İsrail'in Batı Şeria'ya saldırısı ve ilhakın başlangıcı

Yahudi yerleşimciler Gazze’deki yıkıma ait görüntülerin yer aldığı ve üzerinde “Sizi bekleyen kader budur” yazan pankartlar asıyor

İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)
İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)
TT

İsrail'in Batı Şeria'ya saldırısı ve ilhakın başlangıcı

İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)
İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)

Muhammed Necib

Batı Şeria artık sadece 1967'den bu yana işgal altında tutulan bir Filistin toprağı değil, aynı zamanda çaresiz bir uluslararası ortam, zayıf bir Filistin Yönetimi ve 21. yüzyılın en kötü apartheid rejimi olarak tanımlanabilecek bir durumla karşı karşıya olan bir halka karşı İsrail’in sistematik askeri operasyonlarının, şiddet olaylarının eşlik ettiği yerleşim birimlerinin genişlemesinin ve sessiz Yahudileştirmenin devam ettiği bir sahne haline geldi.

İsrail’deki aşırı sağcı hükümetin iktidara gelişinden bu yana Batı Şeria son on yılların en tehlikeli saha ve siyasi değişimlerine tanık oluyor. Bu durum sadece yaklaşık üç milyon Filistinlinin günlük yaşamını tehdit etmiyor. Bir yandan da İsrail, dikkatlerin Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşa odaklanmasından, politikalarına yönelik uluslararası tutumun zayıflığından ve Beyaz Saray'da kendisini destekleyen bir ABD başkanının varlığından yararlanarak Batı Şeria'daki politikalarını ve emellerini ilerletirken, Batı Şeria'nın fiilen ilhakını ve Yahudileştirilmesini hızlandıriyor ve coğrafyayı yeniden şekillendiriyor.

Filistinliler, dönüm noktasının 7 Ekim 2023'te İsrail ordusu ve yerleşimcilerin Batı Şeria'yı ve şu anda en kötü apartheid rejimiyle karşı karşıya olan vatandaşlarını hedef alan saldırılarını tırmandırmasıyla yaşandığını söylüyor. Filistinliler, dönüm noktasının 7 Ekim 2023'te İsrail ordusu ve Yahudi yerleşimcilerin Batı Şeria'yı ve şu anda en kötü apartheid rejimiyle karşı karşıya olan sakinlerini hedef alan saldırılarını tırmandırmasıyla yaşandığını söylüyor.

Filistinliler İsrail'de iktidarda aşırı sağcı bir hükümetin olmasının yerleşim faaliyetlerinin hızlanmasında ve Batı Şeria'nın ilhak edilmesinde büyük etkisi olduğu konusunda hemfikir olsa da Birzeit Üniversitesi'nden siyaset bilimci Dr. Ghassan Al-Khatib Al Majalla’ya yaptığı değerlendirmede, İsrail'deki mevcut hükümet düşse ve değişse bile Filistin topraklarının Yahudileştirilmesinin ve ilhakının durmayacağını belirtti. İsrail'deki demografik değişikliklerin siyasi ve ideolojik değişiklikleri yansıttığını söyleyen Dr. Khatib, 7 Ekim savaşından bu yana siyasi ve ideolojik değişiklikler nedeniyle çok sayıda laik görüşlü yerleşimcinin göç ettiğini, sayıları artan dindarlar da dahil olmak üzere aşırı sağcıların ise hiç göç etmediğini ifade etti.

Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) bağlı Ayrım Duvarı (Utanç Duvarı) ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyi yetkilisi Emir Davud, 7 Ekim 2023 tarihinden 2025 haziran ayı başlarına kadar Batı Şeria'da yaklaşık 53 bin dönüm araziye el konulduğunu ve Filistin toprakları üzerinde inşa edilen onlarca yerleşim birimi ileri karakolunun yasallaştırılması ve kalıcı yerleşimlere dönüştürüldüğünü, bunun da İsrail'in Batı Şeria'da gerçek bir ilhak uyguladığını gösterdiğini söyledi.

İsrail ordusu, Batı Şeria'daki köy ve kasabaları coğrafi olarak birbirinden ayıran yüzlerce askeri kontrol noktası ve demir kapı kurarak Batı Şeria'daki Filistinlilerin hayatını zorlaştırıyor.

