BM Soruşturma Komisyonu: İsrail Gazze'de ‘soykırım’ yapıyor

BM tarafından yayınlanan raporda, dini ve kültürel alanlara yönelik saldırılar ele alınıyor

Gazze şehrindeki Şeyh Rıdvan mezarlığında yakınlarının mezarlarını ziyaret eden Filistinliler (AP)
Gazze şehrindeki Şeyh Rıdvan mezarlığında yakınlarının mezarlarını ziyaret eden Filistinliler (AP)
TT

BM Soruşturma Komisyonu: İsrail Gazze'de ‘soykırım’ yapıyor

Gazze şehrindeki Şeyh Rıdvan mezarlığında yakınlarının mezarlarını ziyaret eden Filistinliler (AP)
Gazze şehrindeki Şeyh Rıdvan mezarlığında yakınlarının mezarlarını ziyaret eden Filistinliler (AP)

Birleşmiş Milletler (BM) uzmanları bugün yayınladıkları bir raporda İsrail'in, Filistinlilerin yaşamını ortadan kaldırmaya yönelik sistematik bir kampanyanın parçası olarak Gazze Şeridi'ndeki okullara ve dini mekanlara sığınan sivilleri öldürerek ‘soykırım’ suçu işlediğini açıkladı.

BM İşgal Altındaki Filistin Toprakları ve İsrail Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu'nun raporunu 17 Haziran'da Cenevre'de BM İnsan Hakları Konseyi'ne sunması bekleniyor.

Komisyona başkanlık eden eski BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay yaptığı açıklamada, “İsrail'in Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin yaşamını ortadan kaldırmak için organize bir kampanya yürüttüğüne dair giderek artan kanıtlar görüyoruz. İsrail'in Filistin halkının eğitim, kültür ve dini hayatını hedef alması mevcut ve gelecek nesillere zarar verecek ve kendi kaderini tayin hakkını baltalayacaktır” ifadelerini kullandı.

Komisyon, uluslararası hukukun ihlal edilip edilmediğini değerlendirmek üzere eğitim kurumları ile dini ve kültürel alanlara yönelik saldırıları inceliyor. İsrail şubat ayında BM İnsan Hakları Konseyi'nden çekilmiş ve Konsey'in taraflı olduğunu iddia etmişti.

BM İşgal Altındaki Filistin Toprakları ve İsrail Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu'nun geçtiğimiz mart ayındaki son raporunda, İsrail'in Gazze savaşı sırasında kadınlara yönelik sağlık tesislerini sistematik olarak tahrip ederek Filistinlilere karşı ‘soykırım eylemleri’ gerçekleştirdiği sonucuna varıldığında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bulguları önyargılı ve antisemitik olarak nitelendirmişti.

Komisyon son raporunda İsrail'in okul ve üniversite binalarının yüzde 90'ından fazlasını ve Gazze Şeridi'ndeki dini ve kültürel alanların yarısından fazlasını tahrip ettiğini belirtti.

Raporda, “İsrail güçleri, eğitim tesislerine yönelik saldırılarında sivillere yönelik saldırıları yönlendirmek ve kasten öldürmek de dahil olmak üzere savaş suçları işledi... İsrail güvenlik güçleri, okullara ve dini mekanlara sığınan sivilleri öldürerek insanlığa karşı imha suçu işledi” ifadeleri yer aldı.

Gazze Şeridi’nde devam eden savaş, Hamas mensuplarının 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşimlerine sürpriz bir saldırı başlatması ve İsrail verilerine göre bin 200 kişinin ölmesi ve 251 kişinin esir alınmasının ardından patlak vermişti.

İsrail, 7 Ekim saldırısına, Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı’nın 54 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybetmesine yol açtığını söylediği askerî harekâtla karşılık verdi.

Rapor, Filistin eğitim sistemine verilen zararın Gazze ile sınırlı olmadığı sonucuna vararak, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te İsrail askeri operasyonlarının arttığını, buralarda öğrencilerin taciz edildiğini ve yerleşimcilerin saldırılarına maruz kaldığını belirtti.

Raporun devamında, “İsrailli yetkililer, Gazze Şeridi'ndeki sivillerle ilgili endişelerini ya da dayanışmalarını dile getiren İsrailli ve Filistinli eğitim çalışanlarını ve İsrail içindeki öğrencileri de hedef aldı. İsrail makamları, kadınları ve kız çocuklarını kamusal alanlarda aktivizmden caydırmak amacıyla özellikle kadın öğretmenleri ve öğrencileri hedef alıyor” denildi.



