Putin'in NATO karşısındaki mayınları, Almanya'ya tehdit ve Ukrayna'da ilerleme

Rusya Devlet Başkanı Putin, ABD Başkanı Trump’ı Kiev'e Patriot hava savunma sistemleri tedarik etmeye karşı uyardı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
TT

Putin'in NATO karşısındaki mayınları, Almanya'ya tehdit ve Ukrayna'da ilerleme

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Sami Ammara

Batılı kaynaklar arka arkaya ABD’nin Ukrayna'ya Patriot savunma sistemleri tedarik edilmesinin onaylandığına dair açıklamalar yaparken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu füzelerin gönderilmesinin sonuçları konusunda uyarıda bulundu. Putin ayrıca Almanya'yı ve NATO üyesi ülkeleri, ‘Rusya ile savaşa doğrudan karışmakla’ suçlayarak tehdit etti.

Rusya, Ukrayna topraklarında ilerlemeye devam ederken ve başta başkent Kiev olmak üzere büyük şehirlerdeki hassas noktalara yönelik bombardımanını yoğunlaştırırken, ABD Başkanı Donald Trump, Moskova ve Kiev'in ateşkes ve barışçıl bir çözüme varmaları için 50 günlük süre tanıdığını açıkladı. Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi Başkanı Jeffrey Sachs yaptığı değerlendirmede bu gelişmeyi ‘Trump'ın vatandaşlarından açıkça özür dilemesi gereken bir hata’ olarak nitelendirdi.

Üçüncü tur müzakereler

Rus kaynaklar, Ukrayna ile İstanbul'da üçüncü tur görüşmelerin dün yapıldığını duyurdu. Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, Rusya'nın Ukrayna ile üçüncü tur müzakerelere hazır olduğunu söyledi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Telegram kanalından yaptığı açıklamada, İstanbul müzakerelerinde Ukrayna heyetinin başkanı ve Ukrayna Ulusal Güvenlik Konseyi sekreteri Rustem Umerov'un, bu hafta yeni bir müzakere turu düzenlenmesi önerisini Rus tarafına ilettiğini duyurdu.

Alman Der Spiegel dergisi, Kiev'in İstanbul'da yeni bir müzakere turu düzenleme teklifinin, ABD'nin Ukrayna ve Rusya Özel Temsilcisi Keith Kellogg’un Kiev'e yaptığı özel ziyaretin ardından ve Trump'ın Moskova'ya 50 günlük süre tanımasının ardından geldiğini belirtti.

Der Spiegel, Kiev ve Washington arasında Rusya ile müzakere sürecinin geleceği konusunda gizli bir koordinasyon olabileceğine dair işaretler olduğunu da ifade etti. Bazıları, Kellogg’un önceki tutumunu koruduğunu söylüyor. Kiev'in, krizin barışçıl çözümü için Rus güçlerinin ‘tanınmış uluslararası sınırlara’, yani Zelenskiy'nin daha önce talep ettiği 1991 sınırlarına çekilmesi gerektiğini savunan görüşünü destekliyor. Ancak bu durum, Rusya’nın Putin tarafından açıklanan şartlarıyla çelişiyor.

Putin, Almanya'yı uyardı

Almanya Başbakanı Friedrich Merz, bu göreve gelmeden önce Ukrayna'yı desteklemek ve Avrupa Birliği'nin (AB) politikalarını desteklemek amacıyla Rusya ve siyasi liderlerine karşı siyasi söylemini sertleştirerek, İkinci Dünya Savaşı öncesi ortamı ve iç politikada Alman kimliğini destekleyen, Nazi ideolojisine yakınlaşan açıklamalar yapmaya başladı.

Merz, Almanya Başbakanı olarak göreve başladıktan sonra Batılı meslektaşlarıyla yaptığı birçok görüşme ve temasla politikalarını sürdürüyor. Bu durum Putin'i, Ukrayna'ya Patriot hava savunma sistemlerinin teslim edilmesi halinde, tehdit niteliğinde bir uyarıda bulunmaya zorladı.