İsrail, Batı Şeria'yı ilhak etmek istediğini ve bazı yetkilileri aracılığıyla amacının Batı Şeria'da bir Filistin devleti kurulması ihtimalini ortadan kaldırmak olduğunu açıkça ifade ediyor. Bu ilhakı da sadece toprakla sınırladığından bu, Filistinlilere Doğu Kudüs veya işgal altındaki Suriye toprağı Golan Tepeleri sakinleri gibi İsrail kimliği verilmeyeceği anlamına geliyor.

Davud, Batı Şeria'nın hedef alınmasında İsrail ordusu ve yerleşimcilerin rolünü işlevsel bir değiş tokuş olarak tanımlıyor. İsrail ordusunun, Batı Şeria'nın doğusundaki 30 Bedevi topluluğunu, bazılarının avukatlarının tehcir kararlarını durdurmak için İsrail yargısına başvurmasının ardından tehcir edemediğinde, İsrail ordusunun bu görevi Bedevi topluluklarına daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şiddetle saldıran ve onları topluluklarını terk etmeye zorlayan yerleşimcilere verdiğine dikkati çekti.

İsrail, 2024 yılında 51 yerleşim birimi ileri karakolu kurdu. 7 Ekim 2023'ten 2025 haziran ayı başlarına kadar bu sayı yaklaşık 75’e ulaşırken 22 Filistinli çeşitli şiddet olaylarında yerleşimciler tarafından öldürüldü. Ayrıca Filistinlilere ait 400 mülk, çiftlik ve aracı kundaklayan yerleşimciler, 7 Ekim 2023'ten 2025 haziran ayı başlarına kadar çoğu Nablus'un güneyinde, Ramallah'ın doğusunda, Salfit bölgesinde ve El Halil'in güneyinde olmak üzere Filistinlilere karşı yaklaşık 6 bin saldırı gerçekleştirdi.

İsrail ordusu ise Batı Şeria'daki şehir ve köyleri coğrafi olarak ikiye bölen ve hareket özgürlüğünü engelleyen yüzlerce askeri kontrol noktası ve demir kapıyı konuşlandırıp yeniden faaliyete geçirerek Batı Şeria'daki Filistinlilerin hayatını zorlaştırıyor. Filistinliler iş ve eğitim yerlerine gidip gelebilmek için geçmek zorunda oldukları kontrol noktalarında onlarca saat geçiriyor. İsrail ordusu 7 Ekim'den sonra Batı Şeria’da 170 kontrol noktası daha kurarak toplam kontrol noktası sayısını 898'e çıkardı. İsrail Savunma Bakanlığı'nın işgal altındaki Filistin topraklarını yürütme kolu olan Sivil İdare, Batı Şeria'nın kuzeyindeki güvenlik kontrolünü sıkılaştırırken 7 Ekim 2023'ten 2025 haziran ayı başlarına kadar özellikle Tulkerim, Nur Şems ve Cenin mülteci kamplarında olmak üzere 3 bin 225 yapıyı ve bin 225 evi yıktı, 22 binden fazla Filistinli mülteciyi yerinden etti.

Filistinliler, ordusu ve yerleşimcileriyle İsrail hükümetinin zamana karşı yarıştığına, Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaştan ve bu savaşın dehşetine odaklanılmasından faydalanarak Batı Şeria'yı ilhak etme ve Yahudileştirme projesini ilerletmek için sahadaki birtakım gerçekler dayattığına inanıyor.

Filistinliler, Filistin Yönetimi'nin İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik politikalarının tehlikelerine uluslararası toplumum dikkatini daha fazla çekmek için daha etkili bir diplomatik çaba sarf etmesini bekliyor.

Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Dr. Mustafa Bergusi, Al Majalla’ya yaptığı açıklamada İsrail'in Batı Şeria'nın yüzde 44'ünü kontrol altına aldığını belirterek, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in Batı Şeria'da İsrail egemenliğini dayatma niyetlerini açıkladıklarını, bunun da bağımsız bir Filistin devleti kurulması ihtimalini yok etmek anlamına geldiğini söyledi.

Bergusi İsrail'in politikasını şöyle özetledi:

“7 Ekim olaylarından sonra Siyonist hareket Filistinlilerle uzlaşmaya hazır olmadığını teyit etti ve Batı Şeria’yı ele geçirmek, ilhak etmek, Yahudileştirmek ve İsrail devletinin yanında bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek istiyor.”

Belki de en önemlisi, bu yeni gerçeklik Filistin Yönetimi'ni, güvenlik aygıtını (Batı Şeria'da 35 bin personel görev yapıyor) ve bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik umutların azalması ve Batı Şerialıların yaşadığı ciddi ekonomik sıkıntılar nedeniyle Filistinliler arasında zorunlu göç ve siyasi bir çözüme olan güvenin yitirilmesine yönelik artan söylemlerle vatandaşlarını koruma ve hatta meşruiyetini sürdürme kabiliyetini zayıflatıyor.

