NYT: Trump yönetimi müzakerelere başlarken, Netanyahu İran'ın nükleer tesislerini vurmakla tehdit etti

İsrail New York Times haberini ‘yalan’ olarak nitelendirdi

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Washington'da daha önce yaptığı bir görüşmede (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Washington'da daha önce yaptığı bir görüşmede (Reuters)
TT

NYT: Trump yönetimi müzakerelere başlarken, Netanyahu İran'ın nükleer tesislerini vurmakla tehdit etti

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Washington'da daha önce yaptığı bir görüşmede (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Washington'da daha önce yaptığı bir görüşmede (Reuters)

New York Times'ın (NYT) bugün konuyla ilgili bilgi sahibi yetkililere dayandırdığı haberine göre, ABD Başkanı Donald Trump yönetimi Tahran'la bir nükleer anlaşma müzakere ederken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu İran'ın ana nükleer tesislerini vurarak görüşmeleri baltalamakla tehdit ediyor.

Şarku’l Avsat’ın NYT’den aktardığına göre Netanyahu ve Trump, İran'ın nükleer silah üretmesini en iyi nasıl engelleyebilecekleri konusundaki anlaşmazlık nedeniyle ‘gergin’ bir telefon görüşmesi yaptı. Bu anlaşmazlık son günlerde bir dizi üst düzey ABD'li ve İsrailli yetkilinin bir araya gelmesine de yol açtı.

NYT'ye göre, ismi açıklanmayan diğer bilgi sahibi kaynaklar gazeteye, Washington ile Tahran arasındaki müzakerelerin en iyi ihtimalle bazı ortak ilkelerin ilan edilmesiyle sonuçlanabileceğini söyledi.

NYT'nin bilgi sahibi kaynaklardan aktardığına göre İsrailli yetkililer, Trump'ın İran'la bir anlaşmaya varma konusunda çok istekli olmasından ve Tahran'ın İsrail için kırmızı çizgi olan nükleer tesislerini zenginleştirmeye devam etmesine izin vermesinden korkuyor. Habere göre İsrail özellikle İran'ın nihai bir anlaşmaya varılana kadar nükleer tesislerini aylarca hatta yıllarca elinde tutmasına izin verecek geçici bir anlaşma ihtimalinden endişe duyuyor.

ABD'li yetkililerin İsrail'in uyarı yapmadan İran'ı vurmaya karar verebileceğinden endişe ettiği belirtilen haberde, ABD istihbarat tahminlerine göre İsrail'in yedi saatten kısa bir süre içinde İran'a bir saldırı hazırlayıp başlatabileceği kaydedildi. Haberde, İsrailli yetkililerin Amerikalı muhataplarını, başarılı bir diplomatik anlaşmaya varılsa bile Netanyahu'nun İran'a saldırı emri verebileceği konusunda uyardığı da belirtildi. NYT’ye göre İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ve Mossad Başkanı David Barnea cuma günü Roma'da Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile bir araya geldi. İki yetkili daha sonra pazartesi günü ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü John Ratcliffe ile görüşmek üzere Washington'a gitti ve Dermer dün Witkoff ile tekrar bir araya geldi.

Netanyahu'nun ofisi habere cevaben bir açıklama yayınlayarak haberi ‘yalan’ olarak nitelendirdi.

ABD'nin İran'ın uranyum zenginleştirme tesislerinden vazgeçmesi yönündeki ısrarı, ABD’li ve İranlı yetkililer arasındaki görüşmelerde önemli bir tıkanma noktası olmaya devam ediyor. Tahran ise bu talebi reddediyor.

ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem pazartesi günü yaptığı açıklamada, Netanyahu ile İran’la müzakereler konusunda ‘çok samimi bir görüşme’ yaptığını söyledi. Noem, İsrail Başbakanı’na Trump'ın kendisine “birlik içinde kalmamızın ve bu sürecin ilerlemesine izin vermemizin ne kadar önemli olduğunu” iletmesi talimatını verdiğini söyledi.