İsrail-İran savaşı ve ABD’nin Suriye’deki askeri üssü et-Tanf’ın rolü

Suriye'deki et-Tanf Üssü’nde görevli İki ABD askeri, 12 Mart 2025 (US Army)
Suriye'deki et-Tanf Üssü’nde görevli İki ABD askeri, 12 Mart 2025 (US Army)
TT

İsrail-İran savaşı ve ABD’nin Suriye’deki askeri üssü et-Tanf’ın rolü

Suriye'deki et-Tanf Üssü’nde görevli İki ABD askeri, 12 Mart 2025 (US Army)
Suriye'deki et-Tanf Üssü’nde görevli İki ABD askeri, 12 Mart 2025 (US Army)

Muhammed Rimal

İran-İsrail savaşı, 13 Haziran’dan önceki ‘soğuk savaş’ noktasına geri dönüşü olmayan bir yola girdiğine dair işaretler eşliğinde ikinci haftasına girdi. Her iki tarafın da başlangıçta beklediği savaş, askeri ve savaş doktrini açısından 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana bölgenin tanık olduğu diğer doğrudan ve dolaylı savaşlardan farklı olarak bu kez direniş grupları ile İsrail arasında değil iki ülke arasında doğrudan yürütülüyor.

İki ülke arasındaki herhangi bir savaşın, eğer bunu durdurmak için çalışan bir arabulucu ya da iki ülkeye belirli bir ‘statüko’ dayatan bir Birleşmiş Milletler (BM) girişimi yoksa, birinin diğerine karşı zaferiyle sonuçlandığı iyi biliniyor. Kısa bir süre önce Pakistan ve Hindistan arasında olduğu gibi, ABD’nin arabulucu olarak iki ülke arasına girmiş ve bir bütün olarak küresel istikrarı tehdit eden gerginliği yatıştırmıştı.

Bu savaşı çevreleyen siyasi ve diplomatik koşullara dönecek olursak, savaşın hem İtalya’nın başkenti Roma’da hem de Umman’ın başkenti Maskat'ta İran'ın nükleer dosyasına ilişkin ABD-İran müzakerelerinin ortasında başladığını ve o dönemdeki göstergelerin bu müzakerelerin çıkmaza girdiği anlamına gelmediğini, aksine hızlandırılmış bir tempoda ilerlediğini ve niteliksel ve kayda değer başarılar elde ettiğini görüyoruz. Analistler bu müzakerelerde ABD’nin Başkan Donald Trump'ın seçilmesinden bu yana izlediği politikaya uygun olarak, bölgedeki gerginliği yatıştırma, doğrudan ya da dolaylı askeri müdahaleye girişmeme ve dikkatini başka bir cepheye, yani Çin'in temsil ettiği ekonomik tehdide yöneltme arzusunu gördüler.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) savaşın başlamasından bir gün önce, İran'ın nükleer silahların yayılmasını önleme yükümlülüklerine uymadığını ilan etti. UAEA üyesi 19 ülke bu açıklama lehinde oy kullanırken, üç ülke karşı çıktı, 11 ülke çekimser kaldı. Bu gelişme, İsrail'in İran'ın nükleer kapasitesini vurması için önceden verilmiş uluslararası bir yetki olarak kabul edildi, çünkü UAEA'nın kararı ile İsrail’in İran’a yönelik saldırısının başlaması arasında geçen süre, askeri denklemlere göre bir ülkenin diğerine saldırı hazırlığı yapması için yeterli değildi.

‘Ortadoğu'nun yeni haritası’ ifadesi, 2023 yılı sonlarında bölgedeki askeri gelişmelerin yaşanmaya başlamasından bu yana İsrail'in siyasi ve askeri söyleminden eksik olmadı. Bu ifade, Suriye rejiminin düşmesi ve Suriye'nin bölgesel arenadaki etkinliğinin nihai olarak sona ermesinin yanı sıra Lübnan ve Irak cephelerinin etkisizleştirilmesinden sonra sahada daha da anlamlı hale geldi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bu durumu direniş ekseninin başını ortadan kaldırmak için bir fırsat olarak gördü. ABD ile İran arasında nükleer dosya konusunda yapılan müzakerelerin tıkanmasından faydalanarak ABD yönetimine İran'a askeri baskı uygularsa bunun onu bu dosyada taviz vermeye iteceğini, ancak asıl amacın İran'ın İsrail'e tehdit olarak kalma kabiliyetini sınırlamak olduğunu telkin etti. Netanyahu da ‘bu savaşın dünyanın çehresini değiştireceğini’ söyleyerek bunu doğruladı.

