Rusya ve Batı arasındaki bir sonraki savaş sahası: Kuzey Kutbu

Çatışma hatları gün geçtikçe genişliyor

Danimarka donanmasına ait Grönland'da demirli bir savaş gemisi, 8 Mart 2025 (AFP)
Danimarka donanmasına ait Grönland'da demirli bir savaş gemisi, 8 Mart 2025 (AFP)
TT

Rusya ve Batı arasındaki bir sonraki savaş sahası: Kuzey Kutbu

Danimarka donanmasına ait Grönland'da demirli bir savaş gemisi, 8 Mart 2025 (AFP)
Danimarka donanmasına ait Grönland'da demirli bir savaş gemisi, 8 Mart 2025 (AFP)

Samir İlyas

Rusya'nın Finlandiya sınırları yakınlarında üsler inşa ettiği ve askeri varlığını genişlettiğine dair haberlerin ortaya çıkmasından günler sonra Finlandiya, geçtiğimiz cuma günü Rusya'ya ait iki askeri uçağın başkent Helsinki'ye yaklaşık 50 kilometre uzaklıktaki Porvoo kenti güney kıyısı açıklarında ülkenin hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle Rus Büyükelçi'yi Dışişleri Bakanlığına çağırdı.

İngiltere merkezli The Telegraph gazetesi, NATO'nun kuzeydoğu kanadında yeni asker çadırları, genişletilmiş askeri üsler ve yenilenmiş hava alanlarının yeni uydu görüntülerini içeren bir haber yayınladı. Haber, Rusya ile NATO arasında artan gerginliğin bir başka göstergesi olarak görüldü. Rusya ordusunun asker sayısındaki ve silah üretimindeki artış, Rusya'nın Norveç, Finlandiya ve Baltık ülkeleriyle olan sınırları boyunca lojistik altyapısının geliştirilmesi, Finlandiya, İsveç ve Danimarka'nın ABD kuvvetlerinin topraklarında personel ve teçhizat konuşlandırmasına izin veren savunma anlaşmaları imzalaması, İskandinav ülkeleri arasında askeri yapıların ortaklaşa geliştirilmesi ve Rusya ile herhangi bir savaş durumunda askeri operasyonlar için ortak yönetim odalarının kurulması olası bir çatışmanın sinyalini veriyor.

Haber, Rusya'nın Ukrayna savaşı sonrasında Baltık ve Arktik (Kuzey Kutup Dairesi'nin üstünde kalan bölge) bölgelerindeki komşularıyla ilişkilerinde yaşanan gerilimin bir yönüne ve belki de Ukrayna'daki savaş sona erdikten sonra gelecekteki savaşların yönüne dikkati çekti.

Rusya, Baltık ülkeleri ve İskandinav ülkelerinin açıklamaları ve eylemleri, Baltık Denizi ve Kuzey Kutbu'nun ABD ve NATO’daki müttefikleri tarafından giderek askerileştirilmesi, Rusya ve Çin’in Kuzey Kutbu Geçidi’ni işletmeye ve buzulların erimesiyle çözülen donmuş toprağın (permafrost) sömürülmesine izin verdiği muazzam doğal kaynaklar için rekabet etmeye yönelik artan ilgisiyle iki hayati bölge üzerinde askeri ve ekonomik hakimiyet için daha büyük savaşlar ve üçüncü bir dünya savaşına doğru kayma olasılığı korkularını körükledi.

Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılımı, Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşın en ciddi jeopolitik sonucuydu. NATO’yu 1997 sınırlarına geri döndürmek ve genişlemesini engellemek yerine Rusya'nın talebiyle iki taraf arasındaki angajman hatları bin 300 kilometrenin üzerine çıktı. Böylece gerilim Kuzey Kutbu'na kadar uzandı. Rusya şimdi Baltık Denizi'nde kapana kısılmış durumda.

