DMUK tarafından düzenlenen bir operasyonda DEAŞ lideri hedef alındıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5177380-dmuk-taraf%C4%B1ndan-d%C3%BCzenlenen-bir-operasyonda-dea%C5%9F-lideri-hedef-al%C4%B1nd%C4%B1
DMUK tarafından düzenlenen bir operasyonda DEAŞ lideri hedef alındı
DEAŞ lideri Ebubekir el-Bağdadi, 27 Ekim 2019 tarihinde Suriye'nin İdlib vilayetinde Amerikalılar tarafından öldürüldü. (AFP)
Bir güvenlik kaynağı, DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) güçlerinin İdlib'in kuzeyindeki Atma kasabasında bir evi hedef alan hava saldırısı düzenlediğini ve saldırıda evin kiracısı olan DEAŞ liderlerinden birinin öldürüldüğünü açıkladı.
Şarku’l Avsat’ın Suriye el-İhbariyye televizyonundan aktardığına göre kaynak, bugün hedef alınan evin Atma kasabasından Ahmed Mustafa eş-Şeyh'e ait olduğunu açıkladı. Operasyonun hedefinin, Irak'lı Salah Numan adlı bir kişi olduğu ve bu kişinin DEAŞ örgütünün liderlerinden biri olduğu ve Suriye topraklarında örgüte bağlı bir dizi hücrenin koordinasyon ve organizasyonundan sorumlu olduğu belirtildi.
Güvenlik kaynağı, Ali olarak bilinen Iraklı gencin, DMUK güçleri eve baskın düzenlediğinde balkondan arka bahçeye atlayarak kaçmaya çalıştığını, ancak güçlerin evi kuşatıp ona ateş açması sonucu anında öldürüldüğünü ifade etti.
Halep'te DEAŞ örgütünün bir hücresine yönelik güvenlik operasyonundan (Arşiv – Facebook)
Kaynak, güvenlik güçlerinin evi tamamen aradığını, Ali adlı kişinin eşini sorguladığını ve tüm cep telefonları ile elektronik cihazlara el koyduğunu belirtti. Kaynak ayrıca, ‘Güvenlik güçlerinin ev sahibi Ahmed Mustafa eş-Şeyh ile oğulları Muhanned eş-Şeyh ve Muhammed eş-Şeyh'i sorguladığını’ kaydetti.
Güvenlik kaynağı, Iraklı gencin ed-Dana kentinde genel güvenlik güçleri tarafından takip edildikten sonra Atma beldesindeki bir eve sığındığını ve burada eşi, küçük çocuğu ve annesiyle birlikte saklandığını belirterek, herhangi bir yaralı veya esir olmadığını doğruladı.
Kaynak, açıklamalarını şöyle bitirdi: “Operasyonun ardından tüm katılımcı güçler geri çekildi. Iraklı genç Salah’ın cesedi bahçede bulundu ve daha sonra Bab el-Heva Hastanesi’ne nakledildi.”
Türk istihbaratı tarafından Halep'te yakalanan DEAŞ üyesi Abdullah el-Cundi'nin fotoğrafı (Arşiv)
Şarku’l Avsat’a konuşan yerel kaynaklar, Suriye ve Irak güçlerinin de katıldığı bir güvenlik operasyonu düzenlendiğini bildirdi. Operasyon, bugün şafak vakti, Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalında, Türkiye sınırındaki Atma kasabasında gerçekleşti. Operasyon sırasında patlama sesleri duyuldu ve hoparlörlerden halka evlerinde kalmaları çağrısı yapıldı. Aranan kişilerin evlerine baskın yapılmadan önce teslim olmaları istendi.
Ayrıca, operasyonun gerçekleştirildiği Atma kasabası üzerinde beş DMUK helikopteri görüldü. Operasyon, Suriye genel güvenlik güçlerinin de katıldığı kara kuvvetleri tarafından desteklendi ve bölge kuşatıldı.