Batı Şeria’da 3 milyondan fazla Filistinlinin karşı karşıya kaldığı baskı ve acıların ortasında Filistin Yönetimi, Filistin topraklarının Yahudileştirilmesini ve ilhakını durduramamakla suçlanıyor.

frgty
Yakının mezarını ziyarete gelen Filistinli bir kadının işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Cenin mülteci kampındaki mezarlığa ulaşmasını engelleyen bir İsrail askeri, 6 Haziran 2025 (Reutes)

Filistin Yönetimi'nin ve Filistinlilerin kendi topraklarındaki kararlılığını destekleyecek ve yerleşim, ilhak ve toprak hırsızlığı projelerine direnecek bir strateji benimsemesi gerektiğini düşünen Dr. Ghassan Al-Khatib, Al Majalla’ya yaptığı değerlendirmede, “Filistin toprakları üzerindeki çatışmayı çözecek olan bu halk direnişidir” ifadelerini kullandı.

Çoğu Filistinli, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'a yeniden gelişinin İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etme iştahını açtığına ve 1967'de Batı Şeria'yı işgal etmesinden bugüne kadar İsrail ordusu ve yerleşimcilerin davranışlarının aynı olduğu en uzun dönem olmasının da gösterdiği üzere Avrupa ve Arap ülkelerinin İsrail projeleri karşısındaki zayıflığının da verdiği rahatlıkla İsrail'e yeşil ışık yaktığına inanıyor. Sanki İsrail ve ABD’nin Filistinlilere zulmetme ve günlük yaşamlarını taciz etme konusunda birbirlerinin rollerini tamamladıklarını düşünüyorlar.

Filistinliler, Filistin Yönetimi'nin İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik politikalarının tehlikelerine ve Batı Şeria'daki gerilimi İsrail'in lehine çözme girişimlerine uluslararası toplumum dikkatini daha fazla çekmek için daha etkili bir diplomatik çaba sarf etmesini bekliyor.

Batı Şeria’da yerleşimciler ve İsrail ordusu tarafından kullanılan ortak yollarda seyahat eden Filistinliler, yerleşimciler tarafından asılan ve üzerinde Gazze Şeridi'ndeki yıkıma dair resimlerin olduğu ‘Bu sizin kaderiniz, burada bir geleceğiniz yok, Ürdün'e göç edin!’ yazılı pankartları görüyorlar.

Batı Şeria bugün, statükonun devamının apartheid rejimi ile tek devletli bir gerçekliğin kökleşmesi ve iki devletli çözümün kesin olarak sona ermesi anlamına geldiği tehlikeli bir kavşakta bulunuyor.

İsrail’in aşırı sağcı hükümetinin İsrail ordusu, yerleşimciler ve Sivil İdaresi tarafından sahada uygulanan politikası, Batı Şeria topraklarının daha büyük bölümünün yerleşim birimlerini genişletme projeleri için kullanılması amacıyla en fazla sayıda Filistinliyi en küçük toprak parçasına hapsetmeye dayanıyor gibi görünüyor.

1954'ten beri Tulkerim Mülteci Kampı’nda yaşayan emekli Tümgeneral Adnan ed-Damiri, Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun Tulkerim, Nur Şems ve Cenin mülteci kamplarında yaşayanları sınır dışı etmesinin amacının Filistinli mülteciler sorununu, bu sorunun sembolleri olan BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) faaliyetlerini ve mülteci kamplarını sona erdirerek bitirmek olduğunu söyledi. Emekli Tümgeneral Bu saldırıların gelecekte Batı Şeria’daki diğer mülteci kamplarına yayılacağı tahmininde bulundu.

Ramallah'ın doğusundaki Deyr Dibvan beldesinde yaşayan bir Bedevi olan Halil Melihat ve onunla birlikte hayvancılıkla uğraşan 200 aile, yerleşimcilerin İsrail ordusunun koruması altında kendilerine defalarca kez saldırması ve hayvanlarını çalması üzerine 23 Mayıs'ta bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre  Melihat, “Yerleşimcilerin gece gündüz tacizlerine ve saldırılarına maruz kaldık, en sonuncusu da ailemizin mensubu olduğu topluluğun içinde bir yerleşim karakolu kurulmasıydı. İsrail polisine ve Sivil İdaresi'ne şikayette bulunduk, ancak yerleşimcilerin bize ve hayvanlarımıza yönelik saldırılarını engellemek için hiçbir şey yapmadılar, bu yüzden ayrılmak zorunda kaldık” ifadelerini kullandı. Yerleşimcilerin kendilerine fiziksel saldırıda bulunduğunu söyleyen Melihat, altı erkeğin yaralanarak hastaneye kaldırıldığını aktardı.

