ABD'nin Suriye'deki askeri varlığı konusunda tarihi anlaşma

Independent Arabia'ya konuşan kaynaklar: ABD, askerlerini Deyrizor, Haseke ve Rakka'dan tamamen çekecek, yalnızca et-Tanf Askeri Üssü’nde asker bırakacak

Anlaşma sonuçlandığı takdirde, Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir değişimin habercisi olarak onlarca yılın ardından türünün ilk örneği olacak (AFP)
Anlaşma sonuçlandığı takdirde, Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir değişimin habercisi olarak onlarca yılın ardından türünün ilk örneği olacak (AFP)
TT

ABD'nin Suriye'deki askeri varlığı konusunda tarihi anlaşma

Anlaşma sonuçlandığı takdirde, Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir değişimin habercisi olarak onlarca yılın ardından türünün ilk örneği olacak (AFP)
Anlaşma sonuçlandığı takdirde, Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir değişimin habercisi olarak onlarca yılın ardından türünün ilk örneği olacak (AFP)

İsmail Derviş

ABD'nin Suriye politikası, Suriye yasaları açısından yasadışı bir askeri konuşlanma olmaktan çıkıp Şam'daki yeni hükümetle yeni bir siyasi-askeri anlayışa dönüşen radikal bir değişikliğe gidiyor. Independent Arabia'nın Suriyeli ve ABD’li kaynaklardan edindiği çapraz bilgiler, yakın gelecekte ABD'nin Suriye'deki askeri varlığının iki taraf arasındaki resmi bir anlaşmaya dayanan yeni bir sınırlandırmaya tanık olacağını doğruladı. ABD, coğrafi olarak sınırlandırılmış, siyasi ve ekonomik olarak genişletilmiş bir stratejik ortaklık karşılığında kuzeydoğudaki eski nüfuz alanlarından kademeli olarak çekilecek.

Şam ve Washington arasında kısa süre önce varılan anlaşma

Independent Arabia’ya konuşan Suriyeli bir güvenlik kaynağı, ABD’den askeri bir heyetin önümüzdeki birkaç gün içinde Şam'ı ziyaret edeceğini söyledi. Kaynağa göre heyet, Suriye yönetimi ile ABD’nin ülkedeki askeri üslerine ilişkin bir anlaşma imzalayacak ve böylece ABD'nin Suriye'deki varlığı Şam yönetiminin onayıyla meşrulaşacak.

Kaynağa göre ABD güçleri Suriye'nin kuzeydoğusundaki tüm üslerini boşaltacak. Deyrizor, Rakka ya da Haseke'de yakında asker bulundurmayacak. Ancak Suriye, Ürdün ve Irak arasındaki sınır üçgeninde yer alan et-Tanf Askeri Üssü’nde ABD askerleri konuşlandırılmaya devam edecek.

Kaynağa göre anlaşma tamamlandığı takdirde bu gelişme, son on yıllarda bir ilk olacak ve ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara'nın Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da yaptıkları görüşmenin ardından Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir dönüşüme işaret edecek.

Independent Arabia’nın edindiği bilgilere, Fox News televizyon kanalının ABD’nin son haftalarda askerlerini Suriye’den çektiğini duyurduğu haberi eşlik etti. Fox News, haberinde ABD'li yetkililere dayandırdığı haberinde, yaklaşık 500 ABD askerinin birkaç hafta içinde Suriye'den çekildiğini, Deyrizor vilayetindeki iki askeri üssün kapatıldığını ve üçüncü bir üssün Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) teslim edildiğini aktardı.

ABD Kongresi: Suriye potansiyel bir ortak

ABD Kongresi’nin Cumhuriyetçi Üyesi Marlin Stutzman Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada, ABD'nin Suriye'deki asker sayısını azaltmaya başladığını söyledi. Stutzman, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’nun (DMUK) misyonunda başarıya ulaştığına göre ABD askerlerinin önemli bir kısmının artık Suriye'den çekilebileceğini belirtti. Şam’daki yeni yönetimin, ABD yönetimine dostça yaklaşacağına inandıklarını ifade eden Cumhuriyetçi Kongre Üyesi, “Birkaç hafta önce Suriye'yi ziyaret ettim. Suriye'de gördüklerimi ABD vatandaşlarına aktarmak benim görevim” ifadelerini kullandı.

Stutzman, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Şara ile bir araya gelerek Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırıldığını duyurdu. Bu, onlarca yıl süren diktatörlüğün ardından ülkeyi yeniden inşa etmek için gerçek bir fırsat. Biz de Suriye’nin yeni yönetimine ve Suriyelilere tam destek veriyoruz. Şu anda Kongre'de Caesar (Sezar) Yasası'nın resmen yürürlükten kaldırılması için çalışıyoruz.