DMUK güçleri ile Suriye güçleri arasında gerçekleştirilen bu ortak operasyon, 25 Temmuz'da Halep'in doğu kırsalındaki El Bab kentinde gerçekleştirilen ve örgütün önde gelen liderlerinden Ziya Zubay Musleh el-Hardani ile oğulları Abdullah ve Abdurrahman'ın öldürüldüğü operasyonun ardından ikinci operasyon oldu.
Irak'ın açıklaması
Buna karşılık Irak güvenlik kaynakları, terörle mücadele biriminin verdiği bilgiler sayesinde DEAŞ liderlerinden Ebu Hafs el-Haşimi el-Kürşî’nin öldürüldüğünü açıkladı.
Kaynaklara göre, “Terörle mücadele birimi, örgütün liderinin bulunduğu yer hakkında temel ve önemli bilgileri sağladı. Bunun üzerine DMUK, Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalındaki Atma'da bir operasyon düzenledi.”
Kaynaklar, Şarku’l Avsat’a verdikleri bilgide, operasyonun bu sabah erken saatlerde başladığını ve mahallelerin kuşatılması ve büyük çatışmalar olmadan sınırlı ateş açılmasıyla gerçekleştiğini belirtti. Bu arada, güvenlik güçleri, öldürülen DEAŞ liderinin eşleri olduğuna inanılan bir dizi Fransız kadını gözaltına aldı.
Kaynaklar, ‘terörle mücadele biriminin DEAŞ hakkında lojistik ve operasyonel düzeyde önemli bir bilgi tabanına sahip olduğunu, bunun da örgüte sızma veya doğrudan çatışma operasyonlarını kolaylaştırdığını’ belirtti.
Iraklı güvenlik uzmanı Muhlad Hazım, “DMUK operasyonu onu tutuklamayı amaçlıyordu, ancak sonuçta onun öldürülmesi ve eşlerinin, yani Fransız vatandaşı kadınların gözaltına alınmasıyla sonuçlandı” dedi. Hazım, el-Kürşî’nin örgütün liderliğini üstlenmesinin eskisi gibi olmadığını, bazı örgüt liderleriyle sembolik bir anlaşma sonrasında seçildiğini belirtti.
DMUK veya Irak güvenlik güçleri, operasyonla ilgili veya operasyonun el-Kürşî’nin veya Iraklı Salah Numan’ın öldürülmesiyle sonuçlanıp sonuçlanmadığına dair herhangi bir resmi açıklama yapmadı.
Netanyahu'nun Büyük İsrail vizyonu: Bölgeyi tehdit eden yayılmacı bir projehttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5177214-netanyahunun-b%C3%BCy%C3%BCk-i%CC%87srail-vizyonu-b%C3%B6lgeyi-tehdit-eden-yay%C4%B1lmac%C4%B1-bir-proje
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 4 Eylül 2024'te Kudüs'teki Hükümet Basın Ofisi'nde düzenlediği basın toplantısında Ortadoğu haritasının önünde konuşuyor (AFP)
Netanyahu'nun Büyük İsrail vizyonu: Bölgeyi tehdit eden yayılmacı bir proje
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 4 Eylül 2024'te Kudüs'teki Hükümet Basın Ofisi'nde düzenlediği basın toplantısında Ortadoğu haritasının önünde konuşuyor (AFP)
Amr İmam
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun yakın zamanda sözde Büyük İsrail vizyonuna gösterdiği bağlılık, bölgedeki yüz milyonlarca ılımlı Arap'ın bilincini uyandırması gereken bir anı ortaya koyuyor.
Netanyahu'nun İsrail merkezli i24News kanalına verdiği son röportajda dile getirdiği bu bağlılık, ülkesini komşularıyla barışa veya bir arada yaşamaya yönlendirme becerisi hakkında soru işaretleri doğuruyor.