Putin bunun, Almanya Silahlı Kuvvetleri’nin bu füze sistemlerinin çalıştırılmasına doğrudan katılımıyla birlikte olması gerektiğini birçok kez vurguladı. Bu da Berlin'in Kiev'in yanında savaşa doğrudan katılacağı anlamına geliyor. Almanya, Amerikan yapımı Patriot füzeleri için finansman sağlamaya ve Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin hazırlıklarına katkıda bulunmaya hazır olduğunu açıklamıştı. Öte yandan Putin, Ukrayna'ya silah tedarik etmenin uzlaşmayı engellediğini ve NATO ülkelerini doğrudan çatışmaya sürüklediğini belirterek, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine doğrudan tehdit niteliğinde bir uyarıda bulundu.

Moskova konumunu güçlendiriyor

Rusya'nın Ukrayna'nın doğusundaki ilerleyişi devam ediyor. Birleşmiş Milletler (BM) kaynakları, haziran ayında ölen Ukraynalıların sayısının üç yıldır süren savaş süresince herhangi bir ayda ölenlerin sayısından daha fazla olduğunu doğrularken, ABD gazetesi New York Times (NYT), Rusya ordusunun geçtiğimiz ay ‘özgürleştirilen topraklarda yıllık rekor kırdığını’ kabul etti.

Rusya ordusunun birçok cephede saldırılarını yoğunlaştırdığını belirten gazeteye göre Rusya, bu yılın başlarından beri rekor bir rakam olan 550 kilometrekareden fazla toprak ele geçirdi. Şarku’l Avsat’ın NYT’den aktardığına göre Rus ordusu, Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine ağır kayıplar verdiren taktikler kullanıyor.

Burada NYT’nin Ukrayna'da ‘Rusya'nın yaz saldırısı’ olarak nitelendirdiği olayın her geçen gün ivme kazandığını ve Ukrayna ordusunun birçok cephede güvenle ilerlediğini kabul etmesi dikkati çekti. Rusya'nın geçtiğimiz haziran ayında, insan ve hava gücü alanlarındaki üstünlüğü, ocak ayından bu yana en büyük aylık bölgesel kazanımını sağladı.

Moskova'nın hedeflerinin yeni bölgelerle sınırlı olmadığını ve Kremlin’in Ukrayna ordusunu sistematik olarak yok etmeye çalıştığını, askerlerini yavaş ama istikrarlı bir şekilde batıya doğru ilerlettiğini belirten NYT, asıl sorunun Rus güçlerinin idari sınırlardan uzak durması olduğunu, çünkü Rus ekonomisinin ordunun artan ihtiyaçlarını karşılayamadığını’ vurguladı.

Askeri kaynaklar, Moskova'nın ‘kara savaşlarının ana sahnesi olan Donetsk Halk Cumhuriyeti'nin (DHC) üçte ikisinden fazlasını fiilen kontrol ettiğini’, bunun yanında Rusya ordusunun bugün Konstantinovka şehrini 16 kilometrelik bir çemberle kuşatarak, Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin doğu, güney ve batı yönlerinden lojistik erişimini kısmen engellediğini söylediler.

Rusya'nın, 2022 şubatında silahlı çatışmanın başlamasından bu yana kayda değer bir askeri operasyonun yaşanmadığı Dnipropetrovsk bölgesinde ilerleme kaydederken, Moskova'nın güneydeki Zaporijya ve Moskova'nın Kuzey Kore güçlerinin yardımıyla tamamen kurtardığı, Rusya’ya bağlı Kursk bölgesine komşu Sumi bölgesinde zaferler elde etti. Moskova, Kuzey Kore'nin yardımıyla bu eyaleti tamamen ‘özgürleştirmeyi’ başardı. Ukrayna ordusu ise 2024 yazında bu eyaletin bazı bölgelerini ele geçirmişti.

Tüm bunlar, Rusya ordusunun daha önce Rusya'nın güney sınırına komşu Harkiv bölgesinde ilerleme kaydettiği bir dönemde gerçekleşti. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Rus resmi kaynakları, Rusya ordusunun Harkiv ve Sumi bölgelerinde bir tampon bölge oluşturmak üzere olduğunu doğruladı.

Arapça yayın yapan RT Arabic, haftalık Argumenty i Fakty dergisinin, Rusya’nın ‘Kuzey’ güçlerine bağlı hücum birliklerinin, Ambarnoye'nin kontrolü için çatışmalar sürerken, Degtyarnoye ve Milovye kasabalarını işgal ettiğini bildirdiğini aktardı. Bu durum, askeri gözlemcilerin ‘yüksek rütbeli komutanların’ Velykyi Burluk bölgesine doğru ilerleme emri verdiği yönündeki değerlendirmelerini doğruluyor.