ABD Dışişleri Bakanlığı: Geniş çaplı bir çekişme söz konusu değil

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre  ABD Dışişleri Bakanlığı Bölge Sözcüsü Michael Mitchell yaptığı açıklamada ABD’nin Suriye ile ilişkilerde iki ülke arasında iş birliği ve ortaklığa dayalı yeni bir dönem başlatmak istediğini belirtti. Suriye'den çekilme konusunda kısmi çekilmenin çoktan başladığını ifade eden Mitchell, “Ancak halen Suriye'nin kaosa ve mezhepçiliğe sürüklenmesini isteyenler var ve Washington, DEAŞ terör örgütünün geri dönme ihtimalinden endişe duyuyor. Bu yüzden şimdilik tam bir çekilme olmayacak” dedi.

Washington ve Şam ilk kez ABD'nin Suriye topraklarındaki askeri varlığını düzenleyen resmi bir anlaşma imzalamaya hazırlanırken analistler, ABD askerlerinin et-Tanf Askeri Üssü’nde kalmasının iki temel nedeni olduğunu düşünüyor. Bunlardan birincisi terör örgütü DEAŞ’la mücadele misyonunu sürdürmek, ikincisi ise İran yanlısı milislerin hareketlerini izlemek ve Tahran'ın kendisine bağlı ya da İsrail'i tehdit edebilecek gruplara kaçak yollarla silah sağlamak için kullanabileceği kara ikmal hattını kesmek. Yeni Suriye hükümetine yasal meşruiyet kazandıracak olan bu anlaşma -eğer gerçekten tamamlanırsa- sadece askeri bir düzenlemenin ötesinde ABD'nin Suriye'deki varlığının felsefesinde askeri caydırıcılıktan güvenlik, siyasi ve ekonomik ortaklığa doğru radikal bir dönüşüm olacak.

Analistler Washington'ın Suriye'deki güçlerini azaltma kararının üç ana faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Analistlere göre bunların başında ABD askerlerinin ana misyonlarının başarısı geliyor. Cumhuriyetçi Kongre üyesi Marlin Stutzman'a göre DEAŞ’la mücadele misyonu sonuca ulaştığı için artık Suriye’de aynı düzeyde asker bulundurmak gerekmiyor. İkinci faktörse Trump yönetiminin askeri maliyetleri azaltmayı ve kaynakları yeniden dağıtmayı amaçlayan politikası nedeniyle ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) önceliklerindeki stratejik değişim. Üçüncü ve son faktör, Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Batı ile uzlaşan, ABD'ye açık olan ve İran ile müttefik olmayan yeni bir hükümetin kurulması. Böyle bir hükümetle doğrudan diyalog kurulabilir ve terörle mücadele de dahil olmak üzere birçok dosyada iş birliği yapılabilir. Böylece Suriye ve ABD arasındaki ilişki kalıcı bir ortaklığa dönüşebilir. Bu da ABD'nin Suriye'de enerji sektörü gibi hayati sektörlere doğrudan yatırım yapmasının önünü açabilir. Ancak ABD'nin Suriye'den çekilmesi ve Şam ile Washington arasındaki yakınlaşmanın sahadaki en büyük etkisi doğrudan Suriye’nin kuzeydoğusu dosyasına yansıyor. Bu hızlı gelişmeler, SDG ile olan ilişkiyi yeniden tanımlayacak ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın daha önce yaptığı açıklamalarda belirttiği gibi SDG ayrı bir güç olmaktan çıkıp Suriye'nin ulusal askeri yapısına dahil olacak.

Suriye on yıllardır uluslararası nüfuz mücadelelerinin yaşandığı bir arena ve ABD-Suriye husumetini yansıtan bir ayna oldu. Mevcut durum, iki tarafın ilişkilerinin tarihinde yeni bir aşama olurken daha önce eşi ya da benzeri görülmemiş dönüşümlerle dolu gibi görünüyor. Washington ve Şam arasında imzalanacak anlaşma sadece ABD'nin askeri konuşlanma haritasını yeniden çizmekle kalmıyor, aynı zamanda iki tarafın birbirini algılayışında, karşıt taraflardaki iki düşmandan istikrar, terörle mücadele ve yeniden yapılanmada potansiyel ortaklara doğru derin bir değişim yaşadıklarını da yansıtıyor. Her ne kadar ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusundan çekilmesi bir dönemin sona erdiğine işaret etse de et-Tanf Askeri Üssü’nün varlığını sürdürmesi, ABD'nin yeni araçlar ve farklı hedeflerle varlığını sürdüreceğinin sinyalini veriyor.



Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
TT

Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)

Refik Huri

ABD, “uluslar inşa etme” başlıklı savaş döneminden Ukrayna, Gazze ve İran nükleer dosyasında acil uzlaşılar dönemine geçişi tamamlıyor. Her iki durumda da ABD dünyadaki komplikasyonları anlamaktan aciz gibi görünüyor.

Savaşlar döneminde, Başkan George W. Bush başkanlığında neo-muhafazakarlar, el-Kaide’nin New York'taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırısını Afganistan'ı, ardından Irak’ı istila etme, Taliban ile Başkan Saddam Hüseyin rejimlerini devirme, dönemin ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın, “Yeni Ortadoğu” olarak adlandırdığı planı gerçekleştirmeye çalışarak dünyayı zorla değiştirme hırsları için kullandılar.

Başkan Donald Trump'ın varmaya çalıştığı uzlaşılar döneminde ise itici güç anlaşmalar politikasıdır. Dünya Trump'ın ve etrafındaki oligarşinin gözünde savaş alanı değil, bir borsadır. Ukrayna, Gazze ve nükleer dosyada zor uzlaşılar için müzakereleri yürüten kişi ise krizler, savaşlar, jeopolitik ve stratejik çatışmalar dünyasında deneyimsiz olan gayrimenkul geliştiricisi Steve Witkoff'tur.

Beyaz Saray'daki karar alıcıya gelince, temsilcisinden daha deneyimli değil ve kararlarında içgüdü ile basit algıya güveniyor, bu şekilde ABD'yi değiştirmek istedi ve karmaşık bir dünyaya tosladı. Kendilerine hizmet eden anlaşmalara açık olsalar bile, ideoloji tarafından yönlendirilen üç oyuncu ile canlı yayında dilediği iyi dilekler ve iyi niyetli çağrılarla başa çıkmaya çalıştı. Bunlardan ilki, yorumcu Nahum Barnea tarafından “iki ayak üzerinde yürüyen bir yanlış anlama” olarak tanımlanan Binyamin Netanyahu’dur. İkincisi, İmam Humeyni'nin dediği gibi, ABD'ye düşmanlığı devrimin temellerinden biri saymaya bağlı kalan, İslam Cumhuriyeti'nin güçlü bir devlet ve Devrim Muhafızları’nın anayasaya göre ihraç etme görevini üstlendiği bir devrim olduğunda ısrar eden İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney’dir. Sonuncusu, istihbarattan Kremlin liderliğine yükselen, ABD, Avrupa ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetler Birliği'nin devrilmesinden sonra “tarihin sonu” olduğunu hayal ederek muzaffer gibi davranan herkesten Rusya’nın intikamını almaya başlayan tecrübeli Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’dir.

ABD Taliban’ı devirdikten sonra en uzun Amerikan savaşı haline gelen Afganistan'da 18 yıl boyunca savaştı ve “uluslar inşa etme” planını uygulamaya çalıştı.  General Stanley Allen McChrystal’ın dediği gibi, ABD, “geleneksel yollarla devrimci hedeflere ulaşmak istedi.” Yine ABD’nin en önemli komutanlarından olan McChrystal’a göre “başarı ölçeği öldürdüğümüz Taliban unsurlarının sayısı değil, aksine koruduğumuz nüfus sayısıdır.” Bir görgü tanığına göre, ABD’den yardımlar alanlar ve gündüz polikliniklerinde tedavi edilenler, geceleri ona karşı savaşıyorlardı. ABD, eski istihbarat direktörü Richard Helms'in şu sözlerini okumadı: “Ortadoğu politikaları ile ilgili tüm saçmalıkları unutun ve yüzyıllık ömürleri olan hususlara, dini mezhepler, aşiretler, kabileler ve etnik kökenlere dikkat edin.” Yine ABD, “Bir Afgan'ı kiralayabilirsiniz ama satın alamazsınız” diyen kişinin tavsiyesini dikkate almadı ve savaş Taliban’ın iktidara dönmesi ve kendisinin Kabil'den aşağılayıcı bir biçimde çekilmesiyle sona erdi.

ABD Irak'ı da kısa bir fırtınalı savaşın ardından işgal etti, Saddam Hüseyin rejimini devirdi ama çok geçmeden sokaklarında boğuldu. Terör diye adlandırdığı eylemlerle şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. Demokrasinin Irak'tan bölgeye yayılarak onu kaplayacağını hayal etti. Richard Perle'in dediği gibi saf bir şekilde “Saddam'ın devrilmesinin İranlıları Mollalar diktatörlüğünden kurtulmaya motive edeceğine” inandı. Ama bunun yerine Irak'ı “şer ekseni” içinde yer alan İslam Cumhuriyeti'ne altın bir tabakta sundu.