Röportaj sırasında ve sunucu, İsraillilerin “Vaat edilmiş topraklar” olarak adlandırdığı haritanın muskasını kendisine sunarken, Netanyahu bu vizyonu gerçekleştirmek için kendisini “tarihi” ve “manevi” olarak görevlendirilmiş olarak gördüğünü belirtti. Netanyahu, Büyük İsrail diye adlandırılan vizyonun bir parçası olarak ilhak etmeyi hedeflediği belirli bölgeleri belirtmese de, bu vizyonun Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde kurulması beklenen Filistin devletinin bir parçası olması beklenen bölgeleri, Ürdün Nehri'nin doğusu ve batısındaki toprakları, Sina Yarımadası da dahil olmak üzere Mısır'ın Nil'in doğu kıyısına kadar uzanan kısımlarını kapsadığı biliniyor.
Bu sebeple Netanyahu'nun açıklaması, resmi bir açıklama talep eden Mısır ile aşırı sağcı İsrail Başbakanı’nın sözlerini şiddetle kınayan Ürdün'de bir öfke dalgasına yol açtı. Ancak Netanyahu'nun siyasi kariyerini ve düşüncelerinin doğasını takip edenler, son açıklamalarına şaşırmadı. Zira bunlar onun onlarca yıldır inandığı ve savunduğu şeylerle tamamen tutarlı.
Netanyahu'nun 1993 tarihli “Uluslar Arasında Bir Yer: İsrail ve Dünya” adlı kitabı bu bağlamda çok şey ortaya koyuyor.
Netanyahu, Oslo Anlaşmaları'na kesin bir muhalefet sergileyerek, Likud Partisi’ndeki hâkim düşünceyi yansıtıyor
Netanyahu bu kitapta, arzulanan Yahudi ulusu vatanı vizyonunu sunuyor. Bu vizyon, yukarıda bahsi geçen televizyon röportajında dolaylı da olsa değindiği Büyük İsrail’in küçük bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Netanyahu, Batı'yı Yahudi halkını hayal kırıklığına uğratmaktan ve vaatlerinden, özellikle de Yahudiler için tüm Filistin'e ve Ürdün Nehri'nin doğusu ve batısındaki topraklara uzanan bir vatan öngören 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu'ndan geri adım atmaktan sorumlu tutuyor. Aynı zamanda Netanyahu, kitabında arzulanan Yahudi vatanının haritasını da çiziyor ve Yahudi göçmenlerin sayı olarak milyonlarca Filistinliyi geride bırakarak, onları İsrail yönetimi altında yabancı gibi yaşamaya mahkûm edeceğini hayal ediyor. Netanyahu'nun inançları ve siyasi ideolojisiyle yoğrulmuş bu kitap, onun düşünce tarzını ve fırsat verildiğinde nasıl davranacağını açıklayan görüşler sunuyor.
Netanyahu'nun 1993 tarihli “Uluslar Arasında Bir Yer: İsrail ve Dünya” adlı kitabı (el-Mecelle)
Şu anda Ortadoğu'nun en ağır silahlı devletini yönetmesi ile birlikte bu fırsata sahip gibi görünüyor.
Barış yok
Kitap yayınlandığında, Filistinliler ve İsrailliler, İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasındaki ilk doğrudan anlaşma ve her iki tarafın da birbirlerinin meşruiyetini tanıdığı ilk belge olan Oslo Anlaşması'nı yakın zamanda imzalamışlardı. Anlaşma, Filistin-İsrail çatışmasının müzakere ile çözümü için bir çerçeve oluşturuyordu ve nihai hedefi iki devletli bir çözüme ulaşmaktı.
Netanyahu, kendi partisi Likud içindeki hâkim düşünceyi yansıtarak, kitabında Oslo Anlaşması'na sert bir muhalefet sergiliyor. Buna rağmen Netanyahu'nun Büyük İsrail vizyonu geçmişten ziyade gelecek ile bağlantılı.
