Trump, UNESCO'dan çekilme kararı aldı

ABD Başkanı Donald Trump (AP)
ABD Başkanı Donald Trump (AP)
TT

Trump, UNESCO'dan çekilme kararı aldı

ABD Başkanı Donald Trump (AP)
ABD Başkanı Donald Trump (AP)

New York Post gazetesi, Beyaz Saray sözcüsü Anna Kelly'nin, ABD Başkanı Donald Trump'ın Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nden (UNESCO) çekilme kararı aldığını söylediğini belirtti.

Gazete, Trump'ın kararının kuruluşun "Amerikan ve İsrail karşıtı" politikalarından kaynaklandığını ifade etti. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Trump, geçtiğimiz şubat ayında, ABD'nin UNESCO'daki varlığının 90 günlük bir incelemeye tabi tutulmasını emretmiş ve özellikle kuruluşun "anti-Semitik veya İsrail karşıtı" politikalar izleyip izlemediğinin araştırılmasına odaklanmıştı. New York Post'a göre, Trump yönetimi yetkilileri UNESCO'yu Filistin ve Çin'e karşı önyargılı olmakla suçluyor.



Trump üzerindeki karşıt baskılar

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Trump üzerindeki karşıt baskılar

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Vahid Abdulmecid

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki dış politika yapım süreci, uzun süredir gözlemciler için açık bir kitap gibiydi. Bu politika yapıcıların kabul ettikleri girdileri gözlemlemek ve bunların sonuçlar, yani belirli bir konuda alınan kararlar üzerindeki etkilerini takip etmek kolaydı.

Şimdi ise durum farklı ve bunun nedeni de karar alım sürecinde gücün, eşi benzeri görülmemiş bir ölçüde Başkan Donald Trump'ın elinde yoğunlaşmış olması. Zira üst düzey ve etkili yetkililerin kendisiyle aynı fikirde olmadığı ve bunun çok sayıda kişinin istifasına veya görevden alınmasına yol açtığı önceki yönetimi (2016-2020) sırasında bile bu kadar yoğun değildi. Mevcut yönetiminde ise durum farklı, çünkü Başkana tam sadakatin, üst düzey yetkililerin seçilmesinde en önemli kriterlerden biri olduğu açıkça görülüyor.

Bu nedenle, şu veya bu konudaki kararlar yönetim içinde sürekli istişarelerle alınmak yerine, genellikle tek başına Trump tarafından alınıyor. Üst düzey yardımcılarının dış politika yapım sürecine katılımı, değerlendirmelerini, görüşlerini ve tavsiyelerini sunmaktan öteye gitmiyor; Trump bunları dinliyor ve ardından tek taraflı olarak karar alıyor. Amerikan ithalatına gümrük vergisi uygulanması veya artırılması kararlarında olduğu gibi, kimi zaman ekibinin üyeleri bile karar açıklanana kadar kendisinden haberdar olmayabiliyorlar.

Bir karar derhal veya hızlı bir şekilde uygulamaya tabi olmadığında, geri çekilebilir veya değiştirilebilir ve bu da bazen Trump'ın çelişkili açıklamalar yapmasına yol açabiliyor. Ancak, İsrail-İran savaşına katılımla ilgili karar alma süreci, diğer çoğu karar alma sürecinden daha zordu çünkü Trump, Amerikan politika yapımını etkileyen en önemli iki tarafın karşıt baskılarına maruz kaldı. Birincisi Netanyahu hükümeti tarafından temsil edilen İsrail, ikincisi ise ana siyasi-popüler tabanını oluşturan MAGA (ABD'yi Yeniden Harika Yap) hareketi içindeki güçlü akımdı. Netanyahu, Trump'ı, savaşı kısaltmanın ve İsrail'in sızamadığı en güçlü Fordow tesisi de dahil olmak üzere İran'ın nükleer kapasitesini yok etmenin yolunun doğrudan ABD müdahalesi olduğuna ikna etmeyi başardı.

Ne var ki, MAGA hareketi içindeki güçlü bir grup, savaşa doğrudan katılıma karşı çıkıyor ve liderleri ve destekçileri, hareketin temel sloganı olan “Önce ABD”ye sıkı sıkıya tutunuyor. ABD'nin, İsrail de dahil olmak üzere başka hiçbir ülke adına savaşa girmemesi gerektiğine inanıyor. ABD'nin girmesinin gerekli olmadığı ve kendisine bir faydası dokunmayacak savaşlara dahil olmaktan kaçınılması çağrısında bulunuyor.

MAGA hareketi içindeki ikinci bir grubun Washington'un savaşa katılımını desteklediği doğru. Fakat bu, Trump için iyi bir haber değil çünkü onu Beyaz Saray'a taşıyan hareketin bölünmesi riskini taşıyor

Bu destekçiler arasında Ulusal Güvenlik Konseyi üyeleri, Temsilciler Meclisi ve Senato üyeleri, çeşitli sosyal örgütlerin liderleri, gazeteciler, medya çalışanları ve sosyal medya fenomenleri yer alıyor. Savaşa doğrudan müdahil olmaya karşı çıkan bu kesimin başını, Trump'a yakın olan veya yakınlığını sürdüren politikacılar çekiyor. Bunlardan biri de, birinci döneminde stratejik danışmanı olan Steve Bannon. Bannon, Irak deneyiminin tekrarı olarak gördüğü duruma şiddetle karşı çıkıyor ve gereksiz savaşların ABD’yi güçlendirmediğine, aksine zayıflattığına inanıyor. Bu akımın Temsilciler Meclisi'ndeki bazı üyeleri de, Kongre onayı olmadan ABD güçlerinin savaşa müdahil olmasını yasaklayan bir yasa tasarısını desteklemeyi kabul ettiler. Bunlar arasında Temsilciler Meclisi'ndeki MAGA hareketinin lideri Marjorie Greene de bulunuyor. Yasa tasarısının hazırlanmasında Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Thomas Massie ile Demokrat üye Rohit Khanna arasında alışılmadık bir iş birliği yaşandı. MAGA hareketi içinde ikinci bir akımın ise ABD'nin savaşa doğrudan katılımını desteklediği de doğru. Fakat bu, Trump için iyi bir haber değil, çünkü Beyaz Saray'a dönüşünde kilit rol oynayan hareketin bölünmesi riski taşıyor. Dolayısıyla, Trump'ın iki zor seçenek arasında seçim yaparken büyük bir ikilemle karşı karşıya kaldığı anlaşılıyor; savaşa doğrudan müdahale ederek MAGA hareketinin bölünmesi ve tabanının önemli bir bölümünü kaybetme riskini almak ya da İsrail'i desteklemek ve ona yardım etmekle yetinmek, ardından İran'ın nükleer kapasitesinin tamamen yok edilmesi riskini almak.

Bu nedenle, doğrudan çatışmaya karşı çıkanların esasında Afganistan ve Irak'ta olduğu gibi yeni bir savaşa sürüklenmekten korktuklarına dayanarak, savaşa tam anlamıyla dahil olmadan üç nükleer tesisi yoğun hava saldırılarıyla bombalamaya karar vererek, orta yol seçeneğine başvurdu. Trump, operasyondan kısa bir süre sonra belirttiği gibi, yalnızca üç tesisi bombalamakla yetindiyse, bu, karşıt baskılarla başa çıkmada başarılı olduğu anlamına gelmektedir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.