha da arttı. Bu durum, Katar'ın Trump yönetimindeki karar alma mekanizmalarında yeniden yer edindiğine dair İsrail'in şüphelerini artırdı.

Amerikan basınında, Trump'ın Netanyahu'yu, hükümeti Gazze'deki savaşı sona erdirmezse artık İsrail'in yanında yer almayacağı yönünde tehdit ettiğine dair haberler de yer aldı.

Bu gelişmeler, Gazze Şeridi’ndeki savaşta çok hassas bir döneme denk geldi. Beklenmedik bir başka gelişmeyle ABD yönetimi, savaşı sona erdirmek ve kalan rehineleri kurtarmak için yürütülen müzakerelerin çıkmaza girdiği bir dönemde, ABD vatandaşı İsrailli asker Edan Alexander'ı serbest bırakması için Hamas'a baskı yapmayı başardı. Kısa süre sonra ABD yönetiminin bir kez daha İsrail'i saf dışı bırakarak, Hamas'la doğrudan görüşmeler yaptığı ve yaklaşan ziyaret öncesinde bir iyi niyet jestine ihtiyaç duyduğuna ikna ettiği anlaşıldı.

Ancak iki durumu birbirinden ayırmak önemli. Bunlardan birincisi anlaşma, İsrail hükümetini şaşırtmış ve stratejik çıkarlar arasında büyüyen bir uçurumun altını çizmiş olsa da İsrail halkı tarafından geniş çapta memnuniyetle karşılandı. Ateşkese varılması talebiyle düzenlenen halk protestoları, İsrail'in çıkarlarını Netanyahu'nun değil, Trump'ın daha iyi temsil ettiğine dair sinyaller vermeye başladı. Bu durum, protesto hareketi ve rehinelerin aileleri arasında, çoğu İsraillinin arzuladığı şeyi gerçekleştireceği umuduyla ABD Başkanı’na doğru artan bir eğilim olduğunu da teyit etti.

Kişisel kriz mi?

ABD ile İsrail arasında kamuoyu önünde yaşanan bir dizi gerilim ve Trump'ın İsrail'i seyahat programından çıkarma kararı, Başkan Trump ile Başbakan Binyamin Netanyahu arasında kişisel bir kriz olduğuna dair spekülasyonları körükledi. Her iki lider de ‘şahsi’ diplomasi tarzlarıyla tanınıyor ve bu tarzlarında önemli politikalardan ziyade ‘kişiler arasındaki kimyaya’ önem veriyor ya da en azından ilişkilerini böyle göstermeye çalışıyorlar.

Ancak gerçekte durum muhtemelen daha da karmaşık. Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkiyi güçlü bir kişisel ilişki olarak tasvir etmek, her ne kadar kamuoyu önünde öyleymiş gibi davranma konusunda şüphesiz iyi olsalar da birbirleriyle gerçekten dost olmadıklarını gösteren -bu yazarın daha önce belgelediği- birçok göstergeyi göz ardı etmek olur.

Böyle bir tasvir Donald Trump'ı motive eden şeyin özünü gözden kaçırıyor. Trump'ın dış politikaya yaklaşımı geleneksel jeopolitik çıkarlara, köklü ittifaklara ve tutarlı bölgesel dinamiklere değil, ister ‘anlaşmalar’ ister ABD ekonomisine yatırım akışı şeklinde olsun, medya etkisi yüksek ikili ‘kazanımlar’ arayışına dayanıyor.

Trump, Ahmed eş-Şara’yı ‘oldukça çekici biri’ olarak tanımlamakla kalmadı, İsrail tarafının şaşkınlığı arasında, Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasına ilişkin sürpriz bir açıklamada bulundu.

Trump, Ortadoğu turunun sonunda Abu Dabi'den ayrıldıktan sonra Air Force One uçağında gazetecilere açıklamalarda bulunurken, 16 Mayıs 2025 (AFP)Trump, Ortadoğu turunun sonunda Abu Dabi'den ayrıldıktan sonra Air Force One uçağında gazetecilere açıklamalarda bulunurken, 16 Mayıs 2025 (AFP)

Aslında Başkan Trump'ın, uluslararası ilişkiler uzmanlarının uzun vadede hayati önem taşıdığını düşündüğü birçok konuda belirli bir ideolojisi yok. Eğer somut bir ‘sonuç’ elde etme olasılığı varsa ister Husiler ister Taliban ister Hamas isterse İran ya da Rusya olsun, herhangi bir tarafla diyalog kurmaya hazır. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump için önemli olan, niteliği ne olursa olsun ve nereden gelirse gelsin ‘anlaşmalar’ ve ‘zaferler’ elde etmektir.

Bu anlayışla Trump ve Netanyahu arasındaki anlaşmazlık, -yakın ilişkileri aslında medya tüketimi için olduğundan- şahsi hayal kırıklığından değil, Netanyahu'nun Trump'a istediğini, yani ‘kazanımlar’ ve ‘anlaşmalar’ sunamamasından kaynaklanıyor. ABD Başkanı, İsrail'in Gazze Şeridi ve Suriye ile ilgili anlaşmaları reddettiğini, İran ile bir anlaşma ihtimaline karşı çıktığını ve Suudi Arabistan ile normalleşme şansını azaltan tutumlar sergilediğini düşünüyor. Dolayısıyla Trump'ın Ortadoğu turunda İsrail'i görmezden gelmesi şaşırtıcı değildi. Bunun sebebi rekabet değil, daha ziyade orada ‘zafer’ olarak sayılabilecek bir şey bulamamış olmasıydı.

Tavizler vermek

Trump yönetimi, mevcut İsrail hükümetini memnun eden konuların ötesinde bile fırsatlar aramaya istekli olduğunu gösterdi. Diplomatik açıdan, ideolojik olmayan yaklaşımı ona başkalarının düşünmeye bile cesaret edemeyeceği inisiyatifler sunma ve anlaşmalar yapma esnekliği veriyor. Ancak Trump'ın dış politikasının temel sorunu başka bir yerde, yani açıklamalara, sembolizme ve medya manşetlerine odaklanıyor olmasında yatıyor ve genellikle içerik, tutarlılık ve süreklilik eksikliğiyle öne çıkıyor.

Netanyahu muhtemelen bunun farkında ve bunu kendi lehine kullanmaya çalışabilir. Gazze konusunda Trump'ın, özellikle de Ortadoğu turunun sona ermesinin ardından, başka bir haber başlığına geçmesini beklemekle yetinebilir. İran konusunda ise ABD'nin İran'ın nükleer programının azaltılması mı yoksa ortadan kaldırılması mı gerektiği konusundaki kararsızlığı, her iki taraf da bir anlaşmayı tercih etse bile müzakereleri rayından çıkarabilir. Bu tam da Netanyahu'nun o bilindik; ‘baskılara hemen yanıt vermek yerine zaman kazanmak, değişen koşullar üzerine bahis oynamak’ stratejisiyle örtüşüyor.

Ancak bu yaklaşımın risksiz olduğu söylenemez. Trump yönetiminin beklenenden daha hedef odaklı olduğu ortaya çıkarsa, Netanyahu kendisini taviz vermek, sadece bir engelden ibaret olmadığını ve yeni ABD yönetiminin alışılmadık düşünce ve yaklaşımına uymaya istekli bir ortak olduğunu kanıtlamak zorunluluğuyla karşı karşıya bulabilir. Bu durumda İsrail hükümeti, nerede esneklik gösterebileceğini ve nerede dokunulmaz kırmızı çizgiler çizmesi gerektiğini belirleyerek önceliklerini yeniden tespit etmek zorunda kalabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.