ABD'nin İran'ın nükleer tesislerine yönelik hava ve füze saldırılarının ardından, ABD'nin de savaşın uzamasını istemediği ortaya çıktı.

Askeri verilere gelince İsrail, ABD’nin İran'a karşı yürüttüğü bir savaşta kenarda durmasının mümkün olmadığının farkında. Lübnan, Gazze, Yemen ve Irak'ta yürüttüğü savaşlarda ABD'nin desteği teçhizat, mühimmat, istihbarat bilgisi ve teknik ve siyasi desteğe dayanıyordu. Ancak bugün ABD, İsrail'in savaşın başlarında belirlediği hedeflerin ötesine geçerek İran rejimini teslim olmaya çağıran Başkan Trump’ın açıklamalarından da anlaşılacağı üzere İran'ın askeri anlamda kendisinin öne sürdüğü şartlara tamamen boyun eğmesini istiyor. ABD Başkanı bu savaşa müdahale etmekle daha fazla ilgilendi. Çünkü İsrail'in Lübnan ve Gazze cephelerinde yürüttüğü savaşlar istediği sonuçları vermedi. Yani Gazze cephesi zaman zaman karşılıklı askeri operasyonlara tanık olduğu için düşman askeri varlığının ortadan kaldırılması ve savaşı durduracak, rehineleri serbest bırakacak ve Gazze halkı üzerindeki insani kuşatmayı kaldıracak bir çözüme ulaşılamadı. İsrail, Lübnan cephesinde ABD ve uluslararası toplumu da arkasına alarak, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusunda üzerine düşeni yapması için Lübnan devletine baskı yapmaya devam ediyor. Belki de İsrailliler İran'ı vurmanın önce bölgedeki siyasi ve askeri nüfuz haritasını değiştireceğini, ardından nüfuzlarına ve İsrail için oluşturdukları tehdit düzeyine bakılmaksızın diğer cephelerin dinamiklerini etkileyeceğini düşünüyor olabilirler.

xcdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump, İran'ın nükleer tesislerini bombaladıktan sonra Tel Aviv'de ‘Teşekkür Bay Başkan’ yazılı pankartlar asıldı, 22 Haziran 2025 (AFP)

ABD'nin İran'ın nükleer tesislerine yönelik hava ve füze saldırılarının ardından, ABD'nin de iki nedenden ötürü savaşın uzamasını istemediği ortaya çıktı. Bunlardan birincisi, ABD'nin iç işlerini İran'ın nükleer dosyasından daha fazla etkileyen dünyadaki diğer dosyalara olan dikkatini dağıtacak bir yıpratma savaşının bataklığına düşmek istememesi, ikincisi ise uzayan bir savaşın İsrail'in askeri ve sivil kabiliyetlerini de tüketecek olması. İsrail içinden sızan görüntüler, İsrail ekonomisinin son iki yıldır uğradığı ekonomik kayıpların yanında İsrail toplumunun ve özellikle de sivil toplumun İran’ın füzeli saldırılarının sahadaki sonuçlarına uzun süre dayanamayacağını açıkça gösteriyor. Bu durum İsrail'in İran'ın askeri ve sivil tesislerini hedef almasının boyutlarını küçümsemek anlamına gelmese de İran'ın tüm hayati sivil, askeri ve ekonomik tesislerinin coğrafi olarak sınırlı bir alanda kümelendiği ve herhangi birini İran'ın herhangi bir füze saldırısı için kolay bir hedef haline getirdiği İsrail'deki durumun aksine, İran'ın tesislerinin İran'ın geniş topraklarının doğasının dayattığı geniş alanlara dağılmış olması, iki ülke arasındaki temel farkı teşkil ediyor.

İran yönetimi kendisini Amerikalılar ve İsraillilerin tek bir hedeflerinin olduğu, yani rejimi devirmeyi amaçladıkları bir savaşla karşı karşıya buldu. İranlılar bunun gerçekleşmesini önlemek için askeri olarak çabalıyor.