Askeri analist Yarbay Gennady Alyokhin'e göre Rusya ordusunun bu yönde yapacağı herhangi bir saldırı, Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin Harkiv bölgesindeki en önemli askeri ikmal yollarından birini kesecek ve düşman şehir dışında başka bir ‘kuvvetli kale’ kurmaya karar verirse bu, Kupyansk'ı uzun süre savunma olasılığını azaltacaktır.

Trump ve Patriot anlaşması

Belki de yukarıda bahsedilenler, ABD Başkanı Donald Trump'ın Ukrayna ordusuna silah sağlamaya devam etme ve Amerikan yapımı Patriot hava savunma sistemleri tedarik etme kararının gerekçeleri arasında yer alıyor olabilir. Washington'ın üretim ve teslimattan doğrudan sorumlu olduğunu vurgulayan Trump, bunun Washington'a çok fazla para kazandıracağını ve bunun ülkesi için kârlı bir Anlaşma olduğunu belirtti.

Trump, Avrupa’nın bu tedariklerin bedelini ödemesi halinde Kiev'e silah ve askeri teçhizat sevkiyatına devam etme kararı aldığını açıkladı. Trump’ın açıklamasında göre bu operasyonun koordinasyonu NATO tarafından üstlenilecek. ABD Başkanı, Washington ve Moskova'nın 50 gün içinde Ukrayna'daki anlaşmazlık konusunda bir uzlaşıya varamaması halinde, ABD'nin Rusya ve ticaret ortaklarına yaklaşık yüzde 100 gümrük vergisi uygulayacağını söyledi. ABD Hazine Bakanı Scott Bessent daha sonra, ABD'nin Rus petrolü satın alanlara yüzde 100 gümrük vergisi uyguladığı takdirde, Avrupa müttefiklerini de Washington'ın yaklaşımını izlemeye teşvik edeceğini açıkladı.

Öte yandan Çek Cumhuriyeti ve Macaristan, ABD-AB girişimine katılmayı reddettiklerini belirtti. Çek Cumhuriyeti Başbakanı Petr Fiala yaptığı açıklamada, ‘Ülkesinin Ukrayna'ya desteğinin başka yollarla sağlanacağını’ belirtirken Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto, “Macaristan'ın parası ve silahları Ukrayna'ya gönderilmeyecek” dedi. Bu bağlamda Almanya, İsveç ve Danimarka girişime katılma isteklerini dile getirdiler.

Tüm bu girişimler ve bunlarla ilgili açıklama ve kararlar, Başkan Trump'ın Kiev'e NATO ülkeleri aracılığıyla Patriot hava savunma sistemleri tedarik etme planını açıklaması sonrasında gerçekleşirken, Trump’ın planı ülkesine çok fazla para kazandıracak. Zira Trump'ın belirttiğine göre ABD, AB ülkelerine milyarlarca dolarlık büyük bir silah satışı gerçekleştirecek. Bu satış füzeler, hava savunma sistemleri ve mühimmatı kapsayacak ve müttefikler aracılığıyla Ukrayna'ya nakledilecek. Müttefikler, ABD'li üreticilerden yeni alımlar yaparak stoklarını yenileyecekler.

Jeffrey Sachs, Trump'tan hata yaptığını kabul etmesini istedi

Diğer taraftan TASS ajansı, Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi Başkanı Jeffrey Sachs'ın, ABD Başkanı Donald Trump'ın Ukrayna'daki çatışmanın sona erdirilmesi konusunda ABD'nin hatasını açıkça kabul etmesi gerektiğini söylediğini aktardı.

Trump'ın vatandaşlarına Washington'un Kiev'e verdiği desteğin bir hata olduğunu söylemesi ve Ukrayna'daki çatışmayı sona erdirmek için siyasi bedeli kabul etmesi gerektiğini söyleyen Sachs, Başkan’ın savaşı durdurmak isteyebileceğini, ancak bunu sona erdirmek için açık şartları kabul etmeye hazır olmadığını ifade etti.