ABD anayasa uzmanı Noah Feldman'ın “hızlı seçimler yapmak demokrasiye hizmet etmeye kendisini adamamış, yanlış kişileri iktidara getirir” sözünü görmezden geldi. Irak'ın mutlak yöneticisi olarak atanan, ordunun ve Baas Partisi'nin dağıtılmasını emreden bilgisiz Paul Bremer da en azından şu itirafta bulundu: “Zaferden sonra Irak'taki güvenlik tehditlerine karşı koymaya hazır değildik.” Irak hükümetinin Amerikan güçlerinin yardımına ihtiyacı olmasına rağmen, Suriye'de Esed rejiminin devrilmesinden sonra İran’ın taraftarlarının bu güçlerin ülkeden hızla çekilmesi talebinin gerileyeceğini gösteren hiçbir şey yok. Artık Ahmet eş-Şara’nın başkanlığı konusunda rahatlamış olan Amerikan güçleri de kendisine karşı eylemlerde bulunan İran ve Suriye rejimleri arasında sıkışmış değil.

Steve Coll, “Aşil Tuzağı: Saddam Hüseyin, CIA ve ABD’nin Irak İşgalinin Kökenleri” kitabında: “Saddam'ın dayısı, eğitimcisi ve öğretmeni Hayrullah Kifah’ın, ailenin felsefesini ‘Allah üç şeyi yaratmamalıydı; Persler, Yahudiler ve sinekler’ şeklinde özetlediğini” anlatır.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline gelince, Başkan Vladimir Putin bunu NATO’nun Rusya sınırlarına yaklaşmasına ve neo-Nazilerin Kiev’i kontrol etmesine karşı kendini savunmak olarak tasvir ediyor. Ukraynalı gazeteci Illia Ponomarenko ise “Sana nasıl olduğunu göstereceğim” kitabında böyle olmadığına inanıyor ve şöyle diyor: “Ukrayna savaşının NATO ve hayali Batı tehditleriyle hiçbir ilgisi yok. Aksine, bu işgal, devleti Rus halkının çıkarlarına değil, kendi çıkarlarının hizmetine sunan bir diktatörün deliliğiyle ilgilidir.” Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Putin Gürcistan'dan iki bölgeyi koparıp aldı, oğul Bush ve Obama ile bağları iyi olduğunda da Kırım'ı ilhak etti.

Kimse Trump'ın üç karmaşık sorunu çözecek anlaşmalarda nasıl başarılı olabileceğini bilmiyor. Bu sorunların ilki, İran'ın uranyum zenginleştirmesini ve yaptırımlara katlandıktan, nükleer eşikteki devlet olmak için milyarlarca dolar harcadıktan sonra nükleer silah sahibi olmasını önlemektir. İkincisi, Putin’in üçüncü yılında olmasına rağmen halen “özel operasyon” olarak adlandırdığı kapsamlı savaşı durdurmayı kabul etmesi için Cumhurbaşkanı Zelenskiy’yi, Kırım ve çoğu şu anda Rusya tarafından işgal edilmiş dört bölgenin kaybını kabul etmeye zorlamaktır. Üçüncüsü, Netanyahu’yu, savaşı bitirmeye ve Hamas hareketi ile İsrail'deki aşırı radikal hükümet arasındaki bir anlaşmayla rehineleri geri getirmenin bedeli olarak yıktığı Gazze'den çekilmeye zorlamaktır. Ama İsrail’in aşırı radikal hükümeti, Filistin devletini reddediyor ve Batı Şeria'yı ilhak etmekte diretiyor, eski rejimin silahlarının yok edilmesinden, onunla imzalanan güçleri ayırma anlaşması bölgesinin işgalinden sonra Suriye'deki yeni durumdan memnun, ayrıca Lübnan'daki Hizbullah'a şiddetli darbeler indirmeye de devam ediyor.

İronik olan, bu anlaşmalarda varsayılan başarının sadece statükoyu kabul etme ve “hakkın gücünden güç ile dayatılan hakka geçiş”ten ibaret olmasıdır.

Pascal De Sutter “Bizi Yönetenler” kitabında şöyle der: “En çılgın insanlara, kibirli ve yalancılara oy veriyoruz, çünkü hataları bize kendimiz hakkında güven veriyor. Bu yüzden bizim gibi olanlara oy veriyoruz.” ABD de bu konuda ilk değil, aksine listenin sonunda.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.