Finlandiya ve İsveç'in 2022 yılında NATO'ya katılma niyetlerini açıklamalarından bu yana, Rus yetkililer defalarca kez Moskova'nın çıkarlarının tehdit edilmesi halinde nükleer saldırılar da dahil olmak üzere güç kullanma tehdidinde bulundular. Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı ve eski Devlet Başkanı Dmitri Medvedev 29 Nisan'da Rusya’nın haber ajanslarından TASS'a yaptığı açıklamada NATO’nun yeni üyelerinin Rusya’nın saldırıları için potansiyel hedef haline geldiğini söyledi.

Karmaşık küresel çatışmalar

İskandinav ülkelerinin karşı karşıya olduğu potansiyel tehditler genellikle Ukrayna savaşının komşu ülkeler ve Baltık Denizi bölgesi üzerindeki doğrudan etkileri açısından tartışılıyor. Bu durum, Moskova'nın çok kutuplu bir dünyada Rusya'nın uluslararası sahnede büyük bir devlet olarak rolünü yeniden tesis etmek amacıyla yürüttüğü jeopolitik gündemlerinin hizmetinde kullandığı Rus militarizminden kaynaklanıyor.

Ancak daha derin bir bakış, Arktik bölgesinin, bu bölgenin artan jeostratejik ve jeoekonomik önemi karşısında ABD, Rusya, Çin ve Avrupa Birliği (AB) üyeleri arasında bir sonraki çatışma alanı olduğunu ortaya koyuyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın dünyanın en büyük adası Grönland'ın kontrolünü ele geçirme konusunda ısrarcı açıklamaları, ABD'nin hesaplarının zenginliği, deniz yolları ve eşsiz konumuyla Kuzey Kutbu'nu kontrol etmenin öneminin müttefiklerinin değerlendirilmesinden çok daha büyük olduğu gerçeğine dayandığına işaret ediyor.

İklim değişikliği ve küresel ısınmaya bağlı olarak artan sıcaklıklar, buzların erimesi sonucunda yeni bir deniz yolunu yıl boyunca kullanılabilir hale getirdiği için Arktik bölgesi büyük ülkelerin ilgi odağı haline geldi. Bu yeni rota Asya ve Avrupa arasındaki en hızlı ve en kısa rota olma özelliğini taşırken Arktik bölgesi aynı zamanda küresel stratejik kontrol için önemli olan uzay yolculuğu ve uydu sinyali alımı için de oldukça ideal.

Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılması Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşın en ciddi jeopolitik sonucuydu.

Araştırmalara göre Arktik bölgesinin, dünya petrol rezervlerinin yüzde 13’ü ve gaz rezervlerinin yüzde 30'u kadar doğal kaynak zenginliğine sahip olması, onu ekonomik ve ticari açıdan önemli kılıyor. Bunun yanında uzay ve havacılık endüstrileri, elektrikli bataryalar ve diğerleri için gerekli olan nadir mineralleri barındırması ve yenilenebilir enerji üretimi için geniş alanları olması cazibesini artırıyor. Bölgenin doğal ve önemli kaynaklarından faydalanmak için çok daha büyük ve daha az maliyetli fırsatlar söz konusu. Bu durum, kuzey kısımları kutup bölgesinde yer alan İsveç, Finlandiya ve Norveç'in ekonomik refahı için özellikle büyük önem taşıyor.

Bu üç ülke aynı zamanda Baltık Denizi ve Kuzey Kutbu’ndaki geçiş rotalarının Rusya Devlet Başkanı Vladimir Başkan Putin ve ABD Başkanı Donald Trump’ın jeopolitik projeleri arasında iki acı olasılıkla çatışmanın merkezi haline gelmesinden endişe duyuyor. Bunlardan birincisi, iki süper güç arasında nüfuz paylaşımı ya da toprakları üzerinde yıkıcı bir savaş. Böyle bir savaş, sadece kuzey bölgeleriyle sınırlı kalmayabilir ve stratejik öneme sahip Arktik ile Avrupa kıtası arasında bir bağlantı haline gelen üç ülkenin tüm topraklarını etkileyebilir.