Melihat, ‘çoban yerleşimi’ olarak bilinen yerleşimciler tarafından komşu arazilerde otlamalarının engellenmesi nedeniyle 4 bin olan koyun sayısının 100'e düştüğünü belirtti.

ukı
İşgal altındaki Batı Şeria’nın Deyr Dibvan beldesine İsrailli yerleşimciler tarafından düzenlenen saldırıdan bir gün sonra yanmış bir araç, 5 Haziran 2025 (AFP)

İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik saldırıları, bir yandan iki devletli bir çözümü imkânsız hale getirirken, diğer yandan Batı Şeria'da yaşayan üç milyon Filistinlinin, Yahudileştirme, toprak gaspı, yerleşim birimleri inşası, cinayetler, tutuklamalar, askeri kontrol noktaları ve İsrail'in daha önce hiç olmadığı kadar kendilerine karşı yürüttüğü ekonomik savaşın hedefinde böyle bir çözümün gerçekleşme ihtimaline dair umutlarını tamamen yitirmelerine neden oldu. İsrail'in politikaları Batı Şeria'daki Filistinliler için bir beka tehdidi haline gelirken İsrail'i bu politikalardan geri adım atmaya zorlayacak kararlı bir uluslararası duruş olmadan bu politikaları durdurmanın mümkün olmadığını düşünüyorlar. Bu durum aynı zamanda birçoğunu İsrail'e karşı tutumlarını ve inançlarını radikalleştirmeye ve belki de yerleşimcilerin şiddetine ve ordunun baskısına karşı silahlı eylemleri desteklemeyi ve gerçekleştirmeyi düşünmeye itiyor.

Mevcut durumun devam etmesi, tek devlet realitesinin apartheid rejimi ile pekiştirilmesi ve iki devletli çözümün kesin olarak sona ermesi anlamına geldiğinden, Batı Şeria bugün tehlikeli bir kavşakta duruyor. Bu gerçeklik sadece Filistinliler için geçerli bir felaketin değil, aynı zamanda topyekûn bir intifadadan, güvenliğin çöküşüne ve hatta Filistin şehirlerinde bölgesel istikrarı tehdit edecek toplumsal bir ayaklanmaya kadar beklenmedik şekillerde ortaya çıkabilecek bir patlamanın da habercisidir.



ABD neden İsrail'in İran'a yönelik saldırılarına mesafeli yaklaşıyor?

ABD Başkanı Donald Trump, 25 Mart'ta Beyaz Saray'ın bahçesinde (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, 25 Mart'ta Beyaz Saray'ın bahçesinde (AP)
TT

ABD neden İsrail'in İran'a yönelik saldırılarına mesafeli yaklaşıyor?

ABD Başkanı Donald Trump, 25 Mart'ta Beyaz Saray'ın bahçesinde (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, 25 Mart'ta Beyaz Saray'ın bahçesinde (AP)

ABD istihbarat kurumları İsrail'in İran'ın nükleer programlarına verdiği zararı incelemeye çalışırken, Başkan Donald Trump yönetimi ABD'nin, üst düzey askeri liderleri, nükleer bilim adamlarını ve İran topraklarının çeşitli bölgelerindeki askeri tesisleri hedef alan İsrail operasyonuna katılmadığını ya da desteklemediğini iddia etmeye devam etti.

Trump, İranlı yetkilileri önceki politikalarını sürdürmemeleri konusunda sert bir şekilde uyarmakla yetindi ve sonraki İsrail saldırılarının ‘daha şiddetli’ olacağını söyledi. Ancak Trump, 12 Nisan'da İran rejimine verdiği ve 12 Haziran Cuma günü şafak vakti sona eren 60 günlük süreyi hatırlatarak bir ‘anlaşmaya’ varılmasını istedi. Trump ve diğer ABD'li yetkililer, ABD'yi İsrail'in İran'a yönelik askeri operasyonlarından uzak tutmaya çalıştılar.