Sachs’a göre Trump sadece Rusya ve Ukrayna'ya değil, Amerikan halkına da NATO'nun genişlemeyeceğini, bunun bir hata ve bir provokasyon olduğunu ve artık bunu desteklemeyeceklerini söylemeli. Ayrıca Trump, barışın siyasi bedelini üstlenmek istemiyor.

Bunun son derece zor bir iş olduğunu düşünen Sachs, “Yine de Trump bunu çok iyi yapıyor, çünkü basitçe ‘Barack Obama hata yaptı, Joe Biden hata yaptı ama ben asla hata yapmam ve şimdi önceki başkanların hatalarını düzelteceğim’ diyebiliyor” ifadelerini kullandı. ABD Başkanı’nın vatandaşlarına savaşın sona ermesi için gerekli koşullar konusunda dürüst olması gerektiğine inandığını söyleyen Sachs, “Ukrayna'ya, ‘Üzgünüz, artık bu ilkeler için mücadele etmiyoruz ve NATO'ya üye olamayacaksınız, bu olmayacak, bu kötü bir fikir. Çünkü Rusya'nın Meksika'da bir askeri üs kurmasına asla izin vermeyeceğiz’ demesi gerekiyor” yorumunda bulundu.

Sovyetler Birliği Küba'ya füze yerleştirmeye çalıştığında, nükleer savaşın eşiğine gelindiğini hatırlatan Sachs, Trump'ı ‘zayıf bir başkan’ olarak nitelendirerek, barışı sağlamak için güçlü bir liderin gerekli olduğunu, çünkü ‘barışın sadece savaşın olmaması anlamına gelmediğini’ vurguladı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Suriye ve komşu ülkeler

Kamışlı şehrinde düzenlenen Süveyda halkına destek yürüyüşünde pankart taşıyan Suriyeli Kürt kadınlar (AFP)
Kamışlı şehrinde düzenlenen Süveyda halkına destek yürüyüşünde pankart taşıyan Suriyeli Kürt kadınlar (AFP)
TT

Suriye ve komşu ülkeler

Kamışlı şehrinde düzenlenen Süveyda halkına destek yürüyüşünde pankart taşıyan Suriyeli Kürt kadınlar (AFP)
Kamışlı şehrinde düzenlenen Süveyda halkına destek yürüyüşünde pankart taşıyan Suriyeli Kürt kadınlar (AFP)

Mustafa Feki

Suriye, Bilad-ı Şam ülkeleri arasındaki çatışma denkleminde bir taraf ve “Büyük Suriye” dediğimiz bölgedeki çatışmaların ağırlık merkezi olmaya devam edecektir. Bunun nedeni, Batı Asya'da önemli bir Arap ülkesi olması ve Arap, Asya ve hatta küresel meselelerde etkili olmasıdır. Son yıllarda “Suriye'deki çatışma" başlığı altında birçok kitap ve çalışma yayınlandı. Arap-İsrail çatışması uzmanları, “Mısır olmadan savaş, Suriye olmadan barış olmaz” derken haklıydılar. Dahası Suriye devletinin tarihi, kuruluşundan itibaren İslam devletinin tarihidir ve Şam'da başlayan hilafetin doğuşunun gerçek doruk noktasıdır. Şairlerin Emiri, Ahmed Şevki'nin dediği gibi, “Doğu'nun ihtişamı Şam ile başlar.”

Suriye coğrafi konumu, İsrail, Türkiye ve İran ile olan sınırları, Irak'a yakınlığı ve Lübnan ile iç içe geçmişliği, ayrıca etnik azınlıklar Türkler, Kürtler, Farslar ve Araplar da dahil olmak üzere çeşitli milletlerden oluşan bir mozaiği barındırması nedeniyle büyük acılar yaşadı. Bu nedenle Suriye, Arap Maşrık (Levant) bölgesinin jeopolitik yapısında zorlu bir aktör olmayı sürdürdü ve hem Araplar hem de Arap olmayanlar tarafından yönetildi. Bu tarihi süreç Emevi devletiyle başladı, ardından Şam Abbasi hakimiyetine geçti. Sonrasında Emevi başkentinde İslam devletçikleri birbirini takip etmeye devam etti. Ta ki Osmanlı Türkleri gelip Maşrık’ı kontrol edene kadar. Suriye ve Türkiye arasındaki coğrafi yakınlık, Maşrık bölgesinin bu önemli kısmında hakim olan kimliğin şekillenmesinde etkili bir rol oynadı.