Trump bu ayın başlarında çıktığı Ortadoğu turu sırasında İsrail'e uğramamış ve İsrail'in ABD ile ilişkilerine olan köklü güvenini sarsan siyasi açıklamalarda bulunmuştu. Netanyahu, ABD yönetimiyle arasının açıldığı yönündeki spekülasyonları reddederken Trump da herhangi bir çatlak belirtisi olmadığını ifade etti.



Şam'a güçlü destek veriliyor, bundan sonrası Şara’ya bağlı

Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)
Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)
TT

Şam'a güçlü destek veriliyor, bundan sonrası Şara’ya bağlı

Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)
Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)

Jerome Drevon'un “Cihattan Politikaya” adlı kitabı, Selefi cihatçı Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) silahından vazgeçmeden siyasi bir harekete dönüşme yeteneği konusunda bir miktar kesinlik sunuyor. Ancak, bu günlerde gündeme getirilen ve güvenilir yanıtlar elde edilmesi uzun zaman alabilecek sorular, Ebu Muhammed el-Colani'nin geçirdiği dönüşüm süreci ile ilgili. Bu süreç, Bağdat'taki ABD güçlerinin yönettiği hapishanede mi yoksa el-Nusra Cephesi ve el-Kaide liderliğiyle kopuş sonrası dönemde mi başladı? Eski ABD Büyükelçisi Robert Ford, İdlib'de Colani ile yaptığı görüşmeler ile bu dönüşümde aktif bir rol oynadı mı? Yoksa, bu yavaş değişime İdlib Emiri ile dönemin istihbarat başkanı ve halihazırda Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan ve şu anda İstihbarat Başkanı ve o dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı olan Profesör İbrahim Kalın’ın yaptığı bir dizi görüşme, diyalog ve düzenleme mi katkıda bulundu?

Hangisi olursa olsun, Colani gerçek adı olan Ahmed eş-Şara’ya geri dönmek için Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ile birlikte Şam'a varana kadar bekledi. Şara'nın söylemleri dışında sahada olup bitenler ve olmaya devam edenler, Savunma Bakanlığı'na katılan Selefi cihatçı grupların liderleri ve kadroları arasındaki dönüşümün gerçekliği hakkındaki soruları gündeme getiriyor. Zira bunlardan bazıları azınlıklara karşı katliamlar yaptı, bazıları da restoranlarda, kafelerde, gece kulüplerinde ve kadınların giyimi konusunda sosyal özgürlükleri kısıtladı.  

Düşünce ve ayrıntılardan bağımsız olarak, ABD, Suudi Arabistan, Katar, BAE ve Türkiye’nin desteği, açık bir fırsata ve yaklaşan bir tehdit ile yüzleşmeye bahis oynamaktan başka bir şey değil. Amerikalılar, Araplar, Türkler ve Avrupalıların hemfikir olduğu husus, Başkan Şara'nın istediklerine ve sunabileceklerine güvenmek ve bunlar üç noktada özetlenebilir. Birincisi, İran'ı Suriye'den ve orada herhangi bir etkiye sahip olmaktan uzak tutmak, İran silahlarını Lübnan'daki Hizbullah'a kaçırmak için kullanılan Suriye koridorunu kapatmaktır. Nitekim Suriye güvenlik servisleri, İsrail'in bombalamadığı tüm sevkiyatlara el koyuyor. İkincisi, güvenliği temin etmek, geçiş adaletini sağlamak, Suriye toplumundaki çeşitliliğe açık olmak, deneyim veya yeterlilik sahibi olmayan sadık kişiler yerine nitelikli bireyleri atamaktır. Üçüncüsü, sahte bir “sosyalist ekonomi” kisvesi altındaki “çete ekonomisinden” liberal bir ekonomiye geçiş yapmak, on yıllardır Moskova ve Tahran'ı taklit edip ekonomik abluka ve yaptırımlar kâbusu içinde yaşadıktan sonra Araplara ve Batı'ya açılmaktır. Zira abluka ve yaptırımlar Suriyelilerin yüzde 90'ını yoksulluk sınırında veya altında yaşamaya mahkum etti.