Öte yandan İran yönetimi kendisini Amerikalılar ve İsraillilerin tek bir hedeflerinin olduğu, yani rejimi devirmeyi amaçladıkları bir savaşla karşı karşıya buldu. İranlılar bunun gerçekleşmesini önlemek için askeri olarak çabalıyor. İsrailliler gibi onlar da bu savaşta arabulucuların bir rolü olmadığını biliyorlar. Savaş uzar ve rejimin düşmesine yol açmazsa, iki tarafın, sponsorlarının niteliği henüz belli olmayan, İsrail'in savaşı başlattığını iddia ettiği İran’ın nükleer tehdidini azalttığını söyleyeceği bir anlaşmayı kabul etmesi de ihtimaller dahilinde. Böyle bir durumda İsrail Lübnan ve Gazze'de yaptığı gibi diğer yüksek tavanlı hedeflerinden geri adım atabilir. İran ise İsrail'in rejimi devirme projesini engellediğini ve İsrail'e eşi benzeri görülmemiş kayıplar verdirdiğini söylüyor.

Ancak bu savaşın bu senaryoya göre sonuçlanması halinde iki temel sonuç ortaya çıkar. Bunlardan birincisi, işgal altındaki topraklarda dört seviyede dağıtılan önleyici füze kabiliyetlerinin, hava üstünlüğüne rağmen İsrail’in iç kesimlerinin ve hayati tesislerinin hedef alınmasını engelleyememiş olması, ikincisi ise İran'ın varoluşsal bir tehlike içindeymiş ya da her zaman yakın bir tehlike içinde kalacakmış gibi davranması. Hedefin nükleer program değil, rejim olduğu düşünüldüğünde, uluslararası toplumun bu programa yönelik geniş muhalefeti ve rejimin sözde müttefikleri olan Rusya, Çin ve Pakistan'ın pratikte destekleyici bir tutum sergilememesinin temsil ettiği yeni bir uluslararası faktörle birlikte, bu durum onu nükleer yeteneklerini geliştirmeye itiyor.

Saha verilerine göre bu senaryonun gerçekleşme ihtimalinin henüz öngörülebilir olmaması ABD'nin doğrudan müdahalesine kapıyı araladı. ABD'ye göre bu müdahale, ABD de dahil olmak üzere tüm tarafların lehine olmaktan ziyade ABD'yi angajman kurallarını değiştirmeye sevk edebilecek uzun vadeli bir savaşı önlemeyi amaçlıyor. ABD’nin Suriye’deki askeri üsleri, Amerikalıların güç dengesini değiştirmek için bahse girdiği saldırılar için yalnızca bir sıçrama tahtası olarak kullanılabilir. Bunun en önemli sonuçları arasında İsrail’in iç kesimlerinin hedef alınmasını sınırlamak ve İran’ı uluslararası himaye altında, nükleer dosyayı askeri kullanımlarının dışına çıkaran ve askeri ve sivil yapılarını etkileyen kayıplardan sonra İsrail'i rehabilite eden bir çözümü kabul etmeye zorlamak yer alabilir.

Suriye'deki askeri üslerin kullanımı her bir üssün coğrafi konumuna göre belirleniyor. Suriye'nin kuzeydoğusundaki Ömer ve Koniko petrol ve gaz sahalarının yakınlarındaki askeri üsler, İran'a yakınlıkları nedeniyle kolay hedef olabilecekleri için bu savaşta kullanılmayacak. Bu durum Irak'la olan et-Tanf Sınır Kapısı’nın 24 kilometre batısında yer alan et-Tanf Askeri Üssü’nü ABD saldırılarının başlangıç noktası haline getiriyor. Çünkü bu üs Uluslararası Koalisyona ait ve burada sadece ABD askerleri bulunmuyor. Dolayısıyla buranın hedef alınması aynı anda birden fazla ülkeyle silahlı çatışmaya yol açabilir.

rrtb
Tel Aviv'de İran'a ait bir füzenin patladığı olay yerinde çalışma yapan kurtarma görevlileri, 22 Haziran 2025 (Reuters)

ABD’nin Körfez'deki askeri üslerinin bu savaşın dışında tutulmasıyla da bu olasılığın nedenlerinden biri. Körfez ülkelerinin siyasi olarak İran'a karşı bir savaşa tamamen karşı bir tutum sergiliyorlar. Bu ülkeler, savaşa dahil olmayı ve topraklarını İran'ın hedef alınması için kullanılmasını reddederken müdahalelerinin Çin ve Rusya gibi diğer ülkelerle ilişkilerine zarar vermemesi için proaktif bir duruş benimsiyorlar.

Peki kim kimin bileğini bükecek? Kim daha fazla darbeye dayanabilecek? Bu soruların cevapları devam eden savaşın sonucunu ve bitiş tarihini belirleyecek.