Suriye, işgalcilerin ve Arap vatanının kalbi ve İslam dünyasının incisi olan bu bölgeyi kontrol altına alma girişimlerinin hedefi olmaya devam etti. Aynı zamanda komşu milletlere ve Araplaştırılmış azınlıklara karşı bir siper görevi gördü. Keza zaman zaman komşu ülkelere, zaman zaman da Doğu ve Batı'dan İslam ülkelerinden ve Frenk topraklarından gelen davetsiz misafirlere karşı bölgenin ilk savunma hattı oldu. Ayn Calut, Hıttin ve Mercidabık'ın, Maşrık’ın ayrılmaz bir parçası olduğu belirleyici savaş ve çatışma merkezleri olduğu bilincimizden ve hafızamızdan kaçabilir mi?

Ardından, Suriye devletinin Fransız mandası yönetimi altına girdiği ve Suriyeli Dürzi lider Sultan Paşa el-Atraş ile Şam’ın özgür ve Suriye'nin cesur adamlarının önderliğindeki evlatlarının cesurca mücadele ettiği dönem geldi. Sonunda, başkenti Şam'da bulunan mevcut Suriye devleti ile başkenti Beyrut'ta bulunan Lübnan devleti ortaya çıktı. Şamlı zihinler Mısır'a doğru da ilerledi ve edebiyat, düşünce, gazetecilik, yayıncılık, tiyatro ve sinema alanlarına ışık tuttular.

Maşrık’taki Türk varlığı sona erdiğinde, Suriye'nin konumu ve çatışmanın yönetimindeki merkezi rolü çeşitli güçlerin iştahını kabarttı. Bu çatışmanın özellikleri, Yahudi varlığı ve Filistin'de yabancı bir oluşumun kuruluşu ile netleşti. Suriye devleti, İsrail gibi yabancı bir düşmanın veya Abdunnasır'ın Mısırı gibi milliyetçi bir müttefikin tarafı olduğu çeşitli aşamalardan geçti. Suriye hafızası, Suriye devleti ve milliyetçi duygularıyla güçlü bir bağı olan merhum Mısır devlet başkanının yönetimine duyulan o aşırı coşkuyu hâlâ canlı bir şekilde koruyor. Abdunnasır Suriye’de eşi benzeri görülmemiş bir popülerliğe sahipti. Öyle ki, 1958'de birliğin doğuşu deklare edildiğinde, Suriyeliler neredeyse arabasını taşıyacaklardı. Birlikle birlikte bölge, Batı'yı rahatsız eden ve özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'ni endişelendiren bir yola girmişti. Suriye'de yaşananlar birbiriyle bağlantılı iki noktada özetlenebilir.

Birincisi, Suriye, Suriye ordusundan maceracı subayların liderliğinde kapalı bir askeri darbe döngüsü yaşadı. Bu darbelerle Hüsnü el-Zaim, Sami el-Hinnavi ve Edib el-Çiçekli gibi isimler iktidara geldi. Ayrıca, Şükrü el-Kuvvetli, Haşim el-Atasi ve Suriye sahasının genelinde ulusal eylem arenasının önemli isimlerinden sivillerin cumhurbaşkanlığını üstlendiği kısa süreli sivil yönetim dönemleri de yaşandı.

Suriye her zaman dirençli oldu ve belirli ajandaları olan isimler ortaya çıkana kadar kimliğinden veya statüsünden asla ödün vermedi. Bunlar arasında, Lübnan sahilinde idam edilen Antun Saade liderliğindeki Suriye Ulusal Partisi'ni özellikle anabiliriz. Saade, Büyük Suriye'yi ve Kıbrıs'ın yıldızı olduğu Bereketli Hilal adını verdiği bölgeyi savunuyordu. Bu dönemde Zeki el-Arsuzi, Mişel Eflak ve Selahaddin Bitar tarafından kurulan Arap Sosyalist Baas Partisi de ortaya çıktı. Bunu milliyetçi hareketin Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır liderliğinde vücut bulduğu Temmuz 1952’deki Mısır Devrimi izledi. Abdunnasır Suriye’ye hayrandı, çünkü halkında kendisine karşı zamanının hiçbir yöneticisinin görmediği bir destek, coşku ve hamaset görmüştü. O sırada genç Suriyeli subaylardan oluşan bir askeri heyet Kahire'ye gelerek Mısır ve Suriye arasında bir birlik kurulmasını talep etti. Bunu, Şam'daki rejime ve Kahire'deki yeni rejime karşı yürütülen politikaların yarattığı çıkmazdan kurtulmanın tek geçerli yolu olarak görüyorlardı. Ancak, bildiğimiz gibi birlik uzun sürmedi. Çok geçmeden Eylül 1961'de ayrılık gerçekleşti ve Arap Sosyalist Baas Partisi kontrolü ele geçirmeyi başardı.