İşgal altındaki Batı Şeria'da binlerce Yahudi yerleşim birimi inşa etme planları göz önüne alındığında, geleceğin herhangi bir Filistin devletinden tamamen yoksun kalma olasılığı yüksek görünüyor
Kitabı, o dönemde kendisinin ve partisinin çoğu üyesinin düşüncelerine dair ipuçları sunarken, aynı zamanda İsrail'deki mevcut ve gelecekteki düşünceye de bir bakış sunuyordu. Bu düşünce, İsrail'in tüm Gazze'yi işgal etme planından, Güney Suriye'nin bazı kısımlarını işgal etmesine ve Güney Lübnan'daki beş stratejik noktadaki varlığına, bazı İsrailli politikacıların Mısır'ın Sina Yarımadası'nı yeniden işgal etme veya Gazze halkını buraya gönderme çağrılarına kadar güncel gelişmelerin çoğunu açıklayabilir.
Mossad Direktörü David Barnea, 14 Ağustos'ta Doha'yı ziyaret ettiğinde, Katar Başbakanı’na Gazze’yi işgalin yalnızca Hamas'ı devam eden dolaylı görüşmelerde esneklik göstermeye zorlamak için kullanılan bir koz olmadığını, bilakis özellikle görüşmelerde ilerleme kaydedilemezse Filistin topraklarında kalıcı bir İsrail varlığını yeniden tesis etmeye yönelik fiili bir plan olduğunu söylediği bildirildi.
Binyamin Netanyahu, 15 Nisan 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyine yaptığı ziyaret sırasında (AFP)
Gazze’de yeniden yerleşim yerleri inşa etme projesi, İsraillilerin “İsrail Toprakları” olarak adlandırdığı toprakları tamamen geri alma ve İsrail devletinin geleceğini şekillendirme gibi dini hedeflerde ilerleme konusundaki güçlü kararlılığın ortasında, İsrail'de halk nezdinde bir ivme kazanıyor.
İşgal altındaki Batı Şeria'da binlerce Yahudi yerleşim birimi inşa etme yönündeki yeni planlar göz önüne alındığında, geleceğin herhangi bir Filistin devletinden tamamen yoksun kalma olasılığı yüksek görünüyor. Böyle bir devlet, üzerine kurulacağı hiçbir toprak kalmayacağı için, gerçekleşme şansı olmayan varsayımsal bir fikir olarak kalacak. Filistin devletinin kurulma ihtimalinin ortadan kaldırılması da bölgedeki barış fikrini tamamen yok edecek.
Netanyahu, barışın ancak ezici İsrail gücünü yansıtarak ve bölgede radikal değişiklikler gerçekleştirerek sağlanabileceğine inanıyor
Bu açıklamalar tesadüf mü?
Bu durum, Filistinlilerin arzu ettikleri devletin bir parçası olması gereken topraklarda binlerce ek Yahudi yerleşim birimi inşa ederek, Filistin devleti fikrini ortadan kaldırmaya yönelik aktif bir hareketliliğin yaşandığı Gazze veya Batı Şeria ile sınırlı değil.
Aksine bu durum, daha geniş bir bölgeyi ilgilendiriyor ve Netanyahu'nun Büyük İsrail vizyonuna bağlılığı, herkes için alarm zillerinin çalmasını ve devekuşu gibi kafayı kuma gömme politikasını benimsemekten vazgeçilmesini gerektiriyor. Yine bu vizyon, İsrail'in komşularıyla barış yapma konusundaki ciddiyeti ve gerçek barış anlayışı hakkındaki soruları da gündeme getirmeli.
Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Netanyahu, barışın ancak ezici İsrail gücünü yansıtarak ve bölgede radikal değişiklikler gerçekleştirerek sağlanabileceğine inanıyor. Hamas ve diğer Gazzeli örgütler tarafından 7 Ekim 2023'te düzenlenen saldırı, İsrail Başbakanı ve çoğunluğu yerleşimcilerden oluşan kabinesine bu gücü gösterme ve bölgede değişim yapma fırsatı verdi.