Trump'ın popülist tabanının önemli bir kısmı onu dünyadaki ‘ebedi savaşları ve çatışmaları’ sona erdirmek isteyen bir ‘barış adamı’ olarak görüyor ve bunu, varoluşsal tehdit altında olması halinde kilit müttefik İsrail'e yardım etmek de dahil olmak üzere, mecbur kalmadıkça İran veya başka bir ülkeyle savaşa girerek yapamayacağını düşünüyor. Trump, nükleer programlarından ve Ortadoğu ve dünya genelinde istikrarı bozucu rolünden kurtulmak için İran ile ‘diplomatik bir anlaşmaya’ varmak istiyor.

Trump'ın önbilgisi

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 13 Haziran'da İran'a yönelik askeri saldırılar hakkında bir konuşma yaparken (AFP)İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 13 Haziran'da İran'a yönelik askeri saldırılar hakkında bir konuşma yaparken (AFP)

Trump yönetiminin çatışma hattına girmekten kaçınması, birçok yetkilisinin Ortadoğu'yu yeni bir şiddet dalgasına sürükleme ve Trump'ın İran'ın nükleer programının geliştirilmesini durdurmak için müzakere edilmiş bir anlaşmaya varma umutlarını (programın önemli parçalarını yok ettikten ve nükleer bomba yapmak için çalışıyor olabilecek birçok İranlı nükleer bilim adamını öldürdükten sonra bile) ortadan kaldırma olasılığına ilişkin gerçek endişelerinden kaynaklanıyor.

ABD medyasına verdiği çok sayıda röportajda Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun İran'a savaş ilan etme ve nükleer programlarını yok etmek için geniş çaplı askeri operasyonlar düzenleme planlarından önceden haberdar olduğunu açıkladı. Trump, Wall Street Journal'ın İsrailli yetkililerin ABD'li mevkidaşlarını saldırı planları konusunda bilgilendirip bilgilendirmedikleri sorusuna telefonda şu yanıtı verdi: “Bilgilendirme mi? Bilgilendirme değildi ama neler olduğunu biliyorduk.” ABC'ye verdiği demeçte saldırıların ‘mükemmel olduğunu’ belirten Trump, “Daha fazlası da gelecek” dedi. Trump belki de bu ifadesiyle perşembe akşamı yaptıkları telefon görüşmesinde Netanyahu'dan duyduklarına atıfta bulundu.

ABD'li analistler, Netanyahu'nun Başkan Trump'ın seçilmesinin ardından İran'a saldırı düzenlemeye karar verdiğine ve bunu bir ‘fırsat penceresi’ olarak gördüğüne inanıyor. Trump'ın İran'ın nükleer hedefleri konusunda diplomatik bir anlaşma arayışına girmesine ve hatta Netanyahu'dan saldırıyı ertelemesini istemesine rağmen, Trump zaman zaman saldırı fikrini kabul etme konusunda Başkan Biden'dan daha istekli görünüyordu. New York'taki İsrail Politika Forumu'nda analist olan Michael Koplow, “Trump'ın seçilmesi Netanyahu'ya inandırıcı bir askeri tehdidi desteklemeye istekli bir başkan verdi. Netanyahu'nun İran'ın nükleer programıyla askerî harekât yoluyla başa çıkma tercihi yıllardır çok açıktı ve sonunda mükemmel bir fırsat yakaladı” ifadelerini kullandı.

Diplomatik kanallar

ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff liderliğindeki müzakere heyeti ile İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi liderliğindeki İran ekibi arasında Umman'da yarın (pazar) yapılması planlanan dolaylı nükleer müzakerelerin altıncı turunu çevreleyen belirsizliğe rağmen Trump, ABD'nin 2018'deki ilk döneminde çekildiği 2015 Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın yerini alacak bir anlaşmaya varılması için İran'la diplomatik kanalların açık tutulması çağrısında bulundu. İran'ın ‘her şey çökmeden önce’ bir anlaşmaya varması gerektiğini söyleyen Trump, ABD'nin İran'a karşı askeri operasyonlara girişme ihtimalini kastedip etmediğine açıklık getirmedi.

İsrail'in İran'ın başkenti Tahran'a saldırmasının ardından bir apartmanda meydana gelen patlamanın olduğu yerde çalışan itfaiyeciler (AP)İsrail'in İran'ın başkenti Tahran'a saldırmasının ardından bir apartmanda meydana gelen patlamanın olduğu yerde çalışan itfaiyeciler (AP)

Eski ABD'li yetkililer ve analistlere göre İsrail saldırısı, derin nüfuzlu bombaların kullanımı ve İsrail uçaklarına yakıt ikmali için ABD desteği olmaksızın, İran'ın bazıları yeraltının derinliklerinde bulunan nükleer tesislerinde ‘sınırlı’ hasara neden olabilir.