Mısır ve Suriye arasında ikili birlik ve Mısır, Suriye ile Irak arasında üçlü birlik projeleri birbirini takip etmeyi sürdürdü. Nasır öldüğü güne kadar, Şam'a zaferle dönerek kuzey ve güney bölgeleri birleştiren bir devletin yeniden kuruluşunu ilan etmenin ve böylece iki ülkeyi yeniden tek bir oluşum haline getirmenin hayalini kurdu. İki bölge, Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa Arap ordusuna liderlik ederek ikisini birleştirdiği dönem hariç, daha önce hiç birleşmemişti. Suriye ve Mısır, Londra Antlaşması'nın imzalandığı 1831'den 1840'a kadarki süreçte birleşik kaldı. Bu antlaşma, Muhammed Ali ailesinin yönetimini, sınırları içinde kalması ve başkalarının işlerine karışmaması koşuluyla, oğullarına ve torunlarına geçecek bir yönetim olarak sınırlamıştı.

Ardından Suriye sahnesinde Arap Sosyalist Baas Partisi başta olmak üzere eski partilerden unsurlar ortaya çıktı. Hafız Esed, rakibi Salah Cedid'i devirdi, iktidarı ele geçirdi ve Suriye'de demirden bir yumrukla kontrolü sağladı. Döneminin en dikkat çekici kanlı olaylarından biri, Savunma Tugayları'nın tarihi şehirde binlerce sivili katlettiği Hama katliamıydı. Moskova ve Tahran ile bağlantılı olan baba ve oğulun iktidarı boyunca tarih uzun süre durakladı. Bu iki ülkeyle ilişki onlara Arap bölgesinde özel bir statü kazandırdı.

İkincisi, bölge daha sonra, kendisini DEAŞ olarak ilan eden örgütün başını çektiği şüpheli yan terör örgütlerinin ve benzer isimli diğer örgütlerin ortaya çıkışına sahne oldu. Bu örgütler, Suriye sahnesinde kendilerine yer edinmeye çalışarak, normal şartlar altında başaramadıklarını, bu anormal koşullar altında başardılar.

Arap Baharı olayları sırasında, ilk kıvılcım Dera şehrinde çaktı ve durum bulaşıcı ve tutuşabilir hale geldi. Sonuç olarak, Suriye Arap denkleminden neredeyse tamamen çıktı. Ta ki bazı evlatları iktidar ve yönetim pozisyonlarını geri kazanana ve geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Suriye halkının bir kısmıyla birlikte iktidarın dizginlerini ele geçirene kadar. Suriye bugün, geleceğe dair sağlam ve eksiksiz öngörülerde bulunamayacağımız kadar hassas ve karmaşık koşullar altında toparlanmaya çalışıyor. Zira Suriye'yi riske atmaya çalışanlar var ve bunlar tarihi emelleriyle İsrail, yerel acılarıyla İran’dır. Türkiye de şüphesiz gelecek hedefleriyle öne çıkıyor.

Ancak Suriye'nin adı yüksekte olmaya ve bayrağı dalgalanmaya devam edecek, çünkü olumlu çoğulculuğuyla tanınan ve bu sayede dinler ve etnik kökenler arasında büyük bir birliktelik ve yakın bağlar kuran bir ülkedir. Suriye, günümüz dünyasında ciddi bir ağırlığa ve net bir öneme sahip insan topluluklarını kapsadığı için her ulusal veya bölgesel denklemde zor bir sayı olmuş ve olmaya devam edecektir.

Bugün, yaraları ve acılarıyla Suriye'yi, çevredeki koşullara ve yaklaşan zorluklara rağmen en kısa sürede iyileşip umutlarını gerçekleştirmeye başlayacağından emin bir şekilde izliyoruz.