Lübnan'da Hizbullah'ı hedef almaktan, İran eksenini İran'daki nüfuz merkezine saldırarak zayıflatma ve Gazze'de Hamas'ı ortadan kaldırmaya kadar İsrail, bölgeyi fiilen değiştiriyor. Bu değişimin kalıcı olmasını sağlamak için de İran'ı izlemeye devam ediyor, Suriye'yi zayıf ve güçsüz tutmaya çalışıyor, Hizbullah'ı silahsızlandırmaya çalışıyor ve Hamas'ın Gazze'deki varlığını sona erdirmekte ısrar ediyor.
5 Ağustos 2025'te Gazze Şeridi'nin güney sınırında bir İsrail tankı (AFP)
Bunu Büyük İsrail vizyonunu gerçeğe dönüştürme adımlarının takip etmesi mantıklı ve bu da Netanyahu'nun açıklamalarının zamanlamasının hiç de tesadüf olmadığını gösteriyor.
Zamanında verilmiş bir cevap
Bu açıklamalar, İsrailli politikacılar ile Mısır’ın hükümet harcamalarını gözlemleyenler tarafından uzun zamandır sorulan bir soruya da zamanında bir cevap veriyor; Mısır, kimse ile savaş halinde olmamasına rağmen neden silah alımlarına bu kadar çok para harcıyor?
1979 Mısır-İsrail barış anlaşmasının, iki ülke arasında 1948'den beri on yıllardır süren düşmanlık sayfasını kapatması gerekiyordu. Bu süre zarfında Mısır ve Arap orduları, Sina Yarımadası'nı İsrail işgalinden kurtarıp, geri almak için 1973'te yapılan savaş da dahil olmak üzere, kendi kendine deklare edilen Yahudi devletine karşı dört savaş yürüttü.
Kahire'deki planlamacılar ve stratejistler, 1979'da İsrail ile imzalanan barış anlaşmasını her zaman uzun vadeli bir ateşkesten ibaret olarak gördüler. Netanyahu'nun Büyük İsrail vizyonu da Mısır'ın bu değerlendirmesini teyit ediyor
O zamandan beri Mısır, askeri gücünü artırmak için hiçbir fırsatı kaçırmadı, ancak aynı zamanda tek bir silah tedarikçisine güvenmek gibi geçmiş hatalardan da kaçınmaya çalıştı.
Dünyanın en güçlü ordularından biri olan Mısır ordusunun silah ve teçhizat envanteri, diğer olası tedarikçilerin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa, Rusya ve Çin'den ithal edilen teçhizatları içeriyor. Bu, çeşitli sistemleri aynı anda ve büyük bir beceriyle çalıştırma konusunda benzersiz bir yeteneği yansıtıyor.
Mısır'ın 2024 yılında 5,2 milyar dolar olarak tahmin edilen resmi askeri harcaması ki bu ekonomik koşulları göz önüne alındığında önemli sayılabilecek bir meblağ, ancak diğer bölge ülkelerinin harcamalarıyla karşılaştırıldığında nispeten düşük bir miktar, Kahire'deki planlamacı ve stratejistlerin, 1979'da İsrail ile imzalanan barış anlaşmasını her zaman uzun vadeli bir ateşkesten ibaret olarak gördüklerini gösteriyor. Netanyahu'nun Büyük İsrail vizyonu da Mısır'ın anlaşmaya ilişkin bu olası değerlendirmesini teyit ediyor.
Bununla birlikte bu vizyon, yalnızca Mısır ile ilişkilerle ilgili değil, aynı zamanda İsrail'in bölgedeki tüm ülkelerle ilişkileriyle ilgili olarak da geleceğe dair birçok soruyu gündeme getiriyor.
Bu vizyon, tüm Arapların, değişen bölgesel koşullara direnen, bir arada yaşama ve sömürgecilik hayallerini reddetmeye dayalı bir gelecek çağrılarını görmezden gelen bir vizyon çerçevesinde, eylemleri her zaman diğer ülkelerin topraklarına yayılma hırsı tarafından yönlendirilen bir devlet ile nasıl başa çıkmaları gerektiği konusunda derinlemesine düşünmelerini teşvik etmeli.