Rusya, NATO ülkelerinin Arktik bölgesinde askeri varlıklarını genişletmeye karar vermeleri halinde ablukaya alınacağı korkusuyla İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine karşı çıktı. Çünkü Moskova’ya göre böyle bir durumda Rusya’nın kuzey kıyı şeridi açıkta kalacak ve kutup nakliye yollarını kontrol etme kabiliyeti azalacak.

Rusya’nın Arktik bölgesi, Rusya topraklarının yarısından fazlasını kapsıyor ve ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYİH) yüzde 20'sini karşılıyor. Kremlin bölgeyi bölgesel veya uluslararası bir mesele olmaktan ziyade Rusya’nın ulusal kimliğinin bir parçası ve ulusal güvenlik meselesi olarak ele alıyor. Rus stratejik belgeleri NATO’yu caydırmanın Rusya’nın Arktik politikasının değişmez bir ilkesi olduğunu vurguluyor. Sovyetler Birliği'nin 1991 yılında dağılmasının ardından uzun yıllar ihmal edilen Rusya, son yirmi yılda stratejik Arktik askeri altyapısını yeniden inşa ve modernize etmenin yanında ordusunun yeteneklerini arttırmak için çalıştı.

frgtyhu7
Finlandiya'nın Paimio kentinde düzenlenen İskandinav (Nordik) Bakanlar Konseyi Yaz Toplantısı vesilesiyle düzenlenen ortak basın toplantısı, 26 Mayıs 2025 (AP)

(Rusya Donanması’nın ülkenin kuzeybatısının savunulmasından sorumlu filosu olan) Kuzey Filosu, Rusya'nın güvenliğinin sağlanmasında önemli bir rol oynuyor. Gemileri düzenli olarak ve özellikle Kuzey Buz Denizi'nde devriye geziyor ve Batılı denizaltılara karşı tatbikatlar yapıyor.

Kuzey Filosu, 192 adede kadar nükleer başlık taşıyabilen balistik füze taşıyan 12 stratejik nükleer denizaltı, seyir füzeleriyle donatılmış 24 nükleer denizaltı ve 10 özel amaçlı nükleer denizaltıdan oluşuyor. Ayrıca 12 nükleer denizaltı da yapım aşamasında ya da faaliyete geçmek üzere. Filo, Rusya'nın bölgedeki ekonomik faaliyetlerini korumaya çalışıyor.

Bunun yanında Rusya, Burevestnik seyir füzesi ve Poseidon torpidosu gibi yeni nükleer silahlarının da burada test ediyor. Rusya'nın nükleer caydırıcılık kabiliyetini temsil eden nükleer savaş başlığı stokunun yaklaşık üçte ikisinin burada bulunması bölgeyi daha da önemli kılıyor.

Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom, Kuzey Deniz Rotası'nın önemli bir merkezini oluşturan sekiz buzkırandan oluşan bir filoyu işletiyor. Rosatom, 2014 yılında sadece 4 milyon ton olan yük miktarını 2023 yılında 36 milyon tona çıkaracak. Bu rakamın 2035 yılına kadar 270 milyon tona ulaşması bekleniyor ve nükleer buzkıran filosunu genişletme planları var. Kuzey Kutbu'nun artan ekonomik ve askeri önemini göz önünde bulunduran Rusya, bölgedeki sivil ve askeri nükleer reaktör sayısını yaklaşık yüzde 30 artırarak 62'den 81'e çıkarırken bu sayıyı 2035 yılına kadar 118'e yükseltmeyi planlıyor.

Rusya, Kuzey Kutbu’nun artan ekonomik ve askeri önemi nedeniyle bölgedeki sivil ve askeri nükleer reaktörlerin sayısını yaklaşık yüzde 30 oranında artırdı.