Trump yönetiminin isteklerine gelince, Suriye ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesidir. Yaptırımların kaldırılmasında ve destek sağlanmasında acele edilmesinin nedeniyse, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Kongre'de yaptırımların kaldırılmasını savunurken söylediği gibi, yeni Suriye yönetiminin başarısız olmasından ve birkaç hafta içinde “kaos ve iç savaş” patlak vermesinin duyulan “korkunun gücü”dür. Ama bundan sonrası yeni Suriye yönetimine bağlı. Etkili bir yargı sistemi ve insan hakları, sosyal özgürlükler ve para transferlerinde özgürlük konusunda güçlü garantiler olmadan, 2011’den önceki durumuna dönmek için yaklaşık 500 milyar dolara ihtiyaç duyan bir ülkeye yatırım akışı olmayacak. Liberal veya neoliberal gibi rejimin türünü açıklayan yasalar olmadan, ortaklıklar ve özelleştirme için verilecek garantiler, Suriyeli, Arap ve uluslararası özel sektör lehine kamu sektöründen ne ölçüde vazgeçileceği açıklanmadan ekonomik kalkınmaya bahis oynanmayacak.

Yeni Suriye yönetiminin, İdlib'deki hükümet deneyimine benzer belirli siyasi, ekonomik ve sosyal seçeneklere sahip olduğu anlaşılıyor. Ancak bu yönetim, daha önce inanmadığı ve yönetme konusunda hiçbir deneyiminin olmadığı başka seçenekleri de takip etmek zorunda. “Ülkeyi özgürleştiren kararları verir” şeklindeki tehlikeli çerçevenin dışındaki yeteneklere ve liyakatli kişilere açılmaktan kaçış yok. Zira yurtdışından ve Suriye kamuoyundan gelen baskı altında açıklanan kararlar, etkili bir komite veya organ olmadan sadece birer başlık olmayı sürdürüyorlar. Bunlara geçiş adaleti, kayıp kişilerin aranması ve toplu mezarların ortaya çıkarılması, sahil bölgesindeki katliamlarının araştırılması, silahı yasa gibi görüp istedikleri gibi hareket eden, çoğunluğun parçası olmayan herkes öldürülmesi gereken bir “kâfir”miş gibi davranan silahlı grupların etkili bir şekilde durdurulması dahildir. Bunun anahtarı, sokaklarda barışçıl, birleştirici devrimi başlatan erkek ve kadınlara, genç erkek ve kızlara iade-i itibarda bulunmaktır. Yani devrimle övünüp son aşamasına odaklanırken, aynı zamanda devrimcilere ve “Suriye halkı birdir” sloganına iade-i itibarda bulunmaktır. Zira devrim, Suriyelilerin tutuklama, öldürülme, yıkım, nüfusun yarısının şehirlerinden, kasabalarından, köylerinden ve evlerinden yerinden edilmesi ile bedelini ödediği bir şeydir. Devrimciler, yalnızca yüz binlerce kişiden oluşan ama bir unsurunun aylık maaşı 10 doları geçmeyen bir ordunun kendisini savunmadığı ve aşamalı olarak çöken bir rejimi devirmek için son darbeyi vuranlar değildir.

Devrimden daha önemli tek şey bir devlet kurmaktır. Troçki'nin ısrarla vurguladığı kalıcı devrim, devletin kurulmasını engeller ve sürekli çatışmalara ve savaşlara giden yolu açar. Devrimin başarılı olduğu herhangi bir ülke için en tehlikeli durum, devrimin ne bir devlet ya da rejim olamayarak, ne de devrim olarak kalamayarak melez bir şeye dönüşmesidir.

Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.