Başkan Trump, İsrail saldırılarının ‘tek taraflı bir eylem’ olduğunu en başından beri ilan eden Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından iletilen ilk mesajı yineledi ve İsrail'in ‘gerekli bir meşru müdafaa önlemi’ olarak tanımladığı operasyonlara ABD'nin ‘dahil olmadığını’ vurguladı. Trump, “İran, ABD çıkarlarını ya da personelini hedef almamalıdır” dedi.

İran'ın misilleme yapması halinde, ABD'nin İsrail'in kendisini savunmasına, eski Başkan Joe Biden'ın görev süresi boyunca iki kez yaptığı gibi İran'a ait insansız hava araçlarını (İHA) ya da füzeleri düşürmek için çalışmak da dahil olmak üzere yardım edip etmeyeceği de belirsiz. Washington Post'un ismini vermediği bir ABD'li yetkiliden aktardığına göre, Tahran'ın herhangi bir saldırıya hem İsrail'i hem de Ortadoğu'daki ABD güçlerini ve tesislerini hedef alan karşı saldırılarla yanıt verme tehdidini yinelemesi ışığında bu Başkan Trump'a bağlı.

İşte bu risk, ABD'nin bu hafta bölgedeki varlığını azaltmak için hızlı hareket etmesine neden oldu. ABD Dışişleri Bakanlığı Irak'tan bazı personelin tahliyesine izin verirken ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) da bölgedeki askeri aile üyelerinin ayrılmasına yeşil ışık yaktı. Dışişleri Bakanlığı, ABD personelinin Ortadoğu'dan toplu tahliyesi durumunda etkili olmak üzere tasarlanmış yeni bir Ortadoğu Görev Gücü oluşturdu. Bu da Trump yönetiminin bölgede Amerikalıları tehdit edebilecek büyük bir tırmanış beklediğini gösteriyor.

Gizli program mı?

Ancak ABD'li yetkililer, son haftalarda istihbarat kurumlarının, İran'ın gelişmiş uranyum zenginleştirme çalışmalarına rağmen, bu çabayı gerçek bir nükleer silaha dönüştürmek için harekete geçmediği yönündeki uzun süredir devam eden değerlendirmelerini değiştirmediklerini, bunun da İran'ın nükleer programı hakkında genellikle daha alarmist bir görüşe sahip olan ve yakın zamanda ‘aylar veya en fazla bir yıl içinde nükleer silah üretebilecek’ gizli bir İran programı hakkında istihbarattan bahseden üst düzey İsrailli yetkililerin değerlendirmelerine katılmadıklarının tutarlı bir işareti olduğunu bildirdi.

ABD Başkanı Donald Trump, 7 Nisan'da İran'la nükleer müzakereleri duyurduğu toplantı sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile konuşuyor. (Reuters)ABD Başkanı Donald Trump, 7 Nisan'da İran'la nükleer müzakereleri duyurduğu toplantı sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile konuşuyor. (Reuters)

Ancak İsrailli yetkililer ve Trump yönetimindeki mevkidaşları, İran'ın nükleer silaha sahip olmamasını sağlamanın tek yolunun zenginleştirme kapasitesini ortadan kaldırmak ya da yok etmek olduğu konusunda hemfikir olduklarını vurguladılar.

Trump, İran'ın nükleer faaliyetlerini engellemek için diplomatik bir anlaşmaya vararak savaştan kaçınmayı ve bunun karşılığında da İran ekonomisini sıkıştıran ekonomik yaptırımları hafifletmeyi umuyor.

Ortadoğu'da yeni bir askeri çatışma ihtimali, Trump'ın yakın çevresindeki ve dışındaki Make America Great Again (MAGA) destekçilerini alarma geçirdi ve bunların çoğu savaş karşıtı mesajı nedeniyle Başkan Trump'ın arkasında toplandı. X platformundaki MAGA podcastinin sunucusu Jack Posobiec, ‘İran'a doğrudan bir saldırının Trump koalisyonunda feci bir bölünmeye neden olacağı’ uyarısında bulunarak, “Trump akıllıca yeni savaşlar başlatılmasına karşı çıktı. Kararsız eyaletler -ki ara seçimler çok uzakta değil- ve çok az sayıdaki kongre çoğunluğu da buna oy verdi. Önce Amerika!” ifadelerini kullandı.