NATO'nun batıdaki deniz yetenekleri, özellikle Finlandiya ve İsveç'in NATO’ya katılması ve Norveç'in daha önce NATO'nun Norveç'in kuzey kıyılarını kullanmasına getirdiği bazı kısıtlamaları kaldırmasıyla, Rusya için daha acil bir güvenlik sorunu haline geldi. Rusya, bölgede geniş çaplı bir konvansiyonel deniz savaşında NATO'yu yenmenin zor olacağını öngörse de Rusya Donanması’nın en büyük, en gelişmiş ve stratejik açıdan en önemli filosu olan ve görevleri sadece Arktik bölgesiyle sınırlı kalmayıp küresel çapta olan Kuzey Filosu'nun potansiyelini kullanarak donanmasının Kuzey Atlantik'e güvenli erişimini korurken NATO güçlerinin Arktik bölgesine erişimini engelleyebilir. Rusya’nın askeri stratejisine göre filo, nükleer bir saldırıyı caydırmak için dünyanın herhangi bir uzak köşesinde faaliyet gösterebilecek konumda olmalı.

En yeni tip (Borei sınıfı) balistik füze denizaltıları ve (Yasen sınıfı) nükleer saldırı denizaltıları Arktik üslerinden faaliyet gösteriyor. Rusya'nın şu anda sahip olduğu tek uçak gemisi (Admiral Kuznetsov) de dahil olmak üzere çok sayıda su üstü savaş gemisi de Arktik üslerinde görev yapıyor.

Kuzey Filosu'nun önemini belirtmek için, denizaltılara ve ulusal stratejik caydırıcı güç içindeki kritik gemilere ev sahipliği yapmak üzere Arktik bölgesinin seçilmesinin bir bakıma zorunlu olduğunu ifade etmeliyiz. Karadeniz ve Baltık Denizi yarı kapalı ve kolaylıkla bloke edilebilen denizlerdir. Bu durum Ukrayna'daki savaştan sonraki gelişmelerle de kendini kanıtlandı. Rusya'nın Pasifik Okyanusu'na serbest erişimi ABD'nin Japonya, Güney Kore ve Alaska'daki askeri altyapısı tarafından kısıtlanıyor.

Rusya yıllardır Arktik bölgesindeki askeri varlığını, 1990'lı yıllarda hizmet dışı bırakılan bazı eski Sovyetler Birliği tesislerinin yeniden açılması ve yenilerinin inşa edilmesinin yanı sıra ülkenin kuzeybatısındaki Leningrad Askeri Bölgesi'nin yeniden canlandırılması da dahil olmak üzere güçlendirmek ve modernize etmek için büyük yatırımlar yapıyor. Ancak tüm bu çabalara rağmen, Rusya'nın Kuzey Kutbu ve Baltık Denizi'nde bir saldırı başlatma niyetinden söz edilemez. Rusya'nın bölgedeki konvansiyonel yetenekleri NATO'nun Kuzey Atlantik'teki iletişim hatlarını bozmak için yeterli değil. Uzak Kuzey bölgesinde kendi kendini yok edecek bir silahlanma yarışından kaçınmak hem Rusya hem de Batılı hasımları için önemli bir zorluk olmaya devam ediyor.

Grönland’taki füze savunma üssü

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump yönetimi Grönland'daki füze savunma ve uzay gözetleme üssünün yetersiz olduğunu düşünüyor. Ancak adanın tamamının kontrolünün ekonomik çıkarlar sağlamasının ve Kuzey Kutup Geçidi'nin kuzeybatı girişlerinin kontrol edebilmesinin yanı sıra bölgeden gelebilecek deniz ve hava tehditlerinin yanında uzaydan gelebilecek tehditlere karşı da daha iyi savunma imkanı sağlayacağına inanıyor.

dfrgty
Finlandiya-Rusya sınırındaki yeni çitin yanında duran Finlandiyalı bir sınır muhafızı, 21 Mayıs 2025 (Reuters)

Rusya, Kuzey Kutbu'nda ABD'den çok daha büyük bir askeri varlığa sahip. Ukrayna savaşıyla meşgul olmasına rağmen bölgedeki savunma kabiliyetlerine büyük yatırımlar yapmayı sürdürdü. Bu durum ABD ordusunda endişelere yol açtı. ABD Kuzey Komutanlığı'nın komutanlığını yapmış olan emekli ABD'li General Terrence J. O'Shaughnessy, 2020 şubatında ABD Senatosu'nda yapılan bir oturumda, ABD’nin Kuzey Kutbu'ndaki askeri altyapısının zayıf olduğunu ve bunu anavatanın savunulmasındaki en zayıf halkası olarak tanımladı. General O'Shaughnessy, Rusya'nın ABD'ye saldırmak istemesi halinde bunu muhtemelen Kuzey Kutbu üzerinden yapacağını da sözlerine ekledi.

General O'Shaughnessy, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eğer güçlü bir uzay ülkesi olmak ve saldırı ve savunma amaçlı uzay silah sistemleri ve diğer istihbarat, gözetleme ve keşif (ISR) türleri açısından uzay gücünü yansıtabilmek istiyorsanız Kuzey Kutup Dairesi'nde - Antarktika Dairesi'nden bahsetmiyorum bile - tüm uydularınızla sorunsuz bir şekilde iletişim kurmak ve onları kontrol etmek için bir altyapıya sahip olmalısınız.”

Rusya, Arktik bölgesinde ekonomik büyümeye ve ekonomik açıdan külfetli bir silahlanma yarışına girmemeye odaklansa da bunu stratejik jeopolitik çıkarları pahasına yapmaktan kaçınıyor.

Resmi açıklamalar, Rusya’nın Arktik bölgesinde ekonomik büyümeye ve ekonomik açıdan külfetli bir silahlanma yarışına girmemeye odaklandığını ortaya koysa da bunu muhtemel olumsuz ekonomik yansımalarla karşılaştırılamayacak stratejik jeopolitik çıkarları pahasına yapmaktan kaçınıyor. Bu da askeri hazırlıkların arttırılmasını ve denizden, karadan ya da havadan gelebilecek tehditleri önlemek için Murmansk şehri ve Kola Yarımadası üzerinde tam kontrol sağlama planlarını haklı çıkarıyor. Bu bölge aslında Norveç'e ait ve Finlandiya ve İsveç'in de bir bölümünü kapsıyor. Rusya'yı İsveç, Finlandiya ve Norveç'in en kuzey bölgelerine bir saldırı başlatmaya itebilecek faktörler arasında ordusunun ‘Kola Yarımadası ve çevresinde kale savunması’ adı verilen bir konsepti benimsemesi de yer alıyor. Bu konseptin uygulanması, Rusya'nın NATO üyesi ülkelerle çatışmada stratejik öneme sahip olan Kuzey Filosu’nu korumak için güvenli bir bölge oluşturmasını öngörüyor.



Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
TT

Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)

Refik Huri

ABD, “uluslar inşa etme” başlıklı savaş döneminden Ukrayna, Gazze ve İran nükleer dosyasında acil uzlaşılar dönemine geçişi tamamlıyor. Her iki durumda da ABD dünyadaki komplikasyonları anlamaktan aciz gibi görünüyor.

Savaşlar döneminde, Başkan George W. Bush başkanlığında neo-muhafazakarlar, el-Kaide’nin New York'taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırısını Afganistan'ı, ardından Irak’ı istila etme, Taliban ile Başkan Saddam Hüseyin rejimlerini devirme, dönemin ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın, “Yeni Ortadoğu” olarak adlandırdığı planı gerçekleştirmeye çalışarak dünyayı zorla değiştirme hırsları için kullandılar.

Başkan Donald Trump'ın varmaya çalıştığı uzlaşılar döneminde ise itici güç anlaşmalar politikasıdır. Dünya Trump'ın ve etrafındaki oligarşinin gözünde savaş alanı değil, bir borsadır. Ukrayna, Gazze ve nükleer dosyada zor uzlaşılar için müzakereleri yürüten kişi ise krizler, savaşlar, jeopolitik ve stratejik çatışmalar dünyasında deneyimsiz olan gayrimenkul geliştiricisi Steve Witkoff'tur.

Beyaz Saray'daki karar alıcıya gelince, temsilcisinden daha deneyimli değil ve kararlarında içgüdü ile basit algıya güveniyor, bu şekilde ABD'yi değiştirmek istedi ve karmaşık bir dünyaya tosladı. Kendilerine hizmet eden anlaşmalara açık olsalar bile, ideoloji tarafından yönlendirilen üç oyuncu ile canlı yayında dilediği iyi dilekler ve iyi niyetli çağrılarla başa çıkmaya çalıştı. Bunlardan ilki, yorumcu Nahum Barnea tarafından “iki ayak üzerinde yürüyen bir yanlış anlama” olarak tanımlanan Binyamin Netanyahu’dur. İkincisi, İmam Humeyni'nin dediği gibi, ABD'ye düşmanlığı devrimin temellerinden biri saymaya bağlı kalan, İslam Cumhuriyeti'nin güçlü bir devlet ve Devrim Muhafızları’nın anayasaya göre ihraç etme görevini üstlendiği bir devrim olduğunda ısrar eden İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney’dir. Sonuncusu, istihbarattan Kremlin liderliğine yükselen, ABD, Avrupa ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetler Birliği'nin devrilmesinden sonra “tarihin sonu” olduğunu hayal ederek muzaffer gibi davranan herkesten Rusya’nın intikamını almaya başlayan tecrübeli Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’dir.

ABD Taliban’ı devirdikten sonra en uzun Amerikan savaşı haline gelen Afganistan'da 18 yıl boyunca savaştı ve “uluslar inşa etme” planını uygulamaya çalıştı.  General Stanley Allen McChrystal’ın dediği gibi, ABD, “geleneksel yollarla devrimci hedeflere ulaşmak istedi.” Yine ABD’nin en önemli komutanlarından olan McChrystal’a göre “başarı ölçeği öldürdüğümüz Taliban unsurlarının sayısı değil, aksine koruduğumuz nüfus sayısıdır.” Bir görgü tanığına göre, ABD’den yardımlar alanlar ve gündüz polikliniklerinde tedavi edilenler, geceleri ona karşı savaşıyorlardı. ABD, eski istihbarat direktörü Richard Helms'in şu sözlerini okumadı: “Ortadoğu politikaları ile ilgili tüm saçmalıkları unutun ve yüzyıllık ömürleri olan hususlara, dini mezhepler, aşiretler, kabileler ve etnik kökenlere dikkat edin.” Yine ABD, “Bir Afgan'ı kiralayabilirsiniz ama satın alamazsınız” diyen kişinin tavsiyesini dikkate almadı ve savaş Taliban’ın iktidara dönmesi ve kendisinin Kabil'den aşağılayıcı bir biçimde çekilmesiyle sona erdi.

ABD Irak'ı da kısa bir fırtınalı savaşın ardından işgal etti, Saddam Hüseyin rejimini devirdi ama çok geçmeden sokaklarında boğuldu. Terör diye adlandırdığı eylemlerle şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. Demokrasinin Irak'tan bölgeye yayılarak onu kaplayacağını hayal etti. Richard Perle'in dediği gibi saf bir şekilde “Saddam'ın devrilmesinin İranlıları Mollalar diktatörlüğünden kurtulmaya motive edeceğine” inandı. Ama bunun yerine Irak'ı “şer ekseni” içinde yer alan İslam Cumhuriyeti'ne altın bir tabakta sundu.

ABD anayasa uzmanı Noah Feldman'ın “hızlı seçimler yapmak demokrasiye hizmet etmeye kendisini adamamış, yanlış kişileri iktidara getirir” sözünü görmezden geldi. Irak'ın mutlak yöneticisi olarak atanan, ordunun ve Baas Partisi'nin dağıtılmasını emreden bilgisiz Paul Bremer da en azından şu itirafta bulundu: “Zaferden sonra Irak'taki güvenlik tehditlerine karşı koymaya hazır değildik.” Irak hükümetinin Amerikan güçlerinin yardımına ihtiyacı olmasına rağmen, Suriye'de Esed rejiminin devrilmesinden sonra İran’ın taraftarlarının bu güçlerin ülkeden hızla çekilmesi talebinin gerileyeceğini gösteren hiçbir şey yok. Artık Ahmet eş-Şara’nın başkanlığı konusunda rahatlamış olan Amerikan güçleri de kendisine karşı eylemlerde bulunan İran ve Suriye rejimleri arasında sıkışmış değil.

Steve Coll, “Aşil Tuzağı: Saddam Hüseyin, CIA ve ABD’nin Irak İşgalinin Kökenleri” kitabında: “Saddam'ın dayısı, eğitimcisi ve öğretmeni Hayrullah Kifah’ın, ailenin felsefesini ‘Allah üç şeyi yaratmamalıydı; Persler, Yahudiler ve sinekler’ şeklinde özetlediğini” anlatır.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline gelince, Başkan Vladimir Putin bunu NATO’nun Rusya sınırlarına yaklaşmasına ve neo-Nazilerin Kiev’i kontrol etmesine karşı kendini savunmak olarak tasvir ediyor. Ukraynalı gazeteci Illia Ponomarenko ise “Sana nasıl olduğunu göstereceğim” kitabında böyle olmadığına inanıyor ve şöyle diyor: “Ukrayna savaşının NATO ve hayali Batı tehditleriyle hiçbir ilgisi yok. Aksine, bu işgal, devleti Rus halkının çıkarlarına değil, kendi çıkarlarının hizmetine sunan bir diktatörün deliliğiyle ilgilidir.” Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Putin Gürcistan'dan iki bölgeyi koparıp aldı, oğul Bush ve Obama ile bağları iyi olduğunda da Kırım'ı ilhak etti.

Kimse Trump'ın üç karmaşık sorunu çözecek anlaşmalarda nasıl başarılı olabileceğini bilmiyor. Bu sorunların ilki, İran'ın uranyum zenginleştirmesini ve yaptırımlara katlandıktan, nükleer eşikteki devlet olmak için milyarlarca dolar harcadıktan sonra nükleer silah sahibi olmasını önlemektir. İkincisi, Putin’in üçüncü yılında olmasına rağmen halen “özel operasyon” olarak adlandırdığı kapsamlı savaşı durdurmayı kabul etmesi için Cumhurbaşkanı Zelenskiy’yi, Kırım ve çoğu şu anda Rusya tarafından işgal edilmiş dört bölgenin kaybını kabul etmeye zorlamaktır. Üçüncüsü, Netanyahu’yu, savaşı bitirmeye ve Hamas hareketi ile İsrail'deki aşırı radikal hükümet arasındaki bir anlaşmayla rehineleri geri getirmenin bedeli olarak yıktığı Gazze'den çekilmeye zorlamaktır. Ama İsrail’in aşırı radikal hükümeti, Filistin devletini reddediyor ve Batı Şeria'yı ilhak etmekte diretiyor, eski rejimin silahlarının yok edilmesinden, onunla imzalanan güçleri ayırma anlaşması bölgesinin işgalinden sonra Suriye'deki yeni durumdan memnun, ayrıca Lübnan'daki Hizbullah'a şiddetli darbeler indirmeye de devam ediyor.

İronik olan, bu anlaşmalarda varsayılan başarının sadece statükoyu kabul etme ve “hakkın gücünden güç ile dayatılan hakka geçiş”ten ibaret olmasıdır.

Pascal De Sutter “Bizi Yönetenler” kitabında şöyle der: “En çılgın insanlara, kibirli ve yalancılara oy veriyoruz, çünkü hataları bize kendimiz hakkında güven veriyor. Bu yüzden bizim gibi olanlara oy veriyoruz.” ABD de bu konuda ilk değil, aksine listenin